bugün

korkunç bir analiz yeteneğim var, mütevazı olmayacağım. ama ne sike faydası var derseniz işte onu bilmiyorum abilerim. ben teşhisi koyup gider eve cs atarım, gerisinin anasını sikeyim.

eskilere oldum olası özendim, ta çocuktan beri. hatta bir sözüm var naçizane; "eskiye özlemden yeni eski biriktiremedim hiç"... ağlattım yine. geçiş çağındayız belki ondandır. geçiyoruz da nereye gidiyoruz bilen beri gelsin. gelmesin lan siktirin amıa.

üniversite çağındaki genç kardeşlerime şöyle bir tavsiyede bulunayım. 6 ayı geçen ilişkiniz olursa peşine düşün oğlum! bırakmayın, evlenin. yoksa okul bitince kolombiyalı penisi gibi yapayalnız kalıyorsunuz şu bedbaht hayatta. baba mezun olunca mercedes filan hediye edecek zenginlikte de değilse minimum 30 yaşına kadar bir hiçsiniz. öylesiniz egolu ergenler, kabul etmeseniz de öylesiniz.

atatürk'ün sevdiği şarkılarla karı düşürmeye çalışan bedrin arslanları ancak bu kadar abaza idi. arz talep diye bir şey var işletme de mi okuyamadınız amına koyim sorsanız hepiniz lisans mezunu adamasınız az biraz piyasa bilin, para politikası bilin ibneler. ne diyor kitapta; atlamayacaksın oğlum atlama. kardeşim biz de erkeğiz ya! ama fren yapmasını biliyoruz...

anlamamanın keyfi büyük adamları yaşatan şeyin adıdır beyler. bu kadar 40 yaş üstü adam inanın her şeyden çakıyor olsa 2 gün yaşayamaz geberir gider. ne kadar az bilirsen o kadar varsın. karını sikiyorlar sen konut kredine kefil arıyorsun, bir tane kangoo alıp al-sat yapıp para kazanayım diye hayal kuruyorsun... ee ancak.

sıkılıyorum, inkar etmeyeceğim.
Red pillci bir profil çiziyor.
aristokrat yaşama yakınım, evet. şartlardan, durumdan bağımsız bir yaşam. yani ahırdaki ineklere yemini suyunu verdikten sonra gelip sobanın başında insanın gelişen teknolojiyle olan imtihanını tartışabilelim istiyorum. bunu büyük bir zevkle yapacağım, ancak soru şu; kiminle?

insanlar doldukça hemen taşıyor ve yeni bir kaba, daha büyükçe bir tanesine terfi ediyorlar. yalnız o kaplar biliyorsunuz boy boy...

insanın insanca açlığı kadar aciz ve küçük düşürücü bir şey olamaz. insan ancak insanüstü şeylerin açlığını çekmesi halinde bu halini başkasıyla paylaşmalıdır. aksi halde beşeri olgulardan eksik olduğunu gören diğerleri, ya kötülük edecek ya da seni aşağılayacaktır.

o halde beni tanıyan kimse olmadığına göre ve kimseyle bir münasebetim de olmadığına göre şunu açıkça söylemeliyim ki korkunç bir amcık hasreti çekiyorum. korkunç bir sevgi eksikliği ve korkunç bir birey olarak kabul yokluğuna demir atmış bulunmaktayım. yani hayatımdaki kimsenin ben yerine, nipple değil de mipple olsa sikinde bile olmaz. görevlerimi yapıyor, çıkarlarımı ve bazı günübirlik hazlarımı senden alıyor muyum? evet... o zaman adının, şeklinin ve fikirlerinin bir önemi yok! bacınızı sikiym insancıklar.

iç huzuru sağlayamadıkça zor oluyor her şey. içimin huzuru için de bir başkasının içine girmem gerekiyor şu aralar, bilmem anlatabildim mi.

abartmayı severim, ancak kendimi övmeyi değil. ben ardını döverken beni övebilecek bir bayan varsa rica edicem çık bir yerden karşıma artık amına kodumun orospu çocuğu nerdesin ya...

iyi haftasonları.
Piercing yaptırmanın en çok acı verdiği yer.

Hayır bir de buna okyanus suyu dayanmıyor ilk yaptırdığında bakımını yaparken.

Belki kaslı olduğumdandır bilemiyorum ama yaptırdıktan sonra bakımı için diğer piercing'lerime bir kutu okyanus suyu iki hafta yeterken bunda üstüne döktüğüm gibi direkt aktığı için iki kutu harcamak zorunda kalmıştım.

Yaptırmadan önce bin kez düşünün derim.

Çünkü bu acı gerçekten hiçbir şey de yok.

Axl Rose olma hayaliyle nipple piercing yaptırırken acıdan gözlerinizden yaş gelmesin sonra.
iyi bir fotoğrafım olmadığı için resmen 1-0 gerideyim bu hayatta. fotoğraflarda gülmemi söyleyenlere "komik bir şey mi var aq" cevabı verdiğimde, "ay çok acayipsin" oluyorum. aklımı kaybetmiş gibi gülerken çekilen bir anımı başkasıyla paylaşmak mı... daha neler!

bir duruşum var ve dışardan görenler "müslümcü" havamın olduğunu söylerler. örneğin megadeth dinlediğimi gören yeni tanıştığım birisi genelde şaşırıyor. özellikle erkekler. bu benim çok net bir şekilde hoşuma gidiyor. çünkü bir erkek diğer erkek hakkında "müslümcü" veya "azerci" izlenimine kapılırsa, bu ondan çekindiğini gösterir. bu iyi bir şey benim için. ılık götlü gibi ben ferocu tipim mi olsaydı yani...

bu duruşu koruyabilmek, içimi bir yabancıya hemen açık etmemek gibi bazı içgüdüsel çabalarım var. iyi bir fotoğrafımın olmamasının sebebi de biraz bu aslında. bine yakın fotoğrafım vardır. en nihayetinde anıdır, çekerim kendimi. ama tüm fotoğraflarım ön kameradan ve yalnızca ifadesiz bir yüz içeriyor. peki "müslümcü" duruşu olan birisi nasıl daha iyi fotoğraf edinebilir ki? böyle durmuşum bir kere. gelmiş oturmuşum manzaralı bir mekana... ne yapayım? garsona fotoğrafımı çeker misin mi diyeyim ibne gibi? ya da manitaya "yaa beni şöyle uzağa bakarken çeksene instagrama atarım" mı diyeyim eşini paylaşan bireyler gibi? yoo dostum yoo! bunu yapamam. güzel bir fotoğraf uğruna bunca yıl koruduğum şeyi ayaklar altına alamam.

modern sosyal medya, ilişki başlangıçlarında müthiş bir silah. oversize bir gömlek ve comfort fit bir zara pantolon ile sepya filtre kullanarak alt açıdan çekilmiş, alçı duvarların önünde bir fotoğrafı olan, belki de hafif kıvırcık saçlı bir erkeğe hayır diyebilecek kadın sayısı yazı ile sıfırdır. hal böyle olduğunda bırakın ilişki başlatmayı, başlanmış ilişkiyi bitirme ihtimali söz konusu şu halimle. övünç kaynağım şudur ki -daha doğrusu tesellim- tamamen yüzyüze başlayan bir tanışma çoğunlukla "içime boşal aşkım" sözleriyle noktalanıyor. kendimi övmeyeceğim ancak böyle bir hal var. yani özet; sen beni bir de sivilde gör. ya da şey gibi; bir tanısan çok seversin. ya da şey şey; tadıma baksan bırakama... neyse işte.

iki şeye ihtiyacım var şu sıralar; iyi bir fotoğraf ve bire yüz yirmi beş bin veren kupon. ilki o kadar da önemli değil...

saygılarımla.
keşfedilmeyi bekleyen wonderkid. hislerinin anlaşılması beklenen bir nuri bilge ceylan karakteri. umutlarının büyüklüğünü belli etmemeye çalışan bir hayalperest. daima kontrollü, ne yaptığını bilerek, yavaş belki ama kendisinin liderliğinde ilerleyen bir kuntakinta. neysem o'yum, insanları kandırmıyorum. onları etkiliyorum.

sikilmek isteyen birisini sikilmesine gerek olmadığına ikna etmektir tüm çabam. halbuki o kadar çaba yerine çıkarıp ayaküstü bir temiz siksem herkes mutlu olacak gibi. ancak ben insandan sebep yaşamam. ben eylemlerimin sonucunda insanlardan beklentiye girmem. bu onları hiçe saymak demek değildir. ancak ben etkilenmem. elime fırsatı düşerse de etkilemekten geri kalmam.

uyuşturucu bağımlısı bir gence istediğini vererek onu mutlu edebilir, kendinize bundan dolayı borçlandırabilir ve en nihayetinde ona bu borcunu ödeme fırsatı vererek kendinizi mutlu edebilirsiz. döngü kusursuz gibi dursa da asıl kusur işin ta en başında. o da şu ki; karşınızdaki ciğeri beş para etmez bir bağımlı. adını söyleyemeyecek derecede sarhoş bir kadınla sevişmek hiç de unutulmayacak bir anı sayılmaz. bilerek ve isteyerek, hatta kontrolü de ele alarak sevişmek, sevişmek istemek çok daha güzel olacaktır düşüncesindeyim.

ayrıca sürekli talep etmeye alışmış ve ancak talebi karşılandığında seni farkeden ve memnun olan bir kişinin evcil hayvanından çok az farkı vardır. evcil hayvanlar tatlıdır, bazen iyidir de. ancak hayvandır ve sana muhtaçtır. insanın da paradoksu bu işte... hakim olmak ister. hakim olduktan sonra da başka bir boyuta evrilir ve hakimiyeti ehemmiyetini kaybeder. ancak bu, hakim olmaya çalışmayalım demek değildir. eğer hakim değilsen hakimiyet altındasın demektir. hakimiyet altında kişi, bu konuşulanlardan tamamen münezzehtir.

kurulan toplumsal düzenlerin iyi ya da kötü, sorgusunu yapmadan kabul etmek sorguladıktan sonra reddetmekten daha az saçma değildir. düzenler elbet birilerine daha fazla fayda sağlar. ancak bu bir tarafın tamamen kaybettiği anlamına gelmez. en nihayetinde bu bir akittir. dünyayı sıfırdan yaratsak ve tekrar bu döneme gelsek, kurallar ve nizamlar pek az farklı olacaktır. ancak sorun şu ki düzenin "içerisinde" olduğu halde, onu reddeden ve kabul eden iki farklı grup ortaya çıkıyor, hatta çıkarılıyor. düzeni tek düzelikten kurtaran, ona boyut katan bu gruplaşmalar, grupların üyelerine, düzenin kendisinden daha fazla şey katmamaktadır. şey gibi düşünün; iphone'a uygulama yazıyorsunuz, appstore'a koyuyorsunuz. ve bunu milyonlarca salak hür iradesiyle yapıyor. bu appler en çok kime fayda sağlıyor? cevap: tabii ki apple'a.

hiçbir şeye dahil olmamak veya inanmamak da bir şeye inanmaktır. yeterince özgüven ve ekonomik bağımsızlığı sağlayabilirseniz hiç farkında olmadığınız kişiler sizin yürüdüğünüz yolları takip etme eğilimi gösterecektir. bu halde yapmayı tercih edeceğiniz en tatlı şımarıklıklardan birisi, en absürd şeyin peşinden gitmek olacaktır. bu sizi hem marjinal gösterir, hem arkanızdakileri zamanla size daha bağlı kılar. ayrı olmak kişiye ayrıcalıklı hissi kazandırır, ona önemlilik addeder. birisine onu önemliymiş gibi hissettirirseniz, sizin rehber olmanız ve rehber olarak kalmanız için birçok şeyinden fedakârlık edecektir. bu çok uzun bir yoldur ve özellikle koruması bir hayli zordur.

son olarak... bir şeyi kazanmak için gereken çabayı sarfetmez, yalnızca şans ile elde ederseniz, o çabayı, onu korumak için göstermek zorunda kalırsınız. hangisinin iyi olduğu kişinin karakterine göre değişir.

+1156
sevilmek, kendi adıma tatmin edilmek. bu dengeyi bozabilseydim çok farklı durumda olabilirdim. karşı cins tarafından "seçilmek" diye bir şeyin var olduğunu biliyorum. ve seçilmenin olduğu yerde pazarlanmak da vardır. işte bu noktada sıçıyorum. ben, pazarlayamıyorum.

ne kendimi, ne başka birisini ne de bir malı... pazarlamanın karşılığı benim için aldatmaktır. kandırmaktır. ben kandırmakta kötüyüm. bir şey beğenilirse onu beğenilmez hale getirip tekrar vitrine koyarım. "bakalım böyle de beğenilecek mi" diye. bu benim beğeninin pazarlama ile mi yoksa ondan bağımsız mı edinildiğinin bir sağlamasıdır. bu sağlamadan geçeni çok nadir bulursunuz. geçiyorsa ya beğenilen gerçekten çok farklı bir güzelliğe haizdir ya da beğenen gerçekten çok başka bir insandır.

herkes tonlarca kömür çıkarıp satarken ısrarla altın arayan birisiyim. kim bana yaptığımın ya da aradığımın daha değersiz olduğunu söyleyebilir? hiçkimse. ancak onlar her akşam evlerine bir şeyler elde etmenin mutluluğu ile dönerken ben, ellerim çoğu zaman boş ve inancımı gittikçe kaybederek dönüyorum. ben onlardan daha uzun yaşayacak değilim. yahut ben onlardan daha az insani güdülere sahip de değilim. ancak bir kez inanmışlık beni onlardan hayatlarca uzaklaştırdı. bir daha aynı olamayız.

dileğim bulabilmektir. hiçkimseye anlatma gereği duymadan, onlara kabul ettirme hissine kapılmadan kabul edeceğim o şeyi bulabilmeyi istiyorum. aksi halde o klasik öğrenci sorusuna dönecek; "bu bildiklerim gerçek hayatta ne işime yarar?"

öyle.
tutucu, mağrur, ketum, akıllı, sezgileri açık, karizmatik ve bazen despot. kendimi bu kelimelerle tanımlayabilirim.

benlik oluşturmak zor. bir ömür istiyor. bazen olmuyor, hepten karışıyor. istenen kıvam yakalanamıyor. ne idüğü belirsiz milyonlarca insan geziyor sokakta. işte bunlar formülünü tutturamayan, tarifi bir türlü istediği gibi yapamayan insanlar. bir şeyler eksik, bazı şeyler fazla. sonuç: lezzetsiz.

bir şeyi alırken bünyeye tamamen kopyala yapıştır yapmak çok talihsiz bir olay. kopyalanan şeyin evveliyatı ve akıbeti bizim varoluşumuzla tamamen zıt olabilir. ancak buna rağmen, her şeye rağmen o bilgiyi bünyeye katmamız da gerekiyor olabilir. öyleyse onu önce analiz etmeli, süzgeçten geçirmeli ve bize en uygun hale, saflığa getirdikten sonra kabul etmeliyiz. böylece o şey homojenize olacak ve üstümüzde yama gibi sırıtmayacaktır. bu insana müthiş bir özgüven katar. aksi halde eğreti durur ve yararından fazla zararı olur. yük olur insanın üzerinde.

adam nietzche okumuş boyuna alıntı yapıyor... yahu birader, ayaklı kitap mısın sen, ne bana iki saat aforizma parçalıyorsun yerli yersiz? tamam inandım okuduğuna. ama bakıyorum sende ne nietzchelik bir tavır, ne bir hareket, ne bir davranış var. sen sadece ezberden havalı cümleleri çakıp çakıp gidiyorsun. oldu mu yani bu şekilde? fight club'ı izleyip "biz tanrının istenmeyen çocuklarıyız" filan... tek cümlelik isyanlar!

"ben bunu ilerde kullanırım" diye alınan bilgiyi şeye benzetiyorum ben; hani çocukken arkadaşın bilgisayarında kurulu olan gta vice city kısayolunu kopyalar kendi bilgisayarımıza yapıştırırdık da çalışmazdı... öyle işte.

iyi geceler.
yatmadan önce okunan tweet, geçerken dokunulan elektrik direğiyim ben. bazen güzel bir manzara, bazen hoş bir koku, bazen ilgi çekici bir fikir. dikkat çekiciyim ancak kimseye ait değilim.

bir kitapta okumuştum, "kötü bir tablo asarım diye yıllarca tablo asmadım bu boş duvara" diyordu. babamın yeni evlendiğinde şemsiye ihtiyacı olmuş bir gün. gördüğün ilk yerden bir tane edin demişler. o da "hayır. ben kalitesiz şemsiyeye para vermem. onların 12 telli olanları var, onlardan alırım" demiş. 27 yaşındayım, babamın hiç şemsiyesi olmadı.

doğru ve özlü birisi olursam doğru ve özlü şeyleri elde ederim diye düşünüyorum. ancak seneler geçtikçe tereddütlerim çoğalıyor. yine de elden başkası gelmiyor. böyle olmuşum bir kere, kaçamıyorum. fakat şunu biliyorum; mahallenin en yakışıklı erkeği her zaman mahallenin en güzel kızıyla birlikte olamıyor. ya da en zekimiz en zengin olanımız değil. çok çalışmak eşittir çok başarı demektir diyemiyoruz. işte bu gerçekle her karşılaştığımda biraz daha altıma sıçıyorum. mecazi olarak...

yaratılış olarak mahalli, küçük ama kendine ait ortamlarda rahat edebileceğim şekilde tasarlanmışım. ancak dünyaya gönderilmeden, son anda bir şey eklenmiş naçiz bedenime; ego. bu anasını siktiğimin egosu beni ne köyde mutlu ediyor ne kasabada. ne fakirlerle oturabiliyorum ne de zenginlerle. memurlarla taşak geçerken, esnaflara cühela muamelesi yapıyorum. efendi gençlere mal, aşırı ve kuralsız gençlere allahtan iflah olmalarını niyaz ediyorum. inanılmaz aradayım. araftayım. ve tekim amına koyayım.

denk gelmek mi yoksa dengi arayıp bulmak mı gerekir bilmem. ama insan boşa akmamalı. geç de kalmamak gerek. bazı şeyler tastamam olmayabilir. ama eksik de olsa olsun. semtin sümüklü karısı yarın hayalini bile kurmadığınız adamla evlenip 2 tane de aslanlar gibi çocuk yapıp instagramda paylaştığında, taksim barlarında yüzünü bile hatırlamadığınız adamlara tuvalette çektiğiniz saksoların ne kadar anlamsız olduğunu anlayacaksınız. (kızılderili atasözü)
selam.

çocukluktan başlayıp gençliğe, orta yaşlara kadar, çevresel faktörlerin yoğun etkisinin de ister istemez yönlendirmesiyle, zihinde oluşturulan hayal, o dünyadaki cennet... ulaşmak dert. ancak ulaştıktan sonra da bir bambaşkalık oluyor. bu da başka insanlara dert.

eğer hayale ya da hayale yakın bir hayata kavuştuysanız bunu nasıl yaptığınız sorulduğunda muhtemelen çok büyük bir cesaret, gözü karalık ve atılganlık ile olduğunu söyleyeceksiniz. deyim yerindeyse kelle koltukta bir yaşam geçirmiş ve nihayetinde arzulanan kalenin zirvesine oturmuşsunuz. ancak sorun burada başlıyor; artık savaşmak, can almak, sahaya inmek, gerekirse ölmek istemiyorsunuz. sadece zirvenin tadını çıkarmak istiyorsunuz.

çapsız kral pene'nin bir sözü var; "beni yiğit kılan sizlerin korkaklığıdır." insanı zirveye alttakiler taşır. diğerleri ne kadar başarısızsa sen o kadar başarılısındır. durum böyle iken alt tabakadan ayrı, onlarsız bir zirve düşünülemez. onlar her zaman vardır ve her zaman alt edilmeleri gerekir. yokmuş gibi yapmak zamanla güç kaybettirir ve sonunda onların yanına inmeye sebebiyet verir. peki nasıl olacak bu işler?

güç birikmez. ya vardır ya yoktur. sonra kullanmak için saklanılamaz. her an, her dakika yeniden kazanılmak veya korunmak zorundadır. madem öyle savaşın kendisinden zevk almak zorundasın. bir tanesini kazanır kazanmaz bir yenisine arzu duymalısın. alt etmekten, gücünü her an göstermekten, yenmekten tat almalısın. yalnızca tek bir kale kazanıp, tası tarağı toplayıp, kapısını kilitleyip, içine girip orada mutlu ve mesut yaşam sürdürmeyi düşünmek büyük ahmaklık olur. buna hiç kimse izin vermez.

daha güncel bir örnek vereyim... yıllarca okumuş, gece gündüz ders çalışmış, sınavlar vermiş, hayalindeki hayata ulaşmak gayesi ile motive olmuş bir adamın otuzlu yaşlarında nihayet uzman doktor olup güzel bir eş, harika bir otomobil, müthiş manzaralı bir ev ve çok tatlı bir çocuk sahibi olduğunu varsayalım. bu adamı hayali için tam konsantre çalıştığı dönemlerde engellemeye kalktığında eminim seni çiğ çiğ yerdi. fakat şimdi... şimdi tam bir ılık götlüye dönüştü. trafikte küfretsen karşılık vermez, kaçar gider. bankada sırasını alsan "ya sabır" çeker. kapısının önüne çöp atsan "pasif agresif" bir şekilde oflayarak alır çöpe atar. hastanede bir hasta yakını üstüne yürüse kibar kibar izaha kalkar vs. vs... ne oldu birader? ne yaptılar lan sana? Erzurumlu, erzincanlı, gaziosmanpaşalı, malatyalı, anadolu çocuğu, anası babası köylü adamdın sen. ne oldu bir anda bu skillerin yok oldu gitti? biraz iyi kazanıp biraz statü yapınca nasıl böyle korkak oldun? yarı boyunda adamın postasına ne oldu da "şimdi tadımız kaçmasın" şekli sessiz kalıp, arkanı dönüp gider oldun? ben cevabını vereyim: hayaline ulaştın. ulaştın ve bunu riske atacak en ufak şeyden, rahatını, ağzının tadını bozacak her şeyden it gibi korkar oldun. yavşaklaştın, gavatlaştın, yumuşadın, ibne gibi bir şey oldun. kısacası bittin amına koyayım. iyi arabaya bineyim, iyi karıyı ben sikeyim diye yok ettin kendini. tebrikler.

ciao.
beni anlamak demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. fikirlerimi, düşüncelerimi anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.

işte son 2 ayda yazdığım bazı fikirlerim:

(bkz: #44079123)
(bkz: #44076800)
(bkz: #44073968)
(bkz: #44053375)
(bkz: #44053145)
(bkz: #44120296)
(bkz: #44118212)
(bkz: #44105031)
(bkz: #44097185)
(bkz: #44094266)
(bkz: #44091774)
(bkz: #44080341)
(bkz: #44080287)
(bkz: #44052426)
(bkz: #44052342)
(bkz: #44046727)
(bkz: çapsız kral pene)
(bkz: #43998015)
(bkz: #43995114)
(bkz: #43981233)
(bkz: #43981029)
(bkz: #43914303)
(bkz: #43914189)
(bkz: #43870321)
(bkz: #43265754)
sözlüğün incisi.
bitirmiş.

kilitli instagram hesabına erişebildiğimde, yıllar sonra bir cesaret fotoğraflarına bakmaya yeltendiğimde ağzımdan bu sözcük dökülüverdi; bitirmiş...

kendini bitirmiş. neredeyse yaşlanmış. belki sigaraya bile başlamıştır. saçma sapan arkadaşlarıyla saçma sapan ve samimiyetsiz ilişkiler kurmaktan öte gidememiş hala. güzel değildi zaten ama büsbütün çirkinleşmiş. bu düşünceler beni kötü biri yapar mı?

dört elle sarıldığı okul hayatı şimdi kariyerine dönüşmüşken, bir şeylerin eksikliğini çektiği besbelli. eğer bu eksik şey gerçek sevgi ise bundan memnun olduğumu söylemeliyim. çünkü gerçek sevgiyle bir kez karşılaştığını şahsen biliyorum. ve nasıl yüzüne gözüne bulaştırdığını, nasıl şımardığını. nasıl çok sıradan bir şeymiş gibi önemsemediğini. bu yüzden bunu mumla aramasını sanırım bir yanım isteyebilir. diğer yanım çok daha farklı.

iyi şeyler dilemedim hiç onun için. çünkü ben ancak bizim için dilerdim böyle dilekleri. biz ortada kalmayınca dileklerim de boşa çıkmış oldu. kötülüğünü istediğimden değil elbet, sadece o kadar iyi birisi değilim.

kırka yakın şiir yazdım arkasından. yirmiye yakını ezberimde. hala biri ne zaman sevgiden bahsetse aklıma o geliyor. güzel hisler geliyor yaşadığım. hala onu sevdiğimden değil elbet, sadece o kadar duygusuz birisi değilim.

geride bırakamadığım her insanın ruhu sanki sırtımda. böyle hissediyorum. yaşamak bu demek galiba. onca şey biriktirirsin ve hiçbirini yanına almadan gidersin. biriktirmeyi sever insan. çünkü ne kadar çok biriktirirse o kadar çok kaybeder. ve kaybettiklerinin büyüklüğüyle övünür.

ondan pek farklı değilim. hiçbirinizden değilim. insanın tek bir ayakkabısı olduğunda sürekli onu giymek zorunda kalıyor. eskise de, kötü koksa da. bir şeyin az olması onu daha önemli yapıyor. çoğu seçenler tarafından seçilenler! insan önemsiz olmamalı.

öfkeye dönüşen tüm aşklar için...
naçizane.
Nipple mıpıl ama duygulu çocuk. Sarrrdı, sarıyo.
Nikaltının yarısından fazlasında kendi yazdıkları olan yazar.

Pehh.
anksiyete.

üniversite 3. sınıfta geçirmiştim. sabaha karşı 5 gibi uyuyamayıp dışarı çıkıp dolaştığımı hatırlıyorum. sarı bir kedi sevdiğimi parkta, yılbaşı gecesi, kapalı ortamda duramayıp dışarı çıktığımda. kız arkadaşımın bana acıdığını hatırlıyorum. onun kız arkadaşlarının ne oldu buna allah şifa versin tavırlarını. kalp atışlarımı saydığımı hatırlıyorum. nefes alamadığımı. 1 hafta sonunda çubuk kraker yemiştim neredeyse ilk kez. ve çubuk krakerin koktuğunu hatırlıyorum. "niye varız" diye sorduğumu kendi kendime. hatta kız arkadaşıma söylemiştim bunu "bunun iyice kafa gitmiş" bakışı hala zihnimde çok net.

hiç gerçek arkadaşım olmadığını o zamanlar anlamıştım. alınganlık değil, hala arkadaşım yok. ancak yaşamak lazım sanki bazı şeyleri. böylece daha olgun oluyor insan.

sonra üniversite bittiğinde, işsiz güçsüz evden hiç çıkmadan yaşadığım dönemi hatırlıyorum. 2 ay sonra değişiklik olur diye sigara almaya çıkmıştım. kafamın titrediğini hatırlıyorum markete girdiğimde. geceleri yatağımın deprem gibi titrediğini. uyuyamadığımı, uyanamadığımı. dünyada nasıl "bir hiç" olarak bulunduğum hissini çok net hatırlıyorum. o halimi getirdiğimde şimdi gözümün önüne, resmen sarılıp hüngür hüngür ağlamak istiyorum. genç bir erkek bu hallere hiç düşmemeli.

kimi suçlasam bilmiyorum. muhtemelen vardır tüm bunların bir suçlusu. ama geçti artık, ne fayda.

şimdi biraz nefret, biraz ego, biraz özgüven ve azıcık kibir ile hayata devam ederken, beynim her şeye rağmen böyle olmamam gerektiğini söylüyor. yumuşak tarafım magma gibi derinlerde bir yerlerde kaynıyor ve dışarı çıkmak istiyor. bu bazen bir vicdan, bazen bir güven, bazen bir şefkat, belki sevgi olarak görünüyor. tohumdun, yeşerdin, hastalandın, iyileştin ve şimdi daha kuvvetli bir genç yetişkinsin. kabuk bağlamış, zırhla donanmışsın. ancak ölmemişsin. için hala yumuşak.

bazen bunları kendim elde etmeseydim, dışardan bir başkası bana henüz ihtiyaç duymadan önce verebilseydi diyorum. herkes öyle şanslı olamıyor ne yazık.

