#tarih

  • yıl 1937...

    fırat nehri kenarı, şeytan köprüsü mevkii.

    bu mevkide fırat nehri'nin genişliği 4 metreye düşer...derinlik ise 15-20 metreye kadar değişir...

    işte bu şeytan köprüsü dersim denilen bölgenin sınırıdır...
    ve bu sınırı kontrol etmekle görevli 33 asker. komutanları asteğmen ismail hakkı...

    işte o asker ve asteğmen ismail hakkı, başlarında seyit rıza denilen eşkiya'nın bulunduğu dersimli vatan hainleri tarafından şehit edildiler...

    şeytan köprüsü karakolu başlarına yıkıldı adeta.

    dersim isyanı işte böyle başladı...

    84'te yaşanan eruh baskını'ndan bir farkı olmayarak.

    yukarıda yazmışlar...
    masumlar katledildi, mağaralara sığınanlar katledildi, kimyasal silah kullanıldı bla bla bla...

    hani lan kanıt? nerede zehirli gaz kullanıldığına dair kanıt?
    hoş kaldı ki benim 33 askerimi şehit edenlere karşı kimyasal silah kullanılmış olsa da haktır, müstehaktır...

    bu "zehirli gaz kullanıldı" ifadesi terörist seyit rıza'nın ingiltere'ye yazdığı mektupta geçer, türk düşmanı, devlet düşmanı şerefsizler de bu mektupta geçen "boğucu gaz" ifadesini referans alıp dersim isyanında kimyasal silah-gaz kullanıldığını iddia ederler.
    belge;
    (bkz: seyit rıza nın ingiltere ye yazdığı mektup/#13765906)

    türk silahlı kuvvetleri'nin dersim isyanında kimyasal silah-gaz kullandığına dair seyit rıza adlı teröristin kendi beyanından başka bir argüman, belge, fotoğraf yoktur.

    dersim'de zehirli gaz kullanıldı diye kaynak ortaya sürenlerin sürdüğü kaynak, devletin yaklaşan 2. dünya savaşı tehdidine karşı almanya'dan gaz talep etmesidir ve yine zehirli gazlara karşı aktif korunma önlemlerini içeren evraktır.
    görsel

    ama alçak hainler bu aktif koruma önlemine "katliam kanıtı" diye dört elle sarılıyorlar...

    şimdi pkk'lılar da aynı şeyleri söylüyor. ypg'liler de...
    ilerde atom bombası attılar da diyebilirler, o tiyniyetteler çünkü...

    seyit rıza'nın hangi aşiretten olduğunu biliyor musunuz siz?
    peki ya dersim aşiretlerinin hangileri olduğunu?
    bilmiyorsunuz, bilmeden sırf cumhuriyet ve atatürk düşmanlığı ile devlete düşmanlık yapabilmek için terörist seyit rıza'yı ve yandaşlarını mağdur gösteriyorsunuz.

    it herifler...

    dersim aşiretleri 3 ana başlıkta ele alınabilir.
    1-kökeni horasan olan türkmen-zaza aşiretleri.
    2-kürt aşiretleri
    3-dönme aşiretler.

    (bkz: dersim aşiretleri/#11560302)

    dersim isyanını başlatan aşiretler işte yukarıda yazdığım kürt ve dönme aşiretleridir.
    sevgili arkadaşlar "dönme" adı üstünde, dönmedir, bunların kahir ekserisi ermeni dönmesidir. içlerinde rum dönmeleri de vardır.

    seyit rıza denilen terörist kürt hasenan aşiretindendir.
    dersim'deki kürt aşiretlerinde de dönmelik vardır. bunların ne müslümanlıkla, ne alevilikle alakaları yoktur.

    örneğin seyit rıza sünnetsizdir.
    görsel

    ayrıca bir insan hem kürt, hem alevi olamaz.
    şurda; (bkz: #10378549)
    ve şurda; (bkz: #11560000)
    ayrıntılı şekilde yazdım bunları.

    bir insan ben kürt aleviyim diyorsa onun soyunu araştırın, asla alevi değildir.

    hadi benim dediklerimi boşverin, gidin bir cemevine, hacı bektaşı veli derneklerine sorun, hiçbir alevi türkmen bunu kabul etmez, "kürtlerden alevi olmaz" der, onları kendinden görmez.
    benim tanıdığım hiçbir alevi seyit rıza'yı anmaz, sevmez...

    seyit rıza ve aşireti kurtuluş savaşı'na destek sözü vermiş, lakin kurtuluş savaşına destek vermek yerine, milli mücadeleye katılan dersim aşiretlerinin yurtlarını basıp eşkıyalık yapmış, alevi türkmen kanı akıtmıştır.
    seyit rıza'nın 1921'de yaptığı bu hainlik sonrasında derviş cemal ocağı postnişini pir buda dede tarafından "düşkün" ilan edilmiştir.

    bir alevi için düşkün ilan edilmek demek, hayat damarının kopması demektir.
    büyük utançtır.
    düşkün ilan edilen bir aleviye kimse selam vermez, selamını almaz, laf konuşmaz, ticaret yapmaz...

    ama bakınız burası çokomelli, seyit rıza'nın düşkün ilan edilmesi onu çok etkilememiş, kürt ve dönme alevi aşiretleri bu düşkünlük ilanını tanımamıştır.

    oysa ki seyit rıza'yı düşkün ilan eden ocak, yani derviş cemal ocağı, direkt hacı bektaşı velidergahına bağlı ve anadolu aleviliğinin en yetkili kurumu tarafından post verilmiş ocaktır.

    yani seyit rıza'nın anadolu aleviliği ile, alevilik ile, bektaşilik ile, kızılbaşlıkla bir alakası yoktur. bu da seyit rıza ve ona destek veren kürt ve dönme aşiretlerinin alevi olmadığının ispatıdır...

    işte dersim isyanına kalkışan seyit rıza ve yandaşlarının ana hedefi, dersim bölgesinde yaşayan türkmen-zaza alevi aşiretlerini asimile etmek, cumhuriyetimize bağlı olan bu aşiretleri sindirmek, hakimiyet altına alıp yok etmektir...
    tıpkı 1921'de yaptıkları gibi, ilk iş olarak kudurmuş köpekler gibi türkmen-zaza aşiretlerine saldırmışlardır.

    dersim'de çocuklar katledilmiş...
    belge yok...rivayet...

    bakın dersim'de çocuklar katledilmedi, bilakis dersimli çocuklar teröristlerden kurtarıldı.
    isyanın bastırılmasının ardından atatürk bölgeye gitti ve çocuklar tarafından karşılandı.
    https://streamable.com/ndva68

    yukarıdaki videodaki çocuklar gayet mutlular atatürk'ü karşılarında görmekten.
    bu mutluluklarını da "ne mutlu bize atamıza kavuştuk" yazısıyla göstermişler.
    görsel

    çocukları katlettiği söylenen atatürk tunceli'de buluştuğu çocukların yüzlerinde yaralar gördü, buna sivrisineklerin sebep olduğunu öğrendi, tahliller yaptırdı ve çocuklara musallat olan bu hastalığı kuruttu...

    ve siz kalkmış, çocukların yanağındaki yara ile dahi yakinen ilgilenen buna çare bulmaya çalışan, çocukların yüzü gülsün diye bir ömür feda etmiş adama katliamcı diyorsunuz öyle mi?
    yok ya...yavşaklar sizi...soysuzlar...

    atatürk dersim'de sadece çocuklarla ilgilenmedi tabi.
    bölgede teröristlerin neden olduğu yıkımı sarmak için çalışmaları da başlattı.
    ve 17 kasım 1937'de singeç köprüsünü hizmete açtı.
    (bkz: atatürk ün singeç köprüsü hatırası pozu/#40597797)

    görsel

    velhasılı kelam...
    türkiye cumhuriyeti devleti'nin bölünmez bütünlüğüne, türkiye cumhuriyetine bağlı dersimli vatandaşlarımızın canına, malına, ırzına, namusuna kast eden bir terör örgütü var ortada.
    ve bugün bu terör örgütünün başındaki adama ve bu terör örgütü menzuplarına rahmet dileyen kansızlar aramızda...

    #tarih
  • şikayet et
  • 43281074
  • orion

    131.
  • tanrıça artemis'i kendisine aşık eden mitolojik avcı...

    orion artemis'in gönlünü çalar.
    artık artemis yeminini bozmaya ve orion'un kadını olmaya karar vermiştir.

    bakın şu işe ki artemis yabani hayvanların koruyucusu bir tanrıça iken, gönlünü kaptırdığı orion ise şöhretli bir vahşi hayvan avcısıdır.
    gönül ferman dinlemiyor demek.

    tabi artemis'in orion'a gönlünü kaptırması demek, yeminini bozması ve tanrıçalıktan vazgeçmesi demekti.
    işte bu noktada artemis'in ikizi apollon devreye girer ve orion'u yok etmeye karar verir.

    orion bir gün denizde yüzerken uzaklaşır ve başı siyah bir nokta haline gelir.
    apollon kız kardeşini yanına çağırır, okunu bu kara noktaya isabet etmesi için kışkırtır.

    siyah noktanın orion'un başı olduğundan habersiz olan artemis heyecanla yayını gerer ve okunu fırlatır.
    artemis'in oku hedefi bulur ve orion ölür.

    bu ölüm artemis'i bunalıma sürükler, gecelerce bulutların ardına gizlenir.
    sonra babasının(zeus) yanına giderek ondan "orion'u, köpekleriyle birlikte gökyüzünde takım yıldızı haline getirilmesini" ister ve zeus kızının bu dileğini yerine getirir...

    ve avcı orion, (bkz: orion takım yıldızı)'na dönüşür...

    şüphesiz ki orion takım yıldızı dünyadan kolay gözlemlenen bir yıldız kümesi olduğu için insanoğlunun her zaman ilgisini çekmiş ve mitlerinde, polpüler kültüründe her zaman bulunmuş bir yıldız kümesidir.

    dünyada yaşamın orion takım yıldızından gelen tanrılar tarafından başlatıldığına inanılır ve dünyadaki pek çok yapı, tapınak bu orion takım yıldızı ile aynı yönde yapılmıştır.

    buyrun;
    (bkz: leonardo da vinci ve orion/#42327090)

    #tarih
    #mitoloji
  • şikayet et
  • 43280607
  • marsyas

    4.
  • tanrıların egolarına kurban edilmiş mitolojik kahramanlardan biri.

    marsyas'da tanrı apollon'un egosuna kurban edilmiş, yanında midas'ı da götürmüş...
    görsel

    marsyas bir satirdi.
    (bkz: satir)

    marsyas yeteneği ile kamışın çeşitli düdüklerinden çıkan sesleri flütte delikler açarak bir tek düdükle öttürmenin yolunu bulmuştu.
    marsyas'ın bulduğu bu alet, ney'in atası kabul edilen frigya flütü'dür.
    marsyas'ın flütünün 7 deliği vardır.

    esasen marsyas'ın bu flütü tanrıça athena'nın müzik aletidir.
    lakin athena bu flütü çalarken yanaklarını şişirdiği için güzelliği bozulmasın diye çalmayı bırakmış ve ormana atmıştır, marsyas'da athena'nın flütünü bulup çalmaya başlamış.

    anadolu'nun en büyük tanrıçası kybele'nin sevgilisi attis'in acısıyla yüreğinden dökülen ilahisini çala çala diyar diyar dolaşmış ve bugün aydın yakınlarındaki nysa'ya ulaşmış.
    (bkz: nysa antik kenti/#40128142)

    marsyas nysa'da tanrı apollon'a rastlamış.
    malum apollon da bir müzisyen...ve birbirlerine meydan okumuşlar.

    bu kapışmanın hakemi olarak da lidya kralı midas ve güzel sanatları koruyan 8 periyi tayin etmişler.
    müsabakada marsyas flüt, apollon lir çalmışlar.

    hakemlerin oylamaları sonucunda 4-4'lük bir beraberlik çıkmış, son oy olarak kral midas oyunu marsyas'tan yana kullanmış...

    apollon buna çok öfkelenmiş.
    midas'ı sen kendi hemşerin olan maryas'ı tuttun diyerek suçlamış ve midas'ın kulaklarının duymadığını iddia ederek, onu her sesi daha iyi duyması için eşek kulaklı bir insana dönüştürmüş.

    tabi apollon marsyas'a mağlup olduğunun, marsyas'ın ondan daha iyi bir müzisyen olduğunun farkında ya...
    ama kendisi tanrı, yiğitliğe bok sürdürmek istememiş.

    çirkefe yatmış.
    midas'ı cezalandırdıktan sonra da marsyas'a hile yaptın diyerek onu da bir ağaca bağlamış ve derisini yüzmüş...

    tabi apollon kendi çaldığı lir'e de ceza vermiş.
    güya tanrılar tarafından yapılan bir lir, bir satirin çaldığı flüte nasıl yenilir diye düşünerek lirini parçalamış ve parçalanan lir ve marsyas'ın flütünü bir mağaraya kapatmış...

    gel zaman git zaman bu olay athena'nın kulağına gitmiş, athena o flütü kendisinin yaptığını yani marsyas'ın büyülü bir flüt yapamayacağını anlatmış apollon'a...
    apollon masum marsyas'a yaptıklarından üzüntü duymuş ama iş işten geçmiş tabi.

    marsyas'ın flütü ve apollon'un liri ise atıldıkları mağaradan akan sulara ses olmuş ve bu sesler bugün çine çayı olarak bildiğimiz antik çağ'ın marsyas ırmağına kaynak olmuş, bereketli ovalara hayat vermişler...

