bugün

code inconnu filmi farklı ülkelerde yaşanan çarpıcı hikayeleri anlatmakta ve birleştirmektedir.
das wiesse band filmi faşizm ile ilgili yapılmış en sıkı filmlerdendir.
Filmlerini defalarca izlediğim sayko alman yönetmen. filmlerinde birbirlerinden bağımsız insanların kaderlerinin kesişmesini işlemesine hayranım.
Hollywood'a tepki olarak doğmuştur. Benim için alfred birinci sıradaysa hanekede rahat bu listede ikincisi.
filmleriyle, seyircisini huzursuzluğun farklı boyutlarına taşır.

(bkz: haneke huzursuz seyirler diler)
"Kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde seyredemeyeceği filmler çekerim."
filmlerini yalayıp yuttugum, bayıldığım yönetmen.
seyirciyi rahatsız etmeyi sever. en sevdiğim filmi yedinci kıta'dır. film bittikten sonra yatağıma uzanıp boş boş tavana bakmıştım.
atatürk'ün hayatını çekmediği sürece en fazla taylan biraderler kadar alır götürür bu bunak.

bitli adam. yönetmenimsi.
bir filmi izlendikten sonra acaba başka filmlerinde neler yapmış diye merak edilen, daha sonra konuları irdeleyiş biçimine hayran olunan, yaptığı rahatsız filmlerle tanınan yönetmendir. the white ribbon da saf, masum görülen çocukların aslında kötü olabileceklerini, baba sevgisinin bazı babalarda olmadığını ve yapabilecekleri iğrençlikleri görebiliriz.
cache filmindeki intihar sahnesi ile tüm zamanların en iyi intihar sahnesini çekmiştir kanımca.
(bkz: amour)
saruman'a benzeyen yönetmen.. valla..
http://www.hurriyet.com.tr/ankara/22926562.asp
ince telli saçlarını sevdiğimin yönetmeni. o ne lan tanım küfür gibi oldu. her neyse devam edeyim, kendisi keşke abim olsa o derece saygı duyduğum bir insan, funny games'in abd versiyonunu çekip pic etmesi bile saygımda bir azalma olmasını sağlamadı. oscar almış olmasını bile dert etmedim, yani bafta'yı almaya kimseyi yollamayıp da tutup oscar törenine katılması, golden globe'u arnold schwarzenegger'in elinden almış olması falan zerre umrumda olmadı çünkü bu adam büyük bir yönetmen. bu adamın filmlerinde şiddet öğesini kullanış biçimi olsun, filmlerinin insanı düşünmeye iten tarafı olsun, görselliği kullanma biçimi olsun, gerilimi ta kalın bağırsağınıza kadar hissettirmesi olsun haneke abimize hayran olmak için yeter de artar bile.
Piyanist filmi ile kadın psikolojisi ve seks üzerine şimdiye kadar yapılmış, bundan sonrada yapılabileceğine imkan vermediğim en iyi filmi yapmıştır. Ölmeden efsaneleşmiştir.
son filmi "amour" ile en iyi yabancı film oscarına aday olmuş dünyaca ünlü yönetmendir. filmlerinde genelde modern toplumun sorunlarını işleyen ve müzik kullanmaktan çekinen bavyera doğumlu avusturyalıdır. filmografisinde amour dışında beyaz bant, saklı, kurdun günü.
HANEKE'NiN Bi OKUMA KILAVUZU OLAMAZ AMA ANLAYABiLMEK iÇiN BAZI KÖŞE TAŞLARI iÇEREN Bi ÇALIŞMA YAYINLAMIŞLAR SABAH GAZETESiNDE. RAHATSIZ EDiCi OKUMALAR DiLERiM.

--spoiler--
"Rahatsız edici seyirler dilerim"

En iyi film dahil beş dalda Oscar'a aday gösterilen Aşk filmini çeken Michael Haneke, zamanımızın en iyi auteur yönetmeni kabul ediliyor. Peki hakkında ne biliyorsunuz?

