bugün

Tam bir sanat eseri. Kitabını okumadım, filmini izledim. Dakikalarca bir arabanın şehir içindeki seyahatini izlettirebilen ve gezegene saniyeler içinde gidişi gösteren muazzam filmdir. Bilimkurgu demek yetmez. Üstteki yazarın dediği gibi felsefe yönü daha ağır basıyor. Tarkovski candır.
1972 yapımı bir Andrei Tarkovsky klasiği.

--spoiler--
insanlık kurtuluşunu utancında bulacak
insanın insana ihtiyacı var
--spoiler--
Zamanında anlaşılamamış aslında gayet güzel ve ilginç bir film.
Aslında anlaşılmayacak bir tarafı yoktu da o kadar çok anlamadım diyen oldu ki.
Derin bir edebi yapıt. Filme uyarlanmasını ben de başarılı bulmadım.
Sıcak satışlarda kullanılan (otopark otomasyon uygulaması) yazılım şirketi.
stanislaw lem in Felsefe ve bilim-kurguyu birbiriyle harmanlandığı muazzam eseri. Bunca yıllık hayatımda nasıl okumadım lan ben bunu diyerek iç çektirir. Hatta kitap öyle bir etki bıraktı ki filmini izlemeyip hayalimdeki solaris' in bozulmamasını istiyorum.


--spoiler--
Yalnız kitabı okuyanlardan mesaj kutumu yeșillendirme ricam olacak. Baș elemanımız kelvin istasyona girdiğinde koridorlarda dolașırken siyahi bir kadın görüyordu. Bu kimin konuğuydu ve giberian' ın meftahının altında ki siyah kadınla aynı kișiler miydi?

--spoiler--
* filmi son 25 dk sına kadar hayatınızı izler gibi izler,dediğim dakikadan itibaren de sorgulamaya başlarsınız. Bu önerme zaten size filmin sonunda doğru repliği bulursanız verilecek
Bir tarkovski filmi
Röportaj yapan gazetecinin sorduğu "Neden Solaris’i sevmiyorsunuz? Acı verici olmadığı için mi sadece?" sorusuna:

Tarkovski:

Solaris’in alt-metnindeki bilinç kavramının oldukça iyi yedirildiğini düşünüyorum. Filmde aşırı derece bilimsel terimlerin olduğu doğru. Uzay istasyonları, uydular, bunlar beni ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Modern ve teknolojik hileler bana göre insanın yanlış düşüncesinin bir göstergesi. Modern insan; seküler gelişimiyle, gerçekliğin çıkarcı tarafıyla çok meşgul. Sadece beslenmeyi bilen yırtıcı bir hayvan gibi…insanın âleme ilgisi kayboldu. Şimdilik bir toprak solucanı gibi büyüyor: toprak yutuyor, sonra arkasında pek çok küçük pislik bırakıyor. Bir gün hepsini yediği için toprak kaybolursa, buna şaşırmayalım. Bizi hakikatten uzaklaştırıyorsa evrenin derinliklerine gitmenin pek de anlamı yok.

cevabını vermiştir.
''evreni fethetmekle ilgilenmiyoruz. dünyayı evrenin sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz. öbür dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. başka dünyalara ihtiyacımız yok, bir aynaya ihtiyacımız var.. bağlantı için çabalıyoruz, ama onu asla bulamayacağız. korktuğu ve ihtiyaç duymadığı bir amaç uğruna gayret sarf eden o ahmakça insanlık durumundayız. insanın insana ihtiyacı var.’'
muhteşem bilim kurgu ve psikoloji eseri.

gerim gerim gerilirsiniz okurken. deliliğin sınırlarında gerçekleşir her şey. çok enteresan alt metinler ve düşünceler içerir. en şevkli astronomu bile uzaya çıkmaya tövbe ettirir.
tarkovskili versiyonunun başrolünde oynayan herifi
aykut kocaman
şoray uzun
ve
russel crowe'a benzetmekten odaklanamadığım film.
izlerken uyumamak için kendime engel olamadığım başını ve sonunu hayal meyal hatırladığım filmdir.
bir şarap markası.
tarkovsky uyarlamasını henüz izleme fırsatı bulduğum mükemmel bir film.insanda en çok iz bırakan şeylerin en acı anılar olması, bilginin kısıtlılığı ve insanoğlunun sınırları zorlaması gibi incelemeleri içermekte.
hayatımda izlerken uyuduğum en gereksiz film. bilimkurgu diye aldanıp açmayın. yanar döner bir topun karşısında aralıksız 20 dakka konuşup hayatı sorgulayan bir eleman. başka bişey yok.
felsefi derinliği insanı feci çarpan bir stanislaw lem şaheseri.

