bugün

entry'ler (98)

mondo macabro

pete tombs'un italya, almanya, fransa ve ispanya'daki ekstrem korku ve fantastik filmlere olan ilgisinin zamanla filipinler, brezilya, pakistan, hindistan, türkiye ve benzer ülkelerdeki absürd ötesi abidik gubidik filmlere yönelmesiyle yazdığı kitap. türkiye bölümünün yazılmasında giovanni scognamillo'nun katkıları var. kitap türkçe'ye fantastik filmler (uzak doğu'dan güney amerika'ya) ismiyle nilgün birgül tarafından çevrilmiş. sonradan peter tombs, türkiye'nin turkish pop cinema adıyla dahil olduğu bir dizi belgesel de çekmiş.

weird tales

h.p. lovecraft, robert e. howard, clark ashton smith,Seabury Quinn gibi zamanının en baba fantastik ve korku hikayeleri yazarlarının yazdığı, bir dönem korku hikayesi furyasının oluşmasında bayağı katkısı olmuş, amerikalı pulp korku dergisi. 1923'te yayınlanmaya başlıyor ve 1954'e kadar aralıksız çıkıyor. o dönemde tanınmayan yazarlar için çok önemli bir işlevi oluyor. sadece öykülerden ibaret değildir, aynı zamanda genç çizerlerin de yeteneklerini sergilemesine izin veriyor. derginin tümüyle kaliteli yazılar yayınladığını söylemek mümkün olmasa da bugün severek okuduğumuz lovecraft gibi yazarların yazmaya başladığı ilk yerdir, onlara uzun bir dönem ev sahipliği yapmıştır, bir kısmının da bu dergide yayınlananlar dışında herhangi bir yazısı yoktur. sonradan stephen king gibi yazarlarla neredeyse endüstriyel bir niteliğe bürünecek olan amerikan korku piyasasının temellerinin atılmasında da derginin büyük bir payı vardır. ayrıca ilginç bir trivia da ekleyeyim; derginin bir sayısında isaac asimov'un da bir öyküsü var.

turkish pop cinema

bugün iz tv'de denk geldiğim, fantastik türk sinemasını konu alan, yeşilçamın çizgi roman, bilim kurgu ve masal uyarlamalarından görüntüler sunan, bu filmlerde oynamış oyuncularla, yönetmenlerle -cüneyt arkın, halit refiğ, salih güney, behçer nacar gibi pek çok isim var - yapılmış röportajlar içeren, izlenmesini kesinlikle tavsiye ettiğim mondo macabro belgeseli. ayrıca giovanni scognamillo ve metin demirhan röportajları da var. belgeselin orjinalini youtube'da bulmak mümkün, tembeller için link vereyim ben yine de:
http://www.youtube.com/watch?v=ZhCVJaIYiNY
http://youtube.com/watch?v=uAd_NvGN3AM
http://youtube.com/watch?v=BMxhFoGx0Z4
http://youtube.com/watch?v=ImrmJh8fGh8

motherfucker

(bkz: adios motherfucker)

adios motherfucker

ayrıca durup dururken aklıma jesus'u * getirip kendi kendime gülmeme neden olan içki.

adios motherfucker

votka, cin, rom, tekila, blue coracoa likörü, sweet-sour mix ve 7 up kullanılarak yapılan, yanlış yerde bilmeyen kişiden istenmesinin tehlikeli olabileceği bir kokteyl. karışım oranları üzerinde oynanarak, içerdiği içkilerin eklenip çıkarılmasıyla değişik türevleri yapılabiliyor.

steven seagal

bir oyuncunun en önemli görevinin filmdeki düşmanlarının ağzını burnunu kırması olmadığını idrak ettiğimden beri herhangi bir filmini izlemediğim, oyunculuğu geçenlerde izlediğimiz transformers'daki robotların bile gerisinde kalan, mermer suratlı, yüz kaslarından yoksun, dövdüğü adamlardan kırılan kemik sesleri gelen, en düşük sınıf aksiyon filmlerinin vazgeçilmezi olan amerikalı oyuncu. iyi bir aikidocu olduğu söylense de günlük hayatta bu meziyetini pek kullanamıyor zannedersem, zira mafyaya haraç vermek zorunda olduğunu okumuştum bir yerlerde. ayrıca filmlerdeki gibi artizlik yapamadan efendi efendi parasını verdiği mafya liderinin de george costanza'ya benzediğini duyduğumda * gülmekten yarılmıştım. zamanında amcamla bu yüzden çok dalga geçmiştik.

