bugün
- hayalinizdeki kız tipi8
- istanbul a taşınmak9
- ahmet türk10
- masklavinin akepeyi hiç eleştirmemesi11
- hayat 40 yaşında başlar13
- anın görüntüsü11
- d bahçeli'nin şoförü s karabıyık ile olan kaseti8
- jose mourinho10
- hanımından başka kadına bakmayan erkek9
- gazze de savaşmak için 30 bin gönüllü alımı13
- papa'nın ölümüne üzülmeyen islamcılar10
- tcmb altın rezervinin 720 ton olması9
- saç ektirmek ve estetik hakkında düşünceleriniz11
- erdoğan firavun mu musa mı21
- köylülerin akp ye oy verme nedeni13
- dizel araba9
- 2023 seçimlerini erdoğan kaybetseydi8
- papa adayı olsanız ilk vaadiniz ne olurdu8
- eski ulu prensesi10
- zorbay küçük11
- bir milyon verseler akpli olur musunuz9
- yazarların yeni papa adayları11
- 2028 de chp zihniyetinin adayı kim olsun8
- küresel ıkınma24
- geri dönüşü olmayan şeyler20
- evli yazarların sözlükteki amacı sevişmektir9
- ali koç8
- sözlük yazarlarının vajinal doğuma bakışı21
- fotokopici bi erkek10
- chatcpt yle sohbet etmek15
- sözlük kızını hamile bırakmak8
- fenerbahçe taraftarı10
- sözlük yazarlarının suçları12
- siyasal islam'ın sonu9
- birlikte iyi giden şeyler9
- tayyip kaybederse ne olur25
- 20 nisan 2025 fenerbahçe kayserispor maçı35
- saç beyazlaması11
- aferin ilacı kaç saatte bir içilir15
- evli kadını hamile bırakmak10
- sonuna kadar umudunu yitirmeyen insan14
- kıbrıs ı verip kurtulalım diyen kemalistler8
- kuzey kıbrıs taki hainler18
- sürekli türkçülerin soyunu araştıran kürtçü11
- ekonomi kısa süre içinde düzelecek13
- ülkemde mini etekli kadın görmek istemiyorum15


entry'ler (6196)
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan, Türkiye'yi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde işgalci güç ilan ettiler. Yersen, kardeşiz yani. Hani lan Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktu. Ha bir de bu adamlar israil'e falan ağzını açtılar mı hiç onu da bilmiyoruz. Bravo ya. Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan, Türkiye'yi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde işgalci güç ilan ettiler. Yersen, kardeşiz yani. Hani lan Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktu. Ha bir de bu adamlar israil'e falan ağzını açtılar mı hiç onu da bilmiyoruz. Bravo ya. Bu adamların kafası bu oldukça arada çimento vazifesi göreceğim diye ezilmeye, küçük duruma düşmeye hiç gerek var mı? Politik ilişkiler olması gereken düzeyde kalsın. Bu kardeş ülkelerden hiçbiri Kuzey Kıbrıs'ı tanımadılar bu arada. O kadar sığ bir politikaları var ki. AB ile iyi ilişkiler kurma gayretiyle yarınları hiç hesaba katmıyorlar. Çok çabuk her şeyi unuttuğumuzdan belki de haklılar.
Pierce Brosnan'ın şık bir mafya liderini canlandırdığı ve Başrolü Helen Mirren ,Tom Hardy, Anson Boon ve Joanne Froggatt ile paylaştığı dizi. Ülkemizde de TOD'da gösteriliyor. 10 bölümlük dizinin ilk iki bölümünü Guy Ritchie yönetiyor ve genel yönetmenlik olayı da 2'şer bölümler halinde bu şekilde gidiyor. Yani 3 ve 4. bölümü Anthony Byrne, 5 ve 6. bölümü Daniel Syrkin, 7 ve 8. bölümü Lawrence Gough yönetirken 9 ve 10. bölüm yine Anthony Byrne'a emanet. Anthony Byrne ile Gabriel Byrne arasında bir bağ yok ama kendisi Peaky Blinders'ın 12 bölümünü ve Nine Perfect Strangers'ın 4 bölümünü de yönetti. Ayrıca Game of Thrones'ta Margaery Tyrel'in canlandıran Natalie Dormer ile nişanlıydı.
Yahu Abdullah Gül bu ülkeyi Avrupa insan Hakları Mahkemesi'ne şikayet etmişti değil mi?
Mehmet Şimşek yatırımcı bulmak için gitmiş. Bik...bik...bik...
Lan adamın el açıp dilenmediği kaldı bir tek. O garibimin de bütün çabası heba oldu.
uğraş uğraş. Reis gelsin bir hareket yapsın, merkez 30 milyar dolar satsın.
Öte yandan tüm siyasi otoriteler bazı kesimlerden bekledikleri tepkileri görmezlerse elbette beyanat verirler. Bunun "ağlama" diye nitelendirilmesi doğru değil. Gerçi öyle de bir biliyorsunuz ki bunun ne anlama geldiğini. Ama artık içinizi kötülük sarmış. Kabul edin ya da etmeyin. Bunca haksızlık karşısında bu kadar tepkisiz kalmak bunu gerektirir çünkü. Nitelendirmek neden doğru değil. Hakan Fidan geçtiğimiz günlerde Filistin ve gazze'de yaşananlar konusunda G-20 zirvesinde ağladı o zaman diyebiliriz. Ama tabi ki hayır. Orada yaşanan katliamlara karşı bari daha fazlası olmasın diye ABD ve israil'e yönelik "Gazzelileri süremezsiniz" dedi. Cılız bir sesle de olsa söyledi.
Mehmet Şimşek yatırımcı bulmak için gitmiş. Bik...bik...bik...
Lan adamın el açıp dilenmediği kaldı bir tek. O garibimin de bütün çabası heba oldu.
uğraş uğraş. Reis gelsin bir hareket yapsın, merkez 30 milyar dolar satsın.
Öte yandan tüm siyasi otoriteler bazı kesimlerden bekledikleri tepkileri görmezlerse elbette beyanat verirler. Bunun "ağlama" diye nitelendirilmesi doğru değil. Gerçi öyle de bir biliyorsunuz ki bunun ne anlama geldiğini. Ama artık içinizi kötülük sarmış. Kabul edin ya da etmeyin. Bunca haksızlık karşısında bu kadar tepkisiz kalmak bunu gerektirir çünkü. Nitelendirmek neden doğru değil. Hakan Fidan geçtiğimiz günlerde Filistin ve gazze'de yaşananlar konusunda G-20 zirvesinde ağladı o zaman diyebiliriz. Ama tabi ki hayır. Orada yaşanan katliamlara karşı bari daha fazlası olmasın diye ABD ve israil'e yönelik "Gazzelileri süremezsiniz" dedi. Cılız bir sesle de olsa söyledi.
Güney Kıbrıs'ta Türkiye'ye karşı savaşmak için kurulmuş yeni terör örgütü. "Yunanların Osmanlı'ya karşı isyanın" simgesi olan "Ateş ve Balta" figürlerini sembol olarak kullanan örgütün, 5 yıldır ABD tarafından ağır şekilde silahlandırılan Güney Kıbrıs'ta çıkması çok da şaşırtıcı değil. ABD, 33 yıllık silah ambargosunu 2020 yılında kaldırmıştı.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde, araçların cam sileceklerine ilk bildirilerini bırakan ve kapı altlarına bildirimler bırakan örgüt, kavşaklara panolar yerleştirerek ve duvarlara afişler asarak kuruluşunu duyurdu.
"En büyük sorunumuz Türk işgalinin barışçıl çözümü için 50 yıl bekledik. Ne yazık ki tüm çabalarımız sonuçsuz kaldı ve vatanımızın yarısı işgalci Türk çizmeleri altında kalmıştır. Bu sebeple, fraksiyonumuz, Türk işgaline karşı uzun vadeli bir kurtuluş mücadelesine bugün itibarıyla başlamaktadır. Vatanımızı ve esaret altındaki topraklarımızı kurtarmak için her türlü gücümüzle, tüm imkânlarımızla savaşacağız."
Türkiye karşıtı söylemlerini merkezine yerleştiren örgüt, ilk defa Temmuz 2024’te adını duyurmuştu.
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde, araçların cam sileceklerine ilk bildirilerini bırakan ve kapı altlarına bildirimler bırakan örgüt, kavşaklara panolar yerleştirerek ve duvarlara afişler asarak kuruluşunu duyurdu.
"En büyük sorunumuz Türk işgalinin barışçıl çözümü için 50 yıl bekledik. Ne yazık ki tüm çabalarımız sonuçsuz kaldı ve vatanımızın yarısı işgalci Türk çizmeleri altında kalmıştır. Bu sebeple, fraksiyonumuz, Türk işgaline karşı uzun vadeli bir kurtuluş mücadelesine bugün itibarıyla başlamaktadır. Vatanımızı ve esaret altındaki topraklarımızı kurtarmak için her türlü gücümüzle, tüm imkânlarımızla savaşacağız."
Türkiye karşıtı söylemlerini merkezine yerleştiren örgüt, ilk defa Temmuz 2024’te adını duyurmuştu.
