aslında çok zor olan, bilim ana dilde olmalıdır mantığıyla çelişen bir sistemdir.
ha başarılı olanlar yok mudur, elbette vardır.
ülkemizde bilumum evrenkentimizde vardır bu eğitim.
en yaygın diller ingilizce, almanca ve fransızcadır.
oktay sinanoglu der ki:
yabancı dil öğrenilmelidir elbette; fakat bilim ana dilde öğrenilmelidir.
çoğu insanın evrenkentten mezun olurken pek fazla bir şey öğrenememesine sebep olan, fakat mezun olduktan sonra * iyi para kazanmaya yardımcı olan şey.
gorus acisi turkiyeden oteye gecemeyen insanlarin, neyi elestirdiklerini bilmeden elestirdiklerinin ismi olmustur yabanci dilde egitim. yabanci bir memlekete gidip orada okuyanlarin gozden kacirilmasindan bahsetmiyorum. elestirilmege calisilan sey, turkiye'deki egitim sistemi.. hatalari, eksikleri acikca gorup analiz etmektense bi isimle yaftalayip, sora vurun kahpeye tadinda gozleri kapali saldirmak ne kadar da kolay geliyor insanlara.

efendim, egitim sadece ve illa ki bilimle alakli bir sey degildir bu bir. bilimin kendi dili vardir ve bunun uzerinde pek de oynayamazsiniz zaten. ve her dil bilim dili olamaz. bilim dili olmak yuzyillarin getirdigi kulturel ve arastimaci bir birikim sonucunda, mukemmellesmis bir dil ister. keza edebiyat dili diye bir sey de mevcuttur. her dilde edebiyat yapilmaz, yapilsa da belli bir kalite seviyesinin uzerine cikilamaz. vahiy dilleri de vardir bir de, vahiy her dilde inmez. belli bir seviyeye gelmis, belli bir dunya anlayisiyla yogrulmus dillerde gelir, ve o dilleri daha da mukemmellestirir. bir de konusma dilleri vardir ki, artik gunumuzde yazi ve yazmak her ne kadar ele ayaga dusmus de olsa, her yazilabilen dil yazi dili olamaz.

neyse evet, simdi uc dort tip dilden bahsettik. bilim, edebiyat, vahiy, konusma gibi. bunlar salt dilleri tasnif etmek icin uretilmis degildir. ayni zamanda dillerin kendi icinde de acik bir sekilde katmanlar vardir ki, onlara da tekabul ederler. binaenaleyh, yabanci dilde egitim zorunlu ve kacinilmazdir.
eger, mesela, turkce'de bilim egitimi yapmak istiyorsaniz, turkcenin konusma dilini kullanamazsiniz. bir bilim dili olusturmaniz gerekir, ve turkcede boyle bir mefhum cok yakin zamana kadar yoktu. peki, ne yapildi, anadilde egitim gibi bir mefhum ortaya cikarildi. ve bilim jargonu, terimleri ve anlayisi turkcelestirilmeye calisildi. ancak, boyle bir dilin oturmasi yuzyillar alir, ve buyuk adamlarin cikmasini gerektirir. sadece o degil, sosyal ve ekonomik sartlarin da, en azindan cevre kulturlerin de buna katkida bulunmasi gerekir. yoksa, hali hazirdaki egitim sisteminde oldugu gibi, turkce, egitimin kalitesini sinirlayan bir olgu olmaktan oteye gecemez. cunku zaten aslinda yabanci olan bir dil, yeni hicbir sey uretmeden, turkcenin sinirlari icerisine sigistirilmaya calisiliyor ve turkcenin yetersiz geldigi yerlerde bilim kisitlaniyor. keza diger bahsettigim dil cesitleri icin de bu gecerlidir.

