bugün

sevdiği entry'ler

sovyetler bize silah yardımı yapmasaydı ne olurdu

alternatifsiz değildik...

öncelikle şunu çok iyi biliniz ki, biz sovyetlerden karşılıksız bir yardım, bir hibe almadık sevgili arkadaşlar.

sovyetlerden aldığımız tüm yardımları kuruşu kuruşuna geri ödedik.
(bkz: tütün fındık incirin sırtında yükselen cumhuriyet)

evet, karşılığını tütün ile, fındık ile, narenciye ile ödedik sovyetlere.

yine sovyetlere tütün, fındık, incir, narenciye verip sanayi tesisleri kurduk.

yani şunu o kafanıza sokun, cumhuriyetimiz bir namus abidesidir ve kimseye minnet edilmeden, bağımlı, bağlantılı kalınmadan kurulmuş muazzam bir eserdir.

bunu anlamanızı beklemiyorum, zira gerek kurtuluş savaşı hakkında, gerekse cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlarla ilgili bildikleriniz son derece kısıtlı şeyler ve hiçbiriniz de ayrıntılara dalıp incelemediniz...

o halde yazının başına dönelim.

sovyet yardımı olmasa ne olurdu?

alternatifsiz değildik...

basil zaharoff adını duydunuz mu hiç?

basil zaharoff muğla doğumlu rum asıllı bir osmanlı vatandaşıdır, dünyaca ünlü silah tüccarı, savaş lordudur.
ingilizlerin yunanistan'ı anadolu'ya işgale götürmesinin sebebi basil zaharoff'tur.
zira basil zaharoff silah tüccarı olduğu gibi aynı zamanda uluslararası bir tefecidir ve yunan hükümetinin kendisine son derece yüksek meblağda borcu vardır.

basil zaharoff yunanistan'ın anadolu'yu işgalini hem alacağını tahsil etmek, hem de yunanistan'a yeni silahlar satmak için desteklemiş ve bu işe ön ayak olmuştur.
bu işgal için yunan hükümetine borç verip silah satarken aynı zamanda tam yarım milyar altın frank da bağışta bulunmuştur.

tabi tüm bunların bir karşılığı vardı.

yunan işgali başarılı olması halinde anadolu'daki tüm maden sahalarının ruhsatı basil zaharoff'a verilecekti.

ama bir yere kadar.

sakarya zaferinin ardından her şey tersine döndü.

yunan ordusu afyon-kütahya hattında çakıldı.
fransızlar ve italyanlar tbmm hükümeti ile anlaşma yoluna gittiler.

ve her şey tersine dönerken, basil zaharoff da 180 derece döndü.

istanbul'da bulunan şirket temsilcisine talimat vererek mim mim grubu ile temas kurmasını sağladı.

dünyanın en büyük silah tüccarı, türk ordusuna istediği kadar top, silah, cephane vermeye hazırdı.
istenilen her şeyi mersin limanında teslim edeceklerdi. karşılığında 5 kuruş para istemiyordu. "bedelinin savaştan sonra ödenmesine razıyız" diye teklif gönderdiler ankara'ya.

tabi büyük taarruz'a hazırlanan ankara için bu teklif çok önemliydi.

teklif mustafa kemal paşa'ya arz edildi.

mustafa kemal paşa şu cevabı verdi;
"böyle fırsatlardan yararlanarak savaşı daha önce bitirebiliriz, ama sonra bunu biza ağır ödetirler. biz türkler, dünyayı soymadığımız için yoksuluz. bu fırsattan yararlanarak bizi, geleceğimizi satmaya zorluyorlar. istanbul'a bildiriniz, teklifi reddetsinler ve teması kessinler..." (kaynak: nutuk)

ve başkomutan şöyle devam etti;
"bak çocuk...! minnet altında kalmamak için yarı aç olmamıza rağmen sovyetlere 600 ton tahıl gönderdik..." (kaynak: nutuk)

yani sevgili gençler, mustafa kemal paşa'nın da dediği gibi, sovyetlere bir minnetimiz, bir göbek bağımız yoktur.
sadece sovyetlere değil, hiç kimseye bir minnetimiz yoktur.
verdiğimiz savaş, girdiğimiz mücadele dünya tarihinin gördüğü en şerefli, en namuslu mücadeleydi.

savaşın en çetin yıllarında bile, sırf savaşı kazanmak uğruna mustafa kemal paşa kimseye taviz vermemişti.

sadece basil zaharoff ve sovyetler değil, amerikalı, japon, ingiliz, fransız ve italyan silah tüccarlarından da benzer teklifleri aldık.
bedelini ödemediğimiz tek bir silah almadık, bedelini ödemediğimiz tek bir mermiyi düşmana sıkmadık...

işte mustafa kemal paşa ve arkadaşları 4 sene süren kurtuluş savaşımızda bu dik duruşu sergiledikleri için, savaş sonrası kurulan genç türkiye cumhuriyeti dünya tarihinde görülmemiş bir sanayi hamlesi gerçekleştirdi ve iktisadi başarı kazandı...

o yüzden "sovyet yardımı olmasaydı ne yapardık" demek, sadece ve sadece bir cehalet örneğidir, mustafa kemal'i tanıyamamaktır.

sovyet yardımı olmasaydı da biz kutsal mücadelemizi kazanırdık...

#tarih

sakarya meydan muharebesinin 100 üncü yıldönümü

türk tarihinin dönüm noktası olan varolma mücadelemizin 100. yıldönümü.
kutlu olsun...

bugün 23 ağustos...
bugün günlerden sakarya...

sakarya meydan muharebesi aslında 10 temmuz 1921'de başlayan yunan büyük taarruzunun son evresidir.

10 temmuz'da başlayan yunan taarruzu neticesinde, büyük türk milleti sakarya nehri'nin doğusuna çekilmiş ve burada tutunmaya çalışmıştır.

sakarya artık türk milleti'nin son direnç noktasıdır.

sevgili gençler, 1697 yılında sırbistan'daki tisa nehri kenarında yaşadığımız zenta bozgunu ile başlayan geri çekilmişimiz, anadolu'nun ortasındaki sakarya nehri kenarına kadar sürmüştü.
(bkz: zenta muharebesi/#43884796)

bir millet, iki nehir ve aradan geçen 224 sene...
görsel

yukarıdaki haritaya bakıp bir süre düşünürseniz, 2 nehir arasında 224 sene süren yüzlerce kilometrelik geri çekilişte milyonlarca insanın yaşadığı acıları, çaresizlikleri, yoksulluğu ve geri kalmışlığı anlayabilir, sakarya zaferinin büyüklüğünü idrak edebilirsiniz...

evet, sakarya bizim son direnç noktamızdı.
birkaç gün önce yunan taarruzu neticesinde kütahya-eskişehir muharebeleri kaybedilmişti.
yunan ordusunun mutlak hedefi ankara'ydı.
yunan orduları başkomutanı general papulas'ın tek hayali "ankara fatihi" ünvanını almaktı.
yunan ordusunun kolordularından birine de kral konstantin'in kardeşi prens andrea'ydı.
prens andrea, britanya kraliçesi 2. elizabeth'in geçtiğimiz günlerde vefat eden eşi, edinburgh dükü philip'in babasıdır.
(bkz: prens charles in dedesinin sakarya da savaşması)

sakarya nehri son direnç noktamızdı, ve bu direnç noktalarımızın bazı siklet merkezleri vardı.
kuzeyden güneye doğru; duatepe, kartaltepe, karadağ, yıldız tepe, çaldağ, türbe tepe ve mangal dağı...
görsel

kütahya-eskişehir muharebelerini kazanmış yunan ordusu, türk ordusundan hem sayıca, hem silah, araç, gereç ve mühimmat olarak üstün durumdaydı.
yunan ordusu 23 ağustos sabahı, sakarya'nın doğusundaki bu direnç merkezlerine 2 koldan saldırmaya başladı.

yunan ordusunun bir kısmı batı yönünden duatepe ve kartaltepe mevzilerimize, yani polatlı'ya saldırıyordu, ama asıl saldırı güneybatı yönünden çaldağı-türbetepe-mangal dağı mevzilerimize olacaktı.
görsel

güneybatı yönünden yapılan şiddetli taarruz bir kuşatma taarruzuydu.
buraya yapılan taarruzlar balyoz etkisindeydi.
ordumuz birkaç gün dayandı, lakin çaldağı düştü.

bu arada batı yönünden saldıran yunan kuvvetleri de duatepe, karadağ ve kartal tepe mevzilerini düşürmüşlerdi.

türkler polatlı'yı terk ediyordu.

yunan ordusu zafer kutluyordu.
tarih 2 eylül 1921'di...

türk savunmasını sadece 10 günde yarmışlardı, ankara yolu açılmış, mustafa kemal kaçmıştı. tabi bu yunanların düşüncesiydi.