Neye karşı çıktıysan daha beteri oldun reis. Hiç de iyi hatırlanmayacaksın. Çok da umurunda olduğunu sanmıyorum ama bilsen keşke. Bir parti kurdun ama ne Adalet getirdi bu ülkeye ne de kalkınma.
Ya bu ülke Genelkurmay başkanını bir buçuk yıl pkk'nın iki numaralı isminin tanıklığıyla hapse attıklarını gördü. imamoğlu olmasa başkası olacaktı. imamoğlu sert rakip olduğu için bunlar geldi başına. Daha pasif birisi olsa, dişlerine göre ciddiye almazlardı zaten. Kaybedecekleri korkusuyla bunlar oluyor. Mansur Yavaş'a da dalmaları yakındır. Sonra sıra CHP'ye gelecek belki de. Bizim en büyük kaybımız milletimizin fabrika ayarları. Haksızlığa bir kere göz yumdun mu, unuttun mu iş biter. Hadi şimdi Survivor da kim kapışıyor ona bakalım.
Siz kimseyi sevmediniz ki zaten. Muhalefet olunca size herkes düşman, rakip değil. Ne Ecevit, ne deniz baykal, ne kılıçdaroğlu ne de özgür özel. Siyaseti bir savaş ve nefret alanına çevirdiniz. Sizin gibi düşünmeyen herkes ya terörist ya vatan haini. Cambazlıksa daha 1,5 sene önce bunlar iktidara gelince Apo'yu serbest bırakacak diye milleti gaza getiren siz değil miydiniz? Şimdi ne oldu? Dur ama bu zihniyetin verdiği cevabı anladık zaten. Devlet yapıyorsa bir bildiği vardır... Sen şimdi saz arkadaşlarınla takılmaya devam et. masalar boşalıyor.
Durun daha sıra Mansur Yavaş'a da gelecek. Reis için bir diğer tehlikede o çünkü. 4-5 ay önce açıklamışlardı zaten. Seçimde karşısında özgür Özel olsun istiyor diye. Bunun dışında herşey faso fiso. Şunu gördük ki adam ancak isteyince bırakacak ya da cenabı Allah yanına çağırırsa. Yoksa bu son dediği 11. seçimde de karşısında kim olacak diye düşüneceğiz.
28 Şubat'ta ne oldu birader. Devlet irticaya karşı uyardı, devletin içinde yapılanma var dendi. Etkisi 3 yıl sürdü sürmedi. Sonra ne oldu? 15 Temmuz oldu. O gün uyardıkları konuda zulüme uğradıklarını düşününenler yüzünden bu vatanın 260 insanı öldü. Hala neyi savunuyorsunuz ki? Ha şunu mu savunuyorsunuz? O gün hata yapıldı, bugün de biz hata yaparız. O gün yapılanların bir sebebi vardı. Devletin içindeki yapılanmaya karşı uyarılıyordu. Ordu yönetime el koymadı yani. Sizler demek ki 12 eylül'Ü yaşasanız devleti yıkacaksınız bu mantıkla. Bu yapılanların devlet menfaatine uyan bir tarafı var mı? Bahanesi ne? Siz asıl size karşı yapılan herşeyi hatırlamıyorsunuz. Üniversitelerde başörtüsü ile eğitim almak isteyen kız arkadaşlarımız için eylem de yaptık. Bir şiir okudu diye bir siyasetçi siyasetten uzaklaşmasın da dendi. Sadece mağduriyet edebiyatı. Bunun arkasında yatan ahlaksızlıklar gizlenmek isteniyor. Böyle bir dünya var mı ya? Anayasa mahkemesinin kararlarını dalgaya almak. Sürün şimdi siyasetinizi. Nemalanmanız olmasa siyaset yapacağınız da yok. Elbet bir çıkarınız vardır. Ama böyle de gitmez, böyle de bitmez. Kimler geldi, kimler geçti. Bugünler de geçer. Daha da beterini yapın ki bu zihniyetin fırsat verilince neler yapabildiği milletin aklına mıh gibi kazınsın. Kısa sürecek zaferler. Bugün AKP parti siyaset yapabiliyorsa Deniz Baykal'ın yüzünden yapabiliyor. Bu saltanat onun öngörüsüzlüğü ve kolay aldanması, hırsı yüzünden. Kaldı ki ona da neler yapıldı. Bari biraz minnet duyup ona yapılmasaydı. Bu milletin kimyasını bozdunuz. Kılıçdaroğlu'nu şehit cenazesinde linç edip öldürmeye kalkanları alkışlayanlar bugün şehitler yararına verilen iftar da yuhalandı, korumaların arkasına sığındı. Ve aslında konunun imamoğlu olduğuna bile inanmıyorum. Dün israil Gazze'yi bombaladı, 250 sivil öldürüldü. Aslında ülke gündeminin bu olması gerekirdi değil mi? Ateşkes'i bozan bir israil sivillere ölüm yağdırırken ve tüm dünyada pek çok ülke buna tepkilerini ortaya koyarken birden bire ülkemizde imamoğlu'nun diplomasısı gündeme oturdu. Saklanmaya, gösterilmemeye çalışılan konu var ama gören görüyor işte. Cehalet mutluluk değil gençler, uyanın. Cehalet korkaklık ve sorumsuzluk sadece.
Geçtiğimiz haftada yaşanan Münih Güvenlik Zirvesi'nde ana gündem Rusya - Ukrayna Savaşı idi.
ABD Başkanı Trump, 3 Şubat 2025 tarihinde yaptığı açıklamada Ukrayna'nın nadir toprak elementlerini almak istediklerini ifade etmişti. Aynı şekilde Ukrayna'daki savaşın artık sona ermesi gerektiğini söyleyen Trump, ABD olarak Ukrayna'ya bundan sonra da yardım etmeye devam etmeleri durumunda bunun bir karşılığının olması gerektiğini vurgulamıştı.
ABD Merkezli Politico'nun haberine göre Ukrayna Lideri Zelenskiy, ABD'nin ısrarına rağmen askeri destek karşılığında Ukrayna'nın nadir toprak elementinin yarısını ABD'li şirketlere devretmeyi öngören anlaşma taslağını imzalamayı reddettiği iddia edildi.
ABD'li yetkililer bu reddetmeyi "dar görüşlülük" olarak niteledi.
Eğer Zelensky gerçekten de bu öneriyi reddettiyse Trump askeri desteği kesinlikle kesecektir. Bu da Ukrayna'nın sonunun çok yakın olduğuna işaret eder. Avrupa ülkeleri her ne kadar destek vermeye devam edecek olsalar da bunlar ABD'nin verdiği yardımın oranına ulaşamaz.
Öte yandan Rusya da bu destek gelmeye devam ettiği takdirde çok daha derin yaralar alacaktır. Zaten hiç de öngöremedikleri şekilde ağır kayıplar verdiler bu savaşta. Aslında insan faktörünü gözardı edersek dünyaya karşı savaştılar diyebiliriz. ABD askeri yardıma devam etmesi durumunda Rusya çok daha kötü durumlara düşme ihtimali çok yüksek ama ABD Rusya'nın çökmesinden çok Çin ile yakınlaşmamasını istiyor.
ABD Başkanı Trump, 3 Şubat 2025 tarihinde yaptığı açıklamada Ukrayna'nın nadir toprak elementlerini almak istediklerini ifade etmişti. Aynı şekilde Ukrayna'daki savaşın artık sona ermesi gerektiğini söyleyen Trump, ABD olarak Ukrayna'ya bundan sonra da yardım etmeye devam etmeleri durumunda bunun bir karşılığının olması gerektiğini vurgulamıştı.
ABD Merkezli Politico'nun haberine göre Ukrayna Lideri Zelenskiy, ABD'nin ısrarına rağmen askeri destek karşılığında Ukrayna'nın nadir toprak elementinin yarısını ABD'li şirketlere devretmeyi öngören anlaşma taslağını imzalamayı reddettiği iddia edildi.
ABD'li yetkililer bu reddetmeyi "dar görüşlülük" olarak niteledi.
Eğer Zelensky gerçekten de bu öneriyi reddettiyse Trump askeri desteği kesinlikle kesecektir. Bu da Ukrayna'nın sonunun çok yakın olduğuna işaret eder. Avrupa ülkeleri her ne kadar destek vermeye devam edecek olsalar da bunlar ABD'nin verdiği yardımın oranına ulaşamaz.
Öte yandan Rusya da bu destek gelmeye devam ettiği takdirde çok daha derin yaralar alacaktır. Zaten hiç de öngöremedikleri şekilde ağır kayıplar verdiler bu savaşta. Aslında insan faktörünü gözardı edersek dünyaya karşı savaştılar diyebiliriz. ABD askeri yardıma devam etmesi durumunda Rusya çok daha kötü durumlara düşme ihtimali çok yüksek ama ABD Rusya'nın çökmesinden çok Çin ile yakınlaşmamasını istiyor.
