bugün

"herkese merhaba,

96 sene önce bugün* doğmuş olan bir şaire borçluyuz bu sayının temasını. bahsettiğim şair, her okunduğunda farklı anlamlar kazanan sade yazılmış şiirleri ile beğeni kazanmış behçet necatigil'den başkası değil.

şiir ile felsefeyi birleştirebilmiş ve de satır aralarına varoluşçuluğu sindirmiş bir şair olan necatigil için şüphesiz en önemli obje, bu sayıda seçtiğimiz tema olan oda'dır.

tıpkı necatigil şiirlerinde olduğu gibi, bu sayıda öykü yollayan yazarlarımız da, "oda"'ya temelde yalnızlık, tutsaklık, sığınak başta olmak üzere çeşit çeşit anlamlar yüklediler. güzel olan ise, her yazarın bu 3 harflik kelimeden esinlenip uzun ve bir o kadar güzel öyküler yazması ve her yazarın bu kelimeye kendi anlamını atamasıydı.

Umuyorum ki hiç bir zaman anlamımızı yitirmeyiz.

"Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar."*

altıncı sayıda görüşmek üzere.

keyifli okumalar." (experimental)

@______________________________________@
_____________söykü dergisi_________________
________________sayı 5____________________
_______________konu: oda__________________
@______________________________________@

bu aşkın hırsızı sensin ... (571 1071 1453 1881 1905 1923)

misafir ve yolcu ... (avea11)

gözleri karanlık adam ... (biradetbeyfendi)

katlime bir bahaneydi sevgin ... (experimental)

kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak ... (f628)

okyanus mavi ... (forrest)

düş oda bir salon ... (hanna)

yalanlardan doğan güzel gerçekler ... (inanna salome)

bir otel odasında bıraktım sensizliği ... (kaideyi taciz eden istisna)

kırık toprak kokusu ... (little finger)

sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar ... (mbaran)

yıldızlar da çığlık atar ... (mo ni fe)

hastane kalabalığı ... (nickingham)

gayya dan gelen ... (saipsiz)

kısa metrajlı ölüm ... (seyyar motto)

geçmişten gelen ... (siyahgiyenadam)

oda ve çocuk ... (van golu cannavaro)

@_________________________________________@
*öyküler yazar isimlerine göre sıralanmıştır.

web sayfamız üzerinden okumak için:
http://www.soykudergi.com/sayi-5-oda/

tüm sayılar için:
http://www.soykudergi.com/

pdf tabanlı sayfaları çevirerek okumayı sevenler için hazırlanmış versiyonu: http://www.uludagsozluk.com/soyku/5

5. sayı öykü seçim ekibi: biradetbeyfendi, efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental, ischam, mbaran

pdf tasarım: experimental

***

bu sayıda esinlendiğimiz şair behçet necatigil olduğu için;

öykü gönderen, okuyan, yorumlayan, destekleyen ve uludağ sözlük'ün güzel yüzünü görmemizi sağlayan tüm yazarlar için erkan oğur'dan gelsin;

http://www.youtube.com/watch?v=M3_8O3FFcH0

***

duyuru 1: bildiğiniz gibi dergiye girmeyen öykü sahiplerine, ekibin ilettiği yorumları derleyerek yorumları mbaran iletiyor. yalnız bu iş bir miktar zaman aldığından, kendisine zaman konusunda anlayış göstermenizi rica ediyoruz.

duyuru 2: normalde 16 ile sınırlasak da öykü adetini, bu sayıda 3 adet öykü aynı puanı aldığı için 17 adet koymak durumunda kaldık.

duyuru 3: 12 Mayıs tarihinde istanbul beyoğlu'nda (mekan henüz netleşmedi) bir zirvemiz olacak. söykü'ye öykü yollamış, söykü'den bir öykü okumuş herkesi bekliyoruz, güzel bir de hediyemiz olacak gelenlere. detaylı bilgi için (bkz: 12 mayıs 2012 söykü zirvesi)' başlığını takip edebilirsiniz.

duyuru 4: önümüzdeki sayının konusu, sınıf*. öykülerinizi, 20 nisan cuma akşamına kadar bana iletebilirsiniz. (bkz: söykü dergisi sayı 6 sınıf)
hayırlı uğurlu olsundur.

bandini'nin de şuradaki (#14750403) çok önemli tespitlerini de arkama alarak yazılacak bu yeni öykü hakkında birkaç söz etmek istiyorum küstahça:

elbette yazmak bir sevda, bir yetenek. büyük yazarlar asla kendilerine yazmadıkları için büyük oldular. ya da yaşamadıkları, yaşayamadıkları için yazdılar. ve kimse de o insanlara dayatmalarda bulunamadı sen şöyle yaz böyle yaz diye. onlar sadece okundular ve hayran kalındılar.

bizler de şimdi büyük yazarlar olmadığımız için, büyük yazarların gördüğü muameleyi görmediğimizde tepki vermemeliyiz. (yazar burada az sonra söyleyeceklerine alt yapı hazırlıyor. hınzır seni)

bizim gibi can çekişen (ya da beni gib, sizleri tenzih ederim) yazarların en büyük avantajları "öğrenmek" tir. birbirinden öğrenmek, fikir alışverişir yapmak. eleştiri duymak, eleştiri yapmak. cesurca eleştiri yapmak.

eleştiri yazarın üslubuna da olabilir, tekniğine de, temayı işleyişine de. ancak bizler yine de üslup bir özgürlüktür deyip, o noktayı atlıyoruz.

ancak söylenmesi gereken önemli bir kısım var ki, bu öykülerin söykü projesine katacağı kaliteyi büyük oranda etkileyebilme niteliğine sahiptir.

bir tema öyküde nasıl işlenir? hepimiz bu yaşımıza kadar okuduğumuz öykü kitaplarından az çok ne nedir biliyoruz. öyküde neler önemlidir mesela?