kabul edilmesi lazim artik, turkce iyi bir konusma dilidir, ve konusma dili olarak diger bircok dilin de otesine gecmistir. ama ne bir bilim dili, ne bir vahiy dilidir. edebiyat dili olarak da, arapca ve farsca'daki kokenlerine bagli kaldigi kadariyla basarilidir. ozturkcelesmis bir edebiyat, "yazin" olmaktan oteye gecememekte ve tadi tuzu olmayan bir nevi keciboynuzuna donmektedir.

ayrica, turkce/(#128870).
bilim anadilde öğrenilmelidir. fakat;
her yabancı dilde eğitim gören insana da "ülkesini sevmeyen, dilini korumayan insan" olarak bakmamak gerekir.
önemli olan bu ülke için bir şeyler yapmaktır.
bunun da sadece anadilde egitim görerek yapılacağının garantisini kimse veremez.
genel olarak sevimsiz ve hatta aşağılayıcı gibi gelsede,

özellikle mühendislik bölümlerinde icraası bazen mecburiyet haline gelen durum.
bilhassa bilgisayar mühendisliği gibi neredeyse 6 ayda bir güncellenen ve türkiye gibi neredeyse hiç birşey üretmeyen bir ülkede eğitimi nasıl sağlayacaksınız.
bir kitabın alınıp türkçeye çevrilmesi,satılması,müfredata girmesi en azından 5 yıl almaktadır.
türkçe eğitim yaptığınızda dünyayı teknolojik açıdan yıllar öncesinden takip etme durumunda kalırsınız..

maalesef..
ama yabancı dilde yaparsanız,şu anda ABDdeki bir öğrenci kullandığı kitabı ve uygulanan müfredatı kullanırsınız.

acıdır,ama gerçektir...
abece devrimini üç ayda yapmış atatürk'ün çocukları olduğumuzdan, terkedilmesi imkansız olmayan eğitim biçimi.
üzerine çok şey söylenesi ama özetle örtük biçimde sömürge devleti olmanın diğer adıdır.
okuldan mezun oldugunuzda iş basvurusunda bulunurken istenen en önemli sart olan yabancı dili artık hayatımızın taaam ortasına getiren okullar. türkçemizzzz elden gidiyorrrr.
bide öğrenmek için deve yüküyle para verilen okullarda diyebiliriz...
bilgi tüketmek, teknolojiyi ve gelişmeleri takip etmek için yabancı dil bilmek şarttır ama bilgi üretebilmek için ana dilde eğitim görmek, ana dilde düşünmek gerekir. yabancı dil öğrenmenin tek yolu yabancı dilde eğitim görmek değildir.
ileride yapacağın işi yabancı dilde öğrenmektir.bütün terimleriyle mesleğini yabancı dilde öğrenmek ileride işini yürütürken diğer insanlarla iletişimini zorlaştırır.insanın öğrencilik hayatında da meslek hayatında da gereksiz zorluklar yaşamasına sebebiyet veren bir durumdur.
ülkemiz öğrencilerinin genelde istemedikleri ve zorlandıkları eğitim şeklidir.
bir dönem anadolu liselerinde yapılmış fakat tutmamış eğitim şeklidir. anlamsızdır. tğrkçe gibi zengin bir dile sahipken, her şeyimizi ingilizce veya başka bir dilde öğrenemeye çalışmak acizlikten başka bir şey değildir. yabancı dil öğrenilmesi gereken fakat kulu kölesi olunmaması gereken bir şeydir. oktay sinanoğlu'nun bye bye türkçe isimli kitabında da konuya derinlemesine açıklık getirilmiştir.konunun daha iyi anlaşılması için, bu kitabın okunması tavsiye olunur.
matematigi,kimyayi zaten kendi dilinde cozemeyen yurdum insanina gecilecek en buyuk kiyak(!)..gerci artik bizden gecti ama gelecek nesile de zeval gelmesin
bir dönem ingiltere sömürgesi durumundaki hindistan'da öğrencilere logaritma tablolarının ezberletilmesinden farksızdır. amacı bellidir, "düşünemeyen bir toplum yetiştirmek". ingilizler hindistan'da öğrencilerin logaritma tabloları ezberleyerek bilim yapmasını neredeyse imkansız hale getirmeyi amaçlamıştır, mantık çok basittir. bir kaşifin kıtaların koordinatlarını ezberlemesi gerekmez, onun işi keşif yapmaktır, gerektiğinde kitabı açıp ilgili yerin koordinatını öğrenebilir, aynı mantıkla eğer bilim yapacaksak bunu kendi dilimizde yaparız, daha sonra gerekirse ingilizce, almanca, vs. bilimum dillere çevirebiliriz. burada mesele tüm dünya ülkeleriyle bir konuyu tartışabilme değil hiçbir dünya ülkesi ile hiçbir konuyu tartışamamaktır. dil yalnızca yazarken ya da konuşurken kullanılmaz, aynı zamanda düşünürken de dili kullanırız, dilimizi ne kadar iyi bilirsek o kadar iyi düşünürüz çünkü düşünce kavramlar üzerinden yürür, kavramlarsa dilin zenginliğine bağlıdır. dolayısıyla ingilizce eğitim alırken aslında biz aldığımız bilgiyi önce türkçeye çevirir, sonra "türkçe" düşünür, cevaplar ve sonrasında tekrar ingilizceye çeviririz. ingilizce düşünüp cevap vermeyiz kısaca, burada ingilizce eğitim almak bizim bilim yapmamızı zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. eğer bir ingilizce tartışacaksak ayrıca teknik ingilizce öğrenir, o konuyu da bu şekilde çözüme kavuştururuz ama dediğim gibi amaç bu değil, amaç bizim bilim yapamamamız, dünyanın hiçbir ülkesinde fen bilimleri anadil dışında verilmez, sömürge olmadığınız sürece.