    #tarih
    #mitoloji
  • şikayet et
  • 43275841
  • bellerophontes

    4.
  • mitolojide bellerophontes yunanistan'da korint kralı'nın oğludur. (bellerophon olarak da geçer)

    fakat bir av sırasında kazayla kardeşini öldüren genç ve yakışıklı bellerophon ülkesini terk ederek likya şehri tlos'a gelir.

    tlos kralı'nın karısı, likya kralının (bkz: xanthos) kızı imiş.
    kadın bu genç ve yakışıklı delikanlıya gelir gelmez aşık olmuş ama aşkına karşılık bulamamış. hırsından şaşırmış ne yapacağını ve "bellerophon bana göz dikti" diye kocasına şikayet ederek ona iftira atmış.

    fakat adam konuğu olan yabancıyı öldürmek istememiş ve eline üstünde ölüm işaretleri olan bir mektup vererek likya başkentinin kralı olan kayınpederine göndermiş genci.

    likya kralı damadının gönderdiği konuğu günlerce ağırlamış.
    günler sonra damadından gelen mektubu açmış.
    mektupta olayı anlatan damadı gencin öldürülmesi gerektiğini yazıyormuş.
    lakin kral evine gelen konuğu öldürmeyi kendine yakıştıramamış.
    sonunda kendince bir çözüm bulmuş
    genç adamdan likya ülkesini tehdit eden canavar chimera'yı öldürmesini istemiş.

    bellerophon gitmiş kahinlere danışmış. kahinler de ona tapınağa gidip tanrıya adak adayarak orada bir gece geçirmesini söylemişler.

    tapınakta uyuyan gencin güzelliğine dayanamayan tanrıçalar ona pegasus’u dizginleyecek gemi vermişler.

    belerophon, elinde tanrıçaların verdiği gemle pegasus’u aramaya koyulmuş.
    en sonunda bir pınarın başında pegasus’u görmüş.
    gemi atın başına atmasıyla atın sırtına binmesi bir olmuş.

    bellerophon, pegasus’la göklerden aşağı inerek canavar chimera’ya saldırmış.
    canavarla savaşı günlerce sürmüş.
    bellerophon’un attığı okların kurşun uçları canavarın ağzından çıkan alevlerde eriyerek boğazını kapatmış ve chimera ölmüş.
    likya bölgesi de bellerophon sayesinde bu canavardan kurtulmuş.
    görsel

    canavarı öldürdükten sonra, likya kralı genci amazonlar'ın üstüne göndermiş.
    bu işi de başaran bellerophon kendisine verilen daha birçok güç işi başarmış.
    bu süre içinde suçsuzluğu anlaşılan genci, likya kralı küçük kızıyla evlendirmiş kendine damat yapmış.

    kazandığı başarılardan başı dönen bellerophon bir süre sonra olimposlu tanrıları küçük görmeye başlamış.
    buna kızan tanrılar da bir at sineği göndererek bellerophon’un atı pegasus’u sokmasını sağlamışlar.
    canı yanan at üstündeki genci şahlanarak üstünden atmış.
    göklerden yuvarlanan bellerophon toprağa düşmüş, topal ve kör olmuş.
    bir müddet bu şekilde yaşadıktan sonra, kimseden habersizce ölmüş.

    işte bellerophon ve o'nun kahramanlık hikayeleri tlos’ta kaya mezarlarına oyulan kabartmalarla anlatılmış...
    görsel

    not: bellerophontes chimera'yı öldürür öldürmesine ama canavarın ağzından çıkan alevleri söndüremez, bu alevler dağın yamacında kalır, işte chimera'nın öldüğüne ama ateşini bıraktığına inanılan bu yer antalya'daki yanartaş olarak bilinen yerdir.
    görsel

    yanartaş mevkiinde bizans döneminde demirci tanrı hephaistos için yapılmış bir tapınağın izleri vardır.
    bu tapınaktan dolayı buranın bizans döneminde demirciler için kutsal bir alan olduğu görüşü benimsenmiştir.

    #tarih
    #mitoloji
  • şikayet et
  • 43270631
  • vahdettin in 1 mayıs ı düğün günü ilan etmesi

    1.
  • ülkesi işgal altında olan bir padişah'ın yaptığı şey.

    belge-1;
    görsel

    belge-2;
    görsel

    sene 1920.
    istanbul işgal altında.
    anadolu işgal altında.

    ingiliz zırhlıları boğazda...
    padişah vahdettin bundan böyle her yıl 1 mayıs'ı anadolu da düğün günü ilan ediyor...

    çocuk ölüm oranları yüksek olduğu için tebasını/kullarını izdivaç yapmaya, evlenmeye ve düğün yapmaya davet ediyor padişah efendi.

    yukarıdaki belgede o dönemin akşam gazetesi vahdettin'in bu fermanını eleştiriyor. çocuk ölümlerinin beslenme, sefalet ve salgın hastalıklardan dolayı olduğu konusunda bir yazı yayınlıyor.

    adam ülkesindeki çocuk ölümlerinin önüne, daha fazla çocuk yaparak geçmeyi düşünüyor ve ferman yayınlıyor.

    şimdi de günümüzde bazıları ülkenin sorunlarını çözmek yerine nüfusu arttırmayı düşünüyor, insanlara "evlenin, en az 3 çocuk yapın, 3 yetmez 5 çocuk yapın vb" telkinlerde bulunuyor.

    neyse, tabi vahdettin kendi fermanına kendisi de uymuş.
    sakarya savaşı'nın cereyan ettiği en çetin günlerinde 1 eylül 1921'de nimet nevzad hanımefendi ile yıldız sarayı'nda yapılan bir düğünle evlenmiştir.
    https://tr.wikipedia.org/...i/Nimet_Nevzad_Han%C4%B1m
    (bkz: millet kurtuluş savaşı verirken düğün yapan halife)

    bakınız, vahdettin 1 mayıs 1920 tarihini "düğün günü" ilan ederken, 1 mayıs 1920'de aynı tarihte anadolu'da ise mustafa kemal paşa ingiliz gazetelerine "ingiltere'yi cezalandıracağım, işgalin hesabını soracağım" şeklinde demeç veriyor, vatanın kurtarılması için çalışıyordu.
    (bkz: 1 mayıs 1920 ingiliz the mail gazetesi manşeti)
    görsel

    işte aradaki bu farktan dolayı vahdettin ingiliz gemisi hms malaya ile bu kutsal vatanı terk ederken, mustafa kemal paşa türkiye'nin kurtarıcısı, kurucusu ve ölümsüz ulu önderi olmuştur...

    #tarih
  • şikayet et
  • 43266361
  • amerikalıların filipinler soykırımı

    4.
  • (bkz: abdülhamid han döneminde olmuştur)

    şimdi amerika'yı soykırım konusunda suçlamak için açmışsınız bu başlığı lakin, bu soykırımda ne yazık ki abdülhamid han'ın da parmağı var...

    şimdi yazacaklarımızı kendini osmanlı torunu zannedenler bilmez, kadir mısır püskülü bilmez, mustafa armağan bilmez, fatih tezcan hiç bilmez...

    muhterem müminler, pasifikte bir adalar ülkesi vardır ki biz bugün filipinler olarak biliriz.

    işte bu filipinler 3000'den fazla adadan meydana gelen bir ülkedir ve bu ülke uzun yıllar amerikan mandası, abd sömürgesi olmuştur.
    19. yüzyılın sonunda adayı ispanyollardan alan amerikalılar ispanyollardan kalan sömürgecilik anlayışını devam ettirmiş, böylece adalarda yerli halk ile abd'li işgalciler arasında uzun yıllar sürecek filipin-amerikan savaşı başlamıştır.

    amerika'ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren filipinli yerli direnişçiler içinde müslüman halk da vardı.

    vakti zamanında adalarda hüküm süren sulu sultanlığı'nın bakiyesi müslümanlar ve moro müslümanları da filipin direniş kuvvetleri ile birlikte bağımsızlık mücadelesi vermekteydi.

    işte bu duruma istinaden de amerika, islam dünyasının halifesinden yardım talebinde bulundu.
    ikinci abdülhamid'de amerika'nın talebini geri çevirmeyerek, filipinli müslümanlara "abd'ye karşı direnmemelerini" nasihat eden bir mektup/ferman yazdı.
    görsel

    yeryüzündeki bütün müslümanların hamisi olması gereken halife, amerika ile beraber hareket etmiş, filipinlerdeki müslümanlara "akıllı olun" çağrısında bulunmuştu.

    peki moro müslümanları halife'nin çağrısına uymuşlar mı?
    tabi ki uymamış, mücadeleye devam etmişler, lakin büyük bir soykırıma maruz kalmışlardır.

    filipinli müslümanlar ve diğer filipin halkları uzun yıllar sömürge olarak kalsalar da, ikinci dünya savaşında japon işgaline uğrasalar da mücadele azimlerini kaybetmemiş, 2. dünya savaşından sonra da hakettikleri bağımsızlıklarını kazanmışlardır...

    kaynak: http://www.wikiwand.com/e...erica_and_the_Philippines
    bir başka kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Moro_Rebellion
    daha başka kaynak: https://books.google.com....%20abdulhamid&f=false

    ek: abdülhamid o tarihlerde sömürgeci ülkelere hizmet ediyordu resmen.
    filipinlerdeki isyandan hemen önce de çin'de sömürgecilere karşı başlayan boxer isyanı için de alman imparatorunun ricasıyla çin'deki müslümanlara bir nasihat heyeti göndermiştir kendisi.
    (bkz: abdülhamid in çin e gönderdiği nasihat heyeti)

    #tarih
  • şikayet et
  • 43264713
  • sovyet sosyalist soykırımlar birliği

    58.
  • soykırım suçlarının yanında yağma, hırsızlık ve tecavüz suçlarını da itina ile eklemiş birliktir.

    ne zamandır yazmıyorum bu başlığa.
    allah kahretsin şu ülkemizin durumu yüzünden kültürel, tarihi olaylar hakkında çok az yazabiliyoruz malesef.
    başımızdaki belayı bir def etsek çok farklı konularda yazacağız ya neyse...

    bir fotoğraf gördüm bugün.
    herkesin bildiği şu meşhur fotoğraf;
    görsel

    sovyet askerleri Reichstag'a sovyet bayrağı dikerek kızıl ordu'nun zaferini ölümsüzleştiriyor.

    fotoğrafı biraz daha yakınlaştırdığımızda bayrak diken askeri düşmesin diye tutan bir başka asker var.
    askerin bileklerine dikkat ediniz;
    görsel

    her iki kolunda da ayrı ayrı kol saati var.
    kızıl ordu askerleri, berlin'i nazilerden kurtarırken, aynı zamanda almanları da kol saatlerinden kurtarmışlar belli ki...

    2015 yapımı child 44 adlı filmin açılış sahnesinde de işlenmiş bu konu.
    "çalınan saatler, çaldığın saatler" diyor rus komutan;
    https://streamable.com/u4h2ot

    tabi sovyet askerlerinin yaptıkları bu kadar mıydı?
    yani sadece saat mi yağmaladılar?

    kızıl ordu birlikleri stalingrad'dan itibaren ele geçirdikleri her yerde yağmacılık, hırsızlık ve tecavüz suçları işlediler.
    üstelik bunu sadece almanlara yapmadılar, ukraynalılar, polonyalılar da nasibini aldı kızıl ordu yağmacılarından.

    bu olaylar esnasında, iki milyon civarında alman kadının kızıl ordu askerleri tarafından tecavüze uğradığı iddia ediliyor.

    şurada güzel bir flood var bu konuyla ilgili;
    https://twitter.com/Birin...tatus/1241253926193827840

    #tarih
  • şikayet et
  • 43261915
  • atatürk ve kurtuluş savaşına iftiralara cevaplar

    1.
  • bazı maksadı belli vatan haini provokatörlerin ve bu provokatörler ile birlikte hareket eden kendini bilmezlerin son günlerde maksadını aşan iftiralarına verilen belgelere dayalı cevaplardır...

    atatürk ve kurtuluş savaşımıza, milli mücadelemize atılan iftiralar neydi?

    1)ingilizler neden tek kurşun atmadan istanbul'u terk etti?
    2)mustafa kemal ingilizlerle işbirliği yaptı, milli mücadelede ingilizler ile işbirliği içindeydi, ingiliz valisi olmak istedi.
    3)kurtuluş savaşında ingilizlerle neden hiç savaşılmadı?
    4)atatürk ingilizlerin isteği ile halifeliği kaldırdı.

    atatürk'e ve kurtuluş savaşımıza atılan iftiralar bunlar, şimdi belgeleri ile birlikte gerçekleri bilal'e anlatır gibi anlatmaya çalışacağım ve tüm bu iftiralara açık kapı bırakmayacak şekilde cevap vereceğim...

    her şeyden önce bu konuda konuşabilmek için o dönemin tarihi olaylar örgüsüne hakim olmak gerekir.
    öncelikle dönemin bazı tarihi olaylarını/gelişmelerini tarihleri ile birlikte vermek istiyorum.

    mondros mütarekesi: 30 ekim 1918
    1. dünya savaşının sona ermesi: 11 kasım 1918.
    istanbul'un işgali: 13 kasım 1918
    mustafa kemal'in samsun'a hareket etmesi ve samsun'a çıkışı: (16-19 mayıs 1919)
    amasya tamimi: 22 haziran 1919.
    erzurum kongresi: 23 temmuz 1919
    sivas kongresi: 4 eylül 1919.
    istanbul'un topyekün işgali ve idarenin işgalcilerin eline geçmesi: 16 mart 1920.
    tbmm'nin açılması: 23 nisan 1920.
    sakarya zaferi: 13 eylül 1921
    ankara antlaşması: 20 ekim 1921
    büyük taarruz: 26 ağustos 1922
    dumlupınar zaferi: 30 ağustos 1922
    izmir'in kurtuluşu: 9 eylül 1922
    türk ordusu'nun çanakkale boğazına girişi: 12 eylül 1922.
    mudanya mütarekesi: 11 ekim 1922
    türk ordusu'nun istanbul'a girişi: 19 ekim 1922
    saltanatın kaldırılması: 1 kasım 1922
    istanbul'un düşman işgalinden resmen kurtuluşu: 6 ekim 1923.

    evet, şimdi iftiralara cevaplara geçelim...