-karakterler (roman karakterleri gibi detaylı olmasa da tutarlı olmaları)

-olay örgüsü

-kısalık (ne çok kısa ne çok uzun. ingilizcede öykü ile roman arasındaki yazılara novella derler. amerikan edebiyatında bunun bir örneği hemingway'in yaşlı adam ve deniz'dir. novella için otoriteler sayfa sayısı belirlemişler. çoğusuna bu saçma gelse de orta yolu bulma adına iyi bir fikir olarak düşünmüşler. tabi yaşlı adam ve deniz'i örnek alacaksak, öykülerimizi çok daha cesurca uzatabiliriz)

-temanın işleniş tarzı (dil üslubundan ziyade konunun yani olay örgüsünün zaman-mekan-karakter arasındaki dengeyi sağlayabişme ve tutarlılığı yakalayabilme tarzı, tekniği)

temanın işlenişi aslında kemik eylem. temanın işlenişi kafada birkez kurgulandı mı öykü ne kadar uzun ya da kısa olacak hemen kendini belli eder. olay örgüsü de bu şablondan sonra çeki düzen verir kendine. çok dal budak salmaz. ona da söz geçirilir. ve karakterler de bu temaya göre yerli yerince oturur. yani sondaymış gibi görünen (önem açısından) temanın işlenişi aslında (bence) en önemli etmen.

tam bu noktada, bu projeye destek verecek tüm arkadaşlardan ricam; lütfen yazmaya olan değeri, yazmayı istemenizle gösterdiğiniz değerden daha üstün tutun. göstermekle kalmayıp uygulamaya da geçin. geçin ki bizler gibi acemiler de birşeyler öğrensinler. demek istediğim şu ki; oda teması ise tema, bunu nasıl profesyonelce hikayenin kilit noktalarına yerleştirebilirimin peşine düşelim önce. eğer şu öykülerde karakterler ya da zaman-mekan çok ağır basarsa ancak tema zayıf kalırsa, bizler (söykü seçmece kurulu) o öyküye düşük değerlendirme yapmak zorunda kalırız.

adam mesela şahane bir öykü yazıyor ama temanın işlenişi çok zayıf. neredeyse yok gibi. ben kaleme haksızlık olmasın diye değerlendirmemi yüksek tutuyorum ama tekniğin (temanın) zayıflığı en önemlisi olduğu için değerlendirmeler düşük olabiliyor. bu da benim gibi diğer seçici yazar arkadaşların da işini zorlaştırıyor.

hepimiz öğrenciyiz (yazma noktasında) hepimiz öğreniyoruz. birlikte öğrenelim, ilerleyelim derim ben. umarım açık olabilmişimdir. daha net olalım, daha usta olmaya çalışalım, daha kaliteli bir seviyeye getirelim şu projeyi.

bu projeyi kendi kendine çok fazla ciddiye almış yazar,
sevgilerle,
ischam
iyi bir konuya sahip gibi duran dergi. belki yazarım ha, hiç belli olmaz.
yine güzel bir konu seçilmiş.
konuları belirleyen arkadaşı tebrik ederim..

muhtemelen öyküler içindeki betimlemeler bu sayıda fazlaca olacaktır.
dergimizin şu ana kadar ki en kısa kelimeden oluşan konu başlığı.
dergimizin şu ana kadarki ünlü harfle başlayan ilk konu başlığı.
her geçen sayıda bir kademe daha ilerleyen, ilerlemek zorunda olan *, okudukça ve yazdıkça hem kendine, hem de sözlüğüne (kendi sözlüğüne sevgili sözlükdaşım, yabancıya gitmiyor yazdıkların*) bir şeyler katabildiğin harikulade oluşum "söykü" nün 5.sayısının konusu : "oda"

hani şu, aklına binbir türlü olayı, insanı, zibilyon tane teraneyi getiren üç harfli sözcük.

her canın sıkıldığında, her dertlendiğinde, ya da mutluyken ne bileyim; eline kağıt kalem alıp bir şeyler karaladığını, bir başlığın altına satırlarca entry girdiğini biliyorum. nereden mi biliyorum? çünkü sen de bir uludağ sözlük yazarısın. *

kolları sıvayıp, biricik sözlüğünün o çiçeği burnunda, kıymetli dergisi söykü için sen de bir şeyler yapabilirsin arkadaşım. öyleyse, 5. sayı için senden de öykü bekliyoruz.
yazmak isteyen yazarlar muziplik yapacaktır bu konu üzerine eminim ki; farz-ı misal "oda" yı "o da" şeklinde kullanmak isteyenler çıkacaktır muhakkak..

güzel konu.
Odana gir ve kapıyı kitle.
Böylece dünyadaki herkesi dışarıya hapsetmiş olursun.
bir odanın büyüklüğünü metrekare ile ölçebilirsiniz.
ama bir odanın sahibinin zenginliğini o odanın metreküpü belirler.
insanlar zenginleştikçe evlerinin tavanları da yükselir.
insan kalbi de odacıklardan oluşur ve onun akciğerlere kan pompaladığı öğretilmiştir bizlere hep.

oysa, sevgi de pompalar;

- doğa sevgisi,
- insan sevgisi,
- yaşam sevgisi.

bunlarsız bir yaşamın anlamlı olabileceği düşünülebilir mi hiç! yalnızca nefes alıp vermek değildir yaşamak.

" bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak*"
insanlar ikiye ayrılır;
-lisede en az bir kere müdürün odasına gitmiş olanlar
-hiç gitmemiş olanlar.
-odaya girdim bir de ne göreyim? iki tane taş gibi çırılçıplak, uzun boylu heykel. oda mı müze mi lan burası diye hayıflanırkene...

son tarihe yaklaşmış sayıdır. çoğüzel bir konusu olmasına rağmen bir türlü kalem oynatmaya fırsat yakalayamadım işlerden ötürü(kahrolsun kapita..neyse hadi ekmek yiyoruz küfretmeyelim). yazacak arkadaşların hala fırsatı varken yazsınlar derim, her sayıda çıtayı biraz daha yükseltmek adına farklı kalemlere ihtiyacımız var.
senin odan hangisi?

- kent altındaki tesisat kanallarına açılan, isyanlardaki bünyeleri huzura erdiren bir yeraltı odası mı?
- çatı katında, aşkla-şehvetle dolu nice gecelere şahitlik etmiş duvarlarıyla, bakla sofaya komşu, nohut oda mı?

yoksa;

- alkatraz kuşçusu'nun hapisane odası mı?
- papillon'un kapatıldığı hücre odası mı?
- otomatik portakal'daki işkence odası mı?
- kuzuların sessizliği'ndeki sorgu odası mı?
- love story'deki hastane odası mı?
- postacı kapıyı iki kere çalar'daki postane odası mı?
- genelev hayvanat bahçesi gibi'deki kerhane odası mı?

senin odan hangisi?
az zamanda çok yazdım.
bekleyip göreceğiz...
günün sona ermesiyle yazı gönderimlerinin son bulacağı söykü sayısı.
sınav haftası dolayısıyla katkıda bulunamayacağım, olsun. okumak için sabırsızlanıyorum.
entry olarak yayın tarihi bugün olan sayı. merak içerisindeyim. yayınlandı mı arkadaşlar?
hala bir hareketlilik yok yada ben göremiyorum.
meraklı, heyecanlı ve paylaşımcı arkadaşlar görmenin oluşum adına çok iyi bir ilerleme olduğu sayıdır. hadi hayırlısı...
oda temalı, birbirinden okunası öykülere sahip beşinci sayı.

bir konunun farklı insanlar tarafından, farklı farklı algılanması sonucu ortaya nasıl hoş bir çeşitlilik çıkacağının göstergesi.

okuyana, yazana, destekleyene teşekkürler.
- bu aşkın hırsızı sensin ;

" piramite geri dönersek... "

keşke dönmeseydik. evet! keşke... çünkü okuyucu o sıkıcı tanım bölümünden tam da çıkıyorum diye düşünmeye başlamışken tekrar geriye döndürmek ve bilgi mahiyetinde ona bir şeyler daha vermeye çalışmak okuyucuyu geriyor.

üstat sait faik'in bu hususta güzel bir sözü vardır;

" - okuyucu, hikayeyi, genel kültürünü değil hayal dünyasını geliştirmek için okur. "

buna mukabil, hikayelerin bir de girizgah bölümü olmalı elbet ancak, mümkün mertebe kısa tutulması okuyucuyu sıkmamak adına önemli bir detay.

bir diğer husus, tarafların karşılıklı duygularını başarıyla anlatan, hoş ve içten konuşmaların geçtiği diyalog bölümünde;

" - olsun. köpek gibi takip edeceğim seni. nereye gidersen git ben de arkandan geleceğim. "

söyleminde kullanılan 'köpek gibi' benzetmesi, o diyaloğun genel seviyesine hiç de yakışmayan, yakışık almayan bir ifade olmuş kanımca.

hikayelerde, argo ve küfür kullanmak önemli bir sanattır. bu bağlamda, zamanında atılamamış ve gediğine oturtulamamış taş yazarın başını yarabilir.

hikayenin yapısal kurgusu çok sağlam. bu açık-seçik görülüyor. giriş-gelişme-sonuç bölümleri birbirlerinden ayrılmış, uzun paragraflar yerine bölüntülü paragraflar seçilerek okuyucu psikolojik olarak rahatlatılmış. diyaloglar; diyalog formatında verilerek, rahat okunur ve kolay anlaşılır bir hale getirilmiş.

dahası, dil iyi kullanılmış. birbirinin tekrarı kelimeler yok. okuma akışını kesici ya da yavaşlatıcı karmaşık cümleler görülmüyor. rahat okunabilen, çok düşündürmeyen, bir çırpıda okunup bitirilecek güzel bir hikaye olmuş.

doğrusu, yazarın önceki hikayelerinden birini okumak, bu hususlarda katettiği yolu görmek açısından önemli fikirler veriyor ve bizleri de sevindiriyor elbet!