einstein şüphesiz ingilizce düşünmüyordu, ingilizce not tutmuyordu, almanca düşünüyor, almanca notlar alıyor, kuramlar geliştiriyor ve yine almanca o kuramları yazıyordu, bunların ingilizce ya da türkçe'ye çevrilip çevrilmemesi ise yaptığı araştırmalara bağlıydı, ingilizce bilip bilmemesine değil.

benzer bir örnekle yazımı noktalayayım, efendim lisede bu fakir fizik dersini bir dönem ingilizce almıştı, sağolsun anadolu liselerimiz -ki bir dönemin fen liseleri ile en iyi eğitim veren kurumlarıydı- bu tip ilginçlikler yapıyordu. acceleration, displacement, velocity, distance, vs. derken hız problemlerini ingilizce çözüyorduk, bir ara türkçe sorularla karşılaştım, çok basit olmasına rağmen soruları çözemiyordum, delirecektim, ben formülleri kullanırken velocity gördüğüm değeri v yerine yazıyordum, soru türkçe olunca afedersiniz dut yemiş bülbüle dönüyordum, o zamanki küçücük aklımla buna anlam verememiştim, bu yabancı dilde eğitim pis kaka demiştim ama şimdi çok daha iyi anlıyorum ve hemen herkesin benimle aynı düşünmesine rağmen neden hala ingilizce eğitim alıyoruz anlamıyorum, üniversite dördüncü sınıftayım, hala boundary value problems görüyorum, ulan bölümün en kasış derslerinden, kısmı türevin alası var, hangi şerefsiz bunu ingilizce yaptı, yatacak yeri yok, söyleyeyim.

küçük bir sömürge olduk haberimiz yok, başka bir açıklaması yok çünkü, hem öğrenciler, hem öğretim üyeleri, hem dil bilimciler aynısını söylüyor ve biz bunu yap(a)mıyorsak başka(!) şeyler var. ben kendime, ülkeme, geçmişime yakıştıramıyorum, ağrıma gidiyor, bilinsin.
CHN 201 yani çince dersini hocanın turkce bilmemesınden dolayı ingilizce işlemek..
(bkz: babalara gelmek)
bir nesil vatan evladını pozitif bilimlerden tiksindirten büyük eğitim yanlışlığı.

