bugün

şeylerden yayılan, burunla algılanan şey.*
bazen birini de hatırlatır.
sinir hücrelerini diğer nöronlardan ayıran önemli bir özelligi ile diger algılarımızdan ayrılan beş duyudan bırıdır... Beynimizdeki yüz milyar nöron hayatımız boyunca yenilenmezken, burnumuzdaki milyonlarca koku alıcı hücre ortalama olarak 45 gün yaşar. Bu sürenin sonunda ölenlerin yerlerini yenileri alır. Yeni koku hücrelerinin inşa edildiği yer de, koku bölgesindeki bazal hücrelerdir. Bazal hücreler adeta koku hücresi fabrikası gibi çalışır; sürekli ve düzenli üretim yaparlar. Bu ve benzeri soruların yanıtları bilim dünyasında büyük bir merak ve araştırma konusudur. Şu anda bilinen, hücreler arasındaki göz kamaştırıcı mekanizmaların varlığı; bilinmeyen ise söz konusu mekanizmaların detaylarıdır. Dikkat edin, yaklaşık olarak her 45 günde bir milyonlarca koku hücreniz tamamen değişir. Ancak siz, gülün kokusunu yine gül olarak, portakalın kokusunu yine portakal olarak algılarsınız.

Koku hücrelerindeki devir teslim sırasında herhangi bir hata olsaydı, birçok kokuyu yanlış algılayabilir veya fark edemeyebilirdiniz. Oluşacak muhtemel bir karışıklığı düzeltmeniz de mümkün olamayacağı için, koku duyunuz sizi sürekli yanıltır ve büyük bir sıkıntı kaynağı olabilirdi. Ancak böyle bir şey asla olmaz. Yeni sinir hücreleri, görevlerini eksiksiz sürdürürler.

(bkz: koku hafızası)
beyza durmaz isimli yeni bir şarkıcının çıkış parçası.
(bkz: ten kokusu)
(bkz: anne kokusu)
(bkz: ayak kokusu)
(bkz: ağız kokusu)
gibi türleri olan, doğal ya da sonradan elde edilen, koklama duyusuna hitap eden algı.
sözleri;

tam unuttum diyorken
yola devam ederken
köşe bucak gezerken
nerden geldi bu koku
bu kokuyu sürmeyin
beni deli etmeyin
sevdiğimin kokusu bu sürüp sürüp gezmeyin
sürmee, sürrrrmeee..

bu kokuyu sürmeyin
beni deli etmeyin
sevdiğimin kokusu bu
sürüp sürüp gezmeyin
beni deli etmeyin
bu kokuyu sürmeyin
aşkımı depreştirip de
içimi titretmeyin
sürrrmeee..
(bkz: patrick süskind)
(bkz: das parfum)
(bkz: Post prodüksiyon)u (bkz: Arri) stüdyolarında yapılmış bir film
adını koyup tanımlamasak da, farkında olmadan bazı şeylere kendimizi yakın hissetmemizi sağlayan algı...
tarifi de güçtür, tanımlamakta....
kimi zaman bir kokuyu anlatırken renklerden, seslerden ve tanımlanabilmiş başka kokulardan yararlanırız.
anne kokusu denildiğinde herkes anlar, ama herkesin annesi aynı mı kokar?
hayır..
koku aynı değildir ama anne kokusu denilince ortak kanı; güzeldir, sevgi doludur, doyurucudur, koruyucudur, sığınaktır..
deniz kokusu, bebek kokusu, sıcak ekmek kokusu, ayak kokusu uzaaar gider..

aslında herşeyin bir kokusu var ve biz bazen bu kokuları tanımlayamıyoruz ama hissedip algılıyor, beynimizin bir köşesine kaydediyoruz..
koktuğunu sanmadığımız şeylerin de kokusu var;
korkunun, ihanetin, acının, yalanın, aşkın, sevginin, şevkatin...
yoğun olarak bu duygunun içerisindeyken, bi düşünün, kokusunu anlatabileceğinizi göreceksiniz..
cisimlerden yayılan küçük zerrelerin burunda bulunan sinirler tarafından algılanmasıdır.
ossuruk..