3 eylül 1921'de general papulas, ankara fatihi(!) ünvanını almaya çok yakın bir şekilde genel taarruz emrini verdi.
lakin birkaç saat sonra gelen haberle çılgına dünmüştü.

zira kaçtı zannettikleri mustafa kemal, dünya savaş tarihine geçecek şu cephe emrini vermişti;
"hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. o satıh, bütün vatandır. vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz..."

yunanların dağıldı zannettikleri türk ordusu, kaybettiği mevzilerin sadece 1-2 kilometre ötesinde yeniden mevzilenmiş, savunma pozisyonu almışlardı.

papulas karargahını mangal dağı'na taşımış, muharebenin ne yönde seyredeceğini merak ediyordu.
yunan kuvvetleri yeniden şiddetli taarruza geçtiler.
türk ordusunun yeni savunma hatları da birer birer düşüyordu, gelen haberler papulas'ı son derece memnun etmişti, lakin papulas'ın bulunduğu mangal dağı eteklerinin hemen birkaç kilometre yanıbaşındaki türbe tepe yeniden türklerin eline geçmişti.
mevzilerinden sökülen türkler birkaç kilometre daha çekilip yeniden savunma hattı oluşturmuşlardı. bir gün sonra türbe tepe yeniden yunanlara geçti.

türbe tepe 22 gün süren bu muharebe sırasında tam 8 defa el değiştirecekti...

türklerin bu şekilde geri çekilip yeni savunma hatları kurması, yunan ordusunun moralini iyice bozmuştu.

yunan ordusu adım adım zafere yürüyordu, ama papulas bu durumdan hiç memnun değildi. ankara bir adım mesafedeydi ama netice gecikiyordu.
ve papulas 9 eylül'de bir cephe emri vererek yunan kuvvetlerini bir merkezde toplayarak hücum etme kararı verdi.

mustafa kemal paşa yunan ordusunun maksadını anlayarak 10 eylül'de karşı hamle yaptı.
ortada toplanan yunan ordusun karşısına topladığı kuvvetlerle taarruz emrini verdi...
görsel

tam 224 yıl sonra, türk ordusu artık taarruz ediyordu...
tisa nehrinde başlayan geri çekiliş, sakarya nehrinde sona ermişti.

mevzilerinden günlerdir tek tek söküp attıkları türk askerlerinin kendilerine karşı taarruza geçtiğini görmek yunan ordusunun tüm moralini çökertmişti.
morali çöken yunan ordusunun başkomutanı papulas ise çok şanslıydı.
türk süvari komutanı fahrettin altay'ın elinden kılpayı kurtulmayı başarmış beylik köprü yönüne doğru kaçmaya başlamıştı.

yunan ordusu için artık kaçma vaktiydi. küçük asya macerasının sonunun başlangıcı hasıl olmuştu.

12 eylül 1921'de türk ordusu mangal dağı'nı da geri alarak savaşı fiilen bitirdi...
görsel

ertesi gün, 13 eylül'de ise sakarya nehrinin doğusunda tek bir yunan askeri kalmamış, savaş sona ermişti...

*************************************

Bugün itibariyle 100. yılını idrak ettiğimiz sakarya meydan muharebesini kısaca anlatmaya çalıştım.

şimdi, 100. yılında olduğumuz ve tarihimiz açısından en önemli viraj olan bu muharebelerin geçtiği yerlerin durumundan bahsedelim biraz...

ne yazık ki bizim son direnç merkezimiz olan sakarya meydan muharebesinin geçtiği alanlar, savunma mevzilerimiz, anıtlarımızın durumu iç acıtıcı boyutlarda.

polatlı'da sakarya savaşı müzesi var. kent merkezinin yanıbaşında bir tepede.
malesef son derece bakımsız durumda.
yine zaferin kazanıldığı mangal dağı, çal dağı, türbe tepe aynı şekilde.
siperlerimiz yok olmakla yüz yüze.
buralarda pek çok şehit mezarı var. hepsi de bakımsız, kaybolmaya yüz tutmuş durumda.
görsel
görsel
görsel

hatta ve hatta siperlerimizin hemen yanıbaşında faaliyet gösteren bir taş ocağı var;
görsel
görsel

oysa ki burası da çanakkale gibi, dumlupınar gibi milli park yapılabilir ve küçük bir bütçe ile gelecek nesillere anlatılacak büyük destana ev sahipliği yapabilir.

sevgili arkadaşlar. bugün sakarya muharebelerinin başlangıcının 100. yılındayız.
ama devlet ne yazık ki bunu zerre önemsemiyor.

bakınız devletin resmi haber ajansı, 26 ağustos için malazgirt'in yıldönümü kutlamaları hazırlıklarının haberini yapmış.
görsel

ahlat ve malazgirt'te hazırlıklar tamammış, "ihtişamlı" bir şekilde kutlama yapılacakmış.

peki ya polatlı'da, haymana'da ne yaptınız? tek bir çadır bile kurmadınız, kutlama da yapmadınız, anma da...
aynı şekilde malazgirt ile aynı gün olan büyük taarruz ve dumlupınar zaferi için de bir hazırlık yok.

gönül ister ki hem sakarya'yı, hem 30 ağustos'u, hem malazgirt'i 3'ünü birden ihtişamlı bir şekilde kutlayalım.
ama parti-devlet şu an malazgirt'i sahiplenip, sakarya ve dumlupınar'ı kaderine terk etmeyi seçiyor. neden bu bilinçsizlik?
neyin düşmanlığı bu?

sakarya olmasaydı, dumlupınar olmasaydı bugün siz malazgirt zaferinin yıldönümünü ihtişamlı bir şekilde kutlayabilir miydiniz???

kime düşmanlık ediyor, kimin tarihini yok sayıyorsunuz???

#tarih

18 mart çanakkale zaferi

bugün 18 mart.

bu vatanın ebedi tapusunu almamızın ön kaydını yaptırdığımız gün.

şanlı zaferimizin 106. yılı kutlu, şehitlerimizin ruhları şad olsun...
(bkz: bugün günlerden çanakkale)

106 sene önce bugün sabahın erken saatlerinde boğazın hemen dışında keşif uçuşu yapan yüzbaşı serno (çanakkale cephesi hava filo komutanı) ve rasıt önyüzbaşı schneider, tam 19 zırhlı ve kruvazörün savaş düzeni ile boğaza doğru hareket ettiklerini merkez komutanlığına rapor etmiş ve bu rapor sonrası aylardır boğazda düşmanı bekleyen mehmetçik kırmızı alarma geçerek silah başı yapmıştır...

esasen, bu harekat beklenen bir harekattı.
zira geçilen günlerde çanakkale defalarca taarruza uğramıştı.

çanakkale savaşlarının ilk saldırısı 19 şubat 1915'te olmuş, bu ilk taarruzda anadolu'daki kumkale, orhaniye tabyası ile rumeli'deki ertuğrul ve seddülbahir tabyaları vurulmuştu.

ardından 25 şubat 1915 taarruzu, sonra 26 şubat taarruzu, 28 şubat taarruzu, 1 mart taarruzu, 2, 4, 5, 6, 8 mart taarruzları gerçekleşmişti.

müttefik kuvvetler bu taarruzlarda boğaza yanaşıyor, boğaz girişi tabyalarımızı hedef alıyor, karaya asker çıkarıyor, taarruz yapıyor, geri çekiliyordu...
görsel

ama 18 mart sabahı gelen keşif uçuşu raporuyla artık büyük bir genel taarruzun geldiği anlaşılmıştı...

işte uçuş raporunda belirtilen 19 düşman gemisi 5 filo halinde boğaza giriş yapıyordu.
görsel

müttefik kuvvetlerin ilk filosu, britanya-a filosuydu, bu filo hms agamemnon liderliğinde 4 zırhlıdan oluşuyordu. (diğerleri: hms queen elizabeth, hms inflexible, hms lord nelson)

18 mart sabahı saat 10.30'da boğaz'a ilk giren geminin hms agamemnon olması türklere, anadoluya, hatta bütün doğuya bir mesajdı.
görsel

aka kralı agamemnon, yeniden truva'ya gelmiş savaşı başlatmıştı.

bu sadece bir boğaz harbi değil, bir medeniyetler savaşıydı...

müttefik donanması boğaza giriş yaptığında keyifleri yerindeydi.
anadolu'yu istilaya gelen hms agamemnon'daki askerlerin ceplerinde bugünün anısına yaptırılan hatıra mendilleri vardı;
görsel

ve burada bir detay dikkat çekiyordu.
ingilizler bu mendillere, osmanlı'yı işgal edip sömürge haline getirdiklerinde kullanacakları bayrağı eklemişlerdi.
görsel

hatta ve hatta, işgal edecekleri osmanlı'da kullanmak üzerine osmanlı sterlini bile bastırmış ve askerlere dağıtmışlardı.
görsel

(bkz: çanakkale sonrası için bastırılan işgal parası)

(not: ingilizlerin milyonlarca paund harcayarak bastırdıkları bu para, dünyada tedavüle girip de kullanılmayan tek para birimi olmuştur.)

işte üzerimize çullanan bu rakip böylesine özgüvenli ve de küstahtı...kendisini dev aynasında görüyorlardı.
britanya denizcilik bakanı winston churchill de bizi iyice hafife almış, "çanakkale boğazını 5 dakikada geçer, 5 çayını istanbul'da içeriz" demişti.
(bkz: çanakkale yi 5 dk geçer 5 çayını istanbulda içeriz)

işte hms agamemnon ve diğer 3 zırhlıdan oluşan britanya-a filosu bu özgüvenle girdi boğaza...

bunları takiben fransız-b filosu da Gaulois, Charlemagne, Bouvet , Suffren'den oluşan 4 zırhlıyla onların ardından boğaza giriş yaptı.

fransız gemilerini takiben hms Vengeance , hms Irresistible, hms Albion ve hms Ocean'dan oluşan britanya-b filosu da boğaza giriyordu.

bu üç filoyu takiben hms Majestic hms Prince George, hms Swiftsure ve hms Triumph'tan müteşekkil olarak britanya-c filosu destek kuvvet olarak hemen boğaz girişindeydi.

ve filoların yanında diğer destek gemileri...

o güne değin dünyanın gördüğü en büyük ateş gücüne sahip donanma ile saldırdılar boğazın her iki yakasına.

saat 10.30'da başlayan deniz harbi, saat 19.30'a kadar sürdü.

saat 19.30'u gösterdiğinde istanbul'daki 5 çayı çoktan geçmiş, kendini beğenmiş işgalciler 5 çayına yetişememişti.

saatler 22.30'u gösterdiğinde boğazda hala yanmakta olan ingiliz gemileri vardı.
saat 19.30'u gösterdiğinde boğazı terk eden müttefik donanmasından geriye sadece alev alev yanan hms ocean kalmıştı, yana yana morto koyuna kadar sürüklendi, mehmetçiğimiz zaferin şerefine geceyi aydınlatan hms ocean'ı saat 22.30'a kadar seyretti, nihayet hms ocean bütün bu olanlara dayanamadı ve boğazın serin sularına batarak büyük türk zaferini tescillemiş oldu...