- güzel, çok güzel bu gelişmeleri görmek.
güzel dergimizin, yeni kalemlerle kuvvetlendiği -ve şenlendiği- beşinci sayısı. yeni yazarlarımıza buradan hoş geldiniz demek istiyorum.

dergiye yazan, yazı yollayıp da yayınlanmayan, okuyan, hazırlayan hatta bu başlığa girip ıyyy iğrenç diyenlere dahi teşekkür ediyorum... hepimizin ellerine sağlık olmuş bu sayı...

naçizane görüşlerim aşağıdadır her zamanki gibi...

bu aşkın hırsızı sensin @571 1071 1453 1881 1905 1923

yalın bir anlatım yapılmış hikayede. Yaşanan olay biraz daha gerilimli anlatılabilirdi sanki…
diyalogların üst üste bindirilmesi haricinde okuma keyfini bozan hiçbir şey yok, gayet akıcı ve okumaya değer bir yazı… yazarın ellerine sağlık…
--

misafir ve yolcu @avea11

konu olarak gerçekten enteresan bir hikaye. Mekan geçişleri hikayenin temposunun düşmesini engellemiş. Kafa sesiyle başlayan öykünün öyle devam edeceğini zannettim ama öyle değil, yanıltmasın. En nihayetinde okunması gereken yazılardan. ilgi çekici. Yazarın ellerine sağlık.
--

gözleri karanlık adam @biradetbeyfendi

kaliteli cümleler ve yine kaliteli betimlemeler eşliğinde sizi bambaşka bir odaya sürükleyecek –güzel- bir hikaye. Fazla söze gerek yok gerçekten. Yazarın ellerine sağlık.
--

katlime bir bahaneydi sevgin @experimental

ilk başta bir “n’oluyo?” diyorsunuz ama sonunda anlıyorsunuz. Saçma bir değerlendirme evet. Aslında biraz içsel bir hesaplaşma gibi gözüküyor baştan –hikaye. Ancak sonunda sizi ters köşeye yatırabiliyor. Keyifli bir hikaye demek isterdim ama konusu buna izin vermiyor. Sosyal bir yaraya farklı bir bakış açısı... yazarın ellerine sağlık.
--

kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak @f628

yazarın kendisini ana karakter olarak kullanması değişik olmuş. Ancak naçizane tavsiyem yıldızlı bakınız olarak girdiği cümleleri ara cümle olarak kullanması yönünde. Okunabilirliği arttırmak adına… diyaloglar güzel ve sonunda yine beklenmedik yerden vuran bir yazı… yazarın ellerine sağlık…
--

okyanus mavi @forrest

ilginç bir hikaye daha. Anlatım akıcı, cümleler sağlam. Sadece konu biraz klişe. Ama yazar altından kalkmayı başarmış. Kendisine burada “run!” demek istiyorum. Bu günkü hava durumuna çok uygun bir yazı olmuş. Bu yüzden Okurken gerçekten keyif aldım… yazarın ellerine sağlık…
--

düş oda bir salon @hanna

kısa ama öz bir hikaye. Öz çünkü; bizi anlatıyor. Türk filmlerinden kısa bir kesit gibi. Aslında bu hikaye de klişe. Ama gerçeklik payı ve yine yazarın işleyişi, hikayenin sıcacık olmasını sağlamış. Yazarın ellerine sağlık.
--

yalanlardan doğan güzel gerçekler @inanna salome

değişik bir yazı olmuş. iki adet mektupla hikayeye şekil verilmiş. Sanki kısaca olaylardan bahseden bir girişi olsa daha iyi olurmuş. Yine de güzel bir hikaye. Yazarın ellerine sağlık.
--

bir otel odasında bıraktım sensizliği @kaideyi taciz eden istisna

bu sayıda okuduğum en güzel diyaloglara sahip hikaye bu. Hikayeden çok, bir tiyatro metni gibi. Yazarın emeğine sağlık. Başarılı bir hikaye olmuş…
--

kırık toprak kokusu @little finger

kısa kurulmuş cümleler okuyucuyu sıkmıyor. Yalın, şık bir hikaye. Yazarın yılmadan devam etmesi dileklerimle. Yazarın ellerine sağlık.
--

sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar @mbaran

12 angry men kokusu aldım bu hikayede * . karakterlerin isimlerini sıfat olarak kullanmak çok eğlenceli.(yok, sıfatlarını isim olarak kullanmak… yada her neyse…) Ben de çok severim bunu yapmayı. Gerçekten keyifli bir hikaye. Atmosfer, konu vs. sağlam… yazarın ellerine sağlık…
--

yıldızlar da çığlık atar @mo ni fe

bizi anlatan bir hikaye daha. Argo kullanımı olsun, mekan tasvirleri ve çizdiği atmosfer olsun, kaliteli bir hikaye olmuş. Yazarın emeğine, ellerine sağlık.
--

hastane kalabalığı @nickingham

tam olarak başlığının karşılığı bir yazı. Okurken arada tebessüm ettiriyor. Uzun paragrafları korkutmasın. Gayet akıcı ve anlaşılır. Hepimizin başından geçen bir olayı hikayeleştirmiş yazar arkadaşımız. Yazarın ellerine sağlık…
--

gayya dan gelen @saipsiz

bir x files havası… neden yaptın bunu bize diye sormak istiyorum yazara… gerilim iyi yakalanmış. Paragrafların uzun olması gözünüzü korkutmasın. Çok çok ilginç bir konu… yazarın ellerine sağlık…
--

kısa metrajlı ölüm @seyyar motto

farklı bir konu. Güzel bir kurgu. Yazarında dediği gibi “film gibi” olmuş. Atmosfer harika yakalanmış. Yazarın ellerine sağlık.
--

geçmişten gelen @siyahgiyenadam
bir ilki yapıp, kendi hikayeme öz eleştiri yapmak istiyorum.
Öncelikle bu hikaye yaklaşık on beş sayfa sürdü. Aslında konu itibarı ile yirmi sayfadan fazla tutması gerekir ancak ben okunması sıkıcı olmasın diye kısıtladım biraz. Bundan dolayı geçişler ani oldu. Hikaye askıda kalmadı ama ani geçişler okuyucunun keyfini kaçırabilir. ikinci olarak Türkçe haricinde üç dil kullandım. Bu aslında deneme amaçlıydı. Çevirilerini parantez içinde yazmak zorunda kaldım. Bu da okunuşu bozabilir. Arapça cümleleri Latin alfabesiyle yazmak da biraz emanet durdu sanırım. Hikayenin geçtiği mekanlarda tasvirleri biraz daha fazla tutabilirdim. Bunun olmaması olayların sahnesini biraz boş bırakmış. Ama kısa yazma çabasından oldu.
Son olarak; söykü dergisi’nin yayınlanmış 5 sayısının 4’üne hikaye verdim. Hepsi birbirinden farklı tarzlardaydı. Bir sonraki de bambaşka bir tarz olacak. Eksiğiyle fazlasıyla; denemeye devam ediyoruz…
--

oda ve çocuk @van golu cannavaro
bu sayıda yazılmış bir ‘ters köşe öyküsü’ daha. Olayların akışı ve kurgusu gayet güzel. Sıkılmadan okuyabileceğiniz başarılı bir öykü daha… yazar arkadaşımız konusunu çok güzel kullanmış. yazarın ellerine sağlık…

edit: bi'şeyler ekledim...
- misafir ve yolcu;

- hikayeye doğrudan bir dalış ve ardından kısa paragraflarda geçmişe dair bilgilendirmeler.

okuyucuyu, sıkmadan-bunaltmadan. üstelik, ruhsal bunalım yaşayan bir insanın içsesleri ile olan anlamlı-anlamsız ama karmaşık diyaloglarının bulunduğu bir hikayede çok da akıllıca bir girişim.

- içses... fark ettiniz mi, son zamanlarda ne çok kullanır olduk bu sözcüğü?

hikayenin içinde de çok net anlatılmaya çalışıldığı gibi insanların kendi-kendileriyle konuşmaları ve tartışmalarına 'delilik belirtisi' olarak bakılırdı eskiden. oysa, herkes kendi içsesiyle, için-için konuşmaya devam ederdi.

- hakikaten, ne komik olurdu böyle birini izlemek.

mesela ben, bir insan kaşının, evet, hayır, olabilir, zor, çok güzel, kötü ve daha nice anlamlar ifade edebildiğini; çocukluğumda, annemi, çoğunlukla kazak örerken izlediğimde öğrendim. içsesleri ile neler konuşuyorsa, dışa-vurumu anında yüzünde. kaşlar, gözler, dudaklar ve hatta yüz derisi; bir sinema perdesi hatta, tiyatro sahnesi gibi o kadar açık ve net ifadeler. kendisini yalnız hissettiği zamanlar konuştuğunu bile yakalamışlığım vardır. tabii, ardından beni fark edince klasik boğaz temizleme numaraları filan.

- tabular yıkılıyor, ne güzel!

bir zamanlar deli damgası yemekten korkan bizler, aslında herkesin bildiği ve hemen her gün kendi-kendine tekrarladığı bu diyalogları, şimdilerde rahatlıkla dile getiriyor, buna bir isim koymanın gereğini hissediyor ve 'içses' diyoruz.

- tutar mı? tuttu bile...

yazarlar, beni bu sayıda çokca şaşırtacaklar anlaşılan. hırpani yazarlarda bile bir derlenme, bir toparlanma, bir güzelleşme-titizlenme çabası, aman-aman! şeytan kulağına kurşun.

çok güzel bir tema yakalanmış ilkin. ilginç ve bir o kadar da etkileyici kullanılmış üstelik. ruhsal bunalım halindeki bir insanı; onun söylemleri ile yansıtmak, çelişkilerini ortaya koymak ve eğreti duran, kılıksız bir anlatıma girmeden onu okuyucuya sunabilmek zor değil, çok zor bir iştir. bazı paragraflar, biraz fazla uzatılmamış mı? evet! bu kusur kadı kızında da görülür.

hikaye, bir ileri bir geri gidiyor olsa da bölümler arasındaki bağlantılar iyi kurulmuş. okuyucunun ihtiyaç duyduğu bilgiler tam da kafa yormaya başlayacağı sırada geliyor.

bu oldukça önemli bir detaydır zira, okuyucu tembellikten hoşlanır. ister ki istediği şeyler kendisine hap gibi sunulsun. oysa, çoğunun söylemlerine baksanız; 'köstebek romanları'ndan başka bir şey okumadığını zannedersiniz. hani, onlar zeka gerektiriyor ya! o bakımdan.

- yazar, gereken özeni gösterdiğinde neler yapabileceğini kanıtlamış. bizler de bunu istiyoruz zaten.

burası, uludağ sözlüğün o yaşamı ti'ye sayfalarından daha farklı olsun, yazarlar işi ciddiye aldıkları vakit neler ortaya koyabileceklerini göstersinler, onları, bir de bu yüzleri ile tanıtalım istiyoruz.

- bu isteğimiz gerçekleştiği zaman da mutlu oluyoruz. babaları, uçan-balon almış çocuklar gibi...
dergideki gibi, alfabetik sıraya göre okudum. öznel izlenim ve düşüncelerimdir:

(bkz: bu aşkın hırsızı sensin/#15075551)

öykü iki kısma ayrılırsa -okununca anlaşılacaktır-, ilk kısım bilgi veren anlatım minvalinde olduğundan; okuyucu yormadan ve arada ilgiyi yoklayarak atılan adımlarla, (gereksiz uzamadığından)sıkıntıya düşülmemiş.

yalnız(evet, olumsuz cümlelerin vazgeçilmezi) ilk kısımda verilen bilgi ve akışın koptuğu bir ikinci kısım var. ve bence ikinci kısım, girişi farklı yapıldığı takdirde; tek başına iyi bir öykü olurdu.

--spoiler--
zira robin hood umuzdan bir eser yok. aşık bir adamın kabul edilmediği eve, girme çabaları var.
--spoiler--

yine ikinci kısım, akıcı ve yapı olarak daha okunur durumda. genel olarak, güzel bir yazı. kısa ve devam edecek nitelikte bir öykü, yani devam filmi çekilebilecek durumda. çekilirse de muhakkak izlenir.
----------------

(bkz: misafir ve yolcu/#15112034)

anlatım, okuyucu için öyle rahat ki; insanı kendi evinde hissettiriyor.
olayların iç içe geçmesi ve farklı zamanların birleştirilmesi gayet yerinde becerilmiş.
hakkında kısa bir yazı yazıyorsam, kesinlikle beğendiğim ve kusur olarak bu etkiyle; göze çarpan bir şey bulamayışımdandır.
belki içerikte, öznel ilgilerimin yansımalarını görmekten dolayıdır.
kesinlikle okumaktan zevk alacağınız bir öykü olmuş.
-----------------

(bkz: gözleri karanlık adam/#15069551)

yapılan betimleme ve tanımlamalarla gözlerinizi kapatıp çok canlı ve gerçek bir dünya kurabilirsiniz.
olay içermeyen, diyalog bulundurmayan bir öykü. evet, bunun; bir seçim olduğunu düşünüyorum.
anlatım yormuyor, benim gibi betimlemeleri seven; işin, düşleme ve hayal kısmını daha ön planda tutan insanlar için güzel iş olmuş.
meraklısına derler ya, aynen öyle.
-----------------

(bkz: katlime bir bahaneydi sevgin/#15068181)

tutku ve kıskanmanın bir romanı bu. baya bildiğin roman.
öte yandan, mutlak bir kendini sorgulayış yazısı olduğuna inanıyorum. hayır, yazarı kast etmiyorum. karakteri diyorum.
hafif bir hannibal kokusu almadım değil, minnacık bir esin kaynağı; en azından ben okurken esinlendim.
----------------

(bkz: kalbimin odalarında yalnızlıkla tango yapmak/#15082988)

diyaloglar üzerine(aslında monolog) kurulmuş güzel bir öykü.
soyut kavramların konuşturulması, ilgimi çekti.
oldukça kısa ve bir o kadar tadı damakta bırakmış.
direkt konuya girip, meramını anlatıp gitmiş yazar.
gereksiz değil de doyurucu ayrıntılar olması, yazıyı bir kademe daha atlatırdı.
gideyim, sürem doldu. *
----------------

(bkz: okyanus mavi/#15106924)

çok keskin çizgileri var. çarptığınız anda, parçalanabiliyorsunuz.
bir anda sizi şaşırtan bir nokta geliyor, o ana kadar verilen bilgilerin bıçak kesiği yemesi bozguna uğratıyor.
öykü içinde manzum kısımlar, yazıyı rahatlatmış. onlarsız daralacakmış hissi var.
bu yazı, kendisiyle ilgili bir yazı daha yazılır ve karanlık noktalar açığa çıkarılırsa anlam kazanır. bunu okuyucuya bırakmak ta bir seçenek tabii. bu durumda, okuyucuya iş düşüyor. biraz çaba, ey okuyucu!
oldu bittiye gelmiş bir olay var hissi, durmadan akılda. fena mı? bilemiyorum.
----------------

(bkz: düş oda bir salon/#15092356)

çok kısa ve yine bir o kadar da tadı damakta bırakıyor. bu sayının lezzeti burada sanırım.
karakterlere derinlik kazandırılması halinde daha üst kademede bir öykü görebilirdik.
yazıdan kopmayı engelleyen yapısı yazıyı kotarmış.
olayın içine girmek kolaylaştırılmış.
----------------

(bkz: yalanlardan doğan güzel gerçekler/#15107496)

öykünün başında verilen bilgi olmasa daha çekici gelebilecek bir yazı. henüz okumayanlara tavsiyem, yazının başını okumayın. direkt oğluma mektup diye başlayan paragraftan okumaya başlayın. en son dönüp okursanız muhtemelen çok daha beğeninizi kazanan bir öykü olacaktır.
mektup ta olsa paragrafsız uzun bir yolculuk, yorucu olmuş. okuyucunun ara ara istirahatini sağlamak için ve anlatımda boğulmaması için bu gerekli.
bunları yok sayıp, uzun ve önemli bir vakit ayırırsanız; hayal edip, öyle okursanız doyurucu olabilir.
-----------------

(bkz: bir otel odasında bıraktım sensizliği/#15097656)

gerçekliği ön planda, sonunu merak ettiren bir öykü.
kopyala-yapıştır izi gibi "&8230#" bir şey, gözü sürekli rahatsız etse de bunu değerlendirme dışı bırakmak lazım.
anlamak için birden fazla kez okunmayı gerektiriyor. ben anladım, deseniz eksik bırakır ve hakkında konuşurken eksik kalırsınız.
tutkuyu, bir öyküde işlerken; yerleştirirken, gerçekten yaşıyor ve yaşatıyor insan. bu öykünün artısı en çok burada.
-----------------

(bkz: kırık toprak kokusu/#15041591)

bir bağlılığın, bağımlılığın tiradı.
içindeki boşlukları dilediğiniz gibi doldurabilirsiniz. sonunu yazmakta da özgürsünüz. sınırlandığınız tek şey, yazarın düşü; onun içindesiniz, kıpırdayamazsınız.
önemli bölümü belirsiz ve hayal meyal hatırlanan bir rüyayı anlatmak gibi geliyor insana.
-----------------

(bkz: sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar/#15098703)

kalan yazılarda bir mucize olmazsa, sanırım bu sayıdaki favori öyküm bu.
ilk anda bir testere etkisi, esinlenmişliği hissettirse de olay başka.
grup psikolojisini ve insanların çoğunluk oluşturduğunda nasıl yargılara sahip olduklarını güzel yansıtmış yazar.
sıkılmaya engelleyen bir, merak unsuru var. yazı belki, bu sayının en uzun yazısı. yine de kendini okutuyor bu sayede.
uzayıp bir roman halini alabilecek yapıda. ki "uzun öykü" desek, daha doğru bir tanımı olur.
-----------------

(bkz: yıldızlar da çığlık atar/#15113368)

argo kullanımı, dozajı zorlasa da konunun ve gerçekliğin çok dışına çıkmadığından kurtarıyor.
anlatılan olaya hakim bir dille sürüyor sonuna dek. sonu da... tamam söylemiyorum.
öykü kalıbına uyan, anlattığı şey için; ne kısa-ne uzun, yerinde bir yazı.
sosyal statü etiketleri içinde çaresiz bırakılanların intikamını alan, kafada soru işareti bırakmadan bitiren bir yazı.
------------------

(bkz: hastane kalabalığı/#15012762)

kısa bir gözlemin, dikkatli gözle anlatımının görüldüğü bir öykü.
sosyal olguların içinde, sağlık ve hastahane(hastane) anılarının önemli yeri vardır.
bunu yakalamak güzel, yalnız; tek pencereli bir kesitin ele alınması basit kalmasına sebep olmuş öykünün.
basit ve yormayan olarak ta değerlendirilebilir.
------------------

(bkz: gayya dan gelen/#15108400)

uzun uzadıya işlenmiş, şive ve yöre ağzını iyi katık etmiş bir yeraltı öyküsü.
öyküyü "gerçekleyen" askerlik anısı tadı, baharatı fazla ve "meraklısına" bir öykü.
sarhoşlar yalnızlar ve duvarlar ve geçmişten gelen den sonra sayının en uzun yazısı.
-------------------

(bkz: geçmişten gelen/#15112806)

yaklaşık üç saattir baştan sonra öyküleri okuyorum ve en uzun yazı gayet doyurucu bir metin olarak çıktı karşıma.
konu klasik olsa da anlatım başarılı olunca kotarıyor öyküyü.
kısa film senaryosu olabilecek nitelikte, hatta hayalinizde böyle bir film çekmeniz olası.
bu yazı için; teknik olarak, eleştirebilecek düzeyde olmadığımdan yazacaklarım bu kadar.
derginin kalitesini şüphesiz en çok artıran yazılardan biri olmuş.
--------------------

(bkz: oda ve çocuk/#15083771)

şaşırmanızı sağlayan bir yapı var.
karakterin üstüne biraz küçük gelen elbise gibi, diyalogları ve yaptıkları.
inandırıcılığı veya temeli çok ta sağlam gelmiyor. gerçek bir olaydan alıntı vesair diye demiyorum, sadece inanmayı güçleştiren karakterler var. belki bu öykünün güzelliği de buradadır, bilemiyorum(öznel olarak biliyorum da).
olay örgüsünde, yer ve diyaloglar klasikleşiyor.
sonundaki vuruculuk, tüm bunları ortalamanın üzerine çıkarabiliyor.
--------------------

kendi yazım* için sadece kısa bir not: "öyküyü yollamaya son saatlerde karar verip 23:59.17 gibi bir anda yolladığımdan, bir takım imla hataları mevcut. okuyanlara teşekkürler".

emek veren, öykülerini okuduğumuz her yazara teşekkür ederim. olumsuz eleştiri veya eksiklerin eleştirisini göremeyebilirsiniz, bu teknik olarak öykü değerlendirmesinden az anladığım anlamında da değerlendirilebilir. haddi aşan ifadeler varsa affola.

dergi için öykü seçen yazarlara özel teşekkür: biradetbeyfendi, efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental, ischam, mbaran.
- gözleri karanlık adam;

yıllar önce, moldovalı bir beton mikseri şoförü sıkı bir ders vermişti bana; hayata dair. o'nu normal mesaisinden fazla çalışmaya ikna etmeye çalışırken;

" bak dostum! ben, geceleri gerçek hayatımı yaşayabilmek için gündüz çalışıyorum. senin vereceğin paradan daha çok, ailemle birlikte olmaya ihtiyacım var benim. çocuklarımınsa, babalarıyla oynamaya ihtiyaçları var. "

- ne diyeceksin! insana bir anda, 'ulan! ben ne bok yemeye buradayım? çocuklarım babasız büyürlerken memlekette' dedirtecek kadar anlamlı ve etkili sözlerdi bunlar.

yazar,

bir insan için, adeta tanrısı olduğu bir hayal dünyasının mı yoksa, o dünyada var olmaya devam edebilmek için gerekli aktivitelerin gerçekleştirildiği günlük yaşamın mı daha değerli olduğuna yönelik sorgulamalar yapmaya zorluyor bizleri. ayrıntılara önem veren, o bilindik, detaycı ve etkileyici anlatımıyla.

