bugün

görsel
görsel
görsel
görsel
yılbaşı mesajlarından çok daha fazlasını veren film. *
izlerken sıkmayan film. kısa bir film ama sanki günlerdir izliyormuşsunuz etkisi yaratıyor. evan rachel wood'a hasta oldum. true blood'da da oynamıştı bu kız ordan tanıdım. ayrıca boris'in sonlara doğru söylediği şu söz hoşuma gitti:

--spoiler--

yılbaşı kutlayıp eğlenen arkadaşlarına: "izleyicileri görüyor musunuz?" demesi üzerine
hepsi hayır.. boris.. falan diyor.
boris'de bize doğru dönüp: "gördünüz mü? olayı bütünüyle gören tek kişi benim. dahi'nin anlamı budur."

--spoiler--
her bulduğumda izlediğim filmdir. filmin ışıklandırmasından görseline, karakterlerinden senaryosuna kadar kusursuz diyebilirim. boris yellkinoff'un* izleyiciye her laf atışında, insanlığa olan nefretini her dile getirişinde ayrı bir zevk alıyorum. ne diyebilirim ki, adam haklı. işte bu gerçekleri açık bir şekilde seyircinin yüzüne vurarak woddy allen yapacağını yine yapmıştır.
nağdar geniş bir yapısı var bu gavurların diye düşündüren film. ha görmediğimiz, bilmediğimiz şeyler olduğu için merakla, keyifle izledim. allah'tan ki kendimizden bir şeyler bulmadım.

boş zaman değerlendirmeye gider. ama şöyle güzel bir film izleyim diyip seyredilecek bir şey değil.
Sinemanın yaşlı kurdu woody allen dan 2009 yapımı takıntılı bir film daha. Her zamanki standartlığında, siyah fon üzerine alfebetik sıra ile verilen oyuncular ve hoş bir müzik ile yapılan açılış. içeriğinde entellektüel espriler, şehrin sinematografik görselliği olsa da esas vurgulanan yaşlı bir adamın, genç bir kıza takıntılı olan aşkı. tıpkı woody allen'ın kendisinden 35 yaş küçük evlatlığı ile evlenmesi gibi. bence bilinç altındaki suçluluk psikolojisini aklamak için boris karakterini kendisi ile özleştirerek temize çıkarmak istemiş. filmdeki boris karakteri de tıpkı kendisi gibi huysuz ve iq su yüksek adamın biri zaten. Yönetmenin New York hayranlığı her zamanki gibi ön planda. şehri güzel ve yaşanılabilir göstermek için en güzel açıları yakalamayı başarmış. iyi filmlerinden biri denebilir.
budur!

Neden hikayemi dinlemek isteyesiniz? Tanışıyor muyuz? Birbirimizden haz ediyor muyuz? Baştan söyleyeyim.Ben sevimli biri değilim.Cazibe benim için öncelik olmadı hiç.Hem yılın en neşeli filmi de değil bu.Neşelenmeye ihtiyaç Duyan salaklardansanız......gidin ayak masajı yaptırın.Ne anlamı var ki zaten? Hiç. Sıfır. Boş .Hiçbir şey sonuca varmıyor......ama yine de saçmalayacak gerzekler eksik olmuyor .Ben öyle değilim. Benim vizyonum var. Sizi ele alıyorum .Arkadaşlarınız, iş arkadaşlarınız,gazeteleriniz, televizyon...Herkes yanlış bilgilerle konuşmaktan memnun.Ahlak, bilim, din, siyaset, spor, aşk.Portföyünüz, çocuklarınız, sağlığınız.Yaşamak için günde dokuz porsiyonsebze-meyve yemem lazımsa yaşamak istemiyorum.(Sebze-meyveden nefret ederim.)Omega 3'leriniz, koşu bandı,kardiyogram......mamogram, pelvik sonogram......ve Aman Tanrım, kolonoskopi!Bunca şeye rağmen tabuta girme günü geliyor .Bayrak, bir sonraki nesil geri zekalılara geçiyor.Onlar da hayatı pek biliyor ve sizin içinneyin uygun olduğuna karar veriyorlar.Babam, gazeteler moralinibozduğu için intihar etti.Onu suçlamak mümkün mü?Bunca dehşet, yozlaşma,cehalet ve fakirlik......soykırım ve AIDS veküresel ısınma ve terör......ve "aile değeri gerzekleri",silah gerzekleri!"Dehşet" derdi "Heart of Darkness" ınsonunda Kurtz. "Dehşet".Şanslı Kurtz, ormanda Times Gazetesi okuyamıyordu.O zaman görürdü dehşeti.Ama siz ne yapıyorsunuz?Darfur'daki katliam......ya da bir okul otobüsünün patladığın ıokuyor, "Aman Tanrım, dehşet" diyor......sayfayı çevirip, açıkalanda yemlenen tavuklardan......elde edilen yumurtalarınızı bitiriyorsunuz.Ne yapabilirsiniz ki? Çok ağır.Ben de intihar etmeye çalıştım.Gördüğünüz üzere beceremedim.Ama bunu neden dinleme kistiyorsunuz ki? Kendi derdiniz size yeter.Eminim hepiniz üzücü, küçük umutlarve hayallere kafayı takmışsınızdır.Tahmin edilebileceği üzere Ticari girişimleriniz başarısız oldu."O hisse senedini alacaktım işte!""O evi yıllar önce alsaydım keşke."O kadına açılsaydım keşke."Keşkeler.Ama yetti artık"yapsaydım, etseydim" leriniz.Annemin dediği gibi:"Halamın bıyığı olsa amcam olurdu."Annemin bıyığı yoktu, varisleri vardı.