TIME'ın 2020'nin en iyi 10, New York Times'ın ise en iyi 100 kitabından biri seçilen, uluslararası çoksatan "Memeler ve Yumurtalar" romanının yazarıdır. Osaka'da doğan Kawakami, edebi çıkışını şair olarak 2006 yılında yaptı ve ilk romanı Watakushi ritsuin hā, mata wa sekai (My Ego, My Teeth, and the World) 2007'de yayımlandı. Şiirsel dili kadın bedeni, etik ve modern toplumun sorunlarına dair felsefi içgörülerle doludur. Eserleri birçok farklı dile çevrildi ve otuzdan fazla ülkede yayımlandı. Akutagawa Ödülü, Tanizaki Ödülü ve Murasaki Shikibu Ödülü de dahil olmak üzere Japonya'da çok sayıda prestijli edebiyat ödülünü kazandı. Tokyo'da yaşıyor.
Eserleri Doğan Kitap'ta bulunan yazarın ülkemizde "Cennet","Gece Yarısı Tüm Aşıklar" ve "Memeler ve Yumurtalar" isimli kitapları bulunmaktadır.
Eserleri Doğan Kitap'ta bulunan yazarın ülkemizde "Cennet","Gece Yarısı Tüm Aşıklar" ve "Memeler ve Yumurtalar" isimli kitapları bulunmaktadır.
Şu günlerde pazarda ya da markette limon görseniz ihtiyacınız olmasa bile size birkaç kilo limon aldıracak albenide limonlar raflarda. Böyle kocaman kocaman, parlak, sulu görünen yakışıklı limonlar. yazın bile satılmayan fiyatlarla satılıyor üstelik. Ülkemiz gerçeklerinde çok olası bir şey değil ya insan kıllanmadan edemiyor.
Sonra haberlere yansıdı ne yazık ki. Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye'den ihraç edilen limonlarda yasaklı pestisit (ilaç kalıntısı) tespit etmiş. Buprofezin ve Etoksazol alarmı verilmiş. Öyle ki bu insan sağlığına zararlı olan ilaç kalıntıları oranının kabul edilebilen oranın onlarca katta olduğu belirlenmiş. Vatandaşlarını düşünen bu komisyon, Gıda ve yemler için hızlı alarm sistemi portalı üzerinden yaptığı paylaşımla durumu bildirmiş. Sonrasında ise ihraç edilen ürünlerin büyük bir kısmı geri gönderilmiş. Gönderilmesi planlanan ürünlerin bir kısmının da ihracat talepleri durdurulmuş. Birden bu kadar çok limon fazlası olunca limon da ucuzluyor. Milletimize nasip olmayan yakışıklıktaki güzel görünümlü limonlar da pazarlarda. ne yazık ki milletimiz için bu limonların sağlığımıza yönelik tehdit olup olmadığını inceleyen yok.
Sonra haberlere yansıdı ne yazık ki. Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye'den ihraç edilen limonlarda yasaklı pestisit (ilaç kalıntısı) tespit etmiş. Buprofezin ve Etoksazol alarmı verilmiş. Öyle ki bu insan sağlığına zararlı olan ilaç kalıntıları oranının kabul edilebilen oranın onlarca katta olduğu belirlenmiş. Vatandaşlarını düşünen bu komisyon, Gıda ve yemler için hızlı alarm sistemi portalı üzerinden yaptığı paylaşımla durumu bildirmiş. Sonrasında ise ihraç edilen ürünlerin büyük bir kısmı geri gönderilmiş. Gönderilmesi planlanan ürünlerin bir kısmının da ihracat talepleri durdurulmuş. Birden bu kadar çok limon fazlası olunca limon da ucuzluyor. Milletimize nasip olmayan yakışıklıktaki güzel görünümlü limonlar da pazarlarda. ne yazık ki milletimiz için bu limonların sağlığımıza yönelik tehdit olup olmadığını inceleyen yok.
iktidar yanlısı kardeşler cevap veremezler.
Yüzlerce milyon liranın harcandığı Balıkesir Merkez Havalimanı.
tek bir tarifeli uçağın 6 yıldır inmediği bu havalimanımızın 46 personelle çalışmaya başlamasına rağmen bu personel sayısı günümüzde 78'e ulaşmış.
Ne olur Erdoğan'a gönül veren, kefen giyip yanında yürüyen bir seveni, bir yandaşı bir seçmeni cevap versin: Fizibilite yapan kişiler yıllık 1 milyon kişi kullanır diye hesap yapmışlar. Bu kadar büyük bir hesap hatası nasıl yapılır yahu? Personel neden tek bir uçağın inmediği havalimanında artıyor. Yahu insan ayıp olmasın diye iki tane uçak indirir.
Buna Ordu - Giresun, Erzincan ve Rize havaalanlarını da ekleyin. Durum aşağı yukarı aynı.
Sanki bu kepazelik azmış gibi bir Bayburt - Gümüşhane havaalanı'nı 2026 yılında açmayı hedeflediklerini söyledi Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız. Bayburt'un nüfusu ne kadar biliyor musunuz? 90 Bin... Yahu istanbul'u bırakın Almanya'da bile Bayburt'tan daha fazla Bayburtlu vardır. Bayburt bu nüfusla az geleceği için yanına Gümüşhane'yi de eklemişler. Ama oranın nüfusu da 175 Bin. Toplasan 300 bin kişi etmiyor. Bu mantıkla bakacak olursak istanbul'un her ilçesine bir havaalanı yapsak daha yerinde olur. Gerçekten de hem trafik azalır hem inen binen daha çok olur.
Şu an Bayburt'a ulaşım için Trabzon ve Erzurum havalimanları kullanılıyor. Zaten taş çatlasa 2 saatlik yol. Bu nüfusla düzenli uçuşlar olamayacağı için havalimanı yapıldıktan sonra da durum çok fazla değişmeyecektir. Zaten komik olan nedir biliyor musunuz Yapılacak havaalanından da şu anki erzurum havalimanından da Bayburt şehir merkezine ulaşım 1 saat. Büyük ihtimalle pilot zaten havalimanını ya da bayburt'u bulamayıp yine Erzurum'a inecek.
Tabi bu kadar gereksiz havalimanının kulaklarını çınlatmışken Kütahya'daki Zafer Havalimanının adını anmazsak hatırı kalır. Devletimiz bu havalimanını yapanlara iç hatlar için yıllık 775 bin, dış hatlar içinse 542 bin yolcu garantisi vermiş. hedef ise, yıllık iki milyon yolcu. 2024'ün ilk 11 ayında toplam yolcu sayısı ise 60 bin civarında kalmış. garanti edilenin % 3'üne bile karşılık gelmiyor.
Hedefin altında kalan yolcular için ise devlet iç hatlarda 2 euro, dış hatlarda ise 10 euro olmak üzere toplam 227 milyon lira ödemiş. Vergilerimiz böyle gidiyor, asgari ücret ve emekli maaşları bu yüzden artmıyor işte. Okullara temizlik görevlisi kadrosu bu yüzden alınamıyor. Devletimizin verdiği bu yolcu garantisi 2044 yılının şubat ayında bitecek.
Bu israfı açıklayabilecek birisi varsa gözünü seveyim yazsın, kabul edilebilir şekilde mantığı şudur desin.
Kimsenin ne havalimanı yapılmasına ne de otoyol yapılmasına itiraz ettiği yok aslında. Ama bu şekilde yapılmasına herkes karşı. Bu yapılanların mantığı John Perkins'in "Bir Ekonomik Tetikçinin itirafları" adlı 4 serilik kitabında anlatılıyor. Alın, okuyun anlayın. Bizim devletimiz de, hükümetimiz de bu kitapta anlatıldığı gibi olaylardan mı geçti? Çünkü reddeden, durumu anlayan devlet adamları ortadan kaldırılmış. Devletimiz kendi imkanlarıyla bu yapıları yapma imkanı varken bu yüzden mi bu yöntemlerle yapıyorlar?
Her ne kadar benim gibi kişilerin içini acıtsa da ilgili kişilere tavsiyem bu havalimanlarının bir şekilde kullanılması. Belli ki bu havalimanlarına kadroda olan büyüklükte olan uçakların o yolcuları toparlayıp inmesi pek mümkün değil. O zaman 50 kişilik otobüs tipli daha ufak uçaklar alınsın kadroya. Dolmuş seferi gibi sefer yapsınlar. Bunu ABD bile yapıyor. utanılacak bir şey değil. Zararın neresinden kurtarırsak kar.
Yüzlerce milyon liranın harcandığı Balıkesir Merkez Havalimanı.
tek bir tarifeli uçağın 6 yıldır inmediği bu havalimanımızın 46 personelle çalışmaya başlamasına rağmen bu personel sayısı günümüzde 78'e ulaşmış.
Ne olur Erdoğan'a gönül veren, kefen giyip yanında yürüyen bir seveni, bir yandaşı bir seçmeni cevap versin: Fizibilite yapan kişiler yıllık 1 milyon kişi kullanır diye hesap yapmışlar. Bu kadar büyük bir hesap hatası nasıl yapılır yahu? Personel neden tek bir uçağın inmediği havalimanında artıyor. Yahu insan ayıp olmasın diye iki tane uçak indirir.
Buna Ordu - Giresun, Erzincan ve Rize havaalanlarını da ekleyin. Durum aşağı yukarı aynı.