çift "s" ye dikkat!!..
bazen vazgeçilemez yapar kendinden sanırsınki o olmazsa yaşayamazsın..çektikçe içine hayat gelir ruhuna gözlerin ışıldar bazen gözyaşıyla bazen mutlulukla:ya aşktır o koku ya da kutsal bir sevgi tıpkı özlenen bir annenin ellerinin kokusu gibi..özlediğinde zihnin rüyalarına bile getirir o kokuyu..
(bkz: perfume the story of a murderer)
tat ile birlikte zamanda yolculuk yaptırma yetisine sahip olan belkide en önemli şey.
kokun yoksulluğum olurdu her defasında. Bütün sevişmelerden arta kalan ve bir daha asla tekrarlanmayacak olan şey.
vaktiyle pandora'nın kutusunun dibinde bir köşeye konuşlanıp inatla dünyaya salınmayı reddetmiş olan ''umut''la aynı isyanın pençesine sıkışmış, ama kalkışa 180 derece tersten geçmiş bir yaramaz çocuk koku. ayagına zincir vurdukları kodesin duvarına astıgı güzel vücutlu kadın posterinin arkasından sıyışmış, sonra da tüm asabiyetiyle hızla çogalmaya, sebatla kokusuz dünyayı doldurmaya başlamış iflah olmaz bir yasak meyve. o gün bugundur koku, öfkesinden bir tike kaybetmeden kimi zaman tek arkadaşı rüzgarla, kimi zaman doganın ona hazır sundugu difüzyonu sonuna kadar istismar ederek dolandıkça dolanıyor insanların üzerinde, dünyanın her yerinde. *degerini en iyi, Jean Baptiste Grenouille bildi onun. ama zavallı çocuk, dünyanın kokusuz oldugu o tatsız tuzsuz çagdan bir tükürüktü gelecege ve bu kusrunu kapatmak istercesine güçlüydü burnu, barışıktı o nemrut seyyahla; ancak ona hükmetmeye kalkıştıgında ve hatta hükmettiginde dahi kulakları pelte eden o ürkütücü kahkasıyla ezip geçti grenoille'u koku: ''senin daha kendi kokun yok, neyine güvenirsin a biçare!'' haklıydı sinir bozucu oldugu kadar; kendi kokusu yoktu ve hükmedebildigi o burnundan kıl aldırmayan kokudan sürünüp de kendini insanlara kabul ettirebildiginde bile bunu unutamadı. kokusuzluk kimliksizlikti ve o kimligini geri dönemeyecegi bir geçmişe gömüp terketmişti. insanların kokusuz bir bedene olan umursamazlıgı inançsızlıga donuştugunde peydah olmuştu pan da*. o seviyordu kokusunu, kokusuzu mu kokanı mı sevdigine bir türlü karar veremeyen insanoglunun onu inanç dünyasından silip, somut dünyadan şeffaflaşmaya itmesine ragmen. kabul görmesi, umursanması için üstüne sürülen ve ''kendi'' kokusunu alt etmeye çalıştıkları o yabancı, o sahte kokuyla tümden yalan bir hayatı yaşamaktansa aynı seçimi yaptı grenoille ile. insanın kokusuna tecavüz ne büyük bir suçtu!

otobusteki kesif ter kokusunu en çok benim duymama sebep, herkesin 5 dakika sonra aldıgı herhangi kötü bir kokuyu ilk once alıp beni paranoyaya zerk ettirdigi için çokça zaman küfrettigim burnumu seviyorum artık. meger ne önemli şeymiş şu koku, meger ne güzel meziyetmiş o, dünya döndükçe, dünyaya ''sen gelirken ben dönüyordum'' diyebilecek kadar küstah olan en iyi yardımcı oyuncu ödülünün sahibinden nasibini bolca alabilmek.

fırından yeni çıkmış ekmekle, temiz bir insanın ilk teri aynı kokuyor desem?
sigarayı içerken, sürekli orada tuttuğunuz, iki parmağın birbirine bakan yüzlerine sinmiş koku,

uyarılmış bir kadının kasıklarından yayılan kokuya benzer kimi zaman..

her ikisini de kokladığınızda aldığınız haz ya da rahatsızlık,

tanımlanamasa da anlaşılır bir şey olabilir..

lakin birbirlerine karıştıklarında,

karışabilir..
varlıklara özgü olan, kimi anların ayrıntılarıyla bütünleşip, onları büyülü bir şekilde unutulmaz kılan özelliktir. en unutulmak istenen anların şifresidir bazen. beklenmedik bir an da yakalanırız büyüsüne, burnumuza çarpan tanıdıklığıyla. koku kalabalığının arasından en tanıdık olanı seçer hafıza ve bütün şifreler çözülür anılara dair.
(bkz: kadın kokusu)
anlatılamayan sevdalanma biçimidir koku kimi zaman
tarif edilemeyen, kelimelerin yetersiz kaldığı şeydir.. herşey anlatılabilir, renkler, bir manzara, bir aşk belki ama bir koku değil.. kokunun algısına dair türkçemizde yeterli sözcük de yoktur ayrıca.. 'kokuyu duymak' mı diyeceğiz koksa 'kokuyu tatmak' mı yoksa 'kokuyu almak' mı? 'koklamak' fiiliyse yeterli kalmıyor, zaten 'kokuyu kokladın mı?' gibi bir cümle anlatım bozukluğu oluyor..

velhasıl koku anlatılması, tariflenmesi güç bir şey.
bir o kadar da hatta belki ondan çok daha önemli.. tar,flenemeyen şeyi beynimizin kim bilir hangi noktasına kaydedip geçnişle, bir aşkla, bir adamla ya da çocukluğumuzun bir yiyeceğiyle özdeşleştirebiliyoruz.. üstünden yıllar da geçse aynı kokuyu aldığımızda o anı, o adamı, o yiyeceği hatırlayabiliyoruz.. insanoğlunun müthiş bir yaratık olduğunun kanıtıdır koku konusundaki becerisi..

burnuyla yaşayan insanlar için( ki bunlar herşeyi önce koklar sonra yer/içer, kokulara aşık olur, olayları ve insanları kokularıyla özdeşleştirir) (bkz: cilekrazzi)koku hayatın en mühim motifidir..
üste sinmesiyle meşhurdur.
filmi güzel,kitabı daha güzel kokulu bir eser.
bir insanın kokusunun en iyi algılanabileceği yeri o kişinin direğinin iç bölgesidir. *
tamamen bir histir..ölçümü yapılamaz,tarifi yapılamaz. yapılsa bile yapılan tarif kişinin geçmiş hafızasına bağlı olarak başka birinin tarifi ile aynı olamaz.

bazen yolda yürürken burnunuza çalınan koku ile yıllar öncesine gidersiniz, neşe de olur gittiğiniz yerde hüzün de,öfke de, kıskançlık da, keşke de...

bir de çocuğunuzun kokusu, annenizin kokusu, sevdiğinizin kokusu vardır ki tek size öyle kokan, nasıl anlatsam bilemiyorum dersiniz, anlatamazsınız, anlatılamaz...
sabahları sizi cezbeden sucuk kızartması kokusu.