bisiklet

ön veya arka tekerleklerinden herhangi birinin yerinden fırlaması sonucu, kalan tek tekerlekle dengeli bir şekilde durmayı beceremeyip, öndeki arabaya kafa atarak kaza yapılmasının da pekala mümkün olduğunu az önce gördüğüm araç türü. olay o kadar absürd oldu ki etraftakiler gülmekten ilk başlarda çocuğa yardım edemediler. ama güzel kardeşim böyle de kaza yapılır mı, adama salak demezler mi?
(bkz: ben bugün bunu gördüm)

mitra

hiborya çağı* tanrılarından biridir. aynı zamanda romalılar, hindular ve iranlılar da bu isimde bir tanrıya inanıyorlarmış, ama özellikleri kültürden kültüre değişiyor.

turin

oldboy izlemeyenlerin okumaması tavsiye olunur
--spoiler--
kız kardeşiyle girdiği ilişki, ve sonrasında yaşadıkları açısından oldboy'daki babaya benzettiğim, bir fantastik romanda okuduğum en üzücü hikayeye sahip savaşçı karakter. kitapta adı hurin oğlu turin olarak geçer. aslında babasının yaşadıkları da oğlundan pek geri kalmaz. yaşadıkları bütün acılara, babasının melkor'a * esir düştüğünde ona hakaret etmesi sonucu melkor tarafından tüm soyunun lanetlenmesi neden olmuştur. aynı zamanda babasından sonra insanların en yiğidiydi. hurin ve oğlu turin'in, kardeşi huor ve soyuna göre her açıdan çok daha üstün olmalarına rağmen onlara göre çok daha kederli bir hayat sürmeleri, ve kendilerinin uzun vadede melkor'la savaşlarına çok daha az etkisinin olması ilginçtir, tolkien'in düşünce dünyasıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir.*
--spoiler--

thulsa doom

kral kull'un düşmanı olan güçlü büyücü. başı her zaman kafatası şeklindedir.* aynı mitin devamı olan conan'da da bulunur bu büyücü, ve onun da düşmanıdır. conan the barbarian'da james earl jones tarafından canlandırılmışsa da aslında bu isim benzerliğinden başka bir şey değildir. filmdeki karakter yine set'e tapan bir büyücü olan thoth amon'a çok daha fazla benzer.

filmde james earl jones'ın sayesinde çok karizmatik bir kötü adam olmuştur, yılana dönüştüğü sahneyi kim unutabilir? ayrıca az önce wikipedia'da filmdeki karakterin hasan sabbah'la olan benzerliğine dair bir şeyler okudum. bu yoruma hararetle katılıyorum. özellikle emrine uyup yüksekten atlayarak intihar eden kadının olduğu sahnede benzerlik çok aşikardır.

kraftwerk

(bkz: tour de france)

tour de france

bu isimde bir kraftwerk şarkısı da vardır. içinde yer yer orgazm sesine benzer* sesler vardır, dinlerken dikkatli olup ulu orta yerde dinlememek lazım, sonra mazallah aylarca dillerine dolanır bu, anlatır da anlatırlar.

liv tyler

(bkz: one night at mccools)

woody allen

"ben ölümsüzlüğe eserlerimle değil, ölmeyerek ulaşmak istiyorum." gibi bir sözü olan zeki yönetmen.

dana scully

(bkz: #1996802)

red kit

geçenlerde can sıkıntısından izlediğim bir bölümünde red kit'in yanında ajan scully'e benzer bir kadını görmemle birlikte şaşkınlıktan az daha koltuktan düşüyordum. bölümün ortasından itibaren izlediğim için olaylar nasıl gelişti, tam olarak bilemiyorum. ben izlemeye başladığımda bir teksas kasabasında, bir çiftçinin tarlasındaki inekleri uzaylıların kaçırdığına dair söylentiler çıkmıştı. red kit de herhalde olayı araştırmak için aynı kasabada bulunuyordu. sonra ne olduysa köye bir parapsikoloji profesoru olan; giyimi, saçlarının şekli, yüz tipi yani her açıdan dana scully'e benzeyen, ancak özellikle salak olarak gösterilen ve dünya dışı varlıklara inanmaya dünden razı bir kadın geldi. bu inekleri dünya dışı zeki varlıklar kaçırdı dedi, red kit de " zaten dünyada neredeyse hiç zeka yokken, neden uzayda daha fazla olabileceğini düşünüyorsun?" gibi bir cümleyle ayarı verdi. red kit'in ayarmator kişiliğini de bu bölüm vasıtasıyla öğrenmiş olduk; kadını sürekli ayar manyağı yaptı. bütün bölümü anlatmaya gerek yok herhalde; sonunda uyanığın birinin çiftçinin tarlasında petrol olduğunu anladığından çiftçiyi kaçırmak için uzaylı numaraları yaptığını öğrendik. tabii profesor rezil oldu, red kit ayar vermeye devam etti. en sonunda ayrılırken de red kit'i öptükten sonra kaçtı.

