bugün

entry'ler (808)

epiktetos

"eğer birisi size belirli bir kişinin sizinle ilgili eleştirel bir şekilde konuştuğunu söylerse, sıkıntılı bir tavırla mazeretler ileri sürüp kendinizi savunmayın... Yalnızca gülümseyin ve zannederim bu kişi benim başka hatalarım da olduğunu bilmiyor... Bilseydi bu kadarından bahsetmezdi..." diyen filozof kişi.

once

birbirlerinin hayatlarına dokunan iki kişi arasında geçen kısa hikayesiyle, tadı damağımda, müzikleri kulağımda kalmış, kendini ikinciye izlettirecek olan film.

evde her akşam çay içen aile

demleniyorsa o çay, ailedir.

sallamaysa, o çay bir kişiliktir.

üniversitelerde cemaatçilerden uzak durmanın yolu

her köşe başında bir celladın olduğunu var sayarsak, e bizim yolumuzda virajlarla doluysa, yok öyle bir yol.

bim in yapacağı sigaraya alternatif isimler

bimston.

ben bu yazıyı öylesine yazdım

"hayır!" dedi zeynep "hayır!!".
"sevemezsin bundan sonra, bağlanamazsın. yapamazsın anlıyor musun?" dedi adam, meçhule gittiğinin farkına bile varmadan.

siyaha bürünmüştü yine gün. diğer günlerden pek farklı olmayarak daha zifiri, daha ağır çökmüştü gecenin üstüne. gece taşıyamıyor gibiydi yükünü, zeynep gibi. inançlar, doğrular, mutluluklar, sevinçler, paylaşılanlar koca bir yalan olmuştu hayatında. gücünü yitirdiği yerden, acısından deç alarak ayağa kalkmalıydı. biliyordu sonsuz olmadığını her bir şeyin. bundan sebep gecenin üzerine yürümeliydi, her attığı adam daha değerliydi. çünkü artık yalnızdı.

- şuna baksana. farklı. seziyorum farklı biri.
+ tam senin tipin ve evet. farklı.

fark sözlükte; Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, anlamına geliyordu. ve o da ayrılıyordu diğerlerinden. en azından zeynep'in gözünden böyle görünüyordu. o halde farklı sözcüğü o an ki durumu karşılayan en uygun kelime olma hakkını elde ediyordu. gözleri farklı bakıyordu diğerlerinden. sonsuzluğun rengine münhasır gözleri.

yalnızdı zeynep. bunun farkındalığıyla yaşamak mecburiyetindeydi bundan tezi. yalnızlık? nice şair, yazar, derviş, bilge ne anlamlar yüklemiş, ne tanımlar yapmıştı bu 9 harflik kelime uğruna. kim bilir belki de bu uğurda ölmüştü nicesi, ağrısız ve yalnız.

* ben dün vardım, bugün de varım. ancak yarın olup olmayacağım belli değil. yalnızsın, evet. seni seviyorum, hem de çok. ama şimdi bunu düşünmemelisin. hayati bir karar vereceksin. ve bu kararı alırken düşünmen gereken tek kişi sensin. kendin!
-...

şaşkındı zeynep. olanları ölçüp tartması gerekiyordu. ama şaşkındı işte. o zaten yalnızdı. e o zaten yalnızsa biri ona bunları nasıl söyleyebiliyordu? bu ne cüretti? yanmış can bir kez daha yanabilir miydi? ahh zeynep!! kafası mı karışıyordu, yoksa karmaşıklık gerçekleri görmemek adına ona kendini daha mı iyi hissettiriyordu, henüz bunu bilemiyordu.

marmara üniversitesinin yüksek lisans mülakatı

2013 tarih bölümü türkiye cumhuriyeti tarihi anabilim dalı tezli yüksek lisans mülakatı yazılı sınavında sorulan sorular şunlar:
1) atatürk dönemi dış politika hakkında bilgi veriniz.
2) atatürk dönemi ekonomik politikalar hakkında bilgi veriniz.
3) atatürk dönemi sosyal alanda ve eğitim alanında yapılan inkılapları anlatınız.
4) türk-alman ilişkilerini tarihi seyir içerisinde değerlendiriniz.