Sanki bu kepazelik azmış gibi bir Bayburt - Gümüşhane havaalanı'nı 2026 yılında açmayı hedeflediklerini söyledi Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız. Bayburt'un nüfusu ne kadar biliyor musunuz? 90 Bin... Yahu istanbul'u bırakın Almanya'da bile Bayburt'tan daha fazla Bayburtlu vardır. Bayburt bu nüfusla az geleceği için yanına Gümüşhane'yi de eklemişler. Ama oranın nüfusu da 175 Bin. Toplasan 300 bin kişi etmiyor. Bu mantıkla bakacak olursak istanbul'un her ilçesine bir havaalanı yapsak daha yerinde olur. Gerçekten de hem trafik azalır hem inen binen daha çok olur.
Şu an Bayburt'a ulaşım için Trabzon ve Erzurum havalimanları kullanılıyor. Zaten taş çatlasa 2 saatlik yol. Bu nüfusla düzenli uçuşlar olamayacağı için havalimanı yapıldıktan sonra da durum çok fazla değişmeyecektir. Zaten komik olan nedir biliyor musunuz Yapılacak havaalanından da şu anki erzurum havalimanından da Bayburt şehir merkezine ulaşım 1 saat. Büyük ihtimalle pilot zaten havalimanını ya da bayburt'u bulamayıp yine Erzurum'a inecek.
Tabi bu kadar gereksiz havalimanının kulaklarını çınlatmışken Kütahya'daki Zafer Havalimanının adını anmazsak hatırı kalır. Devletimiz bu havalimanını yapanlara iç hatlar için yıllık 775 bin, dış hatlar içinse 542 bin yolcu garantisi vermiş. hedef ise, yıllık iki milyon yolcu. 2024'ün ilk 11 ayında toplam yolcu sayısı ise 60 bin civarında kalmış. garanti edilenin % 3'üne bile karşılık gelmiyor.
Hedefin altında kalan yolcular için ise devlet iç hatlarda 2 euro, dış hatlarda ise 10 euro olmak üzere toplam 227 milyon lira ödemiş. Vergilerimiz böyle gidiyor, asgari ücret ve emekli maaşları bu yüzden artmıyor işte. Okullara temizlik görevlisi kadrosu bu yüzden alınamıyor. Devletimizin verdiği bu yolcu garantisi 2044 yılının şubat ayında bitecek.
Bu israfı açıklayabilecek birisi varsa gözünü seveyim yazsın, kabul edilebilir şekilde mantığı şudur desin.
Kimsenin ne havalimanı yapılmasına ne de otoyol yapılmasına itiraz ettiği yok aslında. Ama bu şekilde yapılmasına herkes karşı. Bu yapılanların mantığı John Perkins'in "Bir Ekonomik Tetikçinin itirafları" adlı 4 serilik kitabında anlatılıyor. Alın, okuyun anlayın. Bizim devletimiz de, hükümetimiz de bu kitapta anlatıldığı gibi olaylardan mı geçti? Çünkü reddeden, durumu anlayan devlet adamları ortadan kaldırılmış. Devletimiz kendi imkanlarıyla bu yapıları yapma imkanı varken bu yüzden mi bu yöntemlerle yapıyorlar?
Her ne kadar benim gibi kişilerin içini acıtsa da ilgili kişilere tavsiyem bu havalimanlarının bir şekilde kullanılması. Belli ki bu havalimanlarına kadroda olan büyüklükte olan uçakların o yolcuları toparlayıp inmesi pek mümkün değil. O zaman 50 kişilik otobüs tipli daha ufak uçaklar alınsın kadroya. Dolmuş seferi gibi sefer yapsınlar. Bunu ABD bile yapıyor. utanılacak bir şey değil. Zararın neresinden kurtarırsak kar.
"Vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışan hakimin vereceği kararın sağlıklı olacağını düşünmek insan aklına ters düşer"
Bu sözler 1998-1999 yargı yılı açılış töreninde yargıtay Birinci Başkanı mehmet uygun tarafından dile getirilmişti.
Günümüzde ise bu sözün doğru ifadesi şu olmalıdır:
"Siyaset ile vicdanı arasında sıkışan hakimin vereceği kararın sağlıklı olacağını beklemek insan aklına terstir."
Kanlı eylemleriyle ünlü IŞiD terör örgütüne mensup olduğu kesin görülen, 45 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan, 46 defa ağırlaştırılmış müebbet almış isimler serbest bırakılırken Osman Kavala 7 yıldır tutuklu.
Gaffar Okkan'ın, Gonca Kuriş'in katili olan eli kanlı Hizbullahçılar serbestken Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, halkın oylarıyla milletvekili seçilen Can Atalay yıllardır cezaevinde.
Yayında dili sürçen gazeteci Özlem Gürses, terörist muamelesi gözaltına alınıyor. Abdi ipekçi'nin katili, Papa suikastçisi Mehmet Ali Ağca canlı yayında gazeteci tehdit ediyor, kimse kılını kıpırdatmıyor.
Tüm bunlardan daha vahim olarak millet olarak bu gördüklerimizi artık özümsedik ve benimsedik. Yani anormal gelmiyor.
Hükümetin kaybedip CHP'ye kaptırdığı belediyelere borçlarını ödeme baskısı ile silkelemeye çalışırken bu borçların aslında bundan önceki AKP dönemlerinde oluştuğu herkes tarafından biliniyor.
Bu sözler 1998-1999 yargı yılı açılış töreninde yargıtay Birinci Başkanı mehmet uygun tarafından dile getirilmişti.
Günümüzde ise bu sözün doğru ifadesi şu olmalıdır:
"Siyaset ile vicdanı arasında sıkışan hakimin vereceği kararın sağlıklı olacağını beklemek insan aklına terstir."
Kanlı eylemleriyle ünlü IŞiD terör örgütüne mensup olduğu kesin görülen, 45 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan, 46 defa ağırlaştırılmış müebbet almış isimler serbest bırakılırken Osman Kavala 7 yıldır tutuklu.
Gaffar Okkan'ın, Gonca Kuriş'in katili olan eli kanlı Hizbullahçılar serbestken Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, halkın oylarıyla milletvekili seçilen Can Atalay yıllardır cezaevinde.
Yayında dili sürçen gazeteci Özlem Gürses, terörist muamelesi gözaltına alınıyor. Abdi ipekçi'nin katili, Papa suikastçisi Mehmet Ali Ağca canlı yayında gazeteci tehdit ediyor, kimse kılını kıpırdatmıyor.
Tüm bunlardan daha vahim olarak millet olarak bu gördüklerimizi artık özümsedik ve benimsedik. Yani anormal gelmiyor.
Hükümetin kaybedip CHP'ye kaptırdığı belediyelere borçlarını ödeme baskısı ile silkelemeye çalışırken bu borçların aslında bundan önceki AKP dönemlerinde oluştuğu herkes tarafından biliniyor.
arzu açıkgöz: Samsun'da kızının ayrılmak istediği erkek arkadaşı Mert Okumuş tarafından başından vurularak öldürüldü. Arzu Açıkgöz'ün aracına binip kaçan cinnet halindeki Mert Okumuş araçla seyir halindeyken kendi başına ateş edip canına kıydı. Arzu Açıkgöz'ün eşinin 2014 yılında silahlı bir saldırı sonucu, oğlunun da Kasım ayınca bir trafik kazası sonra öldüğü bildirildi.
2006 yılında Orhan Pamuk’un edebiyat alanında aldığı Nobel Ödülü Türkiye’nin kazandığı ilk Nobel ödülü oldu. Bunu Aziz Sancar’ın 2015 yılında Kimya dalında aldığı Nobel ödülü izledi. 2024 yılında da daron Acemoğlu ekonomi alanında Nobel’e değer görüldü.
Günümüzde ise sıvı metal teknolojisi alanında Atakan Peker, kalp ve diyabet konusundaki çalışmalarıyla Gökhan Hotamışlıgil, Alexander hastalığının tedavisine ilişkin Bahri Karaçay, mobil teknolojiler konusunda ilhan Akyıldız Nobel’e aday olması beklenen Türkler.
Peki Nobel’e aday gösterilen ilk Türk kimdi?
ilk girişim 1910 yılında karşımıza çıkar. Meclisi Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey’in ittihat ve Terakki Cemiyeti’ni barış ödülüne aday gösterdiği Nobel arşivlerinde yer alır. Cumhuriyet ile birlikte bir Türk’ün Nobel alma düşüncesi gündeme gelir. Celal Nuri ileri, ikdam gazetesinde “Şairi Azam” Abdülhak Hamit Tarhan’ın aday olması için kamuoyu oluşturur. 11 Ocak 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde ise “Nobel mükafatı için Türkiye namzetleri” başlığı ile Ruşen Eşref’in ve Bursa Mebusu Müderris Refik Bey’in aday gösterildiği belirtilir. Sözü edilen Refik Bey salgınlarla mücadelede ve mikrobiyolojinin gelişmesinde önemli araştırmalar yapmış olan Ahmet Refik Güran’dır. Pasteur Enstitüsü’nde çalışan, istanbul’da Bakteri Enstitüsü’nün başına geçen Güran aynı zamanda Bakteriyolojihanei Baytari’de ilk Türk peptonunu üreten ve ilk verem aşısını uygulayan kişidir.
