bugün

Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim bölgesinde özellikle Tanzimat döneminde merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelerine karşı sık sık ayaklanmalar çıkmıştır.(1847,1877-78,1885,1892,1893-95,1907,1911,1916).

Yörenin doğal koşulları ve aşiret temeline dayanan toplumsal yapısı, merkezi yönetimlerin otorite kurmasını engellemişti. Cumhuriyet döneminde de bölgede egemen olan aşiret düzenini dağıtmak ve devlet gücünü yerleştirmek amacıyla bazı girişimler yapıldı.1930'ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ayaklanmalar bastırıldıktan sonra , 1935'te 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin idaresi hakkında kanun çıkarıldı. Buna göre Tunceli iline bir askeri vali atanacaktı. Aynı zamanada dördüncü genel müfettiş sıfatını alan valinin (general Abdullah Alpdoğan) geniş yönetsel , askeri ve yargısal yetkileri vardı. Düzeni sağlamak ve güvenlik açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri ,il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye , il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.

Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıktı. Bölgede güvenlik sağlanamadı ve hükümet otoritesi kurulamadı. Bu sırada Suriye sınırına ve sınıra yakın bölge ve illerde benzer olaylar görüldü. Hatay'a bağımsızlık tanıyan Milletler Cemiyeti kararından sonra ,TBMM'de yapılan görüşmelerde, bu gelişmelerin başta Fransa ve Fransa'nın mandası altındaki Suriye tarafından kışkırtıldığı ileri sürüldü. Başbakan ismet inönü ise, Tunceli ilinde iki yıldır izlenen reform programının amacının bölgenin uygar bir hale getirilmesi olduğunu belirterek,programa karşı bölgede direniş olduğunu belirtti.

Kureyşan aşireti reisi ve kendisine 'Dersim generali' sıfatını yakıştıran Seyit Rıza önderliğinde asker ve vergi vermek istemeyen aşiretlerce yeni bir ayaklanma patlak verdi. Ayaklanmaya Kureyşan aşireti dışında Haydaran,Yusufhan ve Demenan aşiretlerinden oluşan yaklaşık 5,000 kişilik bir ayaklanmacı grubu katıdı.Ayaklanma 20-21 mart gecesi Harsik köprüsünün yıkılması ,köprüyle Kahnut bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesiyle başladı. Mart-Nisan 1937'de olayların genişlemesi üzerine general Abdullah Alpdoğan komutasında başlatılan askeri harekat ,13 eylül 1937'de sona erdi. Yöre halkının bir kısmı başka illere gönderildi.

Askeri harekattan sonra yapılan yargılma 15 Kasım 1937'de sona erdi. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile 6 kişi idam edildi. Çok sayıda ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırıldı. Ama olaylar durulmayınca 1938'de yeni bir ayaklanma çıktı. Bunun üzerine başlatılan ikinci askeri harekat sonunda Eylül 1938'de ayaklanma tamamen bastırıldı.

kaynak:http://www.wikipedia.org
bu yazı necip fazıl kısakürek'in son devrin din mazlumları adlı eserinin bir bölümüdür:
(bu eserden alıntıdır ve eser yasak değildir)
En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva et­mesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez.Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söy­leyen iki masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi Kendisi­nin öğretmen ve köy halkıyle alakasız bir şahıs olduğunu id­dia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalas­la itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi

Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı Annesinin karnından sivri uçlu aletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hala topu­ğunda bu sivri uçlu aletin izini taşıyan çocuk Bir dere için­de boğazlanan ve bu fiili yerine getiren celladın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi masum Ve buna benzer Daha neler, daha neler!..Cesetleri değil, manaları muhakeme ve idam eden ta­rih, bakalım bu 50.000 çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, has­la, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin manası üze­rinde ebedi kararı verecektir?

Elazığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk Tatili geçir­mek üzere memleketleri olan Hozata geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlarındaki köylerine gel­dikleri zaman babaları Yusuf Cemilin öldürtülmüş olduğu­nu öğreniyorlar ve ağlamaya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:«- Sizi de onun yanına götüreceğiz!»Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandar­ma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böyle­ce babalarının yanına gönderilmişlerdir.Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, de­li gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı sey­redenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor.«Durun, ben köyah alisinden değilim!. Muallimim! Müsade edin, kendimi size isbat edeyim!»Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içi­ne atılması oluyor.