şöyle ki sistem değiştirilmeden önce hatırlarsınız ki anadolu liselerine lisede değil ortaokulda girilirdi.
yani henüz ilkokulu yeni bitirmiş gevrek bünyeler birden bambaşka bir dünyayla yani yabancı dille tanışırlar ve hazırlık denen sınıfta 24 saat yabancı dil(ingilizce) eğitimi almak üzere programlanırlar. halbuki daha oyun çağıdaydık bee yavv..
neyse buraya kadar problem yok. yabancı dil öğrenmenin neresi kötü ki iyi ki de öğrendik. o kısmı güzeldi eğlenceliydi.
ya sonrası hazırlık bitti ve işte ızdırap orda başladı.
90' lı yılların başında anadolu lisesine başlayanlar bilir matematik ve fen bilgisi dersleri de ingilizce verilirdi o vakit.
işte ırzımıza geçmeye o zaman başladılar. ilkokuldan getirdiğimiz sayısal bilgimizle; bize yabancı dille aktarılan kavramları öğrenmemizi anlamamızı beklediler bizden.
nasıl büyük bir eğitim planlaması faciasıdır bu hala anlayabilmiş değilim.
eğitim psikolojisi okumuşlar bilirler ki zaten o yaş grubuna dahil olan çocuklar henüz ergenliğin eşiğindedirler; soyut ve analitik düşünmeye henüz başlamaktadırlar.
böyle bir ortamda sen de kalkıp bu çocuklara hala temel sayılabilecek eğitimi yabancı bir dille veriyorsun.
hem de kimlerin elinden.
kesinlikle bu işin ehli olmayan mevzubahis konuyu yabancı dille nasıl aktaracağını bilmeyen ama yine de bu konuda kasan sonradan çat pat öğrendiği yabancı diliyle bu işi kotarmaya çalışan yetersiz öğretmenlerle.
bunun sonucunda maalesef o kayıp yıllarda sayısal temelini oluşturamamış zavallı bireyler yetiştiyorsun.**
o yıllardaki fen bilgimden geriye kalan sadece şu: mitochondri is the powerhouse of cell membrain. iyi de kardeşim bu mitokondriyi sana sınavlarda ingilizce mi sordular hayır.
ha noldu sonra öss' de topu topu üç tane fen sorusu çözdüm üçü de yanlış çıktı*
bu olayda benim de mallığım var ama suçun büyüğü bize bunu reva görenlerde.
eğitim sistemimizin kökten ezberciliğe dayanması nedeni ile hiçbirşey öğrenemeden okullardan mezun olup,evrenkentlere giden gençlerimizin oradan da hiçbirşey öğrenemeyip cahil kalmalarını kolaylaştırmak için yapılmış saçmalık.asıl amaçlananın ne olduğu gün gibi ortada iken neden yabancı dilde ısrar edildiğini hala anlamış değilim.oysaki dünyanın belki de en zengin ve kullanışlı diline sahip olmamıza rağmen neden kendi dilimiizde eğitim verilmez bunu anlayamıyorum.yabancı dil öğrenmek isteyen zaten öğrenir.ama asıl öğrenmesi gerekeni öğrenmek için yabancı dili de şart koşmak insanları eğitimden de kendi dilinden de soğutacaktır.
türkçeyi bilim dili haline getirebilmek için bile gerekli olan mefhumdur. bugün dünyanın en iyi üniversitelerine bakın, neredeyse hepsi ingilizce eğitim veren okullar. ingilizce giderek bilim dili oluyor. bu çok süper bir dil olduğu için değil, bilimsel çalışmalar o dille yapıldığı için. bizim okullarımız ise oldukça geri sıralarda geliyor sadece bu bile bilimin merkezinin ülkemiz olmadığının kanıtı.