üzerinden bin yıl geçse de unutulamayacak o gün, fransızların bouvet zırhlısı, ingiliz hms ocean ve hms irresistible zırhlıları boğazın serin sularına gömüldüler...
hms agamemnon, hms inflexible, gaulois ve suffren ise ağır hasar alarak savaş dışı kaldı.

diğer pek çok zırhlıda yangın vardı...

boğaz adeta bir fener alayı gösterisine sahne oluyordu...

işte bizim 18 mart'ta yendiğimiz düşman buydu sevgili arkadaşlar.

ne mutlu türküm diyene...

#tarih

**************

ekler:

bouvet'in batışı;
görsel

hms irresistible'nin alabora oluşu ve batışı;
görsel

çanakkale savunma tabyaları

bugün günlerden çanakkale...

çanakkale deniz zaferimizin 105. yıldönümü...

105 yıl önce bugün kahraman mehmetçik "çanakkale geçilmez" dedi ve çanakkale'nin geçilmez olduğunu kanla yazdığı destanla bütün dünyaya öğretti.

işte çanakkale'yi "geçilmez" yapan en önemli unsur da boğazın iki yakası boyunca çelik namlularını mavi vatan'a uzatan tabyalarımızdı...

ne yazık ki tabyalarımızın pek çoğu bugün bakımsız yahut kaybolmuş haldedir. böyle bir destanı yazan, böyle bir zafere sahip olan bir millet olarak bu da bizim utancımızdır...

çanakkale'yi geçilmez yapan tabyalarımız;

a)anadolu tabyaları:

anadolu hamidiye tabyası; çanakkale kent merkezinde, boğazın ege tarafına bakan yönünde bulunan, 2. abdülhamid döneminde yapılan tabyadır, günümüzde tabyanın olduğu yer restore edilmiş ve açık hava müzesi haline getirilmiştir.
görsel
görsel

anadolu mecidiye tabyası; çanakkale kent merkezinde bulunan, sultan abdülaziz döneminde yapılan, 2. abdülhamid döneminde yenilenen tabyadır.
şu an tabyanın bulunduğu alanda toplar bulunmamaktadır.
görsel
görsel

çimenlik tabyası; çanakkale merkez'deki çimenlik kalesinin tabyalarıdır. sultan abdülaziz döneminde yaptırılmıştır.
görsel

dardanos tabyası; çanakkale-izmir karayolu üzerinde dardanos mevkiinde bulunan, 2. abdülhamid döneminde yapılan tabyadır.
görsel

tabyanın olduğu tepe 18 mart 1915 tarihinde en fazla top mermisinin düştüğü yerdir (4000'den fazla). bugün dardanos tabyası'nın hemen arkasında bu tabyada görevli olanların bulunduğu hasan-mevsuf şehitliği bulunmaktadır.
görsel
görsel

(bkz: çanakkale boğazının bekçisi hasan mevsuf bataryası/#41260091)

orhaniye tabyası; kumkale'nin batısında, kıyıdan içerde konumlanmış olan tabyadır.
görsel

orhaniye tabyasının yanında bugün orhaniye şehitliği vardır, tabya ve şehitlik son zamana kadar son derece bakımsızdı, hatta buradaki tabyalarda paintball organizasyonları yapılıyordu.
görsel
görsel

bu rezilliği fotoğraflayıp sosyal medyada paylaşmamızın ardından burada restorasyon ve bakım çalışmaları başlatıldı.
(bkz: çanakkale tabyalarında paintball oynamak/#38987321)

nara burnu tabyası; nara burnu'nun en ucundaki nara kalesindeki tabyadır, abdülmecid döneminde yapılmış, 2. abdülhamid tarafından yenilenmiştir.
görsel

nara baba tabyası; nara burnundaki nara baba tepesinde bulunan tabyadır.

maltepe tabyası; nara yakınlarındaki maltepe tepesinde bulunan tabyadır.

çakaltepe tabyası; çanakkale izmir yolu üzerinde, intepe köyü yakınlarındaki çakaltepe'de bulunan tabyadır. sultan abdülaziz döneminde yapılmıştır.

topçamlar tabyası; çanakkale izmir yolu üzerinde, intepe köyü yakınlarında bulunan tabyadır. sultan abdülaziz döneminde yapılmıştır.
bugün malesef tabya bakımsız ve yok olmaya yüz tutmuş haldedir.
görsel

karanlık liman tabyası; kumkale yakınlarındaki karanlık liman mevkiinde bulunan, sultan abdülaziz döneminde yapılan tabyadır.

kumkale tabyası; çanakkale boğazı'nın anadolu girişinde, seddülbahir tabyasının tam karşısında bulunan tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
kumkale tabyası ne yazık ki son derece bakımsız viran bir haldedir.
görsel
görsel

bozcaada tabyası; bozcaada kalesinin içinde bulunan tabyadır.
görsel

►anadolu yakasındaki diğer tabyalar; kuşburnu tabyası, osmaniye tabyası, yenişehir tabyası ve kepez burnu tabyası'dır.

b)rumeli tabyaları:

rumeli hamidiye tabyası; kilitbahir-alçıtepe arasındaki goncatepe mevkiinde bulunan ve 2. abdülhamid tarafından yaptırılan tabyadır.
görsel

rumeli mecidiye tabyası; kilitbahir-alçıtepe arasındaki goncatepe mevkiinde bulunan bir diğer tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
görsel

rumeli mecidiye tabyası, seyit onbaşı'nın tabyasıdır. tabyanın olduğu yerde seyit onbaşı ve arkadaşlarının heykeli bulunmaktadır.
görsel

kilitbahir yıldız tabyası; kilitbahir yıldız tepe'de bulunan tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
yıldız tepe'deki tabyalar bugün son derece kötü bir haldedir.
görsel

bolayır yıldız tabyası; bolayır'ın kuzeybatısında, saros körfezine bakan tabyadır.

bolayır ay tabyası; bolayır'ın güneybatısında, çanakkale boğazına bakan tabyadır.

bolayır tabyası; bolayır köyü merkezinde bulunan kara tabyasıdır. yarımadanın en dar yerindedir.

ara not: bolayır'daki tabyalar otoyol projesi alanında olup tehdit altındadır.

aktabya; akbaş şehitliği ile kilye koyu arasında tabyatepe mevkiinde bulunan tabyadır. lakin günümüzde kalıntıları çok az kalmış, yok olmaya yüz tutmuştur.

yanık tabya; akbaş şehitliği ile kilye koyu arasında bulunan tabyadır.

çanaklı tepe tabyası; akbaş şehitliği ile kilye koyu arasında bigalı kalesinin arka tarafında tabyatepe mevkiinde bulunan tabyadır.
görsel

kilye poyraz tabyası; kilye koyu yakınlarındaki mersintepe'de bulunan tabyadır. lakin günümüzde ormanlarla kaplanmış durumdadır.

kilye lodos tabyası; kilye koyunun güneydoğusundaki tepede bulunan tabyadır.

değirmenburnu tabyası; kilitbahir-eceabat yolu üzerinde değirmenburnu mevkiinde bulunan tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
görsel

tabya günümüzde 32. deniz hava savunma batarya komutanlığı tarafından kullanılmaktadır.

çamburnu kakavan tabyası; eceabat, kakavan tepe mevkiinde bulunan çamburnu kalesindeki tabyadır.
görsel

namazgah tabyası; kilitbahir merkezde, kilitbahir kalesinin hemen yanında bulunan tabyadır. sultan abdülaziz döneminde yaptırılmıştır. bu tabya rumeli savunma hattının "merkez tabyası"dır.
görsel

yol kenarında olup, son derece iyi korunmuş ve bakımlı durumdadır.

domuzdere tabyası; alçıtepe köyü yakınlarında bulunan domuz deresinin doğusunda bulunan tepedeki tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
görsel

domuzdere tabyası da bugün bakımsız ve yıkılmış bir haldedir.
görsel

palazbaba tabyası; kilitbahir kalesinin arkasında bulunan malaz tepe mevkiinde bulunan tabyadır.

goncasu tabyası; kilitbahir, goncasu tepesinde bulunan tabyadır.

ertuğrul tabyası; seddülbahir tepesinin gerisinde bulunan gözcü baba tepesinin ertuğrul koyu'na bakan yamacında bulunan tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.
görsel

ertuğrul tabyası toprağa gömülü halde iken 2006 yılında restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
görsel
görsel

seddülbahir tabyası; seddülbahir kalesinin boğaza bakan tarafında bulunan tabyadır, 2. abdülhamid zamanında yapılmıştır.
görsel

kayalık tepe tabyası; behramlı köyü yakınlarındaki kayalık tepe mevkiinde bulunan tabyadır. 2. abdülhamid döneminde yapılmıştır.

bitmedi...

bütün bu tabya ve bataryalarımızın dışında 18 mart 1915'te çanakkale'yi savunan bir bataryamız daha vardı.

baykuş mesudiye tabyası;
bu tabyamız, mesudiye zırhlısı'ndan sökülen toplarla oluşturulmuştur.

son derece eski bir gemi olan mesudiye zırhlısı savaş öncesi çanakkale boğazını savunmak amacıyla yüzer tabya olarak kullanılmak için kıyıya yakın sığ suda demirlendi.
lakin savaşın hemen başlangıcında, 13 aralık 1914'te ingiliz b11 denizaltısı tarafından batırıldı.
alabora olan gemideki toplar söküldü ve baykuş tepe mevkii'ne yerleştirildi. gemi personeli de burada konuşlandı.
görsel

ve 18 mart 1915'te boğazın savunulmasında önemli rol oynadı.

baykuş mesudiye tabyası'nın bugünkü hali ise şöyle;
görsel

-------------------------
not: bu tabyalardan başka, çanakkale boğazı'nın anadolu yakasında bulunan turgut reis ve mesudiye tabyaları vardır, lakin bu tabyalar cumhuriyet döneminde yapılmıştır.