    1)ingilizler neden tek kurşun atmadan istanbul'u terk etti?

    istanbul'un işgali, bizim için 1. dünya savaşının resmen bitişi olan mondros mütarekesinin hemen ardından 13 kasım 1918'de başlamış, 16 mart 1920'de ise resmi bir işgale dönüşmüştür.

    takip eden aylarda ve senelerde şanlı türk kurtuluş savaşı sona ermiş, anadolu işgalden temizlenerek 9 eylül'de düşman izmir'den denize dökülmüştü.

    lakin bütün bu zaferlere rağmen işgal hala sona ermemişti.
    istanbul ve çanakkale işgal altındaydı.
    trakya işgal altındaydı.

    işte, izmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun hemen ardından, başkomutan mustafa kemal, ordunun çanakkale üzerine yürümesini emreder.
    emir gayet açıktır, müttefik kuvvetlerin herhangi bir direnişi ile karşılaşılacak olunursa, türk yurdunun gerçek bir vatan olabilmesi için gerekirse yeniden savaş dahi göze alınacaktır.

    aynı emir, izmir limanında demirli olan ingiliz savaş gemileri için de verilmiş ve izmir körfezindeki düşman unsurları aldıkları ultimatom sonrası türk karasularını terketmek zorunda kalmışlardı.
    görsel

    (not: izmir limanındaki ingiliz gemileri için verilen bu ultimatomun tercümesini ileride mustafa kemal ile evlenecek olan latife hanım yapmıştır)

    çanakkale boğazına yürüme emri alan türk ordusu 2 gün içinde çanakkale boğazına varmışlardı.
    ingiliz hükümeti işgal kuvvetleri komutanı general harrington'a, "türk ordusu'nun çanakkale'ye girmesi halinde karşı konulmasını ve bölgenin ne pahasına olursa olsun savunulması" talimatını göndermişti.

    fakat çanakkale'de bulunan fransız ve italyan işgal kuvvetleri türk süvarilerinin bölgeye ulaşması ile birlikte geri çekildiler.
    (fransızlar ile 1921'de yapılan ankara antlaşması bunun en önemli sebebidir)

    böylece general harrington türk ordusuna karşı yalnız kaldı ve çıkacak yeni bir savaşın sadece ingilizlerin inisiyatifinde çıktığı algısı yaratmamak için bu sorumluluğu üstlenmedi ve londra'dan gelen emre rağmen direniş göstermedi.

    böylece türk süvarileri çanakkale müstahkem mevki komutanlığı karargahına türk bayrağını çekmişlerdi.
    lakin çanakkale boğazı hala düşman zırhlılarının kontrolündeydi, bunun üzerine türkiye, ingilizlere bir nota ve ultimatom daha verdi.

    savaştan yeni çıkmış yorgun türkiye, yeni bir savaşa hazırlanıyordu.
    britanya imparatorluğu da keza türkiye'nin bu restini görmüş, savaş hazırlıklarına başlamıştı.
    lakin konunun parlamentoda görüşülmesi esnasında lloyd george hükümeti karşısında son derece sert ve kararlı, bir o kadar da savaştan bıkmış bir muhalefet buldu.

    muhaliflere en büyük desteği verenler ise kanada ve hindistan gibi büyük dominyonlardı.

    savaş kararı alabilmek için kanada ve hindistan'ın da oluru gerekliydi.
    söz isteyen kanada temsilcisi "konu hususunda kararın kanada parlamentosunda alınacağını belirterek, savaş kararı alınacaksa bu kanada'yı bağlamaz, kanada parlamentosu savaş kararını kendi alır, londra'da değil" diyerekten kanada'nın ingiltere'ye karşı ilk siyasi ayrılığını başlatmış oldu.

    kanada'nın gösterdiği bu tepkiye avustralya, yeni zelanda ve hindistan'da destek verince britanya parlamentosunda bir kriz başgösterdi.
    işte bu kriz sonrası ise lloyd george ve partisi liberal parti istifa etmek zorunda kaldı.

    dünya tarihinde "çanakkale krizi"(chanak affair) olarak bilinen bu kriz, ingiltere'de hükümeti devirmiş, lloyd george'un siyasi hayatını bitirmiştir.
    lloyd george'un yerine gelen geçici hükümet ise ankara'nın tüm isteklerini kabul etmek zorunda kalmış ve tek kurşun dahi atılmadan hem çanakkale, hem de istanbul geri alınmıştır.
    https://en.wikipedia.org/wiki/Chanak_Crisis
    https://www.tandfonline.c...308851?journalCode=fdps20

    yani, ingiltere kendine bağlı kanada, avustralya, yeni zelanda ve hindistan gibi ülkelerden yeni bir savaşa girişecek desteği bulamadığı için ankara'nın tüm taleplerini kabul etmiş, çanakkale krizi sonrası toplanan mudanya mütarekesi'nin imzalanmasının hemen ardından çanakkale boğazı ve trakya türkiye'ye teslim edilmiş, ilk türk kuvvetleri de işgale son vermek amaçlı 19 ekim 1922'de refet paşa (bele) komutasında istanbul'a girmiştir.

    lakin yine mudanya mütarekesi gereği, "barış antlaşması imzalanmadan işgal kuvvetleri istanbul'u terk etmeyecek" maddesine göre, son ingiliz birlikleri lozan antlaşması'nı takiben 4 ekim 1923'te dolmabahçe'de türk bayrağını selamlayarak şehirden ayrılmış, 6 ekim 1923'te ise şükrü naili paşa (gökberk) komutasındaki 3. kolordumuz istanbul'a girerek istanbul'un işgalini resmen sona erdirmiştir.
    görsel

    mudanya mütarekesi'nin ilgili maddesi;
    görsel

    mudanya mütareke sözleşmesi tam metni;
    https://www.ttk.gov.tr/wp...016/11/4-1922_Mudanya.pdf

    son olarak istanbul'un tek kurşun atılmadan alınması mevzusunda eklemek istediğim bir anekdot daha var.

    1922 yılı temmuz ayında akşehir'deki ordu karargahında büyük taarruz hazırlıklarının son aşamasında, kut'ül ammare'de esir alınan ingiliz generali charles townshend britanya ordusunun elçisi sıfatıyla mustafa kemal paşa ile görüşmeye gelmişti.
    niyeti pazarlık etmekti, lakin bizim şartlarımız belliydi. işgalin sona erdirilmesi ve tam bağımsızlık...
    işte o görüşmede mustafa kemal paşa, general townshend'e bir hediye ile birlikte bir mesaj iletti...o mesaj ingilizler tarafından çok net alındı.
    okuyunuz;
    (bkz: atatürk ün ingiliz generaline verdiği ayar/#40397036)

    -------------------------------------------------
    geçelim 2. iftiraya...

    2)mustafa kemal ingilizlerle işbirliği yaptı, milli mücadelede ingilizler ile işbirliği içindeydi, ingiliz valisi olmak istedi.

    ingilizler istanbul'da kendilerine bağlı bir hilafet ve kendilerine bağlı bir hükümet ile hem islam dünyasını hem de osmanlı devleti'nin kalan topraklarını yönetmeye çalışırken, öte yandan mustafa kemal önderliğindeki milli mücadele de 23 nisan 1920'de büyük millet meclisi'ni açarak ingilizlerin bütün planlarını suya düşürüyordu.

    esasen ingilizler mustafa kemal'in samsun'a çıkmasının ardından gerçek niyetini anlamışlar ve mustafa kemal ve onunla birlikte hareket edenleri sürekli suikastler ile ortadan kaldırmak, yahut tutuklatıp istanbul'a geri getirmek için uğraşmışlardır.

    ingilizlerin bu konudaki ilk girişimleri erzurum kongresi'nin öncesinde olmuştur.
    https://i.ibb.co/6np56Y1/belge1.jpg
    https://i.ibb.co/D9Dfk4d/belge2.jpg

    ve yine mustafa kemal'e suikast planları yaparlar.
    https://i.ibb.co/R9ZG32Q/belge3.jpg
    https://i.ibb.co/G9wwtrY/belge4.jpg

    e hani kadir mısıroğlu, mustafa armağan, fatih tezcan'a göre atatürk ingiliz valisi olmak istiyordu(!), ingiliz işbirlikçisiydi(!) ya hani?
    ingilizler neden kendi adamlarını(!) tutuklatmak, hatta suikast ile öldürtmek istesin ki???

    ingilizlerin mustafa kemal'e suikast için gönderdikleri en bilinen kişi de mustafa sagir'dir.
    bu mustafa sagir de, yukarıda suikast belgesinde gördüğünüz ingiliz muhipleri cemiyeti başkanı sait molla iti tarafından yönlendirilmiştir.
    fakat ingilizlerin mustafa kemal'e suikast için gönderdiği mustafa sagir yakalanmış, itiraflarda bulunmuş lakin istiklal mahkemeleri tarafından mayıs 1921'de idam edilmiştir.

    mustafa sagir'den başka hint müslümanı bir başka ingiliz ajanı da bupsy paury'dir, fakat paury açığa çıkınca kaçmayı başarmış, mustafa sagir gibi olmamıştır.

    mustafa sagir olayının patlamasından sonra da ingilizler bu emellerinden vazgeçmemiş, mustafa kemal ve yanındaki komutanlarımızı ortadan kaldırmak için başka tetikçiler, suikastçılar göndermeye devam etmişlerdir.
    https://i.ibb.co/xfHfnQt/belge5.jpg
    https://i.ibb.co/zZm64C8/belge6.jpg
    https://i.ibb.co/Jx3YvN8/belge7.jpg
    https://i.ibb.co/P45fJk7/belge8.jpg
    https://i.ibb.co/rtphvtW/belge9.jpg

    ingilizlerin anadolu'daki milli mücadeleyi bitirmek için istanbul'da kurdukları bir istihbarat örgütü bile vardı.
    black jumbo adı verilen bu örgüt, ingiliz istihbaratı mi6'nın istanbul merkezli, türk kurtuluş savaşına ve milli kuvvetlerin istihbari faaliyetlerine karşı olarak kurmuş olduğu casus ve kontrespiyonaj ağına verilen addı.
    (bkz: ingilizlerin istanbul daki örgütü black jumbo/#40620495)

    black jumbo casusları genelde müslüman osmanlı vatandaşlarından oluşurdu.
    tabi bunların dışında rum, ermeni, yahudi üyeleri de vardı.

    black jumbo'yu binbaşı john bennet yönetiyordu.
    john bennet kusursuz türkçe konuşuyordu. bir müslümandan ayırt edilemezdi, sırf bunun için sünnet bile olmuştu.

    john bennett'i fatih tezcan, mustafa armağan, kadir mısır püskülü gibiler iyi tanırlar.
    hani atatürk'ün samsun'a gidişinde vize veren ingiliz subayı. bu vize verme işleminden dolayı da atatürk'ü ingiliz işbirlikçisi yapar bu mallar. halbuki istanbul'dan ayrılacak herkese ayrılma iznini veren kişi john bennett'ti...

    neyse, black jumbo'ya dönelim biz...

    john bennet'in emrindeki türk ve müslüman casuslardan en önemlileri şunlardı;
    -herekeli terzi mehmet.
    -diş hekimi ahmet ihsan.
    -mahmut hamdi.

    john bennet'in üstünde ise albay nelson bulunmaktaydı.
    bennet'e bağlı ajanlar ve black jumbo üyesi diğer casuslar işte bu albay nelson'a bağlıydı.
    albay nelson'un bilinen adı ise ramiz bey'di.

    işbölümüne gelince, istanbul'daki işleri john bennet, anadolu'daki faaliyetleri ise albay nelson idare ediyordu.

    ---------------------------
    ara not: black jumbo mensubu olan ingiliz ajanlardan biri wilfred dunderdale'ydi.
    kim bu wilfred dunderdale?
    wilfred dunderdale, ingiliz yazar ian fleming'in yarattığı james bond karakterinin esin kaynağı olan casus...
    yani meşhur james bond bile kurtuluş savaşımızda bizimle uğraşmış, ama başedememiş işte...
    (bkz: james bond un kurtuluş savaşında ajanlık yapması/#40612452)
    --------------------------------

    black jumbo tüm bu suikast planlarında başarısız olunca, john bennett işi kendisi yapmak istemiş, anadolu'ya geçerek atatürk'ü kendisi öldürmek istemiş, lakin karakol örgütü ve mim mim grubu'nun istihbaratları sonucunda bu girişim de başlamadan bitmişti.
    https://i.ibb.co/swPct4s/bennett.jpg

    ingilizlerin tüm bu girişimlerine karşı mustafa kemal paşa ne yapıyordu peki?
    bunu da geçtiğimiz günlerde paylaştım. mustafa kemal paşa ingilizleri en çok korktukları şey ile tehdit ediyordu...sömürgeleriyle
    (bkz: 1 mayıs 1920 ingiliz the mail gazetesi manşeti/#43226600)
    görsel

    iftiracı tayfanın bir başka iddiası daha var.
    belgelerlegerçektarih.com diye bir site var.
    fatih tezcan, kadir mısıroğlu, mustafa armağan üçlüsünün ürettiği sahte belgeleri sosyal medyada pazarlama ve aktrollere ulaştırma amacıyla faaliyet gösteriyor. bu sitenin paylaştığı bir sözde belge şu;
    https://i.ibb.co/xgY1hqZ/blg.jpg

    bunların iddiasına göre ingilizler 1921 yılında bize cephane yardımı yapmışlar...bu iddialarını da hikmet bayur'un yazdığı bir kitaba dayandırıyorlar.

    ne var ki bu iddia da çamur at izi kalsın tipi klasik fetö iftirasından başka bir şey değil.

    bahsedilen kitaptan bir paragrafı cımbızlamışlar ve buradan "atatürk'ü ingiliz işbirlikçisi" yapmışlar ve "ingilizlerin atatürk'e silah ve mühimmat verdiği" iftirasını atıyorlar.
    lakin aynı kitabın sonraki sayfalarında ingilizlerin görüşme teklifinin mustafa kemal tarafından reddedildiği ve iyi niyet göstergesi olarak gelen cephanelerin kabul edilmediği konusuna hiç değinmezler.
    bunun da belgeleri şurada;
    https://i.ibb.co/k1nk9nx/...format-jpg-name-small.jpg
    https://i.ibb.co/nsv7jvK/...format-jpg-name-small.jpg
    https://i.ibb.co/QHK0NP2/...format-jpg-name-small.jpg
    https://i.ibb.co/YR6tkjq/...format-jpg-name-small.jpg

    görüldüğü üzre belge diye koydukları aynı kitaptan bu sayfalar. yani bir cümleyi cımbızlayıp algı yapmışlar olay örgüsünün devamını okumadan...
    -----------------------------------------

    geçelim 3. iftiraya...

