bugün

doktor odası önünde sırasını bekleyen kalabalık grubun içinde bir köşeye dikilmiş, araştırmacı gözlerle etrafı süzüyordu suzan. elinde numara yazan küçük kağıtlar ile, kapının üzerinde ara ara bir sıra yükselen elektronik tabelaya kilitlenen kalabalık ile dolmuştu koridor. bir kaç yaşlı amca ve dahaca fazla bir teyze grubu ise ellerindeki evraklar, test sonuçları ve filmlerle beraber geçilmesi imkansız bir saf düzeniyle doktor odasının önünü kilitlemiş, kapının aralanmasıyla beraber içeriye bir göz atabilme, bir soru sorabilme fırsatını bekliyordu. bu duruma anlam vermekte her seferinde zorlanırdı suzan. sonuçta kapı kapalıydı. ve herkesin elinde bir sıra numarası vardı. neydi bu merak, bu sabırsızlık.. hasta haline rağmen kendi kendine gülümsedi.

3 gündür geçmeyen boğaz ağrısı artık dayanılmaz bir hale gelince doktora gitmeye karar vermişti. alt kattan sıra numarasını almış ve muayenelerin yapıldığı bir üst kata çıkmış, kendisine verilen sıranın ne zaman geleceğini kestirmeye çalışıyordu. yaklaşık olarak 1 saat beklemesi gerektiğinde karar kılan suzan hemen bahçeye çıkmak yerine kalabalığı izlemeye karar verdi. çok iyi bir gözlemci değildi aslında. ama doktor odası ve bu odanın insan psikolojisine etkileri izlenmeye değerdi.

içeride olan bitenler bilinmesine rağmen nedense en çok merak edilen odalardan biri olmuştu doktor odası. bir kere içinde doktor vardı. nasıl bir doktordu acaba.. erkek? kadın? genç, yaşlı? aynı anda kaç kişiye bakabiliyordu? iyice bir muayene ediyor muydu? hemen tahlil istiyor muydu? içeride neler oluyordu lanet olsun! hem bu kapılarda niye cam yoktu? niye sadece içeriden açılabiliyordu? halbuki eskiden ne güzel, normal bir oda gibi girilebiliyordu doktor odasına. herkes soracağını kavga dövüş te olsa soruyor, göstereceğini gösteriyor, bakacağına bakıyordu. meraklı millettik vesselam. merakımızı dizginleyemiyordu hiçbir engel. yeri gelince kendi oğlumuzun gerdek gecesini bile gözetliyor, içten içe tezahürat ediyorduk bizim oğlana kapı deliğinden.

doktor odasının kapısı aralanınca bütün meraklı gözler oraya çevrildi. hatta kısa boynu, takım elbiseli kel bir adam koridorun diğer ucundan koşarak geldi açılan kapıya. içeriden zayıf, yaşlı bir teyze çıktı öksüre öksüre. kısa boylu kelin yetişmesine fırsat vermeden kapattı kapıyı arkasından. "iyi bi doktor, bayan, genç" diye bilgi verdi dışardakilere yaşlı teyze. kapının önünde başlayan uğultuya yetişemeden gözden kayboldu.

- bayanmış doktor hadi gene şanslıyız..
- genç doktorlar da iyi olmaz ya hadi bakalım..
- hıyar bile 3 ayda yetişmiyor be ya..
- çok da genç değil canım tecrübesi var.. üçüncü gelişim benim..
- verdiği ilaçlar çok iyi geliyormuş..
- hem erkek doktorlar çok kötü davranıyor zaten.
- geçen bi kovmadığı kaldı beni odadan. erkek değilmi nolucak.
- bayan iyidir bayan.
- her bi tarafımıza bakar..
- kaç doktora gittim de şu boğazımın şişine bi çare bulamadılar..

son cümleyi kuran teyze hastalığından bahsederek patlamaya hazır bombanın fitilini ateşlemişti.