Aşk: 2012'nin en iyi filmlerinden biri kabul edilen Haneke'nin son filmi. Yaşlı iki insanın son günlerine odaklanan ve bir evde geçen film, edebiyattan sinemaya üretilen aşk algısını elinin tersiyle itip, bizatihi gerçek olana bakıyor.
Burjuvazi: Filmlerinde eleştiri oklarını bileyip bileyip sapladığı sınıf. Haneke filmlerini izledikten sonra burjuva ahlakının sığlığı, ikiyüzlülüğü ile karşı karşıya kalır, güvenli evlerde rahat yaşamanın bir yalandan ibaret olduğunu hissedersiniz.
Cannes Film Festivali: 1997'de Ölümcül Oyunlar'ın Altın Palmiye yarışına katılmasıyla Haneke'nin Cannes macerası başlar. O yıl eli boş dönse de sonrasında her defasında filmleriyle ödül almıştır.
Don Giovanni: Haneke'nin sinema dışında sahne sanatlarına da ilgisi var. Berlin, Münih ve Viyana'da Goethe ve Strindberg'in eserlerini sahneledikten 2006'da Mozart'ın Don Giovanni'sini, Paris Ulusal Operası için sahneye koydu.
Ebeveyn: Haneke'nin sinema tutkusu anne ve babasından geliyor. Baba Fritz Haneke yönetmenlik tecrübesi de olan bir aktör. Keza annesi Beatrix von Degenschild de oyuncu. Fritz Haneke, Michael daha üç yaşına basmadan ailesini terk ettiği için o, annesi, teyzesi ve anneannesi tarafından büyütülmüş.
Festivaller: Haneke'nin dünya çapında tanınmasını sağlayan aslında festivallerdir. Avrupa ve çevresinde, Haneke retrospektifi düzenlemeyen festival neredeyse yoktur.
Gerçekçilik: Haneke "Ben gerçekçi filmler yapıyorum," diyerek sinemaya bakışını net bir şekilde özetler. Bu konuda da "Film, gerçeğin ya da gerçeği bulma çabasının hizmetindeki, saniyede 24 kare akan bir yalandır," cümlesi çoğu zaman referans gösterilir.
Hüseyin Tabak: Viyana Film Akademisi'nde ders veren Haneke'nin öğrencilerinden biri de bu yıl Güzelliğin On Par'a Etmez filmi ile Altın Portakal kazanan Hüseyin Tabak'tı.
Isabelle Huppert: Haneke'nin kadim oyuncularından biridir. Piyanist, Kurdun Günü ve Aşk filmlerinde rol alan Huppert, Haneke'nin Beyaz Bant ile ilk defa Altın Palmiye kazandığı yıl Cannes'da jüri başkanıydı.
iletişimsizlik: Haneke'nin filmlerindeki temel temalardan biri. Ki bunu da "Tüm filmlerim, insanlar arası iletişimin güçlüklerini dert edinmiştir," diyerek ifade eder.
Juliette Binoche: O da diğer kadim oyuncularından. Binoche, Bilinmeyen Kod ve Saklı'da Haneke'yle çalıştı.
Kariyer: Haneke uzun yıllar TV'de çalıştıktan sonra yönetmenlik için geç sayılabilecek bir yaşta (47) ilk sinema filmi Yedinci Kıta'yı çekti. 1992'de Benny'nin Videosu, 1994'te Tesadüfi Bir Krolonojinin 71 Parçası geldi. Kent üçlemesi olarak bilinen filmlerle adından söz ettirmeyi başardı.
Lisan: Haneke, filmlerinin çoğunu Fransızca çekiyor. Verdiği bir söyleşide bunun sebeni antatır: "Biz okulda ingilizce yerine Fransızca eğitim gördük. Ben gençken, Fransa entelektüeller için çekim merkeziydi. Tüm bunlara rağmen senaryolarımı Almanca yazıyorum."
Müzik:Haneke'nin tutkularından biri de müzik(miş). "Genç bir adamken en büyük hayalim bir müzisyen olmaktı," diyor Haneke. Fakat şimdilerde yönetmen olduğu için kendini şanslı sayıyor.
Naziler: Beyaz Bant, doğrudan Nazi dönemini anlatmasa da faşist Nazilerle ilgili bir filmdir. Haneke de "Nazi dönemine odaklanan birçok film var. Fakat bu dönemi yaratan koşullara odaklanan bir film yok. Ben Beyaz Bant'ı bu nedenle yaptım," diyerek anlatır durumu.
Oscar: Haneke ve Oscar pek yan yana anılmasa da bu yıl ikisini bol bol aynı cümle içinde göreceksiniz. Çünkü Aşk, en iyi film ve en iyi yönetmen dahil beş dalda Oscar'a aday.
Ölümcül Oyunlar: 1997 yapımı filmin, Haneke'nin sinema kariyerinde özel bir yeri var. Çünkü Haneke, bu film ile uluslararası sinema dünyasında namını pekiştirdi. Haneke 10 yıl sonra bu kez aynı filmi birebir olarak altyazı okumayı sevemeyen, Amerikalılar için yeniden çekti.
Pasolini: Salo ya da Sodom'un 120 Günü filmiyle Haneke'yi hasta eden yönetmen. Haneke "Bu filmi seyrettiğimde hasta oldum ve 14 gün boyunca sürdü," der. Lakin buna rağmen Haneke'nin en iyi 10 filmi arasındadır bu yapım. Listenin başında ise Robert Bresson'un Rastgele Baltazar filmi vardır. Diğerleri ise Ayna, Sapık, Altına Hücum, Etki Altındaki Bir Kadın, Mahvedici Melek, Almanya Sıfır Yılı, Macera ve Batan Güneş filmleridir.
Rahatsız edici seyirler: Haneke, 2005'te, Londra'da düzenlenen bir festivalde filmlerini sunarken, "Sizlere rahatsız edici seyirler dilerim," demişti. Bu söz yönetmenin alametifarikası oldu.
Şato: Haneke filmlerinin, Kafka'nın romanlarıyla hissiyat olarak bir akrabalığı olduğunu söylenebilir. Ki Kafka, Haneke'nin sevdiği yazarlardan biridir. Yazara saygısını Şato romanını, aynı adla sinemaya uyarlayarak göstermiştir.
Teyze: Haneke'nin teyzesi 80 yaşında kansere yakalanır, acılı tedavi süresinde yeğeninden kendisini öldürmesini, acılarını dindirmesini ister. Haneke doğal olarak reddeder. Ama teyzesi 93 yaşında felç geçirince uyku hapları alarak intihara kalkışır, fakat Haneke, teyzesini kurtarır. Teyzesi kendisini kurtardığı için ona kızar. O bir festivaldeyken teyzesi ikinci kez intihar eder ve bu kez başarılı olur. Haneke de 'Sevdiğin birinin acı çekmesine nasıl katlanırsın?' sorusundan yola çıkarak Aşk'ı çektiğini söyler.
Ucuz Roman: "Tarantino'nun Ucuz Roman filminin sinemaya geldiği zamanı hatırlıyorum. Birçok gencin bulunduğu bir gösterimdeydem. Bir çocuğun kafasından vurulduğu o ünlü sahnede seyirciler sahnenin harika olduğunu düşündü ve uzun uzun güldü. Ben ise durumdan rahatsız oldum. Bu sorumsuzca bir durum. Ben şiddete katlanamam, her türlüsüne alerjim var, beni hasta ediyor. Bunu bir eğlence olarak sunmak çok yanlış."
Viyana Üniversitesi: Üniversite eğitimini Viyana'da felsefe ve psikoloji üzerine aldı. Söyleşilerinde kafasındaki sorulara cevaplar bulmak için bu bölümlerde okuduğunu söyler ama cümlesini şöyle bitirir: "Ama neticede cevaplar değil, sadece sorular kalır elimizde."
Yorum farkı: Haneke, filmleri izleyicide sert duygular oluştursa da onların yorumunu önemser, kendi cevaplarını vermelerini ister. Söyleşilerinde "Ben genellikle yoruma açık konuları netleştirmeyi sevmem. izleyicinin kendi cevaplarını kendisinin vermesini isterim," der ve Susan Sontag'ın "Yorum, aklın sanattan intikamıdır," cümlesini referans gösterir.
Zamanının en iyisi: 1989'da sinema filmi yönetmeye başlayan Haneke 23 yılda çektiği 12 filmle 'zamanının en iyi auteur yönetmeni' unvanını elde etmiş bir sinemacı.
--spoiler--