    3)kurtuluş savaşında ingilizlerle neden hiç savaşılmadı?
    deli saçması bir iftira daha.
    yukarıda gördük.
    diplomasi, ajanlar, istihbarat, kontrepiyonaj vb...
    "hani nerde kurşun? nerde ingilizlerle savaştığımızın belgesi" diye soranlar için, onun da belgeleri var.
    bakınız aşağıdaki belge ingiliz belgelerinden. haziran 1920'de izmit ve çevresinde meydana gelen çatışmalar.
    https://i.ibb.co/3NLwCM7/belge11.jpg

    izmit çatışmalarına dair bir başka ingiliz belgesi;
    https://i.ibb.co/6wCMvqj/...format-jpg-name-small.jpg

    ingilizlerle olan diğer çatışmalar şöyledir;

    i)5 eylül 1919'da, birer ingiliz-fransız taburu dörtyol'un gürlevik mevkiinde, işgalcilere karşı çıkan kara hasan'ın kuvvetini kuşatır. çatışma sonunda, oldukça zayiat veren ingiliz ve fransızlar, dörtyol'a çekilirler.

    ii)27 eylül 1919'da, merzifon'daki ingiliz birliği samsun'a, kendisini izleyen bir kuva-yı milliye birliği ile çarpışa çarpışa çekilir.

    ii)21 haziran 1920'de, 150 kişilik bir türk birliği çamlıca'daki ingiliz mevkilerine saldırır, top ve makineli tüfek ateşiyle püskürtülür.

    iv)25 haziran 1920'de, yunan ilerlemesini kolaylaştırmak için mudanya'ya çıkan ingiliz kuvvetini, türk birliği ateşle karşılar, bazı kayıplar verdirir ve geri çekilir, akşam ingilizlerin çekilmesi üzerine mevzilerine geri döner.

    mudanya'da şehit olan şükrü çavuş ve arkadaşları adına dikilen anıt bugün mudanya'daki iskele meydanındadır.
    görsel

    şu da şükrü çavuş'un ingilizlerle çatıştığına dair resmi belge;
    https://i.ibb.co/9V0pt8K/belge12.jpg

    v)ingilizlerle kurtuluş savaşı sırasında yaptığımız muharebelerden biri de güney cephesindeki revandiz harekatıdır.
    revandiz harekatı da kurtuluş savaşımızda nedense fazla bahsi geçmeyen muharebeler dizisidir ve ingilizlere karşı verilmiştir.
    (bkz: kurtuluş savaşının bilinmeyen cephesi revandiz/#42137933)

    yani ingilizlerle çarpışmış mıyız? evet. kurşun atmış mıyız? evet.

    istiyorlarsa yeniden gelebilirler.
    biz her zaman buradayız...
    -------------------------------------------

    ve 4. iftira...

    4)atatürk ingilizlerin isteği ile halifeliği kaldırdı.

    iftiracı vatan hainlerinin en önemli iddialarından biri de "halifeliğin kaldırılmasını ingilizlerin istediği" konusunda.

    oysa ki 1. dünya savaşı sonrası, istanbul ve anadolu'nun işgalinde halifelik makamı tamamen ingiliz çıkarları için kullanılmış, iyice rezil kepaze edilmiştir.
    işgal yıllarındaki osmanlı padişahı ve aynı zamanda halife olan vahdettin, halifelik makamını kendi bekası ve ingiliz çıkarları için kullanmaktan asla tereddüt etmemiş, "ingiliz ve yunan orduları halifenin ordusudur" fetvası yayınlanmıştır.

    atatürk'ün ve tbmm'nin esasen "halifeliği kaldırmak" diye bir düşüncesi yoktu.

    lakin vahdettin'in ingiltere'ye sığınması ve ingilizlerin vahdettin'in halifelik makamından faydalanarak himayesi altındaki müslümanlara zulme devam etme planı idrak edilmişti.

    evet, ingilizlerin planı buydu ve ingiltere, daha doğrusu britanya imparatorluğu o dönemde dünyada en çok müslüman nüfusa sahip devletti...

    tabi türk kurtuluş savaşı ve türklerin kazandığı zafer en büyük takdir ve alkışları işte bu britanya sömürgesi olan müslüman milletlerden almıştı.
    hepsi mustafa kemal'i kurtarıcı olarak görüyor, hepsi de türkler gibi zafer kazanmayı umut ediyorlardı. (özellikle hindistan müslümanları)

    hindistan, britanya imparatorluğunun hayat damarıydı ve hindistan müslümanlarının atatürk'ü ve türk zaferini örnek alıp ingiliz hakimiyetine baş kaldırması ingilizlerin en büyük kabusuydu.

    bu yüzden vahdettin'i "halife" sıfatıyla hindistan müslümanları'nın başına geçirmek istediler.

    işte tam bu anda türkiye büyük millet meclisi osmanlı hanedanından abdülaziz han'ın oğlu abdülmecid efendi'yi 19 kasım 1922'de halife ilan etti.

    bakınız, saltanat 1 kasım 1922'de kaldırıldı, vahdettin ise 17 kasım 1922'de türkiye'yi terk etti.

    kurtuluş savaşı zaferimizin tescil edildiği 11 ekim 1922 mudanya mütarekesi ve akabinde 5 kasım 1922'de refet bele komutasındaki türk silahlı kuvvetleri'nin istanbul'a girişi ile ingilizler vahdettin'in halifelik makamını kullanmak, ukdelerine almak için planlara başladılar.

    amaçları yukarıda da belirttiğim gibi vahdettin'i halife olarak hindistan'a yerleştirmek ve buradaki müslümanları kontrol altında tutmaktı.

    saltanatın kaldırılması ve abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi arasında geçen 19 günlük süre boyunca ingilizler bu planı uygulama çabasına giriştiler. fakat abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi bu planı bozmuş oldu.

    britanya imparatorluğunda mudanya mütarekesi sonrası bu planlar yapılıyordu işte. hatta bunun için hindistan bakanlığı, hindistan kral naipliğine mektup yazmış ve vahdettin'in hindistan'da halife olması için görüş almıştır.

    hindistan kral naipliği'nin 10 kasım 1922'de ingiltere hindistan bakanlığına gönderdiği yanıt ise bunun mümkün olmadığını, hindistan müslümanlarının vahdettin'i istemediğini britanya hükümetine bildirmiştir.

    söz konusu 10 kasım 1922 tarihli mektubun özeti şudur;

    --- spoiler ---
    "padişahın halifeliği dışında, kendisi hindistan’da pek az tanınmıştır ve türkiye’nin işgali sırasında, onun ingilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. dolayısıyla, genel eğilime göre onun tahttan indirilmiş olması hindistan’da ilgisizlikle karşılanmıştır. mustafa kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve islam’ın şampiyonu olarak görülmektedir. ” (ida, fo 371/7913/e 12699: kral naibinden hindistan bakanlığı’na ivedi, özel ve gizli telgraf, 10.11.1922)
    --- spoiler ---

    ne demiş?
    "mustafa kemal ülkesinin kurtarıcısı ve islam'ın şampiyonudur." demiş.

    başka ne demiş?
    "padişah ingilizlerin kuklasıdır onu ülkemizde istemiyoruz" demiş.

    burada kullanılan "şampiyon" sıfatı, bir spor müsabakası şampiyonu değil, bir amaç uğruna bir ulusu, bir topluluğu temsil eden ve o topluluk için mücadele eden sembol isimdir...

    işte bu şartlar altında önce abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi ingilizlerin planlarını alt üst etmiş ve halifelik makamı üzerinden müslümanlara zulüm edilmesinin önüne geçilmiştir.

    bundan sonra abdülmecid efendi ve halifelik makamı, her şeyin üzerinde olan tbmm'nin kudreti altında olmuş ve daha sonra 16 ay sonra türkiye cumhuriyetindeki iki başlılığı kaldırmak ve cumhuriyet değerlerine daha sıkı bağlanmak için halifelik makamı kaldırılmıştır...

    yani, halifeliğin kaldırılmasını isteyen ingilizler değildir, bilakis ingilizler halifelik makamını sömürgesi altındaki müslümanları ezmek için kendi uhdelerinde devam etmesini istemiş, lakin mustafa kemal atatürk bu kirli oyuna mani olmuştur...

    halifelik makamı ingilizler için o kadar önemliydi ki, halifeliğin kaldırılmasından 13 yıl sonra 1937'de dahi halifelik ingilizlerin gündemindeydi.
    belge.

    ek olarak:
    fransız belgelerinde halifeliğin kaldırılması.
    ---------------------------------------------------
    sonuç olarak;

    bütün bu yazdıklarımız, tarihi gerçekler ve belgelerin ışığında

    1)istanbul'a tek kurşun atmadan geri alınması yalan mı? yalan.

    2)mustafa kemal paşa'nın ingiliz valisi olmak istediği ve ingiliz işbirlikçisi olup ingilizlerden destek aldığı yalan mı? yalan.

    3)ingilizlerle hiç çarpışmadığımız yalan mı? yalan.

    4)ingilizlerle halifeliği kaldırmak şartıyla anlaşarak girdiğimiz yalan mı? yalan.

    tüm bunları belgeleri ile sunmaya çalıştım. buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim...

    #tarih
  • şikayet et
  • 43246459
  • cizre ulu cami

    2.
  • görsel

    Danimarka Kopenhag'daki David Samling Müzesi'nin en belirgin özelliği, iskandinavya ve Kuzey Avrupa'nın en geniş islâm eserleri koleksiyonunu barındırması. 12 Aralık 1945'de bir enstitü olarak kurulmuş olan müzede seramik, hat, tekstil, cam, metal ve ahşap eserleri içeren muazzam bir islâm eserleri koleksiyonu var. Osmanlı ve Türk kültüründen de muhteşem parçalar içeren bu koleksiyonda iznik ve Kütahya seramikleri, çatma kumaşları, el dokuması halılar ve metal işleri özellikle dikkati çekiyor. Koleksiyonun en özel parçası ise Cizre Ulucamii'nden çalınan tarihî kapı tokmağı!..

    Cizre Ulucamii'nin 7. yüzyılda kiliseden camiye çevrildiği düşünülüyor. 12. yüzyılda yeniden inşa edilmiş caminin istanbul Türk ve islâm Eserleri Müzesi'nde sergilenen muazzam anıtsal kapısı ise 13. yüzyıla tarihleniyor. Caminin ana giriş kapısı, kanatları ahşap üzerine bakır malzemeden geometrik süslemelerle bezeli ve tunç plakalarla kaplı pirinç çubuk ve levhalarla süslü. Kapı kanadının her iki tarafında, alt alta sıralanmış ve merkezinde 12 kollu yıldızın yer aldığı üç madalyon yer almakta...

    Kapının üzerinde yer alan tunç kapı tokmakları dökümden; üzerleri kazıma tekniğiyle süslü. Aslen kapının her iki kanadında yer alan tokmaklarda, kulakları sivri, gözleri badem şekilli ejderler, yüzleri kanatlarına doğru dönük pozisyonda. Yılan pulu desenli gövdeleri olan ejderler, kuyruklarından birbirine bağlı ve kuyruk uçlarında kartal başları var.. Tokmakların, su ve mekanik parçalar ile çalışan makineler-robotların mucidi ünlü Ortaçağ bilgini El Cezeri'nin eseri olduğu düşünülüyor...

    1969 yılında tokmaklardan biri çalınmış, bunun üzerine cami kapısı önce Mardin Müzesi'ne oradan da 1976'da Türk ve islâm Eserleri Müzesi'ne taşınmıştı. Bugün sağ kanattaki tokmak kapı üzerindeki yerinde, sol kanattaki ise 1990'dan bu yana David Samling Müzesi'nde bulunuyor.
    Kopenhag'da bulunan tokmağın kapıya sabitlendiği aslan başı betimli düğüm parçası, tokmak yerinden sökülmeye çalışılırken kırılmış ve kapının üzerinde kalmış... Bu parçanın iadesi için resmî başvuruda bulunmuşuz..

    (ŞEBNEM ALTıN, #tarih dergi, Ekim 2029) ...