#tarih
#çanakkale

geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz...
afyonlanıyoruz...

peki türkiye'nin ilk futbol kulübü hangisidir biliyor musunuz?

yahut türkiye'de bilinen ilk rekabet hangisidir?

sene 1894.

izmir-bornova...

türkiye'nin ilk futbol kulübü kurulur.

fc smyrna...

fc smyrna, osmanlı topraklarında, türkiye'de kurulan ilk futbol kulübüdür. futbolu anadolu'yla tanıştıran kulüptür...

esasen 1870'lerde bir rugby kulübü olarak faaliyetlerine başlayan fc smyrna, bornovalı levanten whittal ailesinden james whittal'in oğlu Herbert Octavius Whittall tarafından kurulmuştur. (herbert whittal'in annesi giraud'lardan Magdalene Blanche Giraud'dur. yani türkiye'de ilk futbol kulübünü kuran kişi ali koç'un uzaktan akrabası)

herbert whittal abimiz şu melon şapkalı;
görsel

1890'larda çekilmiş olan yukarıdaki fotoğraf punta çayırı'ndan, yani bugünkü alsancak stadı...

kulüp bir süre hem rugby hem futbol faaliyetlerini bir arada ve aynı sporcularla sürdürmüş.
zaten kulüp sporcularının tamamı bornovalı levanten gençler.
whittal ailesi, giraud ailesi, la fontaine ailesi, bailey ailesi, charnaud ailesi gibi ailelerin çocukları fc smyrna'da top koşturmuşlar.

yalnız kulübün çok büyük bir sorunu vardı...
rakipsizlik...

evet, smyrna fc, namı diğer bournabat'lı (bornovalı) futbolcular ne yazık ki maç yapacak rakip bulamıyorlardı.
çoğunlukla limana gelen gemilerden oluşan futbol takımlarıyla mücadele ediyorlardı punta çayırında...

derken 1889'da istanbul'dan davet alırlar.

sultan 2. abdülhamid ve kraliçe viktorya'nın dostlukları şerefine fc smyrna, istanbul'daki levantenlerin takımı olan fc constantinople ile maç yapacaktı...

herbert whittal takımını alıp istanbul'a geldi.

fc smyrna ve fc constantinople takımlarının futbolcularının çoğu birbiri ile akrabaydı.

örneğin whittal ailesinin istanbul'da yaşayan üyelerinin çocukları fc constantinople'de forma giyiyordu.

her neyse, türk futbol tarihinin en eski rekabeti 14 ocak 1889 pazartesi günü papazın çayırı'nda oynanan fc constantinople-fc smyrna maçı ile başladı.

1000'den fazla futbolseverin seyrettiği müsabaka bir hayli sert geçti, gerginlikler yaşandı, ama neticede fc constantinople maçı 3-0 kazandı.

moda'lı levantenlerin çocukları, bornovalı levantenlerin çocuklarını mağlup etti...

maçtan sonra hepbirlikte moda'da yemek yendi, iki takımın üyeleri kadehlerini abdülhamid ve viktorya'nın şerefine kaldırdılar.

ve bornova'nın çocukları izmir'e geri döndüler...

lakin hikaye bitmedi...

istanbul'dan bir posta aldılar birkaç gün sonra.

fc constantinople futbolcuları, türk futbolunun ilk rekabetinin anısına poz vermişler ve bu zafer pozlarını altına not düşerek izmir'e postalamışlardı.
görsel

tabi bu fotoğraf fc smyrnalı futbolcuları ve herbert whittal'i çok üzdü...

o an bir daha istanbul kulüplerine kaybetmemeye ant içtiler.

çalıştılar...

ve ertesi sene yeniden gittikleri istanbul'da akrabalarını 5-0 mağlup ettiler.
bir sonraki sene fc constantinople izmir'e geldi, punta çayırında da 3-0 mağlup ederek uğurladılar moda'lı akrabalarını...

gel zaman git zaman fc smyrna işi ilerletti...

1906 yılında atina'da 1896 olimpiyatlarının 10. yılının şerefine, yunanistan'ın talebiyle "ara olimpiyatlar" düzenlendi.

herbert whittal, olimpiyat komitesine başvurarak fc smyrna takımı ile katılmak istedi, ne var ki osmanlı devleti henüz bir milli olimpiyat komitesi kurmamıştı. dolayısıyla osmanlı olimpiyat oyunlarına akredite değildi malesef.

(ara not: osmanlı'da olimpiyat komitesi 1909 yılında kurulmuştur. (bkz: osmanlı olimpiyat cemiyeti) esasen osmanlı'da spor, özellikle futbol hiç gelişmemişti, müslümanlar futbola uzaktı, nedeni ise futbol oyununun, hz hüseyin'in kellesinin tekmelenmesi olarak algılanması. yani yobazlık...bunu ayrıca uzun uzun irdeleyeceğiz ileride.)

neyse, dediğimiz gibi, osmanlı uluslararası olimpiyat oyunlarına akredite değil, ama söz konusu whittal ailesi olunca (dış güçler) bütün kapılar açılıyor ve smyrna fc, 1906 ara olimpiyatlarına "karma takım" olarak katılıyor...

bu topraklarda doğmuş bu toprakların bornovalı çocukları, atina'daki olimpiyat oyunlarında bayraksız olarak mücadele edip 2. oluyor ve gümüş madalya kazanıyorlar.

işte olimpiyat ikincisi güzel izmir'in bornovalı çocukları;
görsel

üst sıra soldan sağa: eddie whittall, george whittall, godfrey whittall, donald whittall, herbert whittall.
oturanlar soldan sağa: edwin charnaud, percy la fontaine, albert whittall, herbert joly, havelock joly.
tek başına yerde oturan: james giraud...

tabi smyrna fc'nin bu başarısı osmanlı coğrafyasında büyük ses getiriyor.

bornovalı bu gençlerin başarısını yahudi gençler çok kıskanıyor.
"ulan neden biz olimpiyatlara katılmadık" diye hayıflanıyorlar.

yahudilerin takımları da epey güçlü o zamanlar. ama içlerinde en güçlüsü tabi ki "abdülhamid'in takımı" olarak bilinen maccabi cimnastik kulübü.
(ara not; bu başlıkta maccabi'yi de yazmıştık; (#44311378))

neyse, maccabi'nin de katıldığı bir turnuva tertip ediliyor istanbul'da.
smyrna fc önüne geleni yenip şampiyon oluyor.

tabi ilerleyen yıllarda smyrna fc'nin karşısına türk takımları da çıkıyor.
-galatasaray,
-fenerbahçe...

1913 yılında yapılan bir organizasyonda smyrna fc istanbul'a davet ediliyor.
2 haziran 1913'te yapılan müsabakalarda galatasaray'a 2-1, fenerbahçe'ye 4-1 mağlup oluyorlar.
ilginç bir şey daha oluyor.
aynı gün smyrna fc, galatasaray'dan 5, fenerbahçe'den 6 futbolcudan oluşan istanbul karması ile de maç yapıyor, o maçı da 2-0 kaybediyorlar...
görsel

ve smyrna fc efsanesi, istanbul takımlarına karşı kurduğu hakimiyet böylece son buluyor.

sonraki yıllar tabi büyük savaş yılları, uzun seneler punta çayırı boş kalıyor ne yazık ki...

türkiye'nin ilk futbol kulübü olan bornova'nın çocuklarının hikayesi işte böyle.

geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer...

#tarih

izmir

özlediğim, hatta çok özlediğim şehir. 1 aydan fazla oldu.
amına koduğum pandemisi...

geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

büyükada'yı bilenler varsa, buranın en güzel köşklerinden biri şudur;
görsel

con paşa köşkü olarak bilinir bu yapı...

abdülhamid döneminde idare-i mahsusa'nın genel müdürü olan con paşa tarafından yaptırılmıştır.
görsel

istanbul'da o yıllarda şirketi hayriye, boğazdaki iskeleler arasında yolcu taşıyordu.
adalar hattında çalışan, anadolu'daki iskeleler arasında yolcu taşıyan şirket de idare-i mahsusa idi.

idare-i mahsusa daha sonra denizbank olmuştur...

işte con paşa bu idare-i mahsusa'nın genel müdürüydü.

con paşa'nın asıl adı, Trasiyolos Yannaros'tu. venedik vatandaşı rum bir aileden gelmekteydi.
abdülhamid döneminin yarattığı zenginlerden biriydi.

con paşa'nın bir de galata'da 3 katlı apartmanı vardı.
bu apartmanın 2. katı ise bir ingiliz lokantasıydı.

bu ingiliz lokantasında o dönem istanbul'da bulunmayan çeşit viskiler bulunurdu.

pek çok müslüman osmanlı için bir kaçamak yeriydi con paşa'nın lokantası.

tabi burada kaçamak yapanlar arasında abdülhamid'in hafiyelerinden kaçıp viski yudumlayan harbiyeliler de olurdu.
zira harbiyelilerin halka açık yerlerde içki içmeleri yasaklanmıştı.

con paşa ismi harbiyeliler arasında bir şifre halini almıştı.
hafta sonu iznine çıkan harbiyeliler kendi aralarında "bu hafta con paşa'ya gitmek lazım, geçen hafta gidemedik, gidip paşa'nın sağlığını sıhhatini soralım ayıp olmasın" diye konuşurlardı.

işte hafta sonları sürekli con paşa'dan bahseden, con paşa'nın kulağını çınlatan harbiyeliler arasında ali ve mustafa adlı iki genç harbiyeli de vardı.

Ali ve Mustafa’nın sürekli kulağını çınlattığı bu “Con Paşa” kısa süre sonra diğer arkadaşlarının da dikkatini çeker. Bir gün birisi dayanamaz ve sorar: “Kim bu Con Paşa?”. Mustafa hemen cevap verir: “Manastır’dan bir arkadaşımın babası. Kendisini Ali’yle ziyaret ederiz.”.

gel zaman git zaman aradan onlarca yıl geçmişti.
1936 yılının eylül ayı, dolmabahçe sarayı...

britanya kralı 8. edvard türkiye'ye ziyareti sırasında dolmabahçe sarayında ağırlanıyordu.
görsel

atatürk kral edvard'a viski ikramında bulundu.

bu sırada edvard'ın yanındaki ali fuat cebesoy'a döndü ve göz kırptı.
"ali, con paşa'yı hatırladın mı?"

cebesoy muzip bir şekilde yanıtladı;
"ahh ahh unutur muyum, allah gani gani rahmet eylesin..."

geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer...