yahu iyi güzel de bu kadın doğaüstü olaylara inanmaz ki. hatta bazen her şeyi bilimle açıklama çabasından ötürü beni bile sinir eder. tabii belki de adamların scully'le dalga geçmek gibi bir niyetleri yoktu, bunların tümünü ben uyduruyor da olabilirim.

james earl jones

conan the barbarian'da thulsa doom'u oynamıştır. bence filmin kült olmasının sebeplerinden biri kendisinin muhteşem oyunculuğudur. ayrıca the lion king'de mufasa'yı da yine kendi seslendirmiştir. zaten bu amcamın seslendirdiği roller buraya yazmakla bitmez, susam sokağı'nı * bile seslendirmiştir vaktiyle.

john milius

amerikalı yönetmen. conan the barbarian dışında bir filmini izlemiş değilim, ama sadece bu film için bile saygı duyulmayı hak ediyor. ayrıca the big lebowski'deki Walter Sobchak karakteri için de ilham kaynağı olduğu söyleniyor.

conan the barbarian

kült bir filmdir, john milius harika bir film çekmiştir, ancak ne yazık ki bir conan filmi değildir. arnold, filmde kendisi gibi bir kalastan beklediğimden daha iyi oynamıştır, ama çizgi romandaki conan'ın karizmasına teğet geçmekten bile uzaktır. senaryo film için özel olarak yazıldığından (daha sonra bunu da çizgi roman şeklinde çıkarmışlardı bir sayıda. güzel bir kapağı vardı, halen kafam estiğinde okurum.) çizgi romanla, dolayısıyla robert ervin howard'ın yazdıklarıyla uyumlu değildir. thulsa doom gibi ortak karakterler olsa da çizgi romandakiyle, filmdekinin pek alakası yoktur. neyse yine de güzel filmdir, özellikle en sevdiğim maceralarından biri olan the tower of elephant'a yapılan gönderme bile bu filmi sevmem için yeterli.

yeri gelmişken diğer conan uyarlamaları için de bir çift laf edeyim. bir ara kanal d'de oynayan bir dizi vardı. conan rolündeki eleman, arnold'a kıyasla orjinaline daha fazla benziyordu. ama öyle beceriksizdi ki bu abim, kılıcı beş yaşındaki bir çocuğun yapabileceğinden daha kötü sallıyordu. senaryoyu pek hatırlamıyorum, thulsa doom yine vardı galiba, bir de uyuz bir büyücü vardı. büyücünün adını şimdi hatırlamıyorum da normalde thulsa doom'la uzaktan yakından bir alakası olmamasına rağmen thulsa doom büyücüye hizmet ediyordu. conan'ın tek düşmanları bunlardı dizide, yani senaryoyu yine kafalarına göre yazmışlardı. bir de conan'ın düzenli olarak beraber dolaştığı bir grup arkadaşı da vardı ki kanımca conan'ın karizmasına en çok zarar veren de buydu. korsanlık yaptığı bölümler, ve sonrasında kral olduğu bölümler dışında asla düzenli bir arkadaş grubu bulunmaz. zaten kendisini diğer pısırık kahramanlardan ayırandan da bu özelliğidir. kimseye ihtiyaç duymaz conan, kendi tanrısına bile dua etmez. zorunlu olduğu durumlar dışında işini yalnız görmeyi yeğler, o durumlarda da arkadaş kazığı yememek için çok dikkatli olur.

çizgi filmi de vardı bir zamanlar. onu da pek hatırlamıyorum, çok izlememiştim. buradan onun da kaliteli bir yapım olmadığı ortaya çıkıyor. çünkü aksi olsa kardeşimle oturur, bütün bölümlerini izlerdik.