    NOT: Memleketimizdeki ve Danimarka'daki tokmakların farklı renkte olmasının nedeni şu: Bizdeki yakın zamanda restorasyondan geçtiği için altın rengi, Danimarka'daki ise 800 yıllık dokusunu koruyor..
  • şikayet et
  • 43240846
  • amazonlar

    30.
  • anadolu'nun savaşçı kadınları...
    görsel

    amazonlar her ne kadar matriyarkal bir toplum olsalar da kendileri patriyarkal dönemde yaşamış matrikaryal bir topluluk oldukları için efsane olmuşlardır.

    mitolojiye göre amazonlar baş tanrı zeus ile uyum tanrıçası harmonia'nın ilişkisinden dünyaya gelen kızlarıdır.
    amazonların tanrısal, yar tanrıça varlıklar olmasına tek örnek bu değil tabi.
    örneğin amazon kraliçesi otrera da savaş tanrısı ares ile ilişkiye girmiş ve bu ilişkiden iki yenilmez amazon prensesi penthesileia ve hippolyte dünyaya gelmiştir. (aşağıda bahsedeceğiz)

    amazonlar savaşçı kadınlardı.
    mitolojide bilinen çok cesur ve kuvvetli kahramanlara denk savaşçılardı. yenilgisiz kabul edilen bazı yunan mitolojik kahramanları dahi amazonlarla karşılaşmaktan çekinirlerdi.
    görsel

    thermodon ırmağı (terme çayı) kıyısında kurulu themiscyra (terme) kentinin amazonların başkenti olduğu kabul edilir.
    lakin amazonlar hemen hemen anadolu'nun her köşesinde görülmüş, hatta ege denizi'nin öte yanında bile hikayelere, efsanelere konu olmuşlardır.
    görsel

    platon ve socrates amazonların yunanistan'a, hatta atina'ya yaptıkları akınlardan bahsederler.

    amazonlar'ın azak denizi kıyılarından geldikleri söylenir. onların çok iyi at kullanmalarından dolayı da iskit kökenli oldukları bildirilir.

    ayrıca pek çok kaynakta da amazonlar'ın iskitler'den türemiş, iskitlerle akraba oldukları varsayılır. (homeros, ksenophon, heredot, diodorus vs...)

    amazonlar'ın iskitlerle olan ilişkisi; heredot'un 4. kitabında şöyle anlatılır.
    grekler amazonları yenip thermedon'dan attıktan sonra bazı amazon savaşçılarını esir alırlar ve köle olarak satmak için gemiye bindirirler, bir süre yolculuktan sonra amazonlar gemide isyan çıkarır ve tüm yunanları öldürürler.
    lakin amazonlar gemilerin nasıl kullanılacağını bilmediklerinden gemileri kendi haline bırakırlar, rüzgardan sürüklenen gemiler iskit diyarında karaya vurur.
    karaya çıkan amazonlar bir süre sonra bir at sürüsü bulurlar, atlara binerek karaya çıktıkları bu diyarı yağmalamaya başlarlar.
    tabi iskit savaşçıları da bunları durdurmaya çalışır, lakin karşılaştıkları bu savaşçıların kadın olduğunu anlayan iskitler, tıpkı kendileri gibi at üzerinde savaşabilen ve kendilerine benzeyen amazonları öldürmekten vazgeçer.
    onların yanına kendileri gibi savaşçı iskit gençlerini vererek onları kafkaslar üzerine gönderirler.
    amazonlar ve yanlarındaki iskit savaşçıları belirli zamanlarda birleşirler. bunlardan doğan çocuklara da sarmatlar denildi...

    herodot'a göre sarmatlar; amazonlar ve iskitler'in devamıdır...

    sarmatlarda kadınlar sık sık erkeklerle beraber ava çıkar, savaşta yer alırlardı. ona göre savaşta bir adam öldürmeyen kadın evlenemezdi.

    bakınız savaşta bir kahramanlık göstermeyen amazon kadınlarının da erkeklerle cinsel ilişkiye girmeleri yasaktı.
    bir amazon kadını, bir erkek ile cinsel ilişkiye girmesi için savaşta bir kahramanlık göstermesi, bir ya da birkaç düşman öldürmesi gerekirdi.

    bu adet eski türklerde de vardı.

    amazonların türk mitolojisindeki karşılığı alp kızlar'dır.
    alp kızları hikayesi, dede korkut hikayelerinde geçer.
    oğuz ülkesini yöneten 7 kız ve kırgızlar'ın atası kabul edilen kırk kız bu alp kızlar'dandır...
    yazar musine galima'nın "turan'ın alp kızları ipekyolu efsaneleri" adlı eserinde alp kızlar'dan detaylı bir şekilde bahsedilmektedir.
    görsel

    türklerde daha sonraki yıllarda bu alp kızlar'ın yerini "bacılar" almışlardır.
    (bkz: baciyan-i rum)

    amazon sözcüğü kelime anlamı olarak incelendiğinde, bu sözcüğün anadolu'da çok eskiden konuşulan bir dile ait olduğu bilinir.
    lakin çoğu kişi amazon isminin, amazonların daha iyi yay gerebilmek için bir memelerini kestiği efsanesine dayanarak yunancada "memesiz" anlamına gelen a-mezo'dan türediğini söylerler.

    lakin amazonlar isimlerine atfedildiği gibi "memesiz" değillerdir.
    pek çok amazon savaşçısı tasviri gayet güzel, iri ve dimdik memelere sahiptir.
    görsel

    amazonlar ile ilgili tasvirlere, heykellere, fresklere baktığımızda onların gayet de memeli olduklarını görebiliriz.
    görsel

    buradan yola çıkarak amazonların öyle memesiz olmadıklarını söyleyebiliriz.
    esasen "amazon" sözcüğündeki "a" harfi olumsuzluk anlamında değil, şiddet ve kuvvet anlamına gelir.
    mazon yahut mezos sözcüğü de meme anlamındadır.

    yani bu durumda amazon sözcüğü "güçlü, kuvvetli, memeli savaşçı" anlamına gelir ki etimolojik köken olarak bu sav daha doğru durmaktadır.

    yani mö 3. ve 4. yylarda yok edilen amazonlar yok olmamış, ilerleyen yıllarda sarmatların içinde, daha sonra da türk kültüründe alp kızlar ve bacılar olarak süregelmiştir.

    ----------------------
    ara not: bugün sarmatlara ait açılan mezarlarda, kadın mezarlarının çoğunda gömülen kadınların silahları ile birlikte gömüldüğü görülmüştür.
    ------------------------

    amazonlar'ın anadolu için önemi büyüktür.
    zira anadolu'daki pek çok kentin kurucuları amazonlardır.

    bu kentlerden bazıları;
    izmir-smyrna,
    efes,
    myrina,
    grineum,
    kyme,
    sinope,
    themiscyra gibi kentlerin amazonlar tarafından kurulduğuna inanılır.

    efes'teki artemis tapınağı'nın yapımına amazonlar başlamıştır. anadolu'daki artemis inancı da amazonların eseridir.

    bazı ünlü amazon savaşçıları şunlardı:
    görsel

    penthesileia: truva savaşına katılmış amazon prensesi.
    otrera: penthesileia'nın annesi amazon kraliçesi. otrera'nın ares ile ilişkisinden penthesileia dünyaya gelmiş.
    hippolyte: ares'in bir diğer kızı. bir rivayete göre penthesileia tarafından, bir rivayete göre ise herakles tarafından öldürülmüştür.
    myrina: izmir ve izmir yakınlarındaki myrinai'nin kurucusu olduğuna inanılan amazon kraliçesi.
    lampedo: amazon kraliçesi.
    marpesia: amazon kraliçesi.
    eurpyle: amazon kraliçesi.
    aegea: ege denizine adını veren amazon kraliçesi.
    sinope: sinop'a adını veren amazon kraliçesi.
    melanippe: hippolyte ve penthesileia'nın kardeşi olan prenses.
    antiope: hippolyte ve penthesileia'nın kardeşi olan prenses.
    talestis: büyük iskender ile ittifak yapan ve ona çocuk doğurduğuna inanılan amazon kraliçesi.
    antandre: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    ainiaan: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    antibrote: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    cleite: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    bremusa: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    alcibie: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    clete: truva savaşına katılan penthesileia'nın 12 komutanından biri.
    pitane: kraliçe myrina'nın komutanlarından.
    priene: kraliçe myrina'nın komutanlarından.
    cyme: kraliçe myrina'nın komutanlarından.

    bazıları tarafından amazonların feminist birer erkek düşmanı oldukları kabul edilir.
    lakin amazonlar üreyebilmek ve çoğalabilmek için erkeklere muhtaçlardı.

    rivayete göre amazonlar doğurdukları erkek çocukları öldürmezler, yaşamalarına müsade ederler ama ilerde başkaldırmasınlar diye kollarını, bacaklarını kırarak sakat bırakırlarmış. sakat bıraktıkları bu erkeklere de yün eğirme, yemek pişirme, çamaşır, bulaşık gibi ev işlerini öğretirler onları bu işlerde kullanırlarmış.
    lakin bu tip erkekleri görmekten hoşlanmamaya başlamışlar, bundan sonra da savaşta tutsak ettikleri erkekleri bir süre kullanıp öldürmeye başlamışlar.

    lakin bu uygulama da amazonların hoşuna gitmemiş ve vazgeçmişler, son olarak komşu kabilelerle anlaşmışlar, her ilkbaharda tarlalar sürülüp tohumlar ekildikten sonra amazonlar komşu kabilelerin genç delikanlılarını sınıra davet ederler, ekinler bereketli olsun diye yeni ekilmiş toprakların üzerinde ilişkiye girerlermiş.
    bu ilişkiden doğan kız çocukları amazonlara katılırken, erkek çocuklar ise komşu kabilelere verilirmiş...

    amazonlara dair bir başka çiftleşme, üreme efsanesi de kaz dağlarında yaşayan gargaronlar ile yaptıklarıdır. amazon kadınlarının gargaronlar ile çiftleşerek çocuk sahibi oldukları, kız çocuklarını kendilerine alıp, erkek çocukları gargaronlara bıraktıkları söylenir. amazonların tamamı nasıl kadınsa, bu gargaronların da tamamı erkekmiş...

    gelelim amazonlar ve truva efsanesine...

    amazonlar esasen truva'nın düşmanlarıydı.
    truva'yı sürekli yağmalarlar, truvalılarla savaşırlardı.
    hatta truva savaşları sırasında truva kralı olan priamos ile amazonların savaşlarından bahsedilir.
    yunanların truva'ya saldırısına anadolu halklarının neredeyse tamamı destek vermiştir.
    hititler, likyalılar, frigler...
    aslında bunların tamamı tek bir halktır. anadolu'nun batısında yaşayan luviler ile anadolu'nun orta ve doğusunda yaşayan hititler aynı millettir.
    truva'ya yapılan bu saldırıya anadolu'daki tüm halklar truva'ya yardıma koşarken, amazonlar başlarda tarafsız kalmış. (daha doğrusu erkek egemen toplumlara yiyin birbirinizi ete para vermeyin demiştir)

    lakin amazon prensesi penthesileia'nın bir av esnasında ablası hippolyte'yi yanlışlıkla öldürmesi amazonların truva'ya gelmesine sebep olmuştur.
    öyle ki ablasını öldürmenin üzüntüsü penthesileia'yı çok yaralamıştır, ölmek istemektedir, lakin intihar etmek amazon raconuna ters olduğundan, savaşta ölmeyi seçmiş, yanına 12 komutan alarak 2000 süvari ve 3000 piyade amazondan oluşan ordusu ile truva'ya yardıma gelmiştir...

    penthesileia'nın truva'ya varışı, hektor'un ölümünden sonraya denk gelir.
    hektor'un ölümü ile umutlarını yitiren truvalılar, penthesileia komutasındaki amazonların yardıma gelmesi ile büyük moral kazanırlar.
    görsel

    öyle ki penthesileia kısa bir süre sonra tüm truva ordularının komutanı olur. pek çok başarı kazanır.

    yunan ordularına öldürücü bir darbe indirir ve onları kumkale sahiline sürer, truva kurtulmuştur, lakin penthesileia'nın amacı ölmek ve kardeşine kavuşmaktır, penthesileia, yunan ordusuna hücum eder, ajax'a saldırır lakin akhilleus'un fırlattığı mızrak ile hayatını kaybeder...
    penthesileia'nın ölümü, truva'nın da sonu olur, hektor'dan sonra penthesileia'yı da kaybeden truva bir daha toparlanamaz...
    (bkz: penthesileia/#43237765)

    bugün amazonlar'ın başkenti olarak kabul edilen, samsun'un terme ilçesinde, amazon kültürünü tanıtmak ve yaşatmak amaçlı bir amazon adası oluşturulmuş ve burada amazonlar'ın yaşamının canlandırıldığı bir amazon köyü kazandırılmıştır.
    görsel
    görsel

    #tarih
    #mitoloji
    ----------------------------
    konu dışı ama konu ile alakalı ek bilgi;

    dünyanın en uzun ikinci ama en çok su taşıyan akarsuyu amazon nehridir.
    ispanyol conquistador francisco de orellana ekvador'dan yola çıkıp amazon nehri güzergahından atlantik okyanusundaki nehir ağzına ulaşmış, lakin bu güzergahta yerlilerin saldırısına maruz kaldı, ispanyollara saldıran yerli savaşçılar içinde kadın savaşçıların olması orellana'yı çok şaşırtmıştı.
    orellana nehrin ağzına ulaştığında unutamadığı bu saldırı ve gördüğü kadın savaşçılardan dolayı bu uzun ve büyük nehre "amazon" adını vermiştir.
    görsel
  • şikayet et
  • 43238474
  • penthesileia

    4.
  • anadolu'nun yiğit kızı, truva şehidi...
    görsel

    penthesileia amazon prensesidir...
    amazonların ana kraliçesi otrera'nın savaş tanrısı ares ile ilişkisinden dünyaya gelen 2 kızından biridir.

    otrera ve ares ilişkisinden dünyaya gelen diğer kız ise hippolyte'dir.

    penthesileia ve hippolyte anadolu'nun her köşesini yağmalayan, bileği bükülmez, yenilmez yarı tanrıça amazon savaşçılarıdır.
    görsel

    o tarihlerde anadolu'da bileği bükülmez 4 yiğit vardır.
    truva prensi hektor, zeus'un oğlu likya'lı sarpedon, amazon prensesleri penthesileia ve hippolyte...

    penthesileia ve hippolyte bir gün thermedon ırmağının etrafındaki ormanlarda avlanırlarken, penthesileia yanlışlıkla kardeşi hippolyte'yi vurur. hippolyte oracıkta hayatını kaybeder.

    kız kardeşini, en iyi arkadaşını, savaşlarda sırtını yasladığı en önemli desteğini kaybeden penthesileia bu olaydan sonra kendine gelemez.
    sürekli ölmeyi ister...

    lakin kendini öldürmek amazonlar için kabul edilemez bir günah ve acziyet göstergesidir.

    penthesileia'da savaş meydanında ölüp kardeşi hippolyte'ye kavuşmayı seçer ve truva savaşına katılır.

    penthesileia 12 komutanını yanına alarak 2000 süvari ve 3000 piyadeden oluşan ordusu ile truva önlerine gelir.
    penthesileia'nın truva'ya geldiği zaman, truva prensi hektor'un şehit olduğu ve truvalıların moralinin bozulduğu, savaşın yunanların lehine cereyan ettiği döneme denk gelir.

    işte bu dönemde penthesileia ve amazonların truva'ya gelişleri truva'ya moral kazandırır.
    birkaç muharebeden sonra penthesileia truva ordularının komutanlığına getirilir.