Adam, evvela göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınları gerisinde amir, zevk ve is­tihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vaka, bana, 1944 yılın­da, Eğridirde askerliğimi yaparken, resmi şahıslar huzu­runda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyle­yen amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)Yusuf Cemilin köyünden 200 kadın ve çocuk öldür­tülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakıl­mıştır, Öldürülenler arasında, Elazığda askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında bi­ri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvi­yet ve izin kağıdını da gösterebileceğini söylediği halde der­dini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasın­da, onlarla beraber, kurşunlanıyor.Hozatın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerikaya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür.

Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrünün iki çocuklu dul karısı Şi­rin Hatunla evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir ma­ğaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükümetle de bazı taah­hüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 li­rayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine ve­riyorlar. Muamele biter bitmez «Seni Hozattan çağırıyor­lar!» diyerek, onu, mahfuzen yola çıkarıyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alakalı idare amiri arasında taksim ediliyor.Zavallı zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyle birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir.

Kadın, evine dön­düğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmış ve bütün eşya­sı etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:«- Yetişin, evimize eşkiya girdi!..»Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyle beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.Bu arada, Hozatın Zımbık köyünde (Şekspir)in haya­line bile taş çıkartacak bir vaka cereyan etmektedir. Erkek­leri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu aletle (süngü) öldürülüyor. Öldürülen ka­dınlar arasında biri, doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının kamına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rah­mini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri göz­den geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sağ ol­duğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar, emzir­tip büyütüyorlar ve ona «Besi» adını koyuyorlar. Bu kız bu­gün hala aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hala bu yarayı topuğunda taşımaktadır.

(24 yıl evvelki Büyük Doğulardan)Hozatın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elazığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakyaya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sa­hibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı akıbete mahkum edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklanmıştır. Vaziyet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fa­kat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyor. Tecrübe bir­kaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor.

Nihayet en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor.Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.Celal Bayarın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmakın Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularımızın hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımızbirkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım asayişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bü­tün Doğu Anadoluyu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir tür­lü sulandırılamayan koyu islami rengidir.

Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğunun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz!
kürt ayaklanmalarının sonuncusu olan dersim ayaklanmasının, hem isyancılar hem de genç cumhuriyet açısından ayrı bir önemi vardır. dersim, osmanlı'dan beri zorlu doğa koşulları ve etkin aşiret egemenliğiyle neredeyse, anadolu'nun ortasında içine kapalı ayrı bir ülke gibiydi. bölgeye tümden hakim durumda olan aşiretler, vergi vermiyor, askere insan göndermiyor ve kendi adlarına vergi topluyorlardı. sürekli olarak besledikleri, özel silahlı güçlere sahiptiler. aşiretçilik ve göçerlik egemen sistemdi ve bölgenin tek "ekonomik" faaliyeti, ticaret değil eşkiyalıktı. türkiye cumhuriyeti yasaları bu bölgeye henüz ulaşmamıştı. ulusal bütünlüğün tamamlanması, dersim halkının, göçerlik ve feodal gerilikten kurtarılması ve bitmek bilmeyen kürt ayaklanmalarına son verilmesi için, dersim sorunu çözülmeliydi.

ankara'nın kalıcı bir çözüm bulunması için kararı şuydu: "dersim sorunu yalnızca askeri eylemlerle çözülemez. kalıcı bir çözüm için, sosyal ve ekonomik önlemlerin alınması gerekmektedir..." bu anlayışla yapılacak işlerin planlamasına 1927'de başlandı ve alınan kararlar bir program düzeniyle uygulamaya sokuldu. önce, bölgeyle olan ulaşım sorununu çözmek için yol ve köprüler yapıldı. aşiret dışı köylülere toprak verilerek bunların hem tarım, hem de ticaretle uğraşmaları sağlandı. eğitime özel önem verildi. ilk elden, pülümür, mazgirt ve hozat'ta bölge okulları açıldı. aşiretler hakkında araştırmalar yapıldı. nüfus ve silah güçleri ile etkinlik alanları, ekonomik durumları saptandı. aşiretlerin tüzel kişilikleri kaldırıldı, bu nitelikteki taşınmazları devletleştirildi. 1935 yılında, 2884 sayılı "dersim'in vilayet teşkilatına alınması" için bir yasa çıkarıldı. vali ve komutan yetkilerini birleştirerek yönetim yetkilerini arttıran bu yasa ile dersim'in adı tunceli olarak değiştirildi.