ülkeler bugün bilimde bir yarış içindedir. bilimi bir merdivenin basamakları gibi düşünürsek; bir bilimsel gelişme yakalayan bir ülke bir üst basamağa geçecektir. ve bilimde merdiven atlama yoktur. en üst basamağa geçebilmek için ilk önce senin üst basamağındaki gelişmeleri öğrenmen gerekir. bu gelişmeleri anlayabilmek için o dilin düşünce sistemini * ve teknik terimlerini çok iyi bilmelisin. yabancı dille eğitim yapıp o bilimsel gelişmeleri her yönüyle kavradıktan sonra en üst basamağa geçerken kendi dilini kullanırsın. diğer ülkeler de sendeki gelişmeleri algılayabilmek için senin dilini kavramak durumunda kalır. bu dediğim öyle ha denildiğinde olabilecek birşey değil tabiki. yüzyıllar gerektiren bir birikim fakat bir ucundan başlamamız şart.
insanlarımız her yıl yurtdışına dil öğrenmeye gidiyor. harcanan zamanın da paranın da haddi hesabı yok. oysa yabancı dille eğitim alsalar bu insanlar hem zamandan hem paradan kazanacak. bu tabiki öğrenci için zor -bir yandan dersleri anlarken bir yandan dili kavramaya çalışmak- fakat ileride daha rahat iş bulması için, yurtdışına açılabilmesi için oldukça gerekli.
bir de şu "insanı özünden uzaklaştırır, kültürünü kaybettirir" kısmına değinmek istiyorum. bir kere kendi kültürünü, kendi dilini çok iyi bilen bir insan asla kendi özünden uzaklaşmaz. biz insanlarımıza kendi dilimizi iyi öğretiyor muyuz? hiç yabancı dil bilmeyen insanlar daha mı iyi türkçe konuşuyor? hiç sanmıyorum... düşünülenin aksine yabancı dille eğitim alıp o dilin düşünce mantığını kavrayarak kendi diliyle arasındaki farkları görmesi kişinin kendi dilini daha iyi anlamasını sağlar. tabii şu da var; siz türkçe'yi öğrenememiş bir insana yabancı dille eğitimden önce kendi dilinin eğitimini vermelisiniz zaten. "türkilizce"yi ortaya çıkaran özentiler emin olun yabancı dille eğitim alanlar değil. daha dillerine hakim olamayan insanlarımızın kültüründen uzaklaşmaları için yabancı dille eğitime ihtiyaçları yok inanın.. ayrıca kültüründen uzaklaşsaydı bu insanlar, en başta öğreniminin büyük kısmını abd'de yapmış olan oktay sinanoğlu kültüründen uzaklaşmış olurdu. fakat bakıyoruz ki kendisi bugün türk dilini savunmak için çalışmalar yapıyor. ilk olarak notre dame de sion'da sonra da atatürk'ün de desteğiyle isviçre'ye giden afet inan, ülkesine dönüp türk tarihi üzerine çalışmalar yapmazdı. 15 dil bilen, viyana ve chicago üniversitelerinde de eğitim görmüş olan ilber ortaylı kültürünü kaybetmiş olurdu...
"aman bittik kültümüzü kaybediyoruz, yozlaşıyoruz!" abartılarını bir kenara bırakıp ilk önce insanlara kendi dilini iyi öğretip, sonra üniversitede bilim derslerini ingilizce verirsek daha kolay gelişiriz.
ha bir de artiztik cümleyle bitireyim :"dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur"
insanı kasan olay. ana dilin olmadığı için kendini tam ifade edemezsin aynı zamanda yabancı dilde konuşmaya alıştığın için bir süre sonra kendi dilinde de anlatamazsın kendini. öyle ortalarda bir yerlerdesindir işte.
(bkz: bye bye türkçe)
(bkz: oktay sinanoğlu)*
dozu iyi ayarlanırsa herkes için faydalı olabilecek eğitim şeklidir. bilhassa yabancı dilde eğitim değil yabancı dil eğitimi önemlidir. çünkü artık bilim evrensel olmuştur ve malesef bu evrensel dil ingilizcedir. tabi gönül isterdi ki evrensel dil türkçe olsun. biz yapalım en iyi çalışmaları, teknoloji, bilim, ilim bizim ülkemizde alsın başını yürüsün. tabi durum böyle olmayınca ana dili ingilizce olmayan tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de olması muhtemel eğitim şeklidir.