- seninde mi şiş? ay valla benim de.. 2 ay oldu inmedi meret.
- eniştemde vardı benim böyle bir şiş. sonradan tümör çıkmasın mı?
- ay allah korusun oğlum ne diyon sen öyle?
- kişniş otu iyi gelir diyorlar ya deneyen var mı acep yavrum?
- seni kandırmışlar teyze ineklere veriyoz onu biz, mideleri bozulduğunda.
- kişniş bağırsakları kurutur yeğenim vermeyin yazıktır hayvanlara.
- hayvan be ya noolcak?

eğleniyordu suzan. gözleri kapı açılınca koridorun öteki ucundan koşarak gelen kısa boylu kele kaydı. kendisini köşeye sıkıştırıp tüm rahatsızlıklarını zorla anlatan, gitmeye yeltendikçe eliyle dizine bastırıp onu gerisin geri yerine oturtan bembeyaz saçlı yaşlı teyzenin elinden zar zor kurtulmuş, pencereden dışarıya bakıyordu. avını elinden kaçırmış yaşlı bir örümcek gibi sandalyelerden birine kurulmuş, kendisine yeni bir av gözetleyen teyzeden bunaldığı ve nefes almaya çalıştığı her halinden belli oluyordu. bir an önce işini halledip kurtulmak istiyordu bu ortamdan. kendisine soru sorulmasından, tanımadığı insanlarla muhabbet etmekten sıkılan biri olduğu besbelliydi. o sırada tekerlekli sandalyesini kendisi kullanmakta olan başka bir teyze usulca yanaştı kısa boylu kele. ceketinin eteğinden çekiştirerek daha ne kadar sırası olduğu sordu.

kısa boylu, takım elbiseli kel henüz sakinleşebilmişken gelen bu soru karşısında ne yapacağını bilemedi. ne kadar sırasının kaldığı neden ilgilendiriyordu ki bu teyzeyi? ne yapacaktı cevabı öğrenip? kendisi de iyice yaşlanınca böyle bir insan mı olacaktı acaba? çıldırmaya başladığı hissetti kel. kapının önündeki kalabalık.. sürekli soru soran, içeri girmeye çalışan, birşeyler anlatan insanlar.. yaşlı teyzeler, amcalar.. sakinliğini korumaya çalışarak "daha çok var teyze napıcan hayırdır?" diyerek sertçe cevapladı teyzenin sorusunu. teyze ise aldığı cevap sonrası kele cevap dahi vermeden sürdü sandalyesini. kısa boylu kel bakakaldı arkasından. kuruyup kalmıştı.. yok, kesinlikle hastanede kol gezen bir virüs vardı. bulaştığı insanları mutasyona uğratan, beyin fonksiyonlarının geçici olarak körelmesine, çene kaslarının ise açılmasına neden olan bir virüs.

öte yandan, suzan merdivenin başında dikilmekte olan bir gencin uzun süredir kendisine baktığının, özellikle de dizinden yarım karış yukarıda olan eteğine iyice yoğunlaştığının farkındaydı. kafasında türlü fanteziler dönüyor olmalıydı. çocuğun kafasının içine girebilse, kendisini boş bir hastane odasında, hasta yatağında yatmakta olan genç çocuğun kucağında zıplarken görecekti. işte gene bakıyordu bacaklarına. ama suzan'ın kendisine baktığının farkında değildi genç çocuk. kafasını kaldırıp dosdoğru kendisine bakmakta olan suzan ile göz göze gelince utandı genç. hemen kaçırdı bakışlarını. ama suzan onun çok kısa bir süre sonra gene kendisine, daha doğrusu bacaklarına kaçamak bakışlar atacağını çok iyi biliyordu. buna da gülümsedi. herkes kendi derdindeydi. hastalığını anlatmazsa ölecek olan teyze, zorla başkasına dertlerini anlattıran yeşil yolcu amca, bir an önce kaçıp kurtulmak isteyen kısa boylu kel, genç bacakçı.. herkesin kendine göre bir derdi vardı. bu kadar çeşit insanı aynı ortama dolduran tek şey ise doktor odasıydı. o büyülü, o gizemli, o sabırsız yer..

işini bitirip, her gün aynı manzaraların yaşandığı, kişilerin değişip oynanan rollerin aynı kaldığı bu yerden ayrılmakta olan suzan son bir kez baktı bu kalabalığa. gidişini bir tek bacakçı farketmişti. nasıl olsa gidiyor artık cesaretiyle kafasını kaldırmış bacaklarına bakarken kendisine doğru ağır ağır yaklaşmakta olan bembeyaz saçlı teyzenin farkında değildi.
güncel Önemli Başlıklar