bu gelişmelerden rahatsız olan ve bölgede, yüzlerce yıl neredeyse fiili bir bağımsızlık içinde yaşayan aşiretçi egemenler, tepki göstermekte gecikmediler, 21 mart 1937'de ayaklandılar. 1938 yılında isyan bastırıldı. yalnızca demenan aşireti yüksek dağlara çekilerek 1942 yılına dek direndiler. sonuçta dersim, türkiye cumhuriyeti'nin diğer bölgelerinden herhangi bir farkı olmayan yurt parçası haline getirildi. eşkiyalık önlendi ve tunceli halkı kısa sürede, bölgenin okuma oranı en yüksek ve cumhuriyet ilkelerine en bağlı halkı haline geldi.

kaynak: yeni dünya düzeni kemalizm ve türkiye, metin aydoğan
*****************************************************************************************************************************
TUĞGENERAL ZiYA YERGÖKÜN ANILARI adlı kitapta 1900-1915 civarında bölgede yüzbaşı rütbesiyle göreve başlayan ziya yergökün anılarında çok önemli noktalar vardır.

"...Bunlar ne Şiidirler ne de tam Bektaşi. Bu mezhebin her ikisinden alınmış bazı esasları varsa da çok gülünç inançları da vardır. Her yüksek dağı bir ziyaret yeri, bir tapınak hükmünde gördükleri gibi birçok büyük ardıç ağacını da öyle görürler; Allaha bizim gibi inanırda peygamberi de şöyle böyle tanırlar. Fakat oruç tutmaz, namaz kılmazlar. Kuranın hükümlerinden habersizdirler. Onlara göre ;kirleri su, suyu toprak temizler. Toprağı da ateş temizler;
Yavuz sultan selim 40000 Kızılbaşı kılıçtan geçirmiş, gerisi kaçıp dersime sığınmıştır; Dersim Kürtleri çevre köylere rahat vermezler. Yolcuları soyar, köylülerin hayvanlarını sürüp götürürler. Köylülerin bir Kürtü öldürmeleri hadlerine mi düşmüş. Böyle bir babayiğitlik gösteren köylünün köyü yerle bir olur. Bunların vali ve komutanları bile soydukları olmuştur. 1908 yılında 13 tabur piyade, üç dağ bataryası ve Hamidiye süvari alayından oluşan bir fırka askerle Neşet Paşa komutasında sindirme harekatına çıktık; " diye gider o yıllarda osmanlı ordusunun rehaveti- disiplinsizliğinden bahseder ve bölgeye yapılan harekatların neden başarıya ulaşamadığını sorgulayıp eleştirir. Yapılması gerekli olarak yazdığı şeylerin hepsi genç cumhuriyetin idealist subayları tarafından 30 yıl sonra 1938 yılında uygulamaya koyulur ve sapına kadar batağa batmış bir memleket türkiyenin okuma yazma oranı en büyük bölgesi haline gelir.operasyondaki sertlikte kurtuluş savaşı zamanında türk ordusunu arkadan vuran halka subayların duyduğu nefret olsa gerek....
(bkz: koçgiri isyanı)

isyan, sevgi pıtırcıklarının barış güvercinleriyle değil devletin yapmaya uğraştığı yol üzerindeki bir köprüyü koruyan askerlere saldırılmasıyla başlamıştır, isyanın başlangıç safhası kısaca :

1937 yılında Atatürk Singeç Köprüsü'nün açılışını yapmak üzere Dersim'e gelecekti. Bu köprünün bir ucunda güvenliği sağlamak amacıyla bir askeri karakol bulunuyordu. ismail Hakkı Teğmen'in komutasındaki karakola asiler tarafından saldırı düzenlenir. Karakol yakılır, 33 asker öldürülür.

27 Mart 1937 tarihinde Tunceli-Erzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demanan aşiretleri tarafından yakılır. Bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Pap bucağı karakoluna baskın düzenlenir. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu'nun da basılması için asi milislere emir verir. Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu'na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz gerilla kuvvetlerine karşı savaşmak üzere eğitilmemiş ve bu yönde bir hazırlığı olmayan askeri kuvvetler kendilerini korumakta zaafiyet içine düşerler. Birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülür ve yaralanır. Asiler Malazgirt Köprüsü'nü tahrip ederler.
bizi bir kamyona doldurdular
tüfekli iki erin nezaretinde
sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular
günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar
tarih öncesi köpekler havlıyordu.