Boris Yellkinoff
klasik bir woody allen filmidir.

woody allen'ı seven biri çok beğenebilir (ki bence beğenir.), sevmeyen biri ise hiç beğenmeyebilir.
woody allen' ın kendi izleyicisine bile ayar verdiği filmdir.
kimi çok uç kimi dümdüz olan karakterlerin hayranlık uyandıran nükteli ve hoşnutsuz* diyalogları ile her kim ile her nasıl mutluysan öyle yaşa felsefesini benimseten yine enfes bir woddy allen filmidir.

not: demek ki bizimkiler boş yere bu filmi 'kim kiminle nerede' diye çevirmemiş. *
en güzelllerinden:

--spoiler--
boris : olağanüstü. tam da tarif ettiğin türden gerizekalıymış.
marietta : sen de beklediğim türden bir delikanlı değilsin ama.
boris : kesinlikle değilim. eminim kızın plaquemines county'deki en büyük yayın balığını yakalayan adamla evlenseydi daha mutlu olurdun.
marietta : yayın balığıyla evlense bile daha mutlu olurdum.

bir de: (bkz: menage a trois)
--spoiler--
serbest çağrışımları şöyle: (lütfen çocuklarınızı ekrandan uzak tutunuz)

-dost kitabevi
-şapşal
-gölcük
-fırat abi
-kamyona otostop
-hayal kırıklığı
-adam
-sinema
-dalga
-aşık
-kelebek
-gurme
-eşek
-lama
-hallelujah
-liseli
-bir birada sarhoş olma
-telwe
-koliba
-masa
-sandalye
-bilinçaltı
-laklak
-gecesi 100 dolar
-batman
-çadır
-gapgarışık
-dolma
-kısır
-ekmek kadayıfı
-any holes
-cin
-cüzdan
-kumpanya
-tren
-ankara kayseri sivas malatya diyarbakır batman bolu istanbul
-teoman
-candan erçetin
-murat boz
-alişan - ah le yar yar
-leman sam - gül güzeli
-sen de başını alıp gitme
-nargile
-iddia
-waffle
-makarna
-döş
-kıl
-bami soslu makarna
-haxball
-peynirli cips
-kaybedenler klübü
-masal
-the big fish
-groundhog day
-50 ilk öpücük
-marijuana
-raemonn - tonight
-kıro
-maço
-u s g
-sokak lambası
-dedikodu
-alişan kapaklıkaya
-anne
-aşk doktoru
-tayvan
-hayvan
-mide bulantısı
-geç kalma
-mail okumama
-telefonu duymama

(nedensiz bir sinirlenme aldı beni, daha fazla saydırmayacağım)

o değil de,

-balıklar
-geceleri
-uyur mu?