#tarih

kazakistan daki dünyanın en büyük bozkurt heykeli

kazakistan bozkırında ulıtau(uludağ) bölgesinde jezkazgan otoyolu kenarında hakim bir noktaya dikilen 5 ton ağırlığında dev heykeldir.
görsel

heykelin boyutlarını daha iyi anlayabilmek için;
görsel
görsel

ne muazzam bir görüntü;
görsel

bir zamanlar ülkemizde de dev bir bozkurt heykeli vardı.
ulu önder'in talimatıyla kahramanmaraş kalesine dikilmişti.
(bkz: bayrak tutan bozkurt heykeli)

görsel

lakin türklüğün sembolü bozkurttan utananlar, çekinenler bu heykeli kaldırdılar. yok ettiler.
ama ulu önderin mirası bayrak tutan bozkurt unutulmadı, birkaç sene önce burdur'un tefenni ilçesine atatürk'ün bayrak tutan bozkurt heykeli yeniden dikildi.
görsel

bozkurt bir milletin sembolüdür, milletimize yol gösteren ruh sahibi varlıktır.
ergenekon'dan çıkarken de o yol gösterdi, büyük taarruz'a yürürken de...
(bkz: 26 ağustos 1922 sabahı askerlerin gördüğü bozkurt)

bozkurtlar ulusun tanrı türkü korusun...

kuvayi milliye nin siyahi kahramanı mavro ali efe

bergama'da bir mezar...
görsel

mezar taşında yazanlar şöyle;

--- spoiler ---
korku nedir hiç bilmezdi
vatan için dağlarda gezdi
nice düşman başı ezdi
erdi bir gün bu hedefe...
--- spoiler ---

bu mezarda bir kahraman yatıyor.
adına türkü yakılmış bir efe...

bergama'nın alibeyli köyünden arap ali osman efe, ya da düşmanlarının ona verdiği ad ile bilinen, yiğit namıyla anılır; mavro ali efe...

mavro ali efe de tıpkı diğer kahraman efelerimiz gibi, yunan işgaline kayıtsız kalmayıp dağa çıkan, vatan için vuruşan nice efelerden biri.
onu farklı kılan özelliği ise siyahi olması, afrika kökenli olması...
görsel

ali osman efe, 12 kişiden oluşan çetesiyle işgal sonrası dağa çıkar.
yunanlara yaptığı ani baskınlarla önemli kayıplar verdirir.
renginden dolayı yunan askerleri ona "kara" anlamına gelen "mavro" lakabını takarlar ve arap ali osman efe bundan böyle mavro ali efe olur...
mavro ali efe'nin çetesinde onun yardımcısı olan bir başka siyahi efe daha vardır. bu yüzden de çetelerine yunanlar tarafından mavrolar çetesi adı verilir.

mavro ali efe kuvayi milliye'den aldığı davetle soma'ya gider ve kuvayi milliye'nin soma karargahına bağlı bir çete reisi olarak faaliyetlerine devam eder.

bir seferinde bölcek köyüne(bergama) baskın vermek ister.
köyde hatırı sayılır bir yunan kuvveti vardır.
kuvayi milliye tarafından uyarılır. ama ali efe'nin derisi gibi gözü de karadır. zaten gözü karalığı ile nam salmıştır biraz da.
dinlemez. bölcek'e baskın verir. yoğun çatışma yaşanır, mavro ali efe 2 yerinden vurulur yere düşer.
iki kızancığı da oracıkta şehit olur.
ali efe'nin öldüğünü düşünen yunan askerleri geri çekilir. lakin ali efe yaşıyordur, sürüne sürüne buğday tarlasına girer.

geri dönen yunan askerleri kan izlerini takip ederler ve buğday tarlasında yaralı yatan ali efe'yi bulurlar.
yunan yüzbaşısı "sen daha gebermedin mi vre" diyerek tabancasını ateşleyeceği sırada ali efe parabellumuna erken davranır ve başında dikilen 3 yunan palikaryasını buğday tarlasında eşek cennetine yollar.
ve ardından yine sürüne sürüne, buğday tarlasında iz bıraka bıraka kurtulur...

mavro ali efe'nin bu kahramanlığı onu daha da efsane haline getirir.
çetesine yeni kızanlar katılır ve 200 kızanı ile birlikte balıkesir kuvayi milliye kuvvetlerine katılır.

ardından düzenli orduya geçilmesi ile birlikte mavro ali efe ve kızanları düzenli ordunun emrine girerler. sakarya'da, dumlupınar'da çarpışırlar. 9 eylül'de izmir'e girerler...

kurtuluş savaşımızın ardından mavro ali efe'ye bizzat atatürk tarafından gazilik madalyası verilmiş ve kendisi 60 dönüm arazi ile ödüllendirilmiştir.

kurtuluş savaşımızın siyahi kahramanı mavro ali efe 1951 yılında bergama'da vefat etmiş ve yukarıda görselini paylaştığım mezarlığa gömülmüştür.

mavro ali efe adına yakılan bir türkü olduğundan bahsetmiştik.
işte bu türkü "kırmızı buğday" türküsüdür.
bazı kaynaklarda manisa yöresi olarak geçse de aslen bergama türküsüdür ve ali efe'nin bölcek baskınına atfedilmiştir.

türkü bugün farklı sözlerle okunsa da orijinal sözleri şöyledir;

--- spoiler ---
kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen kanından
can bulaşmış ali osman efe' nin hadülen canından
kurşun girmiş efemizin hadülen dört bir yanından
yürü serbest yürü beyaz aşem örme saçlar sürünsün
açıver ak gerdanını aşem hadülen sinen görünsün
göçbeyli altında selamet geçtim hadülen sağ geçtim.
sarıcalar deresinde pusuya düşüp kendimden geçtim.
aklımı zor topladım hadülen cingeye dar kaçtım.
yeğitler yeğidi ali osman efem yerde yatıyor.
heybesinde buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor.
kırmızı buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan.
mevlam bana versin beyaz aşem güzellerin gencinden.
kim ayrılmışki hadülen ben ayrılem aşem eşimden.
serbest yürü beyaz aşem örme saçları sürünsün
aç beyaz gerdanı da aşem hadülen sinen görünsün...
--- spoiler ---

#tarih #notoracism

eline beline diline sahip ol

eline sahip ol : hırsızlık yapma.
diline sahip ol: kötü söz söyleme.
beline sahip ol: zina yapma...

genel anlamda bu şekilde kabullenilmiş ve yaygın olarak kullanılmış hace bektaş-ı veli sözü...

hacı değil hace evet...
aslı böyledir, ama o'nun söylemlerini ve hayat felsefesini eline, beline, diline sahip ol diyerek basite indirgediğimizden ötürü, hacılıktan, hocalıktan çok daha ciddi ve üstün bir sıfat olan "hace" sıfatını da "hacı" olarak dönüştürmüş bir toplumuz...

şüphesiz ki hace bektaş-ı veli'nin bu sözleri günümüzde kullanıldığı anlama geliyor olsa da aslında başka bir derinlik içeriyor, anadolu türkmenlerine o dönem şartlarını göz önüne aldığımızda bir mesaj veriyordu.

şöyle ki, hace bektaş veli'nin dönemi anadolu'nun moğol istilası ile yanıp kavrulduğu, ihanetin, kahpeliklerin kol gezdiği bir dönemdi.

konya'daki selçuklu sarayı moğollar'ın kuklası haline gelmiş, moğol istilasına direnen, örgütlenen türkmenler devlet eliyle katledilir olmuştu.

bunun en bilinen örneği karamanoğlu mehmet bey'dir.

karamaoğlu mehmet bey, selçuklu sarayının farsça'yı resmi dil yapmasına karşılık; "bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda türkçeden başka dil kullanılmayacaktır..." fermanı yayınlamış ve yıllarca moğol istilasına, işgalci moğolların kuklası olan selçuklu sarayına ve selçuklu sarayının kukla olmasında ve de devletin resmi dilinin farsça olmasında büyük rolü olan mevlana ve çetesine karşı mücadele etmiş ve şehit olmuştur.

moğol-selçuklu-mevlana çetesi üçlüsüne karşı bayrak açan sembol isimlerden biri de ahi evran'dır.
ahi evran(evren) da tıpkı mehmet bey gibi türk ve türkmen düşmanı bu şer ittifakıyla mücadele etmiş ve şehit düşmüştür...

işte hace bektaş veli'nin bu sözlerinin altında bir ulusun kavgası, bir milletin mücadelesi yatar.

"eline sahip çık" ifadesindeki "el", "il"dir. yani yurt, vatandır... iline vatanına sahip çık demiştir hace...

"beline sahip çık" ifadesindeki "bel", "toprak"tır...toprak türk milleti için kutsaldır. toprak bellenirse yani işlenirse ürün verir. işini, toprağını boş bırakma, uğraşından geri kalma, toprağını işle, toprağına sahip çık demiştir hace...

"diline sahip çık" ifadesindeki "dil", ağzımızın içindeki organ değil, konuştuğumuz dildir, lisandır. lisanına, güzel türkçemize sahip çıkın ki farsça'nın resmi dil olması karşısında dilimiz, lisanımız kaybolmasın demiştir hace...

ne de güzel söylemiş, lakin manasını kavrayan çok az kişi olmuştur.

işte hace bektaş veli'nin bu sözlerinin anlamını kavrayanlardan biri de; vatanına, toprağına, lisanına sahip çıkmak için 19 mayıs 1919'da samsun'a çıkan ve milli mücadeleyi başlatan ulu önder atatürk'tür...

amasya, erzurum ve sivas kongrelerinde vatanın düşman işgalinden kurtarılması için çalışmaları başlatan ve örgütlenmeyi sağlayan ulu önder, işte bu sözün manasını kavradığı için ankara'ya gelişinden önce 22 ve 23 aralık 1919 tarihlerinde hacı bektaş'a uğramış, hace'nin dergahında 2 gün kalmıştır...

ahi evran gibi ol, beline sahip çık...
karamanoğlu mehmet gibi ol diline sahip çık...
mustafa kemal gibi ol, eline/iline sahip çık...

eline, beline, diline sahip çık türk milleti...