- ne kadar mı detaycı?

" masanın üzerinde içilmek için geç kalındım bakışıyla sırt üstü yatan sigara paketinden iki parmağını içine daldırıp paketi tutmadan sigarayı çekip aldı. "

- işte! bu kadar. yaşanmış ya da yaşanmakta olan o an, artık tüm çıplaklığı ile gözlerimizin önündedir. tasvirin gücü buradan gelir zaten. o olmaksızın; kahramanları tanıyamazsınız, kafanızda şekillenmezler, adeta bir rüyanın sisli perdesinde kalır-gider gözleriniz.

- ne kadar mı etkileyici?

"(...)

hatrının çalar saati zırlamaya başlıyor
burada öpüştünüz, hatırladın mı diyor
istikamet yine ev
o tanrılığının bir boka yaramadığı ev "

- işte! bu kadar.

sonra,

o son cümlede verilen, kahramanın garip yaşam algılamasına ve merkezinde bulunduğu oluşumlara neden gösterilebilecek yegane şey. ne kadar da akıllıca konuşlandırılmış oraya;

ilk beş round boyunca rakibini yoran orantısız güç sahibi bir boksörün, altıncı round'un hemen başında, tek yumrukla rakibini yere sermesi gibi biti-veriyor hikaye. tadını beynimizin kıvrımlarında bırakarak.

- yazarın aklına, yüreğine ve ellerine sağlık.

hem yapısal ve hem de tematik kurgusu, hikayeye çekicilik katan hinlikleri, anlatım dili ve yazım kurallarına bağlılığı ile okunası ve örnek alınası bir hikaye olmuş gerçekten.
- katlime bir bahaneydi sevgin;

ne güçlü bir duygudur şu kıskançlık ve boyutlarının nerelere varabileceği ne güzel ifade edilmiş şu cümlede;

"...onun o boynunun omzuna kavuştuğu çukurda bütün gün biriktirdiği aromasını başkasının koklaması fikri..."

ya da şunda, karşısındakini esir alırcasına bir kıskançlık;

"...herkes kötü bilmiyor musunuz sanki, onu ben koruyabilirdim, hem onu paylaşmak da istemiyordum, onun bir saç teli yere düşse, başkasının eline geçmesin diye saatlerce ararım ben, o benim için bir hazineydi, siz hazinenizi sokakta açıkta bırakır mısınız kasaya koyarsınız..."

ve karşısındakini esir alırken düştüğü esareti;

"...sokağa çıktığımızda ona bakan adamlardan bıktım, bir yere oturduğumuzda onun sandalyesinin dönük olduğu tarafta olan adamlara baktığını düşünmekten bıktım, sinemaya gittiğimizde yanına erkek denk gelmesin diye dua etmekten bıktım, hele bensiz dışarıdayken bir adamın ona asılması fikri, onun başka bir adamla konuşması fikri...of ya"

kıskançlık duygusunun, bir insanın; karşısındakine mi yoksa, kendisine olan güvensizliğinden mi kaynaklandığı, halen ve akademik anlamda ciddi bir tartışma konusudur.

buna mukabil, tartışma götürmeyen bir gerçek de tüm çıplaklığı ile karşımızda duruyor; 'benim olan, tüm varlığı ile benim olmalı' mantığına sahip, hastalık derecesinde egoist insanların, toplumumuz içerisinde önemli bir yekunu oluşturması.

düşünün bir kez;

bir insanı o denli sevmek ki o'na sarılıp-sıkarak öldürmek. aynen, fareler ve insanlar'daki 'lennie' karakteri gibi. buradaki sıkmak fiilini ister gerçek, isterseniz mecaz olarak kullanın ifade ettiği anlam çok da değişmiyor.

yazar,

kahramanın geçmiş takıntısından hareketle ve sürekli olarak bu noktaya vurgu yaparak, bu tip insanların; başkalarıyla kıyaslanmayı asla kabul etmeyecekleri daha doğrusu, istemsiz olarak edemeyecekleri noktasına varıyor.

bu noktadan biraz daha ileri gidelim ve diyelim ki bir kızın, kızlığı neden bu denli önemlidir. hatta, tabu halinde korunmaktadır bir toplumda? yanıtı çok basittir aslında;

- kıyas...

zaten kahramanımızın, sevgilisinin beynindeki kıvrımlardan söküp atmak istediği, bu kıyası gerçekleştireceği yaşanmışlıkların kayıtlarını yok etmek değil midir aslında?

doğrusu, "bu duyguyu bu ölçüde olmasa da civarlarında yaşamayan birisinin, bu denli tatmin edici bir anlatım sergileyebilmesi mümkün müdür?" diye düşünmekten de kendisini alamıyor insan.

şaka bir yana;

psikolojik anlamda sıkıntı içerisinde olan bir insanın, duygularını, düşüncelerini ve hasretlerini böylesine akıcı bir dille, sıkmadan, bunaltmadan üstelik zevkle okunacak bir biçimde okuyucuya sunmak, hiç de hafife alınacak bir iş değildir.