ben bu yazıyı sana yazdım

Çoktandır bakamazken, bir gün bir adam gördü kadın.
içini içinde hissettiği gözlerinde buldu gözlerini.
Davetsiz misafiri oldu zaman zaman gözlerinin.
Çok uzun kalmaması makbuldü diye düşündü, çünkü korkuyordu kadın.
adam habersizdi. görmüyor herhalde diye düşündü kadın.
Yorgunluğu yüzündeki maskeden akıyor gibiydi.
Maskesi akıyordu adamın, içinde hissettiği içini görmeye başlıyordu kadın.
Her geçen gün adamın ruhundan aktı kadın.
Ruhu ruhundan izler taşıyordu adamın.
En hassas yerine dokundu adam kadının.
Kalbini kalbinde hissetti kadın adamın.
Sonra o adamın ruhunu sevmeye başladı kadın.
Gözlerinde sonsuz kalmak arzusuyla yumdu gözlerini kadın.
20 gündür sana uyuyup sana uyanıyor bu kadın…

atama ve bayrağıma dokunma

8 nisan 2013 pazartesi günü trakya üniversitesinin web sitesi yeni hali ile hizmete sunulmuştur. ancak bir kaç değişiklikle;
türk bayrağı,
tc ibaresi ve
mustafa kemal atatürk'ün resmi kaldırılarak!!!

bunlar, türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu atatürk'ün, "hayatta en hakiki mürşid ilimdir." sözünde bahsettiği ilmin evi olan eğitim kurumundan kaldırılmıştır. bu hafife alınacak bir durum değildir. sessiz kalındığı sürece, bazı şuuru yitik insan bozuntuları amacına ulaşacaktır.

göz göre göre geçmiş silinip, unutturulmaya çalışılmaktadır. bu yapılanlar yalnızca atatürk'ün değil, milli mücadelede sakarya'da, dumlupınar'da, çanakkale'de can vermiş dedelerimizin ve halen itin köpekleri tarafından canlarından olan nice şehidimizin kemiklerini sızlatan bir olaydır. saymış olduğum azizlere, açılmış bir savaştır.

artık yeter! susmayalım! haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır! bitsin artık bu saçmalık!

biz trakya üniversitesi öğrencileri olarak 15 nisan pazartesi saat 12.30 da buluşarak rektörlüğe yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz ve bayrağımızı, atamızı tekrar sitemizde görene kadar vazgeçmeyeceğiz.

sözlük yazarlarının itirafları

dünüyle çok fazla uğraştığı için mi anı yaşayamaz insan? yoksa yarınını çok fazla düşündüğünden mi?
dünleri düşündüm takıntılı bir ruh hastası oldum.
tamam dedim, yarınımı düşündüm umursamaz oldum.
hayatımda sayılı kez anı yaşadım, mutsuz oldum.
ben artık nasıl yaşamam gerektiğini bilemez oldum.
sonra...
bir daha asla ile başlayan cümleler sarf ettim.

şu an berbat hissetsem de mutluyum. öyle işte. anladın.

sözlük yazarlarından aforizmalar

tek elle alkış tutulmuyor.

sözlük yazarlarının itirafları

dakikalar önce yaşanmış bir olayı itiraf etmek durumundayım.

ön bilgi: bir buçuk ay önce sigarayı bırakma kararı almıştım. beni kendisine bahane eden arkadaşım da sigarayla olan ilişkisine son vermiş bulundu. lakiiiiiin, hayatta her şey mutlaka tekerrür ederdi.

***

vize haftasında olan ve yukarıda bahsi geçen arkadaşıyla 5 saattir not yazan şahıs odasından sessiz adımlarla çıkar, bunalmıştır. zuladaki sigaralar kötü günler içindir ve o kötü gün gelip çatmıştır. beynine oksijen, ciğerlerine nikotin gitme düşüncesi ile şahıs balkona doğru hareket eder. tedirgindir. arkadaşına ihanet ettiği düşüncesiyle sigarasını yakar ve gökyüzünü seyre dalar. gözleri fel fecir okur, yakalanma düşüncesi onu iyice telaşlandırır. oysa ki tek düşüncesi biraz rahatlamaktır.

***

bu arada balkon caddeye dönüktür. bir kaç tane park halinde araç, konteynır ve yol çalışmaları nedeniyle kaldırımda naylonla örtülmüş, çimentoyla harmanlanıp yollara serilmeyi bekleyen kumlar bulunmaktadır.