10 kasım

--- spoiler ---
insanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. şu talihsizliğimize bakınız ki bu dahi küçük asya’da çıktı. hem de bize karşı.. elden ne gelebilirdi...?
david lloyd george-ingiltere başbakanı-eylül 1922...
--- spoiler ---

dünyaya hükmeden, ama bir o kadar da çaresiz bir insanın sözleri ile anmak istiyorum bu sene ulu önderimi...

david lloyd george...
o üzerinde güneş batmayan britanya imparatorluğu'nun başbakanıydı.

osmanlı'nın parçalanmasının planlarını yapan, sevr'i osmanlı'ya dayatan, anadolu'nun işgali için yunan ordusunu donatan ve onlara anadolu'yu işgal ettiren adam...

hasta adam osmanlı, fakir ve yorgun anadolu halkı onun için bir lokmada tüketilecek mezeydi...

ama biri vardı.
bütün bunlara "dur" demiş, lloyd george'un bütün planlarını alt üst etmiş, 30 ağustos 1922'de yunan ordusunu imha edip 9 eylül 1922'de izmir'de denize dökmüş biri...

tam 3 senedir bir türlü alt edemedikleri bu adam, şimdi izmir'e gelmiş, keyif sigarasını yakmış, kahve eşliğinde körfezi seyrediyordu.

lloyd george kabinesi yenilgiyi kabullenmiş, hazmetmeye çalışıyordu.
neticede 3 senedir yenemedikleri o adam amacına ulaşmış, izmir'i almıştı.

daha fazla haddini aşmazdı artık...
aşmazdı değil mi???

oysa ki o adamın izmir'de kalıp körfeze bakıp sigara içmekle kalmaya niyeti yoktu.

hedef çanakkale idi...

muzaffer türk ordusu hiç dinlenmeden o'nun emri ile çanakkale boğazına doğru yürümeye başladı.

lloyd george ve kabinesi çılgına dönmüştü.
istanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı general harrington'a emirler yağdırdılar.
kemal'in askerleri çanakkale boğazı müstahkem mevkii sınırlarını aşarsa ingiltere topyekün savaş ilan edecekti...

her türlü hesap kitabı yaptılar.
kanada, hindistan, avustralya, yeni zelanda, güney afrika, singapur...
üzerinde güneş batmayan imparatorluğun bütün genel valileri alarma geçirildi.
kemal'in ordusu sınırı aşarsa savaş ilan edilecek, bütün dominyonlar anadolu'ya asker göndereceklerdi...

ultimatom üzerine ultimatom geliyordu izmir'e...

bu bir satranç oyunuydu.

ingilizler ve lloyd george ne hesap kitap yaparlarsa yapsınlar, sarı saçlı mavi gözlü başbuğ onlardan hep bir adım öncesini görüyordu...

süvarilerimiz çanakkale üzerine yürürken, izmir'e son ultimatom da geldi.
"eğer türk ordusu çanakkale müstahkem mevkiine girerse savaş kaçınılmazdır, ordunuzu yok ederiz..."

ingilizler son derece ciddi gözüküyordu.
mustafa kemal paşa'nın kurmayları endişelenmişti bu son ultimatomla.

o endişeleri anladı...
kahvesinden bir yudum aldı ve anlatmaya başladı...

antik sparta'dan bahsediyordu.
makedonya kralı filip tüm yunanistan'ı hakimiyet altına almış, ordusuyla sparta sınırına dayanmış ve spartalılara bir mektup göndermişti.

"eğer hemen teslim olmazsanız, ülkenizi işgal ederim. ve eğer işgal edersem, sahip olduğunuz herşeyi yağmalayıp yakarım. ve lakonya'ya(sparta) girersem büyük şehrinizi yerle bir ederim..."

spartalılar bu mektuba tek kelime ile cevap gönderdiler...

"eğer..."

ve mustafa kemal paşa bu hikayeyi anlattıktan sonra yanındakilere döndü.
"şu ultimatomu bir daha oku çocuk..." dedi...

özel kalem müdürü ultimatomu bir daha okudu;
"eğer türk ordusu çanakkale müstahkem mevkiine girerse savaş kaçınılmazdır, ordunuzu yok ederiz..."

ve ultimatomun okunması sonrası salondakilere dönüp tek kelime ile cevap verdi...

"eğer..."

o an orada olanlar bir kez daha anladılar ki mustafa kemal paşa bir muharebeyi daha kafasında kazanmıştı.

tıpkı sakarya'da olduğu gibi, tıpkı büyük taarruz'da olduğu gibi...

plan tıkır tıkır işliyordu.

ertesi gün süvarilerimiz çanakkale'deki işgal sınırlarını geçtiler ve boğaz kenarına vardılar.

ingilizler değil ordumuzu yok etmek, tek bir kurşun dahi sıkamamışlardı.

zira çok çok uzaklarda londra'da başlarına çok büyük belalar açılmıştı.

ingiliz hükümetinin asker göndermesini istediği kanada "artık asker göndermeyeceklerini" bildirmişti.

kanada'nın bu kararına avustralya, yeni zelanda, güney afrika da destek veriyordu.

"hindistan çağrımıza kesin olumlu döner" diye düşünüyordu lloyd george...

hindistan kral naibinin cevabı şok ediciydi.
"mustafa kemal vatanının kurtarıcısı ve islam'ın şampiyonudur..."

lloyd george yıkılmıştı...
ama son darbeyi sağ kolu lord curzon ve sol kolu winston churchill'den yedi.

lord curzon ve churchill'de dominyonların kararını destekleyip, artık savaş çığırtkanlığı yapmanın anlamsız olduğunu bildirdiler.

dünyaya hükmeden adam, londra'da yapayalnız kalmıştı.

çaresiz istifasını verdi.
üzerinde güneş batmayan imparatorluk tarihe gömüldü. bir daha da asla o kudretine erişemedi...

o sakarya'da düşmanı durdurup, dumlupınar'da imha etmişti.
ama izmir'de oturduğu yerden koca bir imparatorluğun temellerini sarsıyordu...

bu olay tarihe çanakkale krizi/chanak affair olarak geçti.

ve lloyd george tattığı bu kansız ama büyük yenilgiyi bu sözlerle itiraf etti;
"insanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. şu talihsizliğimize bakınız ki bu dahi küçük asya’da çıktı. hem de bize karşı.. elden ne gelebilirdi...?"

işte bundan tam 82 yıl önce böyle büyük bir lideri kaybettik biz...
o bir daha gelmeyecek,
o'nun yeri bir daha asla dolmayacak.

ama asla çaresiz değiliz.
o'nun bize bıraktığı bu eşsiz mirasa ebediyyen sahip çıkmak bizim için en büyük vazife ve gurur olacaktır, olmalıdır...

büyük ölülere matem gerekmez.
82 yıl önce bugün kimi kaybettiğimizi, o'nun nasıl biri olduğunu iyi anlayalım, o'nun izinden ayrılmayalım yeter...

rahat uyu büyük atatürk...
görsel

anın görüntüsü

görsel
görsel

bursa'da yeni açılan bkm kitapçısı.

türklerde kadına verilen önem

arapça; "avrat" kelimesi, "kusurlu" anlamındadır. araplar kadını kusurlu ve eksik olarak tanımlarlar...

latin dillerinde(ispanyolca-italyanca); "manita" el, elcik, el altında bulunan anlamındadır. el altında bulunan kadın olarak tanımlanır...

anglo sakson dillerinde (ingilizce-almanca vb); "flört" oynaşılan, eğleşilen kişi-kadın olarak tanımlanır...

fransızca'da; "maitresse", "metres" kapatılan, mal olarak tutulan kadın olarak tanımlanır...

bu örneklerde görüldüğü gibi, kadına layık olarak görülen pek çok aşağılayıcı sıfatlar mevcuttur. ve bu sıfatların hiçbiri türkçe kökenli değildir.

çünkü türkler kadını "" olarak görürler, erkek ile "denk" olarak tanımlarlar...

türkçe'de; "hatun" yahut, "katun" en kıymetli hazine demektir, hanlar hatunlarını "han'ım" (han'ın han'ı) olarak tanımlarlar...

türklerde kadına verilen değer işte tam olarak budur.
kadın erkeğin malı, kölesi değil ""idir... türkçemizde, kadını aşağılayan hiçbir kötü sıfat bulamazsınız...
görsel

lakin araplaşarak köpekleşenler, avrupalılaşmaya çalışıp iğrençleşenler yıllar içerisinde kadına verilen değeri de unuttular, yok saydılar tabi ki...

araplaşarak köpekleşmek, avrupalılaşarak iğrençleşmek yerine, türk olarak özümüze dönersek pek çok toplumsal sorunu geride bırakır, başka şeylerle ilgilenir ve çağı yakalayabiliriz.

türk milletinin özüne dönmekten başka seçeneği yoktur...

pandemi döneminde doğa ve vahşi yaşamın canlanması

insanoğlunun alması gereken mesajdır.
doğa ana bir şekilde kendisinden çalınanı günü gelince geri alır...

evet, hemen her gün dünyanın her yerinden vahşi hayata, yaban hayatına dair olumlu paylaşımlar alınıyor.
ortalıkta insanlar olmadığı için gürültü, hava ve kara trafiği azaldı uzun zamandır hiç görünmeyen hayvanlar görülmeye başlandı, şehirlere inmeye başladı.
pandemi günlerinde kuşların bile uçuşu değişti, doğa biraz nefes aldı, gökyüzü daha berrak...
görsel

doğa adeta kendine geldi, düşünsenize günlerdir kimse denize çöp atamıyor..

bu vesileyle bunlar içinden gözümden kaçmayanları derlemeye çalıştım.

hemen en yakında gerçekleşen 2 olayı paylaşmak istiyorum öncelikle.

