bugün

new york üniversitesi'nde yönetmen arkadaşları spike lee ve oliver stone ile birlikte sinema dersleri veren yönetmen.
görsel
produktor, direktor, yazar gibi sıfatları taşyan amerikalı usta film yapımcısı. robert de niro takıntısından sonra leonardo di caprio ile yola devam etmekteydi. tek oscarı ise the departed ile alması ayıp. içinde yahudi ızdırabı bulunan filmler çekseydi oscarları koyacak yer bulamazdı ya neyse. gözlüğüne kurban.
oscar denen nanenin kimlerin ellerinde olduğunu zaten biliyordur, şayet alırsa marlon brando gibi bir tepki koymasını beklerim. gerçi marlon brando bambaşkadır ya...
ayrıca (bkz: the departed) ile oscar alırsa diğer nadide filmlerine yazık olacak insan. (bkz: taxi driver) (bkz: raging bull) (bkz: goodfellas) (bkz: gangs of new york)
yasayan en buyuk yonetmenlerden ama gariptir ki tek bir oscar odulu layik gorulmemistir kendisine. mukemmel bir oykuleme ve kurgu kabiliyeti vardir. ama bence en takdire sayan ozelliklerinden birisi de sinema tarihinde buyuk basarilara imza atmis, buyuk bir usta olmasina ragmen inanilmaz derecede alcak gonullu olmasidir.
new york aşığı usta yönetmen.

kalburüstü sayısız filme imza atmış, ancak akademi'den hakettiği saygıyı bir türlü görememiştir. yönettiği gangs of the new york adlı film tam 10 dalda akedemiye aday olmasına rağmen tekini bile alamamıştır. (hatta onun yerine ödülü the pianist ile roman polanskiye verdiler. sırf yahudi soykırımı meselelerine değindiği için!)

the oscar goes to scorsese? (ne zaman artık ne zaman)

yıllar sonra gelen edit: sonunda, the departed ile huzura ermiş bulunuyoruz efenim..
the age of innocence gibi görkemli dönem filmlerinden,new york new york gibi artık klasik olmuş müzikallere kadar çektiği her filmde imzası gayet net hissedilir bir uslubu olan,oscar ı aldığında salonda kopacak alkışı duymak istediğim yönetmen.....de niro fetiş oyuncusudur..
benim için her zaman en iyi yönetmendir.
en iyi yönetmendir deyip stanley kubrick, steven spielberg, christopher nolan, david fincher, ron howard, robert zemeckis, michael mann, frank darabont, sidney lumet, sergio leone gibi büyük ustaları geri plana atmıyorum.
ki hepsinin izlemediğim filmi kalmamıştır hepsinin ne denli büyük yönetmen olduğu konusunda da uzun uzun yazı yazarım.

ama martin scorsese çok başkadır, kurgusu, yönetmenliği, oyuncu analizi, oyuncuyu dünyaya kazandırması yönüyle her zaman en iyidir benim için.

her türlü filmi çekebilecek ustalıkta biri olarak sinema dünyasının en önde gelenlerindendir.
bir yönetmen ile tanışmak isteseydim kesinlikle ilk 1'de olurdu.

1967 yapım i call first filmiyle sinemaya harvey keitel'ı kazandırmış biri.

martin scorsese'nin dönüm noktası neydi diye soracak olursanız;

1973 yapım mean streets filmi der geçerim.

bu filmde harvey keitel'ı biraz daha tanıtmasının yanı sıra sinemaya robert de niro gibi bir efsanenin, efsane olması yolundaki ilk kapıyı açmıştır.

elbette ki bu mean streets filminden sonra robert de niro martin scorsese'nin gözde oyuncusu haline gelmiştir.
ki gelmesi de öyle büyük bir şeydi ki taxi driver, Raging Bull, goodfellas, casino gibi 4 muazzam filmin temelini oluşturdu. ikilinin birlikte çalıştığı filmler de var da bunlar favorim.

robert de niro'dan sonra en büyük ikinci gözdesi leonardo di caprio...

gangs of new york ile başlayan ikili ardından 4 mükemmel filme daha imza attı beraber.
the aviator ile di caprio'yu biraz daha efsaneleştiren scorsese amcamız, daha sonra ilk oscar'ını alacağı the departed filmiyle bunu biraz daha geliştirmiş, shutter island ile farklı bir filmden sonra leonardo di caprio'nun 10 oscar'lık performansla devleştiği the wolf of wall street filmini çekmiştir.

acaba ikili başka film projelerinde çalışacaklar mı merakla bekliyoruz.

daniel day lewis'i ve joe pesci'yi de unutmadık.

not: başka bir entry'de detaylıca anlatırım.
robert de niro ve leonardo di caprio'yu beyazperdeye taşıyan , de niro'yu efsane leo'yu efsane adayı yapan ve akademinin hiç sevmediği büyük usta. ama sonunda oscarı kaptı.
bu gece alsın artık şu oscarı dediğimiz adamcağız.. leonardo dicaprio'ya rol yapmayı öğreten bu amca, 6. kez aday olduğu en iyi yönetmen dalında bu kez hiç olmadığı kadar iddialı.. the departed filmiyle aday olan scorsese, dicaprio blood diamond ile oscarı çakarsa "benim filmlerimde neden böle oynamadı ki" soracaktır kendine sanırsam..

edit: ve nihayet muradına erdi..
hep woody allen'ın antitezi olarak gördüğüm büyük yönetmen.
tıpkı tom waits-leonard cohenikilisi gibidirler. scorsese, büyük şehirdeki yoksulların zor hayatlarını dramatize ederek anlatır. allen ise, zengin ve orta sınıf kentlilerin hayatla olan çok basit kavgalarını ironik olarak anlatır. tıpkı tom waits, kaldırımda şarap içip hayata ağlıyorsa leonard cohen'in otel odasında viski içerek ağlaması gibi. biri olmadan diğeri olmuyor. zaten şaraplı bir geceden sonra viski içmemek de olmuyor ki.
hamlet'i ve duel in the sun'ı 6 yaşında iken gördüm.
yaptığım filmlerde hep ikisi arası birşey oldu! *
michael jackson'ın bad isimli şarkısı'nın klibi kendisi tarafından çekilmiştir.
son olarak, bob dylan'ın hayatındaki -kanımca- en önemli döneminin* ağırlıkla ele alındığı no direction home belgeselini çekmiş, böylece gözümdeki zaten yükseklerde olan değerini iyice artırmış yönetmendir.
En son (bkz: the aviator) filmiyle beyazperdeye dönen oscarda hep hüsrana uğramış büyük yönetmen...