--spoiler--
okyanustan uzanan bu dalların her biri, hep birlikte ya da tek tek bütün devinimlerinde, sakıngan ama hiç de yabanıl olmayan bir tetiklikte, çarçabuk yeni, beklenmedik biçimler almak için can atan, ama gizemli bir yasanın koyduğu sınırları aşamadığı için geri çekilmek zorunda oluşundan da keder duyan, doymak bilmez bir merak sergiliyordu. canlılık dolu bu merakla, göz alabildiğine uzanan okyanusun donuk donuk titreyen uçsuz bucaksızlığı arasındaki bağdaşmazlığı dile getimek olanaksızdı... onun devasa varlığını ya da kudretle dolu değişimsiz suskunluğunu ya da dalgalarına o düzenli inip kalışları kazandıran gizli güçleri hiç bu denli kuvvetli bir biçimde duymamıştım. gözlerim görmez olmuş, bedenim de eylemsizlik evrenine gömülmüş, öylece oturdum, karşı konulmaz eğimden aşağı doğru kaydım; dilsiz, akışkan azmanla tek beden oldum. en ufak bir sözcük ya da düşünceye gerek kalmadan, her şeyi bağışlamıştım sanki.
--spoiler--
bir gün solaris gezegeninin felsefesi ve tüm görselliğiyle stanislaw lem'in hayalindeki gibi derin ve yüksek yaratıcılıkla beyaz perdeye aktarılması dilenilen çok özel ve bambaşka bilimkurgu kitabı, aslında insanlığı en temel yanlışından, büyük ve yokedici egosundan kavrayan insanlıkötesi bir roman ve tabiki insanca bir aşkın, insani marazi duygulanışların, bastırılmışlıkların ve teslimiyetin hikayesi.

solaris'in okyanusu yani içdengeli okyanus derin felsefik anlamlara sahip.

sinemasal not: her ne kadar tarkovski'nin solyaris'i ni beğensem de(tarkovski'nin tüm filmleri harika zaten); sodenberg'in solaris'indeki geçmiş ve gelecek vurgusu, dylan thomas şiiri ve artık hükmü kalmayacak ölümün ve rheya ile kris'in vuslatlı sonu, bu uyarlamayı defalarca izlememi sağladı. ve bir de kris'in şu repliği unutulmazdı:' öfkem seni duymamı engellemişti.'' şu doktor sartoris çok derin incelenmeli, iki filmde de ortak eksikliklerden biri bu kesinlikle.

--spoiler--
solaris'in okyanusu diyalektik bir gelişmenin ürünüydü. okyanus başlangıçta ağır etkiyen kimyasal elementlerin oluşturduğu bir eriyik halinde okyanus öncesi biçimde iken, koşulların (iki güneşli gezegen olmasından dolayı, yörünge değişikliklerinin varlığına yönelttiği tehtidin) da zorlayışıyla, yeryüzündeki evrimin bütün aşamalarından geçmeksizin, tek hücreli ve çok hücreli aşamaları, bitkisel ve hayvansal evreleri, beyin ve sinir sisteminin gelişmesi sürecini atlayarak bir sıçrayışta '' iç dengeli okyanus '' aşamasına ulaşmıştı. diğer bir deyişle okyanus yeryüzündeki organzimaların tersine yüz milyonlarca yılı- akıl sahibi türlerin ilk temsilcilerinin ortaya çıkışıyla sonuçlanacak biçimde çevreye uyum göstermek için harcamamış, onun yerine dosdoğru çevreye egemen olmuştu.
--spoiler--

--spoiler--
en ilgisiz şeylere, bulduğum ilk saçmalığa aklıma takıyordum. neydi bu halim?
--spoiler--