9 Ekim 1938 tarihli Son Posta gazetesinde bu kez Nobel Barış Ödülü’ne adaylık masaya yatırılır. Vâlâ Nureddin Tevfik Rüştü Aras’a, Ercüment Ekrem Talu ile Selahaddin Güngör de bu ödülün Atatürk’e verilmesi gerektiğini söyler.
1876’da Üsküdar’da doğan Kemal Cenap Berksoy, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi bitiridikten sonra Fizyoloji’nin babası olarak görülen Şakir Selim Paşa’nın asistanı olur. 1909’da Paris’te Eugene Gley’in bilimsel çalışmalarına katılır. istanbul’da Tıbbıyei Şahane’de hayvanlar üzerinde fizyolojik deneyler yapar. Edindiği bilgileri kitaplaştırır. Berlin Patolojik Fizyoloji Enstitüsü’nde Adolf Bickel ve Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde Carl Neuberg ile birlikte yiyecek ve içeceklerin mayalanması üzerine araştırmalar yürütür. Bira mayasında “sakkarofosfataz” isimli yeni bir ferment keşfeder. Heinrich Boruttau’nun yanında EKG ve elektrofizyoloji öğrenir. 17 Ağustos 1921’de Tıbbiye’nin açılışında Türk kızlarının okuması gerektiğini dile getirir. 1923’te kızlarının Tıbbiyeye girmesini sağlar. 1933’te istanbul Üniversitesi Beşeri Fizyoloji Bölümü’nün başına getirilir. Farklı dillerde 33 makale, 15 kitap yayımlayan Berksoy Dr. Aime Mouchet ile “atriyal natriüretik faktör” isimli maddenin varlığını kanıtlar ve bu tıp dünyasında geniş yankı bulur. 5 Eylül 1932’de Dil Kurultayı’na katılarak Arapça sözcüklerin yerine Türkçe kelimeler bulur. “işlem”, “Göze”, “Yerçekimi”, “Süzülme”, “seçim”, “Kan Pıhtısı” Berksoy’un dilimize kazandırdığı sözcüklerdir.
Berksoy’un Nobel Adaylığı ise Türkiye’de pataloji bilimini kuran Hamdi Suat Aknar’ın önerisiyle olur. Karolinska Enstitüsü Aknar’a bir mektup göndererek “fizyoloji” ya da “tıp” alanında Nobel Ödülü için bir bilim insanını önermesini ister. Aknar tereddüt etmeden Berksoy’un ismini sunar. 1932’de 111 kişinin aday kabul edildiği Nobel Listesinde “fizyoloji veya tıp” alanında 97. Sırada endokrin sekresyonu konusundaki çalışmalarıyla Berksoy da yer alır.
Ödülü ise sinir sistemi üzerine araştırmalar yapan Lord Edgar Adrian ve Sir Charles Sherrington kazanır. Berksoy, Nobel alamasa da resmi olarak aday gösterilen ilk Türk olarak kayıtlara geçer.
1942’de ise Nobel komitesi bu kez Berksoy’dan aday önermesini ister. Berksoy da Alman bilim insanı Adolf Bickel’i önerir. 1942 yılında emekli olan Berksoy, 1944 yılında Yozgat milletvekili olarak Meclis’e girer. 1949 yılında ise yaşamını yitirir.
ATATÜRK VE NOBEL
1934’te Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos, Nobel komitesine yazdığı mektubunda Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterir.
Nobel kaynaklarında, 24-1 sıra numarası ile kayıtlı olan Atatürk’ün adaylığı için ingilizce düşülen notta şöyle yazar: “Kemal kısa listedeydi ancak herhangi bir değerlendirme yazılmadı. Daha sonra eklenmesi gerekiyordu ama değerlendirme eklenmedi.” Anlaşılacağı üzere eksik bir belge söz konusudur. O yılki ödül ise silahsızlanma çağrısı yapan ingiliz işçi Partisi Kurucusu ve Dışişleri Bakanı Arthur Henderson’a verilir.
Günümüzde ise sıvı metal teknolojisi alanında Atakan Peker, kalp ve diyabet konusundaki çalışmalarıyla Gökhan Hotamışlıgil, Alexander hastalığının tedavisine ilişkin Bahri Karaçay, mobil teknolojiler konusunda ilhan Akyıldız Nobel’e aday olması beklenen Türkler.
Peki Nobel’e aday gösterilen ilk Türk kimdi?
ilk girişim 1910 yılında karşımıza çıkar. Meclisi Mebusan Başkanı Ahmet Rıza Bey’in ittihat ve Terakki Cemiyeti’ni barış ödülüne aday gösterdiği Nobel arşivlerinde yer alır. Cumhuriyet ile birlikte bir Türk’ün Nobel alma düşüncesi gündeme gelir. Celal Nuri ileri, ikdam gazetesinde “Şairi Azam” Abdülhak Hamit Tarhan’ın aday olması için kamuoyu oluşturur. 11 Ocak 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde ise “Nobel mükafatı için Türkiye namzetleri” başlığı ile Ruşen Eşref’in ve Bursa Mebusu Müderris Refik Bey’in aday gösterildiği belirtilir. Sözü edilen Refik Bey salgınlarla mücadelede ve mikrobiyolojinin gelişmesinde önemli araştırmalar yapmış olan Ahmet Refik Güran’dır. Pasteur Enstitüsü’nde çalışan, istanbul’da Bakteri Enstitüsü’nün başına geçen Güran aynı zamanda Bakteriyolojihanei Baytari’de ilk Türk peptonunu üreten ve ilk verem aşısını uygulayan kişidir.
9 Ekim 1938 tarihli Son Posta gazetesinde bu kez Nobel Barış Ödülü’ne adaylık masaya yatırılır. Vâlâ Nureddin Tevfik Rüştü Aras’a, Ercüment Ekrem Talu ile Selahaddin Güngör de bu ödülün Atatürk’e verilmesi gerektiğini söyler.
1876’da Üsküdar’da doğan Kemal Cenap Berksoy, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi bitiridikten sonra Fizyoloji’nin babası olarak görülen Şakir Selim Paşa’nın asistanı olur. 1909’da Paris’te Eugene Gley’in bilimsel çalışmalarına katılır. istanbul’da Tıbbıyei Şahane’de hayvanlar üzerinde fizyolojik deneyler yapar. Edindiği bilgileri kitaplaştırır. Berlin Patolojik Fizyoloji Enstitüsü’nde Adolf Bickel ve Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde Carl Neuberg ile birlikte yiyecek ve içeceklerin mayalanması üzerine araştırmalar yürütür. Bira mayasında “sakkarofosfataz” isimli yeni bir ferment keşfeder. Heinrich Boruttau’nun yanında EKG ve elektrofizyoloji öğrenir. 17 Ağustos 1921’de Tıbbiye’nin açılışında Türk kızlarının okuması gerektiğini dile getirir. 1923’te kızlarının Tıbbiyeye girmesini sağlar. 1933’te istanbul Üniversitesi Beşeri Fizyoloji Bölümü’nün başına getirilir. Farklı dillerde 33 makale, 15 kitap yayımlayan Berksoy Dr. Aime Mouchet ile “atriyal natriüretik faktör” isimli maddenin varlığını kanıtlar ve bu tıp dünyasında geniş yankı bulur. 5 Eylül 1932’de Dil Kurultayı’na katılarak Arapça sözcüklerin yerine Türkçe kelimeler bulur. “işlem”, “Göze”, “Yerçekimi”, “Süzülme”, “seçim”, “Kan Pıhtısı” Berksoy’un dilimize kazandırdığı sözcüklerdir.
Berksoy’un Nobel Adaylığı ise Türkiye’de pataloji bilimini kuran Hamdi Suat Aknar’ın önerisiyle olur. Karolinska Enstitüsü Aknar’a bir mektup göndererek “fizyoloji” ya da “tıp” alanında Nobel Ödülü için bir bilim insanını önermesini ister. Aknar tereddüt etmeden Berksoy’un ismini sunar. 1932’de 111 kişinin aday kabul edildiği Nobel Listesinde “fizyoloji veya tıp” alanında 97. Sırada endokrin sekresyonu konusundaki çalışmalarıyla Berksoy da yer alır.
Ödülü ise sinir sistemi üzerine araştırmalar yapan Lord Edgar Adrian ve Sir Charles Sherrington kazanır. Berksoy, Nobel alamasa da resmi olarak aday gösterilen ilk Türk olarak kayıtlara geçer.
1942’de ise Nobel komitesi bu kez Berksoy’dan aday önermesini ister. Berksoy da Alman bilim insanı Adolf Bickel’i önerir. 1942 yılında emekli olan Berksoy, 1944 yılında Yozgat milletvekili olarak Meclis’e girer. 1949 yılında ise yaşamını yitirir.
ATATÜRK VE NOBEL
1934’te Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos, Nobel komitesine yazdığı mektubunda Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterir.
Nobel kaynaklarında, 24-1 sıra numarası ile kayıtlı olan Atatürk’ün adaylığı için ingilizce düşülen notta şöyle yazar: “Kemal kısa listedeydi ancak herhangi bir değerlendirme yazılmadı. Daha sonra eklenmesi gerekiyordu ama değerlendirme eklenmedi.” Anlaşılacağı üzere eksik bir belge söz konusudur. O yılki ödül ise silahsızlanma çağrısı yapan ingiliz işçi Partisi Kurucusu ve Dışişleri Bakanı Arthur Henderson’a verilir.
"the french lieutenant's woman -fransız teğmen'in kadını " filmiyle tanınan karel reisz'in yönettiği 1985 yapımı ilk film. film, 1950'li yıllarda amerika'nın en tanınmış country şarkıcısı olan patsy cline'ın çalkantılı yaşam öyküsünü anlatır. küçük bir kasabadan büyük kente yıldız adayının zirveye ulaşma çabalarını anlatan film, etkileyici oyuncuları ve müzikleriyle dikkat çeker. filmin başrollerinde jessica lange, ed harris, ann wedgeworthbulunmaktadır.
Twitter'in kurucularından Jack Dorsey'in merkezi olmayan bir sosyal ağ kurma fikrinden doğan ve X'ten ayrılanların deli gibi kullanıcısı oldukları yeni platform. Jack Dorsey'in fikri uygulamanın, sosyal ağın gücünü karar alma mekanizmasını tek bir şirket ya da bir grup insanın elinden uzak tutan bir "açık protokol" ile inşa edilmesi anlamına geliyordu. Dorsey projeye "bluesky" adını verdi.
Bluesky başlangıçta Dorsey yönetimindeki Twitter'dan alınan hibe ile finanse edilmişti. Musk twitter'ı satın aldıktan sonra Bluesky ekibiyle bağlarını kopardı.Bluesky daha sonra özel yatırımcılardan iki tur girişim finansmanında 23 milyon dolardan fazla para topladı. Bluesky, insanların dijital kimliklerini ve bilgilerini farklı platformlar arasında taşımalarına izin verirken, esasen bağımsız geliştiricilerin kendi sosyal ağlarını oluşturmalarına izin verecek kod için kullanıyor. Örneğin; Facebook ve TikTok insanları kendi platformlarına kilitliyor ve rakiplerine geçmelerini zorlaştırıyor. Bu uygulamalar “duvarlı bahçeler” olarak biliniyor
Şubat 2023'te uarım düzine teknisyen ve davetlilerin katılımıyla lansmanı yapıldı. Büyümesini yakından yönetebilmek amacıyla kasıtlı reklamını çok az yaparak piyasaya sürdüler.
Bluesky, Musk'ın X'te mavi doğrulanmış hesap statüsü için ödeme yapan hesapları teşvik etmek ve içerik denetleme kurallarını ortadan kaldırmak da dahil olmak üzere büyük değişiklikler yapmaya başlamasından sonra ilgi görmeye başladı. eylül ayında Musk'ın belirli hesapların askıya alınmasına yönelik bir mahkeme kararına uymayı reddetmesi üzerine x brezilya'da yasaklandı. 3 hafta boyunca 3 milyondan fazla kişi Bluesky'a katılınca elon Musk kararından geri dönmek zorunda kaldı.
Son bir buçuk hafta ise dönüm noktası oldu. Donald Trump'un başkanlık seçimlerini kazanmasından bu yana, bazı X kullanıcıları Musk'ın Trump ile olan yakın bağları nedeniyle platformu terk etti. ABD'de seçimin hemen ertesi günü 116 bin kişi hesaplarını devre dışı bırakarak Bluesky'a akın etti.
Ama insanların X, Facebook ve Threads'e alternatifler arayıp Bluesky'a ilerlemeleri de beklenenin çok üzerinde oldu. Kullanıcı sayısı son birkaç hafta içinde % 100'ün üzerinde artarak 15 milyonu geçti. Apple ve Google'ın uygulama mağazalarında en çok indirilen ücretsiz uygulama olarak zirveye fırladı. Ama büyümenin kontrol dışı olması nedeniyle de zaman zaman çöktü.
Bluesky başlangıçta Dorsey yönetimindeki Twitter'dan alınan hibe ile finanse edilmişti. Musk twitter'ı satın aldıktan sonra Bluesky ekibiyle bağlarını kopardı.Bluesky daha sonra özel yatırımcılardan iki tur girişim finansmanında 23 milyon dolardan fazla para topladı. Bluesky, insanların dijital kimliklerini ve bilgilerini farklı platformlar arasında taşımalarına izin verirken, esasen bağımsız geliştiricilerin kendi sosyal ağlarını oluşturmalarına izin verecek kod için kullanıyor. Örneğin; Facebook ve TikTok insanları kendi platformlarına kilitliyor ve rakiplerine geçmelerini zorlaştırıyor. Bu uygulamalar “duvarlı bahçeler” olarak biliniyor
Şubat 2023'te uarım düzine teknisyen ve davetlilerin katılımıyla lansmanı yapıldı. Büyümesini yakından yönetebilmek amacıyla kasıtlı reklamını çok az yaparak piyasaya sürdüler.
Bluesky, Musk'ın X'te mavi doğrulanmış hesap statüsü için ödeme yapan hesapları teşvik etmek ve içerik denetleme kurallarını ortadan kaldırmak da dahil olmak üzere büyük değişiklikler yapmaya başlamasından sonra ilgi görmeye başladı. eylül ayında Musk'ın belirli hesapların askıya alınmasına yönelik bir mahkeme kararına uymayı reddetmesi üzerine x brezilya'da yasaklandı. 3 hafta boyunca 3 milyondan fazla kişi Bluesky'a katılınca elon Musk kararından geri dönmek zorunda kaldı.
Son bir buçuk hafta ise dönüm noktası oldu. Donald Trump'un başkanlık seçimlerini kazanmasından bu yana, bazı X kullanıcıları Musk'ın Trump ile olan yakın bağları nedeniyle platformu terk etti. ABD'de seçimin hemen ertesi günü 116 bin kişi hesaplarını devre dışı bırakarak Bluesky'a akın etti.
Ama insanların X, Facebook ve Threads'e alternatifler arayıp Bluesky'a ilerlemeleri de beklenenin çok üzerinde oldu. Kullanıcı sayısı son birkaç hafta içinde % 100'ün üzerinde artarak 15 milyonu geçti. Apple ve Google'ın uygulama mağazalarında en çok indirilen ücretsiz uygulama olarak zirveye fırladı. Ama büyümenin kontrol dışı olması nedeniyle de zaman zaman çöktü.
Sözcü'den ayrılan bazı gazetecilerin aralarında olduğu bir grubun yakın zamanda kuracağı gazete. Bu gazetecilerin arasında Deniz Zeyrek, Yılmaz Özdil, Soner Yalçın, Aytunç Erkin ve Metin Yılmaz var. Bu gazeteye ait bir de ismi "Son Dakika" olan TV kanalının olacağı iddia ediliyor. Finansörünün yakın zamanda Flash TV'yi de satın alan Ekrem imamoğlu olduğu da yine iddialar arasında. Eğer çok yıpranmış isimleri aralarına almazlarsa ki bunların arasında da Can Ataklı ve Ümit Zileli var; havuz medyasına karşı çok ciddi bir cephe açılmış olunacak. iktidarın uzun zamandır beslemeyi unuttuğu ve kadrosunu zenginleştirmediği yandaş havuz medyasının savaşta çok etkili olacağı da beklenmiyor. Aralarında Tele 1, KRT, Halk TV, Oda TV, Flash TV, Sözcü Tv, Sözcü gazetesi gibi yayın organları olacak ve Ekrem imamoğlu'nun komutasında hareket edecek.
Bir Beşiktaşlı olarak çok da irite olmadığım maçtır. Galatasaray iki duran toptan gol buldu, bu pozisyonları çalışmışlar ve Ersin'in de duran toplarda özellikle yan toplarda kale çizgisinde sabitlenme zaafını iyi değerlendirdiler.
ikinci sarı kartlar falan diyorlar da Barış Alper Yılmaz'ın bariz bir şekilde Semih'i çektiğini gördük. Ama bunun için bir sarı kart daha verilir mi, bence verilmez. Çok ağır bir karar olurdu. Haklem de birçok sarı kart gösterdi zaten. Formadan çekerek ikinci sarı kart alması için ya çok sert çekmesi ya da 3-4 defa yapması gerekirdi. Taktik fauller yaptı Galatasaray, bence bu da oyun dahilinde. Ama Barış Alper Yılmaz'ın her yaptığı faulden sonra pis pis sırıtması daha çok rahatsız ediciydi. Oynatmamak üzerine emir almış, bu görevi de yerine getirdi. itirazlara neden olan ikinci ya da üçüncü çekmesi de faulle cezalandırıldıktan iki dakika sonra kendini yere atması, 30 saniye kıvranması ve hakemden bir şey çıkmayınca fırlayıp koşması bence tüm faullerinden daha rahatsız ediciydi.
hakemi aldatmaya yönelik kendini yere atma eylemleri Galatasaray'ın üzerine yapışmış gibi görünüyor ve sanki çıkmayacak da. Bence Galatasaray'ın başındaki asıl bela bu. Çünkü bunu birçok oyuncusu yapıyor. Artık öyle bir hale geliyor ki oyuncu gerçekten faul bile alsa 3-5 defa seyrediyoruz. Ama an itibarı ile en fazla şampiyon olmuş ve tek Avrupa'sı kazandırmış takımının bu ucuz yollara başvurmasını öncelikle taraftarı reddetmeli. Gördüğüm kadarıyla Galatasaray camiası bu olayları görmezden gelmeyi tercih ediyor. Elbette rakibe kart gördürme, penaltı kazanma numaralarını sadece Galatasaray değil her takım yapıyor. Türkiye'de futbol öyle bir hale geldik ki başarı için her yol mubah görülüyor. Centillmenlik, dürüstlük, sportmenlik yerlerde sürünüyor.
Hakemin de bu açıdan bakıldığında çok da kusurlu olduğunu düşünmüyorum. Ama başka bir maçta başka bir takım bu müdehalelerinden sonra kırmızı kart görürse o zaman kıyamet kopar işte.
Ben açıkçası Beşiktaş'ın oynadığı futboldan memnunum. Deplasmanda olmamıza rağmen başabaş oynadık ve seyirci baskısından çok etkilenmedik. Attığımız golün maçtaki 2. şutumuz olduğunu yazmışlar da sanki Ersin'de çekilen şutlardan yerden kalkamadı. Ayrıca bu çok saçma bir istatistik gibi geliyor. Yani son adamla buluşturmamızda ve son vuruşlarda beceriksizdik. Rafa gibi adam karşı karşıya Muslera'yı aşamadı. Muslera demişken de Galatasaray'a böyle bir oyuncuyu bize seyrettirdikleri için teşekkür etmek lazım. ilerleyen yaşı ve Galatasaray'ın 1 numara arayışı haberlerinden sonra Beşiktaşlı olmama rağmen üzüldüm. Muslera uzun yıllar bir kalecinin takımı için ne ifade ettiğinin örneği olarak bu ülkede anılacaktır. Galatasaray da heykeli dikilecek adam arıyorsa Muslera iyi bir aday. Maç boyunca her ne kadar takımların denk olduğunu düşünsem de kaleciler arasında bariz fark vardı. ersin iyi niyetli olabilir ama daha topu oyuna sokmayı bilemiyor. Hakem iki üç kez top hareketli olduğu için topu oyuna yeniden sokmasını istedi. Hiç yüksünmesin, Muslera'nın maçlarını seyretsin. Yan toplarda kale çizgisinde olduğu sürece gol yemeye mahkum olacak. Çünkü o topa çıkmadığı sürece illa ki çıkıp biri çıkacak ve topa vuracak. Yazının burasında da Volkan Demirel'i de anmadan geçmeyeyim. Volkan topa öyle bir çıkardı ki; diz önde yani götün yiyorsa gel kafa vurmayı dene dercesine... Kolay kolay kimse çıkamaz çıkan da bu riski ya bilmez ya da göze alırdı.
Maçta kırmızı kart çıkmadı, penaltı olmadı, seyirci taşkınlık yapmadı. Zevkle izlediğim anlar oldu. Osimhen'in Türkiye'de en azından bu yıl oynaması rakşp defans oyuncuları için iyi bir alıştırma olacak. Ama büyük ihtimalle tek sezonluk bu macera sonra Galatasaray böyle bir oyuncunun varlığını arayacaktır. iyi adam vesselam.
Semih'in de pişmesi gerek biraz daha. Tamam canım kardeşim, kıpır kıpırsın, başa belasın. Bu takımın da bu ülkenin de gelecek için bel bağladığı oyunculardansın ama ceza sahasında top geliyorsa elin ayağın bir dolaşmasın, bir topu iki üç defa düzeltmeden vurmaya alıştır kendini. Değil Galatasaray hiçbir takımın defansı sana o düzeltip de şut imkanı tanımaz. Bir de tamam çalım atıyorsun, hem de harika atıyorsun, aynen devam ama kaç oyuncuyu geçeceksin. Bir geçtin, iki geçtin yeter. Vereceğin asist de en az atacağın gol kadar değerli. Bunu bir anla artık.
Üstünde durulması gereken bir önemli nokta da taç atışları. Taç atışları konusunda Galatasaray açık ara ligimizin bunu en iyi kullanan takımları arasında ise Beşiktaş ise en kötüler arasında. Üstelik bu maça da ait bir şey değil bu. Son 6-7 yıldır her Beşiktaş maçında bu taç atışları beni kahreder. Galatasaray ise yıllardır bunu en müspet şekilde kullanıyor. Birçok takım bu taç atışları konusunda ofsaytın da uygulanmaması yüzünden hızlıca taç atışı kullanırken Beşiktaş bir sağa bakar, bir sola bakar, bir ileriye atacak gibi yapar sonra alakasız bir yere atar ve genelde dezavantaj yaratacak şekilde kullanır. Ne hocalar, ne oyuncular gitti geldi, yönetim bile değişti bu taç konusunda zaafımızı bir türlü aşamadık.
Bir de maçın ardından Hasan Arat'ın şöförünün karıştığı bir şiddet olayı var. Bir Galatasaray muhabirinin sözlü olarak sataşmasına adama yumruk atarak cevap vermiş. Adam alkollüymüş ve bu da emniyet kayıtlarında bizzat geçmiş. Yani ne diyeyim bilmiyorum. Yahu adam isterse senin anana küfretsin sen gelip adama vurdun mu olay bitti. Maçın içinde olmaması ve sonrasında çok da birşey olmadan kapanması en olumlu tarafı. Beşiktaş yönetimi yok tahrik etti, yok alkollüydü, yok üyemiz kendini tutamadı, yok cart yok curt. Yahu adam hastaneden darp raporu almış hala neyi savunuyorsun. Her küfür edene, her tahrik edene şiddet uygulanması makul olsa hakemlerimiz seri katil olurdu herhalde. Sonra Galatasaray yönetiminin "sözde efendi geçinen..." diye başlayan cümlelerine maruz kalıyoruz. Aklı başındaki bir yöneticinin bu yaşanması istenmeyen olay sonrası bir özür falan dilemesi gerekirdi. Muhabir daha mahkemeye de taşır bunu tazminat için. Böyle olayların arkasında durma işte. Daha kötüsüne yol açmaktan başka bir işe yaramaz. Darp eden kişinin anında tutuklanıp hapse atılması ise ayrı bir şekilde değerlendirilmeli. Beşiktaş yönetimi nice olaydan sonra hiç de bu kadar acil bir şekilde tutuklama kararı alınmadığını söylüyor. evet bu doğru ama olayı haklı mı çıkarır ?
Galatasaray camiasına ise fazla takacaklarını sanmıyorum ama Türkiye'nin en sevilmeyen takımı olma konusunda adım adım ilerlediklerini söylemek isterim. Aziz Yıldırım döneminde bu Fenerbahçe'ydi. Gerek Medya üzerinde, gerek FB üzerinde büyük etkisi vardı. Bir dönem Fenerbahçe'yi dokunulmaz yaptı. Bu Fenerbahçe'yi çok fazla şampiyon yapmamış olsa da. Şimdi o dönemki fenerbahçe söylemlerini Galatasaray camiasından duyuyoruz. Rakipleri bir küçümseme, bir alay. Üstelik kendi yaşatmadıkları yenilgileri öne sürerek yapıyorlar. Hiçbir takıma yakışmıyor, Galatasaray'a da yakışmıyor. Ağlaşmak falan demişsiniz de bunu en çok yapan bizzat Galatasaray. Her sene verilmeyen penaltımız diyerek her hafta bir tt olurlar. Özellikle Fener ile aralarındaki atışmalar da işin tam anlamıyla bokunu çıkardı. Her hafta "Allah belanızı versin" diye açılan taglardan bu iki camianın birbirine saydırmasını okuduk. Ama sonra bir baktık ki her iki takım lehine verilen penaltı sayıları ligin kalan takımlarından fazla. e n'oldu kardeş ? Valla billa yakışık almıyor.
Ben süper kupa sonrası twıtter da tebrik eden Galatasaray camiasını istiyorum. Yoksa yenilince başka taktik, yenince başka taktik mi var. Ya bunlar alt tarafı maç. Galatasaray da Beşiktaş ta dünya döndükçe var olacak ve birbirlerini defalarca yenecekler. Önemli olan bu mücadeleden zevk almak ve haz alacak anılar biriktirmek.
Sonuç olarak Galatasaray'ı tebrik ederim. Beşiktaş camiasının da canını çok sıkacak bir durum yok.
Ama kaleci düşünsek fena olmaz.
Ha bir de Yunus Akgün. iyi adam, güzel adam...
ikinci sarı kartlar falan diyorlar da Barış Alper Yılmaz'ın bariz bir şekilde Semih'i çektiğini gördük. Ama bunun için bir sarı kart daha verilir mi, bence verilmez. Çok ağır bir karar olurdu. Haklem de birçok sarı kart gösterdi zaten. Formadan çekerek ikinci sarı kart alması için ya çok sert çekmesi ya da 3-4 defa yapması gerekirdi. Taktik fauller yaptı Galatasaray, bence bu da oyun dahilinde. Ama Barış Alper Yılmaz'ın her yaptığı faulden sonra pis pis sırıtması daha çok rahatsız ediciydi. Oynatmamak üzerine emir almış, bu görevi de yerine getirdi. itirazlara neden olan ikinci ya da üçüncü çekmesi de faulle cezalandırıldıktan iki dakika sonra kendini yere atması, 30 saniye kıvranması ve hakemden bir şey çıkmayınca fırlayıp koşması bence tüm faullerinden daha rahatsız ediciydi.
hakemi aldatmaya yönelik kendini yere atma eylemleri Galatasaray'ın üzerine yapışmış gibi görünüyor ve sanki çıkmayacak da. Bence Galatasaray'ın başındaki asıl bela bu. Çünkü bunu birçok oyuncusu yapıyor. Artık öyle bir hale geliyor ki oyuncu gerçekten faul bile alsa 3-5 defa seyrediyoruz. Ama an itibarı ile en fazla şampiyon olmuş ve tek Avrupa'sı kazandırmış takımının bu ucuz yollara başvurmasını öncelikle taraftarı reddetmeli. Gördüğüm kadarıyla Galatasaray camiası bu olayları görmezden gelmeyi tercih ediyor. Elbette rakibe kart gördürme, penaltı kazanma numaralarını sadece Galatasaray değil her takım yapıyor. Türkiye'de futbol öyle bir hale geldik ki başarı için her yol mubah görülüyor. Centillmenlik, dürüstlük, sportmenlik yerlerde sürünüyor.
Hakemin de bu açıdan bakıldığında çok da kusurlu olduğunu düşünmüyorum. Ama başka bir maçta başka bir takım bu müdehalelerinden sonra kırmızı kart görürse o zaman kıyamet kopar işte.
Ben açıkçası Beşiktaş'ın oynadığı futboldan memnunum. Deplasmanda olmamıza rağmen başabaş oynadık ve seyirci baskısından çok etkilenmedik. Attığımız golün maçtaki 2. şutumuz olduğunu yazmışlar da sanki Ersin'de çekilen şutlardan yerden kalkamadı. Ayrıca bu çok saçma bir istatistik gibi geliyor. Yani son adamla buluşturmamızda ve son vuruşlarda beceriksizdik. Rafa gibi adam karşı karşıya Muslera'yı aşamadı. Muslera demişken de Galatasaray'a böyle bir oyuncuyu bize seyrettirdikleri için teşekkür etmek lazım. ilerleyen yaşı ve Galatasaray'ın 1 numara arayışı haberlerinden sonra Beşiktaşlı olmama rağmen üzüldüm. Muslera uzun yıllar bir kalecinin takımı için ne ifade ettiğinin örneği olarak bu ülkede anılacaktır. Galatasaray da heykeli dikilecek adam arıyorsa Muslera iyi bir aday. Maç boyunca her ne kadar takımların denk olduğunu düşünsem de kaleciler arasında bariz fark vardı. ersin iyi niyetli olabilir ama daha topu oyuna sokmayı bilemiyor. Hakem iki üç kez top hareketli olduğu için topu oyuna yeniden sokmasını istedi. Hiç yüksünmesin, Muslera'nın maçlarını seyretsin. Yan toplarda kale çizgisinde olduğu sürece gol yemeye mahkum olacak. Çünkü o topa çıkmadığı sürece illa ki çıkıp biri çıkacak ve topa vuracak. Yazının burasında da Volkan Demirel'i de anmadan geçmeyeyim. Volkan topa öyle bir çıkardı ki; diz önde yani götün yiyorsa gel kafa vurmayı dene dercesine... Kolay kolay kimse çıkamaz çıkan da bu riski ya bilmez ya da göze alırdı.
Maçta kırmızı kart çıkmadı, penaltı olmadı, seyirci taşkınlık yapmadı. Zevkle izlediğim anlar oldu. Osimhen'in Türkiye'de en azından bu yıl oynaması rakşp defans oyuncuları için iyi bir alıştırma olacak. Ama büyük ihtimalle tek sezonluk bu macera sonra Galatasaray böyle bir oyuncunun varlığını arayacaktır. iyi adam vesselam.
Semih'in de pişmesi gerek biraz daha. Tamam canım kardeşim, kıpır kıpırsın, başa belasın. Bu takımın da bu ülkenin de gelecek için bel bağladığı oyunculardansın ama ceza sahasında top geliyorsa elin ayağın bir dolaşmasın, bir topu iki üç defa düzeltmeden vurmaya alıştır kendini. Değil Galatasaray hiçbir takımın defansı sana o düzeltip de şut imkanı tanımaz. Bir de tamam çalım atıyorsun, hem de harika atıyorsun, aynen devam ama kaç oyuncuyu geçeceksin. Bir geçtin, iki geçtin yeter. Vereceğin asist de en az atacağın gol kadar değerli. Bunu bir anla artık.
Üstünde durulması gereken bir önemli nokta da taç atışları. Taç atışları konusunda Galatasaray açık ara ligimizin bunu en iyi kullanan takımları arasında ise Beşiktaş ise en kötüler arasında. Üstelik bu maça da ait bir şey değil bu. Son 6-7 yıldır her Beşiktaş maçında bu taç atışları beni kahreder. Galatasaray ise yıllardır bunu en müspet şekilde kullanıyor. Birçok takım bu taç atışları konusunda ofsaytın da uygulanmaması yüzünden hızlıca taç atışı kullanırken Beşiktaş bir sağa bakar, bir sola bakar, bir ileriye atacak gibi yapar sonra alakasız bir yere atar ve genelde dezavantaj yaratacak şekilde kullanır. Ne hocalar, ne oyuncular gitti geldi, yönetim bile değişti bu taç konusunda zaafımızı bir türlü aşamadık.
Bir de maçın ardından Hasan Arat'ın şöförünün karıştığı bir şiddet olayı var. Bir Galatasaray muhabirinin sözlü olarak sataşmasına adama yumruk atarak cevap vermiş. Adam alkollüymüş ve bu da emniyet kayıtlarında bizzat geçmiş. Yani ne diyeyim bilmiyorum. Yahu adam isterse senin anana küfretsin sen gelip adama vurdun mu olay bitti. Maçın içinde olmaması ve sonrasında çok da birşey olmadan kapanması en olumlu tarafı. Beşiktaş yönetimi yok tahrik etti, yok alkollüydü, yok üyemiz kendini tutamadı, yok cart yok curt. Yahu adam hastaneden darp raporu almış hala neyi savunuyorsun. Her küfür edene, her tahrik edene şiddet uygulanması makul olsa hakemlerimiz seri katil olurdu herhalde. Sonra Galatasaray yönetiminin "sözde efendi geçinen..." diye başlayan cümlelerine maruz kalıyoruz. Aklı başındaki bir yöneticinin bu yaşanması istenmeyen olay sonrası bir özür falan dilemesi gerekirdi. Muhabir daha mahkemeye de taşır bunu tazminat için. Böyle olayların arkasında durma işte. Daha kötüsüne yol açmaktan başka bir işe yaramaz. Darp eden kişinin anında tutuklanıp hapse atılması ise ayrı bir şekilde değerlendirilmeli. Beşiktaş yönetimi nice olaydan sonra hiç de bu kadar acil bir şekilde tutuklama kararı alınmadığını söylüyor. evet bu doğru ama olayı haklı mı çıkarır ?
Galatasaray camiasına ise fazla takacaklarını sanmıyorum ama Türkiye'nin en sevilmeyen takımı olma konusunda adım adım ilerlediklerini söylemek isterim. Aziz Yıldırım döneminde bu Fenerbahçe'ydi. Gerek Medya üzerinde, gerek FB üzerinde büyük etkisi vardı. Bir dönem Fenerbahçe'yi dokunulmaz yaptı. Bu Fenerbahçe'yi çok fazla şampiyon yapmamış olsa da. Şimdi o dönemki fenerbahçe söylemlerini Galatasaray camiasından duyuyoruz. Rakipleri bir küçümseme, bir alay. Üstelik kendi yaşatmadıkları yenilgileri öne sürerek yapıyorlar. Hiçbir takıma yakışmıyor, Galatasaray'a da yakışmıyor. Ağlaşmak falan demişsiniz de bunu en çok yapan bizzat Galatasaray. Her sene verilmeyen penaltımız diyerek her hafta bir tt olurlar. Özellikle Fener ile aralarındaki atışmalar da işin tam anlamıyla bokunu çıkardı. Her hafta "Allah belanızı versin" diye açılan taglardan bu iki camianın birbirine saydırmasını okuduk. Ama sonra bir baktık ki her iki takım lehine verilen penaltı sayıları ligin kalan takımlarından fazla. e n'oldu kardeş ? Valla billa yakışık almıyor.
Ben süper kupa sonrası twıtter da tebrik eden Galatasaray camiasını istiyorum. Yoksa yenilince başka taktik, yenince başka taktik mi var. Ya bunlar alt tarafı maç. Galatasaray da Beşiktaş ta dünya döndükçe var olacak ve birbirlerini defalarca yenecekler. Önemli olan bu mücadeleden zevk almak ve haz alacak anılar biriktirmek.
Sonuç olarak Galatasaray'ı tebrik ederim. Beşiktaş camiasının da canını çok sıkacak bir durum yok.
Ama kaleci düşünsek fena olmaz.
Ha bir de Yunus Akgün. iyi adam, güzel adam...