    ne var ki penthesileia'nın amacı komutan olmak değil ölmektir.
    bu yüzden fevkalade tedbirsiz davranır.

    bir muharebe esnasında penthesileia ve amazon ordusu yunanlara ağır darbe indirir, çil yavrusu gibi dağılan yunanlar bugün çanakkale boğazının girişindeki kumkale kumsalına kaçarlar, buradan kaçmak için gemileri beklerler.
    lakin penthesileia'nın niyeti ölmektir.
    yunanların en güçlü savaşçılarından biri olan ajax'a hücum eder.
    görsel

    ajax bir devdir...ve iyi bir savaşçıdır.
    penthesileia tam ajax'ı öldüreceği sırada akhilleus yetişir.

    akhilleus'un geldiğini gören penthesileia elindeki yayı bırakır ve yeke yek kapışmak için atından iner.
    (zira akhilleus atsızdır, yunanlar at üzerinde savaşamazlar, lakin amazonlar at üzerinde savaşabilirler. (bkz: üzengi))

    işte böyle delikanlı bir abladır penthesileia...

    lakin akhilleus o kadar delikanlı değil, kahpedir, kancıktır...

    penthesileia'nın atından indiğini görünce mızrağını fırlatır. kanlar içinde kalan penthesileia orada şehit olur...
    akhilleus yaptığının delikanlılığa sığmadığını, kancıklık ettiğini anlar lakin iş işten geçmiştir.
    görsel

    daha sonra bu kahraman anadolu kızına aşık olur...
    (bkz: akhilleus un penthesileia ya aşkı/#41167975)

    kader...
    aslında truva'nın düşmesi işte bu penthesileia'nın şehit olmasından sonra olmuştur.
    hektor'un şehit olmasının ardından penthesileia'yı da kaybetmek, truva ordusu'nun bir daha toparlanmamasına sebep olmuştur ve penthesileia'nın ölümünden kısa bir süre sonra da yunanlar penthesileia'nın şehit düştüğü sahile truva atını bırakır ve tarihe geçen o ünlü hileyi yaparlar.

    bugün penthesileia'nın ajax'a saldırıp akhilleus tarafından şehit edildiği yer ajax tümülüsü olarak adlandırılır, ajax tümülüsünün tam üzerinde çanakkale deniz savaşlarından kalan kumkale şehitliği bulunmaktadır...
    görsel

    #tarih
    #mitoloji

    ek: (bkz: amazonlar/#43238474)
  • şikayet et
  • 43237765
  • mustafa kemal in 1910 yılına ait video görüntüleri

    1.
  • ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk'e ait en eski video görüntüleridir.

    video 1910 yılında fransa'da yapılan picardie manevraları'ndan.
    https://streamable.com/29rwrh

    videodaki görüntülerde yüzbaşı mustafa kemal'in ortaya çıktığı sahneler;
    TC:01:26:20 ila tc: 01:32:15 arası.

    görsel

    bir de şurada arkası dönük bir şekilde görülüyor;
    görsel

    yüzbaşı mustafa kemal'in picardie manevralarında çekilmiş bazı fotoğrafları;
    https://i.ibb.co/qgVcPhv/pcrd.jpg
    https://i.ibb.co/n3F6gtG/pcrd2.png
    https://i.ibb.co/HD7kkFz/pcrd3.png
    https://i.ibb.co/bX9Z41f/pcrd4.jpg
    https://i.ibb.co/C8zYmRZ/pcrd5.jpg

    #tarih
  • şikayet et
  • 43234789
  • gordion

    12.
  • adını frigler'in meşhur kralı midas'ın babası gordios'tan alan antik frigya uygarlığının başkenti.
    görsel
    görsel

    gordios'un kenti...

    efsaneye göre gordios denilen kişi bir çiftçiydi.
    bir gün sabah saatlerinde tarlasından topladığı ürünleri bir yük arabası ile gordion şehrine getirince oranın kralı ilan edildi.

    zira efsaneye göre gordion şehri kralsız, başsız kalmıştı. halk meclisi bunun için büyük kahine danıştılar ve kimin kral olması gerektiğini sordular.
    herkes kral olmak istiyordu ve kim kral olsa diğerleri o krala düşman olacaktı.

    kentin kahini bu durumun tehlike yaratacağını düşünmüş olmalı ki şöyle bir kehanette bulundu.
    "yeni kralımız şu an bu şehirde değil, yarın sabah erken saatlerde kent alanına için sebze ve meyvelerle dolu bir yük arabasıyla gelecek..."

    bu kehanetten sonra halk ertesi sabah gelecek olan krallarını bekledi.

    ve midas'ın babası gordios kent meydanına bir yük arabasıyla gelince kral ilan edildi.
    ve bu kente de bundan sonra "gordios'un kenti" anlamına gelen gordion adı verildi.

    yeni kral gordios şaşkındı. "madem kral oldum, artık çiftçi olmama gerek yok" diyerek içinde sebze ve meyvelerin bulunduğu arabayı kentin büyük tapınağına götürüp armağan etti.

    kral gordios'un arabasını -ki bu araba bir kağnıdır- öküze bağlayan ip öylesine karışık ve sıkı bağlanmıştı ki, hiç kimse onu çözemedi.

    bu olaydan dolayı da "kim bu düğümü çözerse asya'ya (küçük asya, yani anadolu) egemen olacaktır" şeklinde bir söylenti çıktı.

    gel zaman git zaman bu söylenti pek ünlendi.
    büyük iskender'in kulağına kadar gitti.
    iskender bu tip şeylere çok inanırdı, gordion'a geldi ve bu kördüğümüz çözmek istedi, lakin başaramadı, başaramayınca da kızdı ve kılıcını çekip bu kördüğümü parçaladı...

    lakin iskenderi'in çevresindeki yalama tipler hemen onu alkışladılar. Vay imparatorum sen kimsenin çözemediği düğümü çözdün, sen dünya liderisin, sen ümmetin liderisin, artık bütün dünya bizi kıskanıyor şeklinde ona gaz verdiler. içlerinden hiçbiri de çıkıp "sen o düğümü kesmekle yanlış yaptın" diyemedi.

    efsane bu ya işte, o çözülemeyen düğümün bir laneti varmış. ve kesilerek parçalanan düğüm lanetini göstermiş, verilen gazlarla düğümü çözdüğünü ve dünya lideri olduğunu zanneden iskender henüz 32 yaşındayken kurduğu imparatorluğun hükmünü süremeden vefat etmiş.
    (bkz: gordion düğümü)

    velhasılı kelam kendini dünya lideri zanneden, halkın üzerinde gören küçük dağları kendi yarattığını zanneden, etrafındaki dalkavuklarının gazıyla bir şey oldum zannedenlerin hepsi ölmüştür, hiçbiri dünyaya kazık çakmamıştır...

    neyse, gordion düğümüne dönelim.
    işte bu "kördüğüm" kelimesinin de köken olarak gordion'dan geldiğine inanılır.

    bonus:
    1- (bkz: frig yolu/#42829843)
    2- (bkz: türkiye deki antik kentler/#42758599)

    #tarih
    #arkeoloji
  • şikayet et
  • 43232000
  • sinop milletvekili mehmet şerif bey

    1.
  • 100 sene önce gazi meclisimizin açılışında "en yaşlı üye" sıfatıyla gazi meclisimizin ilk oturumunu yöneten ve gazi meclisimizin tarihi açılış konuşmasını yapan milletvekili.

    mehmet şerif bey, 23 nisan 1920'de tbmm açılış konuşmasını yaptığı sırada 75 yaşındaydı.
    görsel

    mehmet şerif bey'in yaptığı tbmm'nin açılış konuşması şöyledir.

    --spoiler--
    Huzzar-i kiram!..
    istanbul‘un muvakkat kaydıyla kuva-yı ecnebiye tarafından işgal olunduğu ve bütün esasatıyla Makam- Hilâfet ve merkez-i Hükümetin istiklâli ibtal edildiği mâlumunuzdur.

    Bu vaziyete ser-füru etmek, milletimizin teklif olunan ecnebi esaretini kabul etmesi demekti. Ancak istiklal-i tam ile yaşamak azm-i kat‘isinde olan, mine‘l-ezel hür ve ser-âzad milletimiz esaret vaziyetini kemal-i şiddet ve kat‘iyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak Meclis-i Âlinizi vücuda getirmiştir.

    Bu Meclis-i Âlinin Reis-i Sinni sıfatıyla ve tevkif-i ilahî ile milletimizin dahilî ve haricî istiklâl-i tam dahilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi‘ni küşad eyliyorum.

    Metbu-i Akdesimiz olan, bütün Müslümanların Halifesi ve Osmanlıların Padişah‘ı Sultan Mehemmed Han-ı Sâdis Hazretlerinin, kuyud-i ecnebiyeden tahsiline ve ebedî pâyitaht-ı Saltanat-ı seniyye olan istanbul‘umuz ile, işgal altında ve envâ-i mezâlim ve fecâyi‘ içinde maddeten ve mânen bilâ-insaf imha edilmekte bulunan bilcümle vilâyat-ı mazlumemizin istihlâsına muvaffakıyet ihsan buyurmasını Cenâb-ı Allah‘tan niyaz eylerim.
    --spoiler--

    mehmet şerif bey'in 23 nisan 1920'deki tarihi açılış konuşması tbmm arşivi için;
    https://www.tbmm.gov.tr/d...cilt=1&v_birlesim=001

    görsel

    #tarih

    edit: sinop mebusu mehmet şerif bey'in tbmm açılış töreninde mustafa kemal paşa ile karşılaşması, mustafa kemal paşa'nın o'nun elini öpmeye çalışması enstantanesi trt'de yayınlanan ya istiklal ya ölüm dizisinde canlandırılmıştır.
    görsel

    dizinin o muazzam final sahnesi için video;
    https://streamable.com/fta9ll
  • şikayet et
  • 43219319
  • tbmm nin 100 yıl önce pandemi döneminde açılması

    1.
  • muazzam bir tesadüftür.

    bugün 100. yılını kutladığımız ve ne yazık ki pandemi dönemine denk gelen gazi meclisimizin açılışı, 100 sene önce de pandemi dönemine denk gelmiştir.

    100 yıl önce gazi meclisimiz açılırken dünyada ispanyol gribi belası vardı.
    görsel

    evet, bugün belki pandemi nedeniyle ulusal egemenlik ve çocuk bayramımızı coşku içinde kutlayamıyoruz, lakin gazi meclisimizin açıldığı bu kutlu günün de 100 sene önce pandemi dönemine rastladığını idrak edebilirsek, gazi meclisimiz ve onu tesis eden iradenin ne zor şartlar altında bizlere bir gelecek hazırladığını anlayabiliriz...

    Onlar 100 sene önce salgına, pandemiye, işgale, yokluğa, yoksulluğa rağmen bir yola çıktılar ve bütün bu zor şartlara rağmen bizlere bir vatan bıraktılar.

    işte bu yüzden bugün takip etmemiz gereken yol, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve 100 sene önce onunla birlikte korkusuzca hareket eden Milli iradenin temsilcisi olan 115 kahraman mebusun yoludur...

    #tarih
  • şikayet et
  • 43219027
  • külhanbeyi vs kabadayı

    1.
  • son birkaç gündür malum cezaevi tahliyeleri sonrası birtakım şahıslar üzerinden yine gündeme gelen konu.
    herkes birşeyler yazıp çiziyor, işte kabadayılık şöyle oluyor, külhanbeylik böyle, artık eski kabadayılar kalmadı vs, vs...
    görsel

    aslında neyin ne olduğu pek bilinmiyor.
    sürekli bu iki kavram aynı potada eritiliyor.

    kabadayılık ve külhanbeylik mevzusunda sayısız maceralar, yazılar kaleme alınmıştır, fakat genelinde bu ikisi arasındaki farkı açıklamayıp, suç işleyen herkesi aynı sıfatla adlandırmışlardır...

    öncelikle şunu belirtelim ki, kabadayılık ile aynı potada eritilen lakin tamamen bunun zıttı olan külhanbeyliğin tarihi çok daha eskidir.

    biraz klişe olacak ama gerçek kabadayılar çoktan tarihe karışmışlardır.
    tıpkı tulumbacılar gibi...
    ama külhanbeyiler, bunların namından yararlanmak suretiyle bugün dahi varlıklarını sürdürmektedir.

    külhanbeyi tabiri; her türlü edepsizliği yapacak tiyniyette, baldırı çıplak güruhundan serseri kimseleri tanımlar.

    madem külhanbeyliğin tarihi daha eski, öncelikle onu yazacağız...

    külhan; hamamların ateş yakılan, en sıcak bölümüdür, hamamın suyu bu külhan denilen yerden geçerek ısıtılırdı. iş bu yüzden hamamların bu en sıcak yerleri çoğu zaman evsiz, barksız, piç ve berduş taifesinin sığındığı, geceleri yattığı yerler olmuştur. hemen hemen her hamamın külhanlarına sığınmış, burada konaklayan gençler bulunurdu, bunlara külhanbeyi adı verilirdi...
    görsel

    17. yüzyıl sonlarına doğru işte bu hamamların külhanlarında yaşayan berduş sayısı o kadar artmıştı ki, kendilerine bir tarikat kurmak icap etmişti.
    kurdukları bu tarikata da 9.yy sonu ve 10. yüzyılın başında gazne'de yaşayan ve serserilerin kendine pir seçtiği layhar adında bir afgan kalenderiyi kendilerine pir seçmişler, kurdukları tarikata da bu kişiye atfen "layhariye" ve de tarikatlarını hamam külhanlarında kurdukları için "külhaniye" olarak kendilerini de "layhar'ın evlatları" olarak adlandırmışlardır.

    külhanbeyi tarikatının piri, layhar denilen adam, yukarıda da bahsettiğimiz üzre 9. yy sonu ve 10. yy başlarında gazneli mahmud döneminde gazne'de hamam külhanında oturan çul çaput içinde, saçı sakalına karışmış sufli, ayyaş bir filozoftur.
    esasen asıl ismi de layhar değildir, layhar bu zatın lakabıdır ki, farsça'da layhar sıfatı; çamur, balçık, batak anlamına gelir...

    istanbul kalenderlerinin layhar'ı pir edinerek, hamam külhanlarında halkın "külhaniye" dediği haytalar tarikat tekkelerinin kurulmasında dönemin istanbul'unun içinde bulunduğu durumun da yardımı olmuştur.