►bursa-uludağ'da sarıalan teleferik binasına giren ayı.
https://streamable.com/2vo1b7

kendi doğal alanına inşa edilen bu devasa binayı yıllardır merak ediyordu belli ki, pandemi dolayısıyla yakından inceleme fırsatını bulmuş...

►moda sahilinde avlanan yunus sürüsü.
https://streamable.com/5072s9

insanoğluna belki de en yakın yabani hayvanlar olan yunuslar, son zamanlarda artan deniz trafiği ve insan populasyonu nedeniyle pek az görünüyorlardı.
karantinayı fırsat bilip kuyruklarını suya vura vura işgalci insanların yokluğunu kutluyorlar adeta.
yunuslar bu ara her yerde, boğazda, marmara'da, kıyılara yakın yerlerde bol bol görülüyor.

►hong kong hayvanat bahçesinde 10 yıl aradan sonra çiftleşen pandalar.
görsel

insanların dünyadan elini eteğini çekmesi ile kendilerine gelmişler...

not: videosu da var +18;
https://streamable.com/ljj8jd

►güney carolina'da boş sokaklarda turlayan bir timsah.
https://streamable.com/vd18wl

yüzlerce yıl önce atalarının serbestçe dolaştığı bölgede dolaşmaya başlamış. şüphesiz ki ataları orada dolaşırken böyle beton değil, bataklıktı orası.

►çin'in yunnan eyaletinde görüntülenen fil sürüsü.
https://streamable.com/nfg3on

14 filden oluşan bu sürü, işgalci insanoğlunun çekilmesi ile ortaya çıkmış ve köy merkezine inmiş, halkın evde olmasından yararlanıp bir güzel karnını doyurmuş, sonra da köylülerin içkilerini içerek sarhoş olup alkolün etkisiyle uyuyakalmışlar.

►tuba isimli caretta caretta'nın yolu.
görsel

türkiye'de çip takılıp denize bırakılan tuba isimli caretta caretta denizlerdeki özgürlüğünün tadını çıkarmış, hiçbir kıyıya uğramadan açık denizde keyifle yol almış.

►marsilya kıyılarında görülen balinalar.
https://streamable.com/bxxr84

sokağa çıkma yasağının ardından fransa'nın güney sahillerinde kıyıya yakın seyreden balinalar.

►ve domuzlar...
belki de en fazla şehir merkezlerine giren hayvanlar. dünyanın her yerinde domuzların köylere, şehir merkezlerine girip dolaştığına dair haberler var. ülkemizden bir örnek, domuzlar bodrum sokaklarında.
https://streamable.com/ia7lnm

►insanların yokluğunda havuz keyfi yapan maymunlar.
https://streamable.com/w8v661

►insanların yokluğunu fırsata çeviren bir geyik, kumsalın keyfini çıkarıyor.
https://streamable.com/ecxve4

►bir ördeğin peşine takılmış yüzlerce balık, insansız bir dünyanın tadını çıkarıyorlar.
https://streamable.com/7rl3ma

ördek siyasi parti kurmuş sanırım.

►abd-michigan'da şehre inip boş sokakları keşfe çıkan geyikler.
https://streamable.com/ve6s9p

►ve londra sokaklarının keyfini çıkaran geyikler;
görsel

►karantina günlerinde bahçelerine sürekli gelmeye başlayan sincap için ev sahipleri bahçeye bir piknik masası yapmışlar.
görsel

►karantina sebebiyle kapatılan oregon hayvanat bahçesinde özgürce dolaşan bir kirpi, hayvanat bahçesindeki diğer hayvanları ziyaret ediyor.
https://streamable.com/n2aqrb

►san diego sea world'un de ziyaretçilere kapatılmasının ardından bakıcısıyla keyifli vakit geçiren bir deniz aslanı;
https://streamable.com/haku77

►bir başka ziyarete kapatılan akvaryumda serbest kalıp gezintiye çıkan penguenler.
https://streamable.com/qv7k4p

►venedik kanallarında balıklar...
https://streamable.com/1jteq4

karantina sebebiyle insanların ortadan çekilmesi ve turistlerin gelememesi ile venedik kanalları kendi kendine temizlenmeye başladı, böylece kanallara balıklar da girmeye başladılar...
doğa kendinden alınanı çabucak geri alabiliyor...

►sardinya kıyılarında bir yunus. iskelenin hemen dibinde yüzüyor, denizde tek bir sandal bile yok...
https://streamable.com/9e37b2

►ingiltere'nin preston kentinde insansız sokakların keyfini çıkaran kuzuların bir çocuk parkında eğlenmeleri.
https://streamable.com/blp3ky

►galler'de insanların çekilmeleriyle sokaklara inen dağ keçileri;
https://streamable.com/4w8jlk

►ülkemizde de dağ keçileri kendilerini gösterdiler.
antalya'da yola inen dağ keçileri;
https://streamable.com/y3w9m3

►ve çemişkezek'te merkeze inen dağ keçileri;
https://streamable.com/zwzm19

►tayland sokaklarında maymunlar.
https://streamable.com/amjp2o

gerçi tayland sokaklarında her zaman çok maymun var, ama bunlar sahipsiz olanlar, ilk kez bu kadar başıboş maymun sokaklarda.

►ve covid19'a karşı önlem alan hayvanlar da var.
örneğin şu orangutan ellerini bol köpüklü bir sabunla bir güzel yıkıyor.
https://streamable.com/59dvu5

pek çok insan bunu hala yapmıyor valla, helal olsun.

►tabi hep olumlu görüntüler var, ama bakın bazı olumsuz görüntüler de mevcut.
singapur'da insanların ortadan çekilmesi sonrası, bölgelerine hakim olma arzusu ile birbirleri ile kavga eden 2 su samuru grubu.
https://streamable.com/r9vgci

mekanın sahibi olabilmek için çıkar çatışmaları başlamış bile.

►ve son olarak, insanların eve kapanmasıyla birlikte çin'deki hava kirliliğinin azalması ve yok olması.
https://streamable.com/wm5v4e

►ve italya'da yaşanan hava kirliliğinin azalma görüntüleri;
https://streamable.com/g9k7bh

not: yaklaşık 1 aydan beri biriktiriyordum bu görsel ve videoları. epey birikti ve nihayet paylaşıyorum. bu tip görüntüler olan varsa ve gönderirlerse eklenecektir.

umarım sokağa çıkma yasağı günlerinde iyi gelir hepinize...

nevruz

görsel

bu sene 4656. yılını kutladığımız türk budununun ergenekon bayramı.

tabi salgın durumu olduğu için herkesin gündemi corona virüsü olacak.

bazı ortadoğu artıkları ergenekon bayramını yani nevruz'u sahiplense de, nevruz türk kültürü ile bütünleşmiş ve binlerce yıldır devam eden bir türk bayramıdır.

türk toplulukları 21 mart tarihini yani nevruz'u tarih boyunca şu isimlerle adlandırmıştır.
•novruz,
•sultan-ı nevruz,
•sultan-ı navrız,
•sultan navrız,
•nevruz sultan,
•sultan nevruz,
•navrez,
•nevris,
•naorus,
•nauruz,
•nöruz,
•novruz,
•noruz,
•novroz,
•navrıs oyıx,
•nevruz norus,
•ulustın ulu küni(ulusun ulu günü),
•ulu kün,
•ergenekon,
•bozkurt,
•çağan,
•babu marta,
•kürklü marta,
•ilkyaz yortusu,
•yengi kün,(yeni gün),
•yeni yıl,
•mart dokuzu,
•mart bozumu,
•mart kırma,
•mart dutması,
•mart bozması,
•yılbaşı tutmak,
•mereke,
•meyram,
•nartavan,
•ısıakh bayramı,
•altay ködürgeni,
•çılgayak,
•yılsırtı,
•bereket bayramı,
•nevruz çiçeği,
•bahar bayramı,
•yörük bayramı,
•mevris,
•yumurta bayramı,
•döldökümü,
•yıl yenilendi,
•kırklar bayramı,
•kış bitti bayramı.

böyle geniş bir kültürel karşılığı vardır nevruz'un türklerde.

tabi günümüzde hakim olan yeşil kuşak projesi ürünü, siyasal islamcı amerikan güdümündeki iktidar zihniyeti ne yazık ki bu kültürü halkımızdan uzak tutuyor ve genç nesli binlerce yıllık köklerinden uzaklaştırmak için elinden gelenini yapıyor.

bugün 21 mart.
türk dünyasında resmen kış mevsiminin bitişi, baharın gelişi.

türk budunu'nun binlerce yıldır kutladığı bayram.

kutlu olsun.

börteçine kurdun adı,
ergenekon yurdun adı,
dört yüz sene durdun hadi,
çık ey yüz bin mızrağımız...

not: yazının başındaki görsel ulu önder mareşal gazi mustafa kemal atatürk ve kurtuluş savaşı komutanlarımızın katıldığı ankara'daki 1921 yılı nevruz kutlamaları...

3 mart 1924 halifeliğin kaldırılması

herhangi bir vasfı kalmayan bir makamın kaldırılmasıdır.

bugün 96. yıldönümüdür. kutlu olsun.

esasen islamda 4 halifeden sonra halifelik diye bir makam yoktur, 4 halifeden sonra muaviye ile başlayan islamın siyasallaştırılma çabası, halifelik makamının aynı zamanda devlet yöneticisi olması ile hakimiyetin mutlak tesisi için o dönemin şartlarında uygun görülmüş ve uygulanmıştır.

lakin 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başında dünya görmüştür ki halifelik makamının müslümanlar üzerine bir etkisi kalmamıştır.

1. dünya savaşında "cihat" ilan eden halifenin çağrısı sessiz kalmış, halifeye karşı cihat ilan eden şerif hüseyin kendisine daha çok yandaş toplamıştır...

düşünün, halifesiniz ve cihat ilan ediyorsunuz, ama dünyanın dörtbir yanından çanakkale'ye size karşı savaşmaya gelen müslümanlar var.
bunu nasıl izah edebilirsiniz?