edith piaf: hayal kırıklığını iki kez yazmışım, istemsiz.
(#8799786)
woody allen'ın boris yellnikoff isimli, yaşlı, emekli bir fizik profesörünün hayatına sokakta ondan yardım isteyen bir genç kızın girmesi ile başına gelenleri anlattığı filmi. yarattığı boris karakteri ile yıllardır toplumun işleyişine duyduğu öfkeyi iletebilmiş. filmin başından sevdiğim bir sahnenin tercümesini buraya koyarak ilgilenenlere tavsiye ediyorum:

"neden hikayemi duymak isteyesiniz ki? birbirimizi tanıyor muyuz? birbirimizi seviyor muyuz? size bir şey söyleyeyim. ben sempatik biri değilim. alımlılık hiçbir zaman benim önceliğim olmadı.ve bilin diye söylüyorum, bu film kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak türden değil. yani eğer kendini iyi hissetmek isteyen o aptallardan biriyseniz, gidin kendinize bir ayak masajı yaptırın... zaten bütün bunların ne anlamı var ki? hiçbir şey. sıfır. hiç. hiçbir anlamı yok, yine de bu dünyada amaçsız yaşayan aptalların sayısı çok fazla. ben öyle değilim. benim bir vizyonum var. seni, arkadaşlarını, iş arkadaşlarını, gazetelerini, televizyonunu tartışıyorum. herkes bilip bilmediği her konuda konuşmaktan memnun. yanlış bilgiler dolanıyor. ahlak, bilim, din, politika, spor, aşk. cüzdanın, çocukların, sağlık, isa hakkında. eğer yaşamak için günde dokuz öğün meyve ve sebze yemem gerekiyorsa, yaşamak istemiyorum. lanet olası meyve ve sebzelerden nefret ederim. omega-3'ler, koşu bandı, kardiyogram, mamografi, leğen kemiği somografisi ve tanrım, kolonoskopi. bütün bunlarla beraber seni, senin için neyin uygun olduğunu söyleyen ve sana hayatı tanımlayan yeni nesil aptalların olduğu bir kutuya koyduklarında gün yine doğar. babam sabahları okuduğu gazete haberleri yüzünden depresyona girip intihar etti. peki onu suçlayabilir misiniz? korku, yolsuzluk, cahillik, parasızlık, soykırım, aids, küresel ısınma, terörizm, silahlı aptallar, politikacılar. kurtz, karanlığın kalbi romanında "korku" demişti. "korku." kurtz oraya bir gazete dağıtımı yapılmadığı için şanslıydı, o zaman görürdü korkuyu. ne yapabilirsin ki? darfur'daki bir katliamı veya bir okul servisinin patladığını okuduktan sonra, "tanrım, korkunç!" deyip de sonra sayfayı çevirip yumurtanı yer, çayını mı yudumlarsın? yani ne yapabilirsin? bu kahredici bir şey. intihar etmeyi denedim. açıkça görünüyor ki işe yaramadı. bunları neden duymak isteyesiniz ki? zaten kendi sorunlarınız var. eminim hepiniz hüzün dolu küçük umutlarınızla ve hayallerinizle uğraşıyorsunuz. tahmin edilebileceği gibi yetersiz aşk hayatınız. batırdığınız işler. "ah, keşke o hisseyi alsaydım!" "keşke yıllar önce o evi alsaydım!" "keşke o kadına açılabilseydim. " keşke bu, keşke şu. bir şey söyleyeyim mi? bana "yapmalıydım, yapabilirdim." demeyin. annemin dediği gibi "eğer büyükannemin tekerlekleri olsaydı, bir yük vagonu olurdu." benim annemin tekerlekleri yoktu. genişlemiş kan damarları vardı. yine de zeki bir çocuk dünyaya getirdi. fizik dalında nobel ödülüne aday gösterilmiştim. alamadım. ama bilirsiniz, bu tür şeyler politiktir. bütün diğer sahte ödüller gibi. sırası gelmişken, bu acımasızlığımın kişisel başarısızlıkla alakası olduğunu düşünmeyin. akılsız ve barbar bir medeniyetin standartlarına göre, ben yine de şanslıydım. ