bugün

yasayan en buyuk yonetmenlerden ama gariptir ki tek bir oscar odulu layik gorulmemistir kendisine. mukemmel bir oykuleme ve kurgu kabiliyeti vardir. ama bence en takdire sayan ozelliklerinden birisi de sinema tarihinde buyuk basarilara imza atmis, buyuk bir usta olmasina ragmen inanilmaz derecede alcak gonullu olmasidir.
the age of innocence gibi görkemli dönem filmlerinden,new york new york gibi artık klasik olmuş müzikallere kadar çektiği her filmde imzası gayet net hissedilir bir uslubu olan,oscar ı aldığında salonda kopacak alkışı duymak istediğim yönetmen.....de niro fetiş oyuncusudur..
En son (bkz: the aviator) filmiyle beyazperdeye dönen oscarda hep hüsrana uğramış büyük yönetmen...
new york aşığı usta yönetmen.

kalburüstü sayısız filme imza atmış, ancak akademi'den hakettiği saygıyı bir türlü görememiştir. yönettiği gangs of the new york adlı film tam 10 dalda akedemiye aday olmasına rağmen tekini bile alamamıştır. (hatta onun yerine ödülü the pianist ile roman polanskiye verdiler. sırf yahudi soykırımı meselelerine değindiği için!)

the oscar goes to scorsese? (ne zaman artık ne zaman)

yıllar sonra gelen edit: sonunda, the departed ile huzura ermiş bulunuyoruz efenim..
martin scorsese'nin robert de niro'yu değil, robert de niro'nun martin scorsese'yi ün ve kariyer sahibi yaptığı fikrini şiddetle savunmaktayım. ancak yine de o muhteşem ortaklıklarından meydana gelen başyapıtlarda ikisinin de emeği yadsınamaz. ikisinin de new york'lu ve new york aşığı olmalarının, aralarındaki uyumun temel unsuru olduğunu ve bu uyumun da beraber çalıştıkları filmlerin kalitesini arttırdığını düşünüyorum.
son olarak, bob dylan'ın hayatındaki -kanımca- en önemli döneminin* ağırlıkla ele alındığı no direction home belgeselini çekmiş, böylece gözümdeki zaten yükseklerde olan değerini iyice artırmış yönetmendir.
yaşayan en büyük yönetmenlerden biridir. filmlerindeki etkisini izler izlemez hissedebilirsiniz. öyle ki, bir filmin scorsese filmi olduğunu anlamak, yönetmenin dikkatli izleyicileri için oldukça kolaydır.

ancak;
taxi driver, raging bull, new york new york gibi başyapıtlara imza atan bir usta, the aviator gibi bir filmi yönetmeyi nasıl kabul etmiştir hala aklım almaz, orası ayrı.
leonardo di kapuçino ile beraber çalıştığı filmlerinin sayısı arttıkça, gözümdeki değerini gitgide yitirmekte olan, geçmişin usta, günümüzün oscar peşindeki yönetmeni. işin vahim tarafı, scorsese'nin efsanevi partneri robert de niro idi. artık leo. di kapuçino. yani, de niro'nun namına da halel geleceğinden korkarım.

bir an önce, o muhteşem kariyerindeki tek eksik kalan nokta mahiyetindeki oscar'ını alması ve daha fazla piyasa film yapmaması, kapiçüno içme hevesinden de hemen sıyrılmasıdır, yegane dileğim.
1942 doğumlu amerikalı film yönetmeni. belli başlı filmleri şunlardır:

Taksi Şoförü (1976)
New York, New York (1977)
Son Vals (1978)
Kızgın Boğa (1980)
Kahkahalar Kralı (1983)
Paranın Rengi (1986)
Günaha Son Çağrı (1988)
Sıkı Dostlar (1990)
Korku Burnu (1991)
Casino (1995)
Yaşamın Kıyısında (1999)
Newyork Çeteleri (2002)
Göklerin Hakimi (2004)
Köstebek (2006)

- taksi şoförü filminde jodie foster henüz çocuk yaştadır (14).
- kızgın boğa filminde kullanılan ses efektlerinin nasıl elde edildiği, bugün bile hala sırdır.
http://en.wikipedia.org/wiki/Martin_scorsese
bu sene altın küreyi alan ve sonunda oscar ödülüne ulaşacağı düşünülen yönetmendir... bu seneye kadar neden almadığı sorulasıdır.
the departed filmi ile kalitesini bir kez daha ortaya koymuştur, inşallah bu sefer oscarı alır...
oscar denen nanenin kimlerin ellerinde olduğunu zaten biliyordur, şayet alırsa marlon brando gibi bir tepki koymasını beklerim. gerçi marlon brando bambaşkadır ya...
ayrıca (bkz: the departed) ile oscar alırsa diğer nadide filmlerine yazık olacak insan. (bkz: taxi driver) (bkz: raging bull) (bkz: goodfellas) (bkz: gangs of new york)
bu gece alsın artık şu oscarı dediğimiz adamcağız.. leonardo dicaprio'ya rol yapmayı öğreten bu amca, 6. kez aday olduğu en iyi yönetmen dalında bu kez hiç olmadığı kadar iddialı.. the departed filmiyle aday olan scorsese, dicaprio blood diamond ile oscarı çakarsa "benim filmlerimde neden böle oynamadı ki" soracaktır kendine sanırsam..

edit: ve nihayet muradına erdi..
çok geç kalan oscar'ın sahibi. büyük usta.
robert de niro ve leonardo di caprio'yu beyazperdeye taşıyan , de niro'yu efsane leo'yu efsane adayı yapan ve akademinin hiç sevmediği büyük usta. ama sonunda oscarı kaptı.
bu sene akademinin bir nevi özür dilediği ve gönlünü aldığı yönetmen. benim dikkatimi çeken babil'in sadece en iyi müzik ödülünü alması. bana daha fazlasını hakediyor gibi geldi.
öncelikle;

(#185654)

sonradan da;

akademinin çok geç olmakla beraber, sonunda ödülü verdiği usta yönetmen.. the departed den çok daha iyi/kalbür üstü film yönetmesine rağmen, ödülü bu filmle alması çok tuhaftır..
passion filminin yönetmeni... asi, yaramaz çocukların abisi
(bkz: Martin Luciano Scorsese)
hep woody allen'ın antitezi olarak gördüğüm büyük yönetmen.
tıpkı tom waits-leonard cohenikilisi gibidirler. scorsese, büyük şehirdeki yoksulların zor hayatlarını dramatize ederek anlatır. allen ise, zengin ve orta sınıf kentlilerin hayatla olan çok basit kavgalarını ironik olarak anlatır. tıpkı tom waits, kaldırımda şarap içip hayata ağlıyorsa leonard cohen'in otel odasında viski içerek ağlaması gibi. biri olmadan diğeri olmuyor. zaten şaraplı bir geceden sonra viski içmemek de olmuyor ki.
hamlet'i ve duel in the sun'ı 6 yaşında iken gördüm.
yaptığım filmlerde hep ikisi arası birşey oldu! *
http://www.youtube.com/watch?v=caiBXm7IS2s
sadece izlemekle olmaz... usta, ustalarından antonioni'nin ardından yazmış:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=231153
michael jackson'ın bad isimli şarkısı'nın klibi kendisi tarafından çekilmiştir.