    öyle ki 4 padişahın peş peşe devamlı 50 yıl boyunca edirne'de oturdukları sürede istanbul'un idaresi ihmal edilmişti.
    hırsızlık, cinayet gibi olaylar çoğalmış, fuhuş salgın haline gelmişti. cami avlusuna bırakılmış ve yaşayanları da serseri olmuş çocuklar çoğalmıştı.
    işte bu berduş taifesinin hamam külhanlarında toplanmış olması da külhaniye tarikatının kurulmasını kolaylaştırmıştı.

    sayıları gittikçe yükselen bu çocukların külhanlarda toplanması, zabıtanın işini kolaylaştırıyordu.
    bunların çoğu hamallık yapıyor, bazıları da hamamlarda ücret karşılığı müşterilerin bohçalarını taşıyordu. fakat bir kısmı da hiçbir iş yapmıyor, avare geziyordu.

    işte bu hamamların külhan bölümlerinde konaklayan gençlerin başında da bir "abi" olması lazım gelirdi, her bir külhanın bir büyüğü, bir abisi, külhanbeylerinin bir lideri olurdu, bunlara da destebaşı denilirdi...
    her bir destebaşına bağlı külhanbeylerinden oluşan takıma da "it alayı" adı verilirdi...

    külhanda toplanan bu çocuklara "bey" ünvanının verilmesi ise ayrı bir hikayeye dayanır.
    vakti zamanında padişahın gözdesi senayi bey adlı bir nedim, itibar kaybederek külhana düşmüştü, işte külhanlarda yaşayan bu berduşlara "bey" sıfatının verilmesi de bu senayi bey'in hatırasına istinadendir.

    -------------------------------------------
    ara not:
    görsel

    yukarıdaki görsel mimar sinan tarafından yapılan tophane hamamı'nın külhanıdır. fotoğraf 1940'lı yıllara ait.
    tophane hamamı, uzun yıllar istanbul berduşlarının sabahladıkları yer olmuştur.
    ipsiz sapsız bu kişiler 25 kuruş karşılığında hamamın sıcak taşlarının üzerinde yatarlardı.
    her türlü kötü alışkanlığın müptelası olan bu berduşlar sürekli polis tarafından takip edilir, aralarındaki kanun kaçakları ve suç işleyenler burada yakalanırdı. buraya suçlu yakalamak için giren polisler genelde bitlenmeden çıkamazlardı.
    ----------------------------------------------------

    külhaniye tarikatı, patrona halil isyanından sonra dahi 100 yıl yaşamıştır. lakin 1846 yılında serasker rıza paşa bir gece sabaha karşı istanbul hamamlarındaki tüm külhanları bastırdı.
    buralardan 800 külhanbeyini toplayarak 18 yaşından büyükleri orduya yazdırdı ve taşraya yolladı.
    18 yaşından küçüklere de yeni kurulan fabrikalarda iş verdirdi.
    fakat bu durum kısa süre devam etti, kimsesiz bu bedbahtlardan yine acı bir mesele olarak yeni nesiller yetişti.

    2. mahmud döneminde iyice azalan bu hamam taifesinin yerini 1. meşrutiyete doğru aynı isim altında kaldırım taifesi almıştı.

    yeni bir külhanbeyilik türemişti.
    türeyen bu yeni tip külhanbeyleri sağa sola sataşan, millete salça olan, durduk yere nara atan, ahalinin huzurunu kaçıran tiplerdi.

    bu külhanbeyleri de önceki nesiller gibi hamam külhanlarında gecelerdi. lakin bunlar müşterilerin yükte hafif pahada ağır eşyalarını çalar, müşteri şikayetçi olursa da çirkefe yatar ve müşteriyi döverlerdi.

    ayrıca bunlar hamam külhanlarında işlerini bitirdikten sonra başlarına fes takar, omuzlarına pardesü atar, yumurta topuklu ayakkabılarının üzerine basarak caddede salına salına gezer, kimi zaman nara atar, çoğu zaman insanlara sataşır, haraç ister milletin başına bela olurdu.
    görsel

    bu tip külhanbeyleri başarısız birer kabadayı taklitleri olarak bilinir...

    kabadayılar ise bunlardan çok farklıdır.
    kabadayıları incelerken tulumbacı kabadayılara değinmeden geçemeyiz.
    tulumbacı kabadayılar yalnızca yangın anlarına münhasırdır ve tamamen tulumba takımlarının arasındaki rekabetten ibarettir.
    bir nevi bugünün futbol kulübü taraftarlığı gibidir. fakat bunlar arasındaki rekabet öyle bir boyuttadır ki, bazen yangına gidilirken rekabet yüzünden cinayet dahi işlenirdi.
    görsel

    bu tulumba takımlarındaki rekabet paşaların, yüksek devlet memurlarının da hoşuna gider, koskoca paşalar, memurlar da gidip tulumba takımlarına girerlerdi.
    bu kişiler görevde olsalar dahi, yangın haberini aldıkları anda işlerini bırakıp amatörce, ama gönülden bağlı oldukları tulumba sandıklarının başına giderlerdi.
    görsel

    kabadayılığa gelince...
    günümüzde artık pek rastlanmayan efendi kabadayılar adeta şehrin şovalyeleriydi.
    "racon" adı verilen örf ve adetleri vardı. kendi koydukları bu kaidelere uymak mecburiyetindeydiler.

    özellikle güçsüzü, namuslu insanları koruyup kollayan, himaye eden kabadayılar, külhanbeylerin aksine bey'diler, efendi idiler ve çok mühim bir hadise olmadıkça da birbirlerine hürmet gösteren insanlardı.

    eski istanbul'un namlı kabadayılarının sayısı 12 idi, bu 12 kabadayının toplu halde bulundukları yere de "onikiler" denilirdi.

    istanbul'un kabadayı muhiti aksaray'dı.
    aksaray'ın kabadayı muhiti olmasının sebebi eskiden "yeni odalar" denilen en büyük yeniçeri kışlasının burada olmasından dolayıdır.

    yeniçeri ocağının dağılmasından sonra bu mayadan yoğrulan aksaray gençliği kabadayılığa heves etmişlerdi.

    kabadayılar epey masraflı kişilerdi.
    asıl meslekleri olan ticaret ve memuriyetten elde ettikleri gelir bunların meze paralarına yetmezdi. zira son derece hoşsohbet insanlardı, lakin bir kabadayının her akşam kurduğu sofradan da insanlar eksik olmazdı, eh, nam sahibi bu kişiler de kimsenin elini cebine attırmaz, tüm masrafları üstlenirlerdi. işte bu sebeple kabadayıların esas mesleklerine ilaveten bir akar sahibi olmaları gerekmekteydi.
    görsel

    kabadayılar asla pardesüsüz gezmezlerdi. zira pardesünün altında silahlarını saklamaları gerekirdi.
    bir kabadayıda standart donanım olarak bir saldırma, bir kama, bir tabanca, bir söğüt yaprağı bıçak ve o zamanların modası olan şafiyeld marka sustalı bulunurdu.

    kabadayılar mecbur kalmadıkça asla silaha davranmaz, okkalı osmanlı tokatlarıyla işlerini görürlerdi.

    aksaray'ın namlı kabadayılarından birine bir gün elleri bıçaklı üç hasmı saldırır, kabadayı da bunları karşısında görünce oturduğu yerden kalkar ve oturduğu sandalyeyi kavrayarak bunların üzerine savurur ve dağıtır.
    bu olaydan sonra arkadaşları "yumruğun, tokadın varken sandalye kullanman sana hiç yakışmadı" diye kınarlar.

    fakat külhanbeyi taifesinde bu davranış yoktur. onlar olmadık anlarda silahına sarılır ve hasmını alt etmek için bileğine değil silahına güvenirler.

    kabadayılar mahalledeki asayişi, huzur ve güveni sağlar, ahali arasındaki husumetleri çözerdi. bu yanıyla da polise de yardımcı olurlardı.
    ►kabadayılar mahallenin asayişini sağlar,
    ►it kopuk, çakal, külhanbeyi taifesinin mahalleye dadanmasını önler,
    ►mahallenin namusunu korur gözetir,
    ►mahallenin gençlerinin serseriliğe meyletmemesini sağlar,
    ►garibanları, yoksulları, ihtiyaç sahiplerini destekler,
    ►sünnet olması gereken öksüz çocukları sünnet ettirirlerdi...

    kurtuluş savaşımız döneminde istanbul'un pek çok kabadayısı milli mücadele için çalışmış, karakol örgütü ve mim mim grubu'na katılmışlar, anadolu'ya silah kaçırmışlardır.
    bunların en namlısı da mustafa kemal'in istanbul'daki gözü kulağı olan topkapılı mehmet cambaz'dı.
    (bkz: mim mim grubundan topkapılı mehmet cambaz)
    görsel

    milli mücadeleye dahil olan pek çok kabadayımız var tabi. örneğin ipsiz recep...

    işte bu milli mücadele kahramanı kabadayılardan esinlenilerek ustura kemal ve yandım ali gibi kahramanlar da yaratılmıştır.
    görsel
    görsel

    tabi kabadayılar içinde gayrimüslim olanlar da vardı.
    hatta bu gayrimüslim kabadayılar içinde kadın olan bile vardı ki, bu kadın baltalı hano namıyla bilinirdi.
    ha bir de kadın kabadayılardan biri de bursalı valentina'dır. aşağıdaki görsel her yerde baltalı hano olarak paylaşılır ama aslında solak ligor'un sevgilisi bursalı valentina'ya aittir.
    görsel

    gayri müslim meşhur kabadayılardan bazıları da şunlardı; piç ardaş, solak ligor, odesalı kosti, şık manol...
    görsel

    yerlilerden en namlı olanları ise; arap hüsnü, abdullah dayı(palaz), abdo ağa ve kürt cemali gibi isimler gösterilebilir.
    görsel

    son kabadayıların ortadan çekilmesinin üzerinden neredeyse 70-80 sene geçti. günümüzde ve yakın geçmişte bu kabadayıların sıfatından yararlanmaya çalışan külhanbeyleri, basında ve halk arasında hatalı olarak malesef aynı sıfatla anılmaktadır.

    #tarih
  • şikayet et
  • 43206836
  • amerikan kolejini kapatıp köy enstitüsü yapmak

    1.
  • atatürk'ün yönettiği bağımsız türkiye cumhuriyeti döneminde olmuştur...

    bu müthiş bina, izmir'deki kızılçullu köy enstitüsü'dür.
    görsel

    1912'de amerikan koleji olarak faaliyet gösteren bu bina, 1934 yılında millileştirilerek kapatılmıştır ve 3 sene sonra da 1937'de bir türk mucizesi olan köy enstitüsü olarak yeniden açılmıştır.

    burası ilk köy enstitülerinden biri olan kızılçullu köy enstitüsü olarak binlerce anadolu çocuğunu yetiştirmiş ve pek çok öğretmen yetiştirmiştir.
    görsel

    ama sonrası???
    sonrasını hepimiz biliyoruz.

    fulbright anlaşması ile amerikancılara teslim edilen eğitim sistemimiz ve sonrasında demokrat parti yıllarında kapatılan, sona erdirilen köy enstitüleri...

    ve kızılçullu köy enstitüsü'nün binasının 1953 yılında yeniden amerikalılara teslim edilmesi.

    köy enstitüsü kapatılıp bina amerikalılara teslim edilerek, nato karargahı yapıldı.
    görsel

    bakınız burası çokomellidir...
    izmir buca'daki bu bina, amerikan koleji olarak hizmet verirken buradan mezun olanlardan biri adnan menderes'tir.

    artık adnan menderes mezun olduğu amerikan okulunun köy enstitüsü yapılmasına ne kadar üzülmüşse, 1953 yılında binayı kendi eliyle amerikalılara teslim etmiş ve 1954 yılında köy enstitülerini tamamen kapatmıştır.