--spoiler--
gözlerimi kapadım. yüreğimin karşısında onun yüreği atıyordu. onun yüreği mi? sırf bir uzantı, dedim kendi kendime. ama hiçbir şey şaşırtmıyordu beni artık, kendi aldırmazlığım bile. korku ve umutsuzluk sınırını aştım. uzun bir yol almıştım - şimdiye dek kimsenin alamadığı kadar.
--spoiler--

--spoiler--
ne denli şaşkınsa da insan denilen varlık, kuram geliştirmeden duramazdı.
--spoiler--

--spoiler--
insan aklı ancak pek az şeyi aynı anda sindirebilme yetisindedir.
--spoiler--

--spoiler--
geometrik bir senfoni gibi tasarlanmıştı her şey, ama onu işitecek kulak yoktu bizde.
--spoiler--

--spoiler--
kavrayamadığımız şeyi yok etmek, kıyıcılıktır. *
--spoiler--

--spoiler--
ne yaparsam yapayım umarsız olduğumu, sana işkence etmekten kurtulamayacağımı o zaman anladım. bu kadar da değil aslında, çünkü işkence aracı edilgendir. ama seni seven, senin yalnızca iyiliğini isteyen bir işkence aracı olmak- buna dayanamazdım. (rheya)
--spoiler--

--spoiler--
sen bilirsin. ama unutma ki bilincinin bir bölümünü yansıtan bir ayna o. güzelse eğer, anıların güzel olduğu için. formülü sen veriyorsun. ne ektiysen onu biçersin unutma bunu. (snoW)
--spoiler--

--spoiler--
yo, sartoris'e gitmeyecektim. onlara yardım etmeye zorlayamazlardı beni. ama doğruyu da söyleyemezdim, renk vermemek, yalan söylemek zorundaydım. ve böyle gidecekti bu... çünkü kafamın içinde hiç bilmediğim düşünceler, farkında olmadığım niyetler, acımasız özlemler olabilirdi. çünkü farkında olmaksızın bir katildim ben. insanoğlu başka dünyalar, başka uygarlıklar bulmak için yola düşmüştü ama, karanlık geçitlerde gizli bölmelerden oluşan kendi öz labirentini tanımamış, kendi mühürlediği kapıların ardında neler yattığını çıkaramamıştı. sahte bir utanç yüzünden mi terk edeceğim rheya'yı oracıkta, yoksa korkağın teki olduğum için mi? (kris)
--spoiler--

--spoiler--
sessizlik ne denli umut verici olursa sonuç o denli korkunç oluyor.
--spoiler--

--spoiler--
insanın anıları eşanlı olmayan dev molekül kristallerine kazınmış, nükleik asitler biçiminde saklanır. ''o'' en derindeki, en yalıtılmış izi, en ''özümsenmiş'' yapıyı bulup çıkarmıştır belki, ama bunun bizim için ne anlam taşıdığını bilmesi gerekmez.
--spoiler--
(#14541271) ile doğruları cesurca yazdığı için takdir ettiğim yazar.
deniz gezmiş in oğlu zannettiğim yazar. yazmasa daha iyi.
artık bdeva download edilen ama patchleri için para vermek zorunda kalınacak olan bir işletim sistemine dönmüştür. zaten sun değil oracle oldu buralar hep.
güzel bir şirince şarabı markasıdır. tavsiye ederim. ama sarhoş etmiyor söliim baştan. Kipa'larda bulabiliyorsunuz.
"anti-incinin" admini oldugunu hic bir$ekilde soylememi$, beyan etmemi$, hatta bunu idda edenlere gotuyle gulmu$ yazardir.
ha anti'nin admini olsa bir$ey degi$irmi? oda ayri bir merak konusudur. Ama 2 seneden fazladir burda olan bir yazar olarak derki; bugun "hadi bugun anti inci adminiyim 5 ay once neydim?"
ayrica yazdiklari habire "inciksozluk"culer tarafindan eksilenen, inciksozluk'un DDOS yiyen sitesinde "lan bu anti-inci admini hadi sikelim" diye propagandasi yapilip, te$ir edilmek istenen yazardir, bu durumda sikindede degildir.
anti inci admini olduğu iddia edilen yazar.
ezik inciciler tarafindan saldiri niyetine "kufurlu" entry girilmesi beklenen ki$idir..
http://iv.pl/images/49560803665731331364.jpg
(bkz: takip edilesi yazar kişisi)
güncel Önemli Başlıklar