KAYNAK: http://www.sabah.com.tr/P...iz-edici-seyirler-dilerim
hani derler ya hayatın sillesini yemiş, olgunlaşmış, hayatı anlamış, bu adam odur işte ne yemişse artık en iyisini yemiştir ve bize de en güzel şekilde anlatabilmiştir. Benim için yaşayan en iyi yönetmendir, sanatçıdır.
almany-avusturya civarında zekice işlenmiş seri cinayetler ile ilgili bir haber duyduğumda ilk şüpheleneceğim yönetmen. buradan berlin cumhuriyet başsavcılığığına sesleniyorum * alın bu adamı içeri.
amour filmi vizyona girdiği gün beni tekrardan depresyona sokmayı garantilemiş sinemacı.
65. Cannes Film Festivali'nde "Amour" filmiyle En iyi Film ödülünü kazanan Avusturyalı film yönetmeni. Huzursuz filmler yönetir.
''Amour'' adlı son filmiyle 65. cannes film festivalinde altın palmiyeyi kazanmış yönetmendir. tebrikler kendisine.
yedinci kıta adlı filmi ile beni benden almıştır. modern toplumun bütün hezeyanlarını, yetinmezliği, anlam arayışı ve sonsuz bir anlamsızlık içinde yuvarlanışı anlatan ve gerçek bir olay üzerine çekilen bir filmdir.
çocukluğunda tüm mahallelinin tecavüzüne uğradığını düşünüyorum ben bu adamın. Bu adam film yazdı-çekti diye dünyaya çocuk getirmem ben. iki filmini izlese kazara, 13 yaşında alkolik evladım olur. bu kadar kusursuz olunmaz. bize de yazık.