tabi bu konuda doz dedik ayar dedik nedir bunlar? şahsi kanaatimce bir dersin ingilizce öğretilmesi gerekli değildir. zira bilim dili evrensel olduğu için hangi dilde ders anlatıldığının bir önemi yoktur. o yüzden öğrencinin anladığı dilde dersin anlatılması makbüldür.
yani sen dersi türkçe anlat ama öğrencinin ingilizcesi çok gelişmiş olacak şekilde ingilizce eğitimi ver sonra adam türkçe olarak öğrendiği dersi rahatlıkla uluslararası kaynakları okuyarak desteklesin olay budur misalen iskandinav ülkelerinde eğitim.
içinde yaşadığım ortama ait bir örnek ile anlatmak gerekirse:

yaşar üniversitesi öğrencisi olan bendeniz, bir sene hazırlık okudum. o zamanlar ingilizce konusunda gelişeceğim,aynı zamanda türkçe olarak da öğrenim göreceğimi düşünmüştüm. bir sene hazırlığın sonucunda okulun yaklaşın üçte ikisi yaz okuluna kalır. bu üçte iki yaz okulundan bir şekilde mezun olur.fakat ne şekilde?

şu anda kendi dönemime göre konuşayım;yaşar üniversitesi öğrencilerinin çoğunun bilimsel bir makaleyi kendi diline çevirme kabiliyeti sıfırdır.bu öğrencilerin ingilizce olarak bilim üretebilme ihtimali yine sıfırdır.ilginçtirki; dersler başladıktan bir süre sonra hocalar da durumun farkına varır ve dersleri türkçe anlatmaya başlarlar fakat sınavlar ingilizce olmak durumunda hala.

şimdi soruyorum.hoca türkçe ders anlatıyor, önünüzde anlamadığınız bir ingilizce kitap ve sınavda ingilizce. sizin bu dersten başarılı olma şansınız nedir?

%90 dır. inanması zor ama evet. fakat üniversiteden mezun olunduğunda ingilizce ağırlıklı bir işte başarı şansı % 0 dır. çünkü: bu üniversite öğrencilerine ezbere eğitimden başka birşey şu durumda verememektedir.

peki okulda buna tepki yok mudur? elbette vardır. fakat bu konudaki hassasiyetini dile getiren ben, hazırlığın kalkıp hızlandırılmış tercüme derslerinin gelmesi gerektiğini arkadaşlara belirten ben: geri kafalılıkla suçlanmış ve girerken aklın neredeydi bilmiyormuydun diyen bir grupla karşı karşıya kalmışımdır.

işte bu yüzden bu okuldan hiç bilimsel makale çıkmaz. öğrencilerinin de kolay kolay bir araştırma yaptıklarını görmezsiniz.
rusca ve ingilizce turunu yasadigim ana dilde ki kadar basari saglamayan egitim turu.
yabancı hayranlığının halktan taşarak hükümetler buyutuna ulaşması ve devlet politikasına dönüşmesi durumudur. açık bir işgaldir fakat tehlikenin farkına varılması çok zor olur. duyarlı insanların bu politikaları değiştirme gücü kırılmışsa hiçbir zaman işgalin farkına varılamayacaktır. zira tehlikenin farkına varacak bilinçli dimağlar çoktan kaybedilmiştir.
eskiden anadolu liselerinde gerçekleştirilen fakat şuan istanbul lisesi (almanca) ve galatasaray lisesi (fransızca) hariç hiçbir anadolu lisesinde verilemeyen eğitimdir.