    #tarih
  • şikayet et
  • 43188032
  • konserve

    26.
  • bugünlerde salgın döneminde ve önümüzdeki günlerdeki belirsizlik ve gıda kıtlığı beklentisi ile yeniden gündeme gelen gıda çeşidi...

    evde konserve yapmak, yahut hazır konserve alıp stoklamak ilerleyen dönemde hayatınızı kurtarabilir. gıda sorununuzu çözebilir...

    peki bu konserve nasıl ortaya çıktı.
    konserve neydi? konserve emekti...tam 200 yıldan fazla bir süredir hayatımızda konserve...

    konservenin ortaya çıkışı fransız devriminin ardından fransa'nın cumhuriyetten emperyalizme, bir sömürge imparatorluğu haline gelmeye başlamasıyla olmuştur.

    fransa hükümeti 1795 yılında besin maddelerini uzun saklanabilmesini sağlayan kişiye 12.000 frank ödül vereceğini ilan etti.
    bunda amaç uzun seferler sırasında askerlere ve gemicilere taze yiyecek sağlayabilmek ve gıda sorununu çözebilmekti.
    her ne kadar bazı yerlerde bunun napolyon tarafından yapıldığı yazılsa da 1795 yılında napolyon henüz fransa'da yetkili bir erk değildir. bu tarihten birkaç yıl sonra güçlü bir konuma gelecektir.

    her neyse, işte fransız hükümetinin bu çağrısı nicholas appert adlı bir girişimcinin dikkatini çekti ve appert yiyecekleri uzun süre koruyabilecek bir yöntem üzerinde çalışmalara başladı.
    nicholas appert, bu çalışmalarında eti, sebzeleri ya da sütü cam şişelere hiç hava almayacak şekilde yerleştiriyor sonra sıcak suyun içine koyduğu bu şişeleri iyice kaynatarak uzun süre bozulmayacak hale getiriyordu.

    nicholas appert'in bu çalışmaları tam 15 sene sürdü.
    1810 yılında appert'in bu şekilde sakladığı yiyecekler açıldı, donanmadaki gemicilere ve askerlere yedirildi ve yiyeceklerin bozulmadığı görüldü.
    işte bu dönem de napolyon dönemine denk gelmekteydi. nicholas appert'in yiyecekleri bozulmadan yıllarca saklayabileceğini bulması ve napolyon'un imparator olması bir araya gelince artık napolyon büyük orduları ile yıllarca sefer yapabilecek duruma ulaşıyordu.
    napolyon bir ordu için en önemli şeyin askerlerin iyi beslenmesi olduğunu biliyordu, hatta bunun için "ordu midesinin üzerinde yürür" şeklindeki sözü tarihe not düşülmüştür.
    (not: napolyon'un büyük seferleri hep 1810'dan sonradır)

    appert ilk konservelerini şı şişelere yapmıştır;
    görsel

    nicholas appert'in ilk konserveyi bulmasına kadar gemiciler tuza bastırılmış et ve fırınlanmış ekmek yiyerek karınlarını doyurmak zorundaydılar.
    seferin ilk günlerinde tüketilen taze sebzeler ancak 1 hafta dayanabiliyor, sonra ise çürüyordu, ardından günlerce tuzlu et ve fırınlanmış ekmek yeniyordu, tabi balık tutulabilirse ne ala...
    hep aynı yemeği yemek zorunda kalan gemiciler ve askerler a ve c vitamini alamadıkları için sonu ölümle biten hastalıklara yakalanıyordu.
    bu hastalıkların en bilineni de skorbüt (evlerden ırak) hastalığıydı. gemiciler bu hastalığa yakalanmamak için sürekli yaban limonu emiyorlardı.
    (not: 16. ve 17. yüzyıllarda osmanlı denizcileri de genelde tuzlanmış et, pastırma tüketirlerdi)

    işte nicholas appert'in bu buluşu derhal fransız ordusunda kullanılmaya başlanmış ve iyi neticeler vermişti.
    görsel

    ne var ki appert'in konservelerinde bir yanlışlık vardı. appert şişelediği yiyeceklerin sadece hava ile temas etmesini önlemişti. lakin bu cam şişeler çabuk kırılıyordu, bazıları da çatlıyor ve içindeki yiyecekler hava ile temas edince bozuluyordu.

    yıllar sonra bu sorunu bu kez fransızlar değil, ingilizler çözebilecekti.
    john haal ve bryan donkin adlı iki ingiliz girişimci, konservelerde üzeri galvaniz kaplanmış tenekeleri denediler, bu yöntem gayet olumlu sonuç vermişti ve bundan böyle galvaniz teneke kutularda konserveler üretilmeye başlandı...
    (not: bryan donkin dünyanın ilk ticari konserve fabrikasını kurmuştur.)

    görsel
    görsel

    bu yeni tip konserveler ingiliz donanmasında kullanılmaya başlandı.

    1824 yılında bu yeni yöntemle üretilen bir konserve 1937 yılında yani 113 yıl sonra açılmış ve ingiliz donanmasında kullanılmıştı.
    113 yıl...vay anasını...

    bu arada 1850'lerden sonra louis pasteur'ün çalışmaları neticesinde konserveler teneke kutularda daha güvenli bir halde yapılmaya başlandı.
    pasteur, pastorizasyon işlemini bulup mikropları öldürene değin, nicholas appert'in uyguladığı teknikle yapılan konserveler, pasteur sonrası pastorize edilerek daha sağlıklı hale getirilmiştir.

    (not: pastörize etmek yahut pastörizasyon işleminden önce bilinen en güvenli yöntem de ne tesadüf ki mucidinin adıyla anılıyordu buna da appertisation-apperizasyon adı veriliyordu)

    not: son olarak 1810 yılında bulunan konserve yöntemi ile yapılan konserveleri açmak için bir konserve açacağı bulunmuyordu. 1855 yılında robert yeates adlı ingiliz girişimci konserve açacağı üretene değin teneke konserveler çekiç ve keski yardımı ile açılırdı.

    kamu spotu; konserve stoklayın aç kalmayın.
    (bkz: corona salgını sonrası gıda kıtlığı tarım ve açlık/#43055203)

    #tarih
  • şikayet et
  • 43159332
  • sözlük yazarlarının koleksiyonları

    712.
  • Koleksiyon sayılır mı bilmem ama #tarih dergilerim.

    görsel

    Temmuz 2012 - ....
  • şikayet et
  • 43142326
  • hülle nikahı ve hüllecilik

    1.
  • esasen islamda yeri olmayan, ama kafalarına göre islam dizayn etmeye kalkanların başvurduğu gayriahlaki allah'ı kandırma yöntemi...

    dini nikah kıyan eşlerin "boş ol" demek suretiyle birbirini boşamasına talak denir, talak denilen şey islama göre mübahtır.
    hatta hz muhammed'in bu konuda "allah'ın en sevmediği mübah talaktır" şeklinde bir hadisi olduğu rivayet edilir.

    islamda boşanmak kadın ve erkek için eşit bir haktır, lakin kadın bu hakkını istediği zaman kullanacağını nikah akdi sırasında öne sürmekle yükümlüdür. aksi takdirde kadının talak ile boşanma hakkı bulunmamaktadır.

    işte kadının nikah öncesi bu hak iddia etmesi dini nikahlarda genelde gözardı edilir, nikah kıyan kadınlar bu konuda uyarılmaz ve böylece boşanma hakkı elde edemezlerdi. kadının hak iddia etmediği nikah akitlerinde ise boşanma/talak hakkı yalnızca erkeğe ait olurdu.

    tabi dini nikahlarda kocasını boşama hakkı elde eden kadınlar da vardı.
    bu kadınlar genelde padişah kızları, kardeşleri olurdu, zengin kadınlar nikah akdi esnasında "talak yed-i ihtiyadımda" diyerek boşanma hakkı elde ederlerdi.

    osmanlı sarayında kocalarını talak ile boşamış pek çok prenses bulunmaktadır.
    bunlardan biri 2. abdülhamid'in kızlarından olan ayşe sultan'dır.
    görsel

    2. abdülhamid'in kızı ayşe sultan'ın nikah akdi belgesi şudur;
    görsel

    belgenin altındaki imzalar ayşe sultan'a, kocası mehmet ali bey'e ve şeyhülislam nuri bey'e aittir ve belgede ayşe sultan'a boşanma hakkı veren "talak yed-i ihtiyarımda" ifadesi geçmektedir.

    kadınların bu talak hakları bazen onları eşlerinden boşamak isteyen babaları tarafından da kullanılırdı.
    örneğin milli mücadeleye katılmak için istanbul'dan kaçan vahdettin'in damadı ismail hakkı tevfik okday, eşi ulviye sultan tarafından bu şekilde boşanmak zorunda kalmıştır.
    (bkz: saraydan kaçıp milli mücadeleye katılan damat/#42140928)

    islam dininde boşanmanın önüne geçebilmek için bir kadını ancak iki defa boşayıp alma kuralı vardır. aynı kadını 3. defa boşayan kişi bir daha o kadınla evlenemez.
    boşadığı karısı ile yeniden evlenebilmesi için o kadının başka biriyle evlenmesi ve bu evliliğinden boşanması yahut kocasının ölüp dul kalması gerekmektedir.
    işte ancak bu şekilde koca eski karısıyla yeniden nikahlanabilir.

    işte bir kadına kocası "seni talakı selasiye ile boşuyorum, boş ol, boş ol, boş ol" dediğinde o kadınla 3 defa boşanmış ve bir daha nikah kıyamayacak duruma gelmiş olmaktadır ki bu şekilde pek çok boşanma vakası pişmanlıkla sonuçlanmış ama geri dönüşü mümkün olmamıştır.

    işte talakı selasiye ile yapılan boşanmalarda pişmanlık dönemi sonrası yeniden evlenebilmek için de hülle nikahı ve bu nikah için tercih edilen insanlardan oluşan hüllecilik mesleği doğmuştur.

    hülle nikahı ve hülleciliğin ortaya çıkışı abbasiler'in ünlü hükümdarı harun reşid dönemindedir.

    öncelikle onu anlatalım.
    harun reşid karısı zübeyde'yi çok severdi, lakin bir gün kızgınlıkla karısına "eğer benim mülkümde bir gece daha geçirirsen talak-ı selase ile boş ol" dedi.

    tabi bu söylediğinden pişman oldu, ama söz ağızdan çıkmıştı.
    eşi şayet abbasi topraklarında 1 gece daha geçirirse ondan boşanmış olacaktı. zira eşinin ülke sınırlarını 1 gece içinde terk etmesi mümkün değildi.

    bu pişmanlıkla bu boşanmadan dönebilmek için bir çare aradılar.
    bağdat'ta yaşayan ebu yusuf adlı bir din aliminin bu işe bir çare bulabileceğini söyleyerek onu harun reşid'in huzuruna getirirler.

    harun reşid olayı ebu yusuf'a anlatır ve bunun bir çaresi olup olmadığını sorar.
    ebu yusuf, "çaresi vardır" der ve anlatır;
    "allah, kuran'da mescidlerin kendisine ait olduğunu buyurur, bu yüzden mescidler allah'ın evidir, sizin mülkünüz değildir. zevceniz bir geceyi bir mescidde geçirirse boşanmış olmazsınız..."

    çare bulunmuştur.
    harun reşid'in eşi bir gecesini camide geçirir ve böylece boşanmaktan kurtulurlar.

    lakin böyle durumlar için başka bir çare bulunmalıydı.
    her zaman böyle kolay çözülemeyebilirdi bu durum.

    işte bu çözüm arayışları neticesinde "hülle" sistemi bulundu.
    birisi 3 kez "boş ol" dediği karısıyla yeniden nikahlanmak istediğinde para karşılığında başka bir adamla 1 günlüğüne karısını evlendirecek ve daha sonra o evlenen kişi de kadını "boş ol" diyerek boşanacak ve eski koca tekrar karısı ile evlenebilecekti.
    işte bu çare ile para karşılığında günübirlik hülle nikahı kıyan bir meslek ortaya çıktı;
    hüllecilik...

    ne var ki bu hülle nikahının sakıncaları da vardı.
    islamda nikahın geçerli olabilmesi için 3 ay içinde zifaf şartı vardır, aksi takdirde nikah akdi kendiliğinden ortadan kalkar.
    yani bu hülle nikahlarının geçerli olabilmesi için hüllecinin kadınla 1 gece yatması gerekiyordu.
    bu da doğal olarak pek çok kişiye ağır geliyor ve kabul görmüyordu.
    hatta zifaf gecesinde birbirinden hoşlanan hülleci ve hülle nikahı kıyılan kadınlar görülmeye başlamış, bunlar hülle nikahlarından vazgeçmemişler, ayrılmayı reddetmişlerdi. bu şekilde hülle yoluyla kadın alarak boşamayanların sayısı artmaya başlamıştı.

    bazen de kadın istemediği halde, hülleci sırf daha fazla para almak için eski kocaya şantaj yapar, boşanmak için anlaşılanın 3-5 misli para isterdi.

    bu tip durumların artması üzerine hülleciler, yaşlı ve hatta kör olan erkeklerden seçilmeye başlanmıştı.
    böylece hüllecilik mesleği körler arasında yaygınlaşmaya başladı.

    osmanlı'da hülleci esnafı diye bir esnaf tarifesi vardı. hatta bunların loncaları dahi mevcuttu.
    beyazıt'taki devlet kütüphanesinin yanında sahaflar çarşısına bitişik eski beyazıt külliyesi imareti'nin üst katı bu hülleci esnafının lokaliydi.

    hülleciler beyaz elbise, beyaz cübbe giyer, beyaz sarık takar ve burada müşteri(!) beklerlerdi.
    görsel

    birisi hülle nikahı için başvurduğunda sırası gelen giderdi.

    hülleci esnafının bir kethudaları vardı.
    bütün hüllecilerin kazancı bu kethudada birikir ve hepsine eşit şekilde pay edilirdi.
    hülleci kethudası hülleciler arasında en yaşlı olan kişiden seçilirdi.

    hülle nikahı kıyılacak hülleci iş bu şartlar altında buradan araba ile alınır, hülle yapılacak kadınla nikahları kıyılır, gerdeğe girerken de "sadece bir kere aman ha" diye kendisine tembihte bulunulurdu...

    hüllecinin yaşlı olmasına dahi güvenmeyen bazı aileler de hülleci gerdeğe girerken kadına el sürmemesi için ekstradan hülleciye para verirdi.
    görsel

    hüllecilikte nikahın tamamlanması için hülle nikahı kıyılan kadınla gerdeğe girip aynı odada 1 gece kalması ve kadının eline elini bir kere sürmesi yeterliydi. böylece teknik olarak hülle nikahı tamamlanmış, allah da kandırılmış(!) oluyordu.

    hülle nikahı bir aldatmacadan ibaret olup islam dininde yeri yoktur.
    zira önceden boşanmak maksadıyla yapılan bir başka nikah olan muta nikahı dinen caiz olmayıp hükümsüz ilan edilen bir nikahtır.

    buna rağmen hülle nikahı dediğimiz nikah abbasiler döneminden beri yüzyıllarca yapılmış, ülkemizde hülle nikahı ve hüllecilik medeni kanunun kabulunden sonra tamamen ortadan kalkmıştır.

    sevgili arkadaşlar.
    işte insan tarihini bilir ve okursa günümüzde cumhuriyet rejimi'nin ve cumhuriyet'in özellikle kadınlara verdiği imkan ve hakları daha iyi idrak edebilir.
    bunları özellikle islami bir yaşam arzu eden ve şeriat düzeninde yaşamak isteyen kadınlar okursa ve bu kadınlara bu gerçekler okutulup öğretilirse onların da cumhuriyet rejimine ve atatürk devrimlerine bağlı olması sağlanabilir.

    hangi kadın bu muameleye tabi olmak ister?
    o halde aklın yolu bir değil mi?

    #tarih
  • şikayet et
  • 43120022
  • Gündemdeki Haberler
    güncel Önemli Başlıklar