***

kendisini bataklıkta arkadaşına hainlik yapan bir kurbağa gibi hisseder veee.... vize mağduru zavallı kişi sigarası henüz bitmeden onu atmaya karar verir.
(dikkat: direk atmaya, söndürmeden atmaya!!)

sigara kurbağanın gözlerinin önünden adeta süzülür ve kaldırımın üzerindeki naylonun üzerine düşer. evet, gençliğinin baharında olan ve ailesiyle yaşadığı için gecenin 3 ünde evden çıkamayan mağdur kelimenin tam anlamıyla sıçmaktadır. mahalleyi hatta yaşadığı evi yakan kişi olmak istemez. bir de madalyonun diğer yüzü vardır. odasında hiçbir şeyden haberi olmayan arkadaşı. balkonda sağa sola yürür, burnuna yanık kokusu gelmeye başlar. fazla vakti kalmadığını anlar ve yüzü beyazlara bürünmüş şahıs, parmak uçlarıyla geldiği balkondan koşar adım arkadaşına, o masum insana doğru gider. başka çaresi yoktur. arkadaş kötü günde belli olur der ve ona bir arı vızıldaması hızıyla "bensigaraiçtim,yereattımnaylonyanıyorsıçtımevdençıkmamlazım" der. (bunu jet hızıyla söyler) arkadaşımın 5 saatlik çalışmadan beyni yanmış olsa gerek ki, her zaman ki rahatlığıyla " manyak mısın sen, naylon yanar mı hiç" der. demirin bile eritildiği şu dünyada bu söylediğine asla inanmaz panik halindeki telaşlı şahıs. arkadaşı balkona koşar. kendisi de 5 litrelik içme suyunu aldığı gibi daire kapısına yönelir. kapıyı çok sessiz açmak zorundadır. sesli de açsa geri dönüşü olmayan bir yola girmiştir. çoraplarıyla evden çıkar. koşarak olay yerine gelir ve 5 litrelik içme suyunu naylonun üzerine boşaltır. o an aklından "itfaiyeci olcak insanmışım ya la" diye geçirir. lakin düşünmeye fazla vakti yoktur. ayakları kafasına vurur hızla eve geri girer. annesi ve babası uyanmamıştır. mutludur. arkadaşı ise hala, " naylon yanar mı allah aşkına akhfa....." gibi cümleler kurmaya devam eder. yalnız helal olsundur, sigara içmeme değil, naylonun yanmayan bir şey olduğunu bilmememe kızar kendisi. hatta bir kez daha helal olsundur.

***

bu bahsettiğim olay dakikalar sürmüş olsa da saatler gibi gelmiş, arkadaştan gizli bir şey yapılmaması gerektiği ve naylonun insan hayatında ne denli önemli olduğu öğrenilmiştir.

***

ha bir de bir daha sigarayı söndürmeden atarsam, o bataklıktaki kurbağadan beter olayım.

nefret etmek

hissizleşmek kadar koymamalı. neticede nefret de bir duygu.

insanı yıkan iki kelime

eve gel.

tatlıses in vurulmasına üzülmeyen yazarlar

üzülmesek ne değişir, adam yaşıyor.

saçma sapan rüyalar görmek

arkadaşım isyan çıkarıyor, güya Çerkes Ethem'miş.
bende isyanı bastırmaya gidiyorum.
(lisans tezi bitirme ödevimin konusu: çerkes ethem )

yaşanılanlardan öğrenilenler

öğrendiğimi zannettiğimi öğrendim.

osmanlı devleti nin yaptığı en büyük hata

kesinlikle çok olmakla birlikte şu an aklıma gelen bir sanayi devleti olamamasıdır.

sanayi devriminin ortaya çıktığı 18. yüzyılda Osmanlı devleti gerileme ve dağılma sürecine girmiştir. üç kıtaya yayılmış güçte bir devlet niye tımar sistemiyle anılıyor da, sanayi alanında yapılan büyük bir atılımla tarih kitaplarında yerini almıyor. gücünü tarıma dayandıran bir imparatorluğun ekonomisi, toprak kaybetse etkilenir, isyan çıksa etkilenir, insan ölse etkilenir, vs vs. osmanlı' nın en büyük hatası son demine dek insan gücünden yararlanıyor olmasıdır.

seçilmiş olmak

(bkz: pikaçu)

kabus

kırk yılda bir erken uyuyup, bu saatte uyanmama sebep olan hadise.