1. dünya savaşı sonrası, istanbul ve anadolu'nun işgalinde ise halifelik makamı tamamen ingiliz çıkarları için kullanılmış, iyice rezil kepaze edilmiştir.
işgal yıllarındaki osmanlı padişahı ve aynı zamanda halife olan vahdettin, halifelik makamını kendi bekası ve ingiliz çıkarları için kullanmaktan asla tereddüt etmemiştir.
(bkz: ingiliz ve yunan orduları halifenin ordusudur)
(bkz: millet kurtuluş savaşı verirken düğün yapan halife)

işte bu şartlar altında türk milleti halifeye rağmen kurtuluş savaşını kazanmış, ingiliz işbirlikçisi hain halife de 17 kasım 1922'de ingiliz gemisi hms malaya ile kutsal vatan toprağını terk etmek zorunda kalmıştır.
(bkz: 17 kasım 1922 vahdettin in topuklaması)

görsel

atatürk'ün ve tbmm'nin esasen "halifeliği kaldırmak" diye bir düşüncesi yoktu.

lakin vahdettin'in ingiltere'ye sığınması ve ingilizlerin vahdettin'in halifelik makamından faydalanarak himayesi altındaki müslümanlara zulme devam etme planı idrak edilmişti.

bakın buraları iyi okuyun, başka bir yerde bunları yazacak kimse bulamazsınız...

evet, ingilizlerin planı buydu ve ingiltere, daha doğrusu britanya imparatorluğu o dönemde dünyada en çok müslüman nüfusa sahip devletti...

tabi türk kurtuluş savaşı ve türklerin kazandığı zafer en büyük takdir ve alkışları işte bu britanya sömürgesi olan müslüman milletlerden almıştı.
hepsi mustafa kemal'i kurtarıcı olarak görüyor, hepsi de türkler gibi zafer kazanmayı umut ediyorlardı. (özellikle hindistan müslümanları)

hindistan, üzerinde güneş batmayan britanya imparatorluğunun hayat damarıydı ve hindistan müslümanlarının atatürk'ü ve türk zaferini örnek alıp ingiliz hakimiyetine baş kaldırması ingilizlerin en büyük kabusuydu.

bu yüzden vahdettin'i "halife" sıfatıyla hindistan müslümanlarının başına geçirmek istediler.

işte tam bu anda türkiye büyük millet meclisi osmanlı hanedanından abdülaziz han'ın oğlu abdülmecid efendi'yi 19 kasım 1922'de halife ilan etti.
görsel

bakınız, saltanat 1 kasım 1922'de kaldırıldı, vahdettin ise 17 kasım 1922'de türkiye'yi terk etti.

kurtuluş savaşı zaferimizin tescil edildiği 11 ekim 1922 mudanya mütarekesi ve akabinde 5 kasım 1922'de refet bele komutasındaki türk silahlı kuvvetleri'nin istanbul'a girişi ile ingilizler vahdettin'in halifelik makamını kullanmak, ukdelerine almak için planlara başladılar.

amaçları yukarıda da belirttiğim gibi vahdettin'i halife olarak hindistan'a yerleştirmek ve buradaki müslümanları kontrol altında tutmaktı.

saltanatın kaldırılması ve abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi arasında geçen 19 günlük süre boyunca ingilizler bu planı uygulama çabasına giriştiler. fakat abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi bu planı bozmuş oldu.

britanya imparatorluğunda mudanya mütarekesi sonrası bu planlar yapılıyordu işte. hatta bunun için hindistan bakanlığı, hindistan kral naipliğine mektup yazmış ve vahdettin'in hindistan'da halife olması için görüş almıştır.

hindistan kral naipliği'nin 10 kasım 1922'de ingiltere hindistan bakanlığına gönderdiği yanıt ise bunun mümkün olmadığını, hindistan müslümanlarının vahdettin'i istemediğini britanya hükümetine bildirmiştir.

söz konusu 10 kasım 1922 tarihli mektubun özeti şudur;

--spoiler--
"padişahın halifeliği dışında, kendisi hindistan’da pek az tanınmıştır ve türkiye’nin işgali sırasında, onun ingilizlerin aleti olduğundan kuşkulanılmaktadır. dolayısıyla, genel eğilime göre onun tahttan indirilmiş olması hindistan’da ilgisizlikle karşılanmıştır. mustafa kemal ise ülkesinin kurtarıcısı ve islam’ın şampiyonu olarak görülmektedir. ” (ida, fo 371/7913/e 12699: kral naibinden hindistan bakanlığı’na ivedi, özel ve gizli telgraf, 10.11.1922)
--spoiler--

ne demiş?
"mustafa kemal ülkesinin kurtarıcısı ve islam'ın şampiyonudur." demiş.

başka ne demiş?
"padişah ingilizlerin kuklasıdır onu ülkemizde istemiyoruz" demiş.

burada kullanılan "şampiyon" ifadesi, bir spor müsabakası şampiyonu değil, bir amaç uğruna bir ulusu, bir topluluğu temsil eden ve o topluluk için mücadele eden sembol isimdir...

işte bu şartlar altında önce abdülmecid efendi'nin halife ilan edilmesi ingilizlerin planlarını alt üst etmiş ve halifelik makamı üzerinden müslümanlara zulüm edilmesinin önüne geçilmiştir.

bundan sonra abdülmecid efendi ve halifelik makamı, her şeyin üzerinde olan tbmm'nin kudreti altında olmuş ve daha sonra 16 ay sonra türkiye cumhuriyetindeki iki başlılığı kaldırmak ve cumhuriyet değerlerine daha sıkı bağlanmak için halifelik makamı kaldırılmıştır...
görsel

bugün 3 mart...
halifelik tam 96 yıldır türk halkının meclisinin bünyesindedir. türkiye büyük millet meclisinin üzerinde hiçbir güç ve hiçbir makam yoktur.
görsel

mustafa kemal de islam'ın tek şampiyonudur...

yaşa mustafa kemal paşa yaşa...

#tarih

atatürk ün attan düştüğü için gazi ünvanı alması

sakarya meydan muharebesini sorsan ne zaman ne şartlarda yapıldığını bilmeyecek embesillerin atatürk'e attıkları iftira...

sakarya savaşı iki ordunun şu gün şu saatte anlaşıp muharebe yaptıkları bir savaş değildir.
önce o ufacık beyinlerinize bunu sokun.

sakarya savaşı, yunanların "büyük yürüyüş" dedikleri ve ankara'yı hedefledikleri taarruzun son adımıdır.

kütahya eskişehir muharebelerini kaybeden ve sakarya'nın doğusuna geçip mevzilenen türk ordusu, yunan büyük hücumunu karşılamaya hazırlanıyordu.

tbmm'de ise işler karışıktı.
muhalif milletvekilleri mustafa kemal paşa'yı cepheye gönderip ankara'da kafalarına göre takılmak istiyorlardı.

bunun üzerine mustafa kemal paşa süreli olmak kaydıyla bir defaya mahsus olağanüstü yetkilerle başkomutanlık talep etti. böylece cephedeyken ankara'da olan biteni düşünmek zorunda kalmayacak, ayrıca türk ordusunu olağanüstü şartlarda savunma savaşına hazırlayabilecekti.

5 ağustos 1921 tarihinde mustafa kemal paşa tbmm tarafından başkomutan ilan edildi.
birkaç gün ankara'da gerekli düzenlemeleri yapıp tekalifi milliye kanunlarını yayınlayarak cepheye hareket etti.
mustafa kemal paşa cepheye geldiğinde yunan taarruz ve tecavüzleri her yönden devam ediyor, türk ordusu bir savunma savaşı veriyordu.

mustafa kemal paşa tam bir savaşın ortasında başkomutan olup savaşın içinde cepheye geldi ve 12 ağustos 1921'de atından düşerek kaburga kemiğini kırdı.

bu haliyle 13 eylül 1921'de kazanılan zafere kadar tam 32 gün boyunca kırık kaburga ile cephede ordusuna komuta etti ve 1683'ten beri tam 238 senedir geri çekilen türk ordusunun makus kaderini değiştirdi.

şimdi kalkıp "atatürk savaştan önce attan düştü gazi olamaz" demek, bunu diyebilmek kansızlıktır, şerefsizliktir, hainliktir.

ayrıca...
1912'de trablusgarp'ta bırakılan sol göz gazilik için yeterli değil midir?
1915'te çanakkale'de conkbayırında sol göğsüne isabet eden şarapnelin verdiği yara gazilik için yeterli değil midir?

hakikaten sizin gibi cahillere cevap verdiğim için utanıyorum.

ama size cevap vermek için değil, yaptığınız bu hainlikleri, şerefsizlikleri ilerde daha kolay hatırlamak için bunları tarihe not düşüyorum.

#tarih

türk askeri ve çocuk

onlar baba oğul, onlar abi kardeş...

türk askerini işgalci olarak gören içteki ve dıştaki şerefsiz kansızlara bir kez daha öğreteceğimiz ayrılmaz bir bütündür türk askeri ve çocuk.

onlar sevgi nedir bilmezler, merhamet nedir bilmezler.

ama çocuklar bilir.
çocuklar türk askerinin barış demek olduğunu bilir.
görsel

çocuklar türk askerinin huzur getirdiğini bilir.
görsel

çocuklar türk askerinin sevgi dolu olduğunu bilir.
görsel

çocuklar türk askerinin merhametli olduğunu bilir.
görsel

çocuklar türk askerinin güven demek olduğunu bilir.
görsel

çocuklar türk askerinin de çocuk olduğunu bilir.
görsel

çocuklar bilir ki, türk askeri dünyada çocuklara bayram armağan eden tek ülkenin, dünyada çocukları en çok seven başkomutanın, mustafa kemal'in askerleridir.
görsel

çocuklar bunları çok iyi bilir.
işte bu yüzden bir çocuk türk askerini gördüğünde gülümser...doya doya gülümser.
işte onların anlayamadıkları bu.
bu çocuğun neden böyle gülümsediğini, mutlu olduğunu anlayamazlar.
görsel

anlatacağız...
bir kez daha tüm dünyaya göstereceğiz.

vefalı türk geldi yine...

seninle şöyle olabilirdik

görsel