şimdi tüm bunları geride bırakmışken bambaşka sıkıntılarla dövüşürken buluyorum kendimi. fakat gariptir, bu kez çok kararlıyım. allah nasip etsin. analarını sikeceğim, af yok.

bir şeyler üzerine konuşmakta iyiyimdir. o şeyleri çok ayrıntılı analiz ettiğimden bence...

kendime +01935
ben.

- üniversitede elektro gitar çalardım. 5 senedir elime bile almadım.
- batak ve tavlada maymuna çevirmeyeceğim adam yoktur. ancak 6-7 senedir bir kez bile oynamadım.
- halısahaların teknik ama az koşan, futbol geçmişi olan, yalnız santraforuydum. topu unuttum, göt göbek saldım bugünlerde.
- ortamların aranan adamı, genç kızların gözdesiydim. 3-4 senedir günübirlik ilişkiden öteye gidemedim. çoğunlukla elizabeth.
- benim için arkadaş, tespihte boncuk gibiydi. biri gider öteki gelirdi. yalnız kalamamaktan şikayetçiydim. şu an rehberimde arayacak insan yok. resmen yok, sıfır.
- 7 yaşımdan beri bilgisayarım vardır. video oyunlarına bu kadar popüler değillerken bile hastaydım. şimdi son oynadığım oyunu hatırlıyorum da, heralde gta v filandır.
- içip içip sokaklarda şarkılar söyleyerek eve döndüğüm zamanları hatırlıyorum. o da eskide kaldı. çok uzun süredir içmiyorum.
- sigarayı bıraktım. 3 seneyi geçti.
- "allah yok din yalan" triplerimden geçilmezdi bir dönem. şu an islamic bir genç sayılırım.

bunlara sahipken, bunları yaparken hayatımda olmayanları söyleyeyim; iş ve para. şu an sahibim. ancak üstte saydığım, insanı insan yapan şeylerden çok ama çok uzak kaldım. işten eve, evden işe. böyle hayatı götten sikeyim.

çalışıyorum. çok çalışacağım. 15-16 yaşında eşek gibi ders çalışan, düşük not alınca ağlayan arkadaşlarımı hatırlıyorum. üniversitede, vize-finallere öküz gibi çalışan, ortalama kasanları hatırlıyorum. onlar bunları yaparken, ben üstte saydıklarımı yaptım. saz çaldım saz! ve galiba şimdi sıra bende.

çalışmanın, ilerlemenin ve buna paralel bir hayal geliştirerek daha da motive olmanın tadını aldım. ben artık iflah olmam. ancak bir yere varır mı varmaz mı bilemiyorum. kısmet.

beklemedeyiz şimdilik. bakıyoruz.
*
analtıncı nesil vip eskort, nevet.
az önce bol editli bir entry gördüm gülmekten altıma sıçıyordum. sonra yazara baktım bana aitmiş amk.

(bkz: #44518820)
ripple türevi bir kripto coin olma ihtimali var bence.
beni anlamak demek mutlaka yüzümü görmek demektir.

- keti peri

beni yargılayanlarınız yadırgayanlarınızdan bir kaç adım ötede dursun. zira ben yargıya güveniyorum sayın yargıç. itiraz ediyorum sayın yargıç. mahkemeye delil olarak sunuyorum sayın dalgıç. aman yargıç.

ya the matrix filmi matriksin içinde çekilmiş bir matriks filmiyse. o zaman ne yapacağız? ben söyleyeyim; o zaman ne yapacağız?

amelde yarışanlar bu sıralar arnavutköy'de arsada da yarışıyor. ilginç ama asla tesadüf değil. emlak balonu patlayacak diyorlar. umarım yüzümüze gözümüze sıçramaz. aşkım hayır diyorum!

gelenekselci olduğum kadar geleneklere yeni şeyler katmaktan da yanayım. çünkü gelenekler de bir zamanlar yenilikti. ve şunu söylemek istiyorum, yeniliğin kendisi bir yeniliktir. (küfretmeden önce lütfen biraz düşünün)

bu sözlüğe çok fazla şey kattım. 11 senedir... (yarak gibi bir gösteri sonrası alkış almak için türk bayrağı açma şekli)
Nike + Apple = Nipple (Meme Ucu).