cemal sureya
devletin o zamanki dersim bölgesinin adını tunceli yapmasına neden olmuş hadisedir. Devlet ad değiştirerek burada olanların izini silmeye çalışmıştır ama nafiledir. Doğu Anadolu halkı yine de Dersim demektedir. çünkü Dersim en nihayetinde herkesten önce devletin değil onların yaşadığı şehirdir. Bu ad değiştirme olayı son derece mesnetsiz ve anlamsızdır. Ama devletimizin yaptığı tek ad değiştirme bu değildir. istanbul Ümraniye'deki 1 Mayıs Mahallesinin adını da darbe süreci içinde Mustafa Kemal mahallesi yapmıştır. Ama yine aynı sonuç ortaya çıkmıştır. Yine istanbulluların çoğu Mustafa Kemal Mahallesi diyince anlamaz, emin olmak için üstüne bir de ''eski 1 Mayıs Mahallesi mi?'' diye sorarlar. Keza bu mahallenin şimdiki sakinleri de buraya hala ''1 mayıs mahallesi'' demektedir. Neyse efendim sonuç olarak böyle boş işlerle uğraşıp, bu tür eylemler uygulayan devletimize sesleniyorum: (bkz: aferin çok iyi düşünmüşsün) *
isim değiştirme muhabbetinden çıkmayacak kadar önemli ve derin bir isyandır.Araştırılması ve doğrunun yanlışın öğrenilmesi gerekmektedir.
dikkat edilirse mustafa kemal ataturk zamanında gerçekleştirilmiş, haklı olarak sert bir şekilde bastırılmıştır.
Karslı A. Demirtaş, süvari eri olarak Dersim'de bulunur. onun anlattıklarından bir kesit:
"Köylüleri topluyorduk, bir araya getirip 'sizleri koruyacağız, kurtaracağız' diyerek dere kenarlarına veya uygun gördüğümüz yerlere götürüp makinalı tüfeklerle tarıyorduk. Kadın, çocuk, bebe, ihtiyar, genç demeden hepsini, hepsini öldürüyorduk. Subaylar hiçbir aleviyi sag koymayın, öldürün diyorlardı. Daha sonra cesetlerin başına erler kurtlar gibi üşüşüyorlardı. Kollarını sıvazlayıp bilezik, kolye gibi altınları kapmak için hırslı bir yarış başlıyordu. Kadınlar için altın takmanın önemi büyük olduğundan kolları parçalayarak, keserek altınlar kapışılıyordu. Hatta altın dişler de alınıyordu, alevi öldürüp cennete gitmek, altınlarına da sahip olup bu dünyada da rahat yaşamak o günlerde önemliydi. Velhasıl birçok köyde benzer bu tür şeyler yapıldı. Bugün Kars'ta Dersim zenginleri var. Bunların zenginlikleri oradan kalma."
(bkz: birlik zamanı dersim)
(bkz: ahmet aslan)
Not: dersim sözcüğünden yapılan bir çağrışım sonucu yazılan şarkı ismidir. Başka bir amacı yoktur.
gerektigi sekilde bastirilmis olan isyandir. Gerektigi sekilde diyorum cunku vatana ihanetin cezalandirilmasi zulum degil Hakkin yerini bulmasidir. Isyanin bastirilma seklinin bugunlere ornek olmasini ister gonul.
1938 Dersim isyanında, sömürgeciliğe karşı baş kaldırıda yaşanan kahramanlıklar ve Kürt halkının verdiği canlar, döktüğü kan ile hafızalara kazılıdır. M.Kemal' in çizdiği "bastırma harekatı" ki bu planla sonlandırılan Dersim isyanı, Kürt halkının kahramanlıklarıyla doludur. " bastırma harekatı" ile kan kızıla boyanan Dersim, aynı ölçüde direnişlere ve kahramanlıklara da tanıklık eder. Kürt halkı, bu isyanda oldukça başarılı direnişler sergilemiştir.
dersimizin boş geçmesi sebebiyle ilk okulda yaptığımız bir ayaklanmadır.
hademe geldi susturdu. beden hocası geldi akabinde, matematik dersi anlattı gitti.
bu bastirma seklini gunumuzde kullanmadigimizdan olsa gerek boluculer kendilerini adamdan saymaya baslamislardir.
dersim isyanı, yakıstıgı sekilde bastırılmıs bir isyandır.
(bkz: dokunsan dersim olur göçerim mecburen)
(bkz: ahmet aslan)
(bkz: susarak özlüyorum)
aslına bakarsanız sanıldığı gibi mustafa kemal atatürk'ün bu işle alakası dahi yoktur demek komiklikten başka bir şey değildir. yahu adam devletin tek adamı ve harekatı o hazırlamış, planlamış. haberinin olmaması mantıklı mı sizce?

atatürk isyancı kürtlerin anasını bellemiştir olay bu.
Atatürk'ün manevi kızının * da aralarında bulunduğu hava kuvvetleri pilotlarının şehre isyancı sivil demeden bomba üstüne bomba yağdırdığı eylem..

Edit: Yalan konuşmuyorum ki; yani elimde belge de var, ben mi gönderdim Sayın Gökçen'i savaşa da entryi kötülüyorsunuz... isteyen araştırır bakar;Tan Gazetesi, 15 Haziran 1937

edit2: Bu arada etnik kimliğimi merak edenlere söyleyeyim; ne zazacıyım ne kürtçü; özgürlükçüyüm özgürlükçü

edit3: Tamam, sabiha gökçen değil ben bombaladım Dersimi...
Bu ilk degildir efendim.Ayni sekilde Osmanli'da yine ayni bolgenin insani bu sefer alevilik adi altinda katledilmistir.
Ayrica aslinda ermeni soykirimi yerine dersim katliamini tartismamiz gerekiyor.Ne menem bir ulkede yasadigimizi, gizli guclerin ne derecede varoldugunu bu katliam ile gorebiliriz aslinda.Ne zaman haksizliga ugrasmis insanlardan biri cikip bu konuyu aciyor ardindan bir sekilde susturuluyor.
Kayitli 30.000 den fazla (kayitsiz 100.000 kisiden bahsedilmektedir) insan katledilmistir dersimde.Bu buyuk bir insanlik sucudur.Beni ermeniler sadece global anlamda ilgilendiriyor, bu yuzden kendi devletimizin kendi insanlarimizi sorgusuz sualsiz katletmesini hic bir sey bana hakli gosteremez.Belkide bu yuzden o sehre girmek bu kadar zor, o sehri sevmek bu kadar onemli..
türkiye'nin sovyetler birliği isyan bastırma politikalarına benzettiğim olayı. lakin ne hikmetse sovyetlere türkileri öldürdüğü için karşı olduğunu söyleyenler(sağ tarafta kalanlar) türkiye'nin bu tutumunu haklı bulurken, sovyet yanlıları da(onların sol tarafta kalanları) -kendi savunduklarının ve kutsadıklarının pisliklerini görmezden gelerek- türkiye'nin önüne bir bok atma kozu olarak paso dersim katliamını sunmaktadırlar. siyasi dalgalarla ilgilenmeye başladığımdan beri bu tutumu gördüm hep ben. böylelikle ikili ikiyüzlülük her zaman birbirini nötrleştirir, tarafların haklılık paylarını eşitler.
1937-1938 yılları arasında dersim bölgesinde çıkan isyanı, atatürk'ün talimatıyla bastırma sırasında yapılmış olduğu söylenen katliam.* ayrıca türk tarih kurumu'nun sitesinde dersim isyanı veya katliamı hakkında bir bilgi yok, ama google da aratınca birçok alevi ve kürt forumunda yüzlerce döküman var.* hal böyle olunca biraz garip oluyor. sen devletin tarih kurumusun ama bitane doru dürüst belgen yok olay hakkında, ilginç.
türkiye'nin tarihi boyunca gerçekleştirdiği en büyük tertele.
vatan hainlerinin dersini aldığı; o günleri çabuk unutanlara tekrar yaşanmaması için hatırlatılması gereken olaydır. ayrıca ne zamandan beri ülkeyi bölmeye çalışanları öldürmek katliam olarak adlandırılmaktadır? bunu katliam olarak adlandıranların bir sonraki adımı askeri operasyonları katliam olarak duyurmak mıdır?
osmanlı devletine vergi ve asker vermeyen feodal yapıdaki bölgenin genç cumhuriyet rejiminede aynı tutumu göstermesi sonucu ortaya çıkan sonuçtur. elbetteki türkiye cumhuriyeti vatandaşlık görevlerini yerine getirmeyen, anayasal eşitlik ilkesine karşı aykırı davranan bu bölgeyi kontrol etmek zorundaydı.
sabiha gökçen'de bu operasyona fiili olarak katılmıştır.
(bkz: bi tunceli vardı noldu ona)
bazılarının atatürk'ümüze katil demeye çalıştıkları konudur. katliam değil, isyanın bastırılmasıdır. tıpkı şeyh said isyanı'nda olduğu gibi.
(bkz: cumhuriyeti içine sindirememek)
(bkz: türk bayrağını içine sindirememek)
(bkz: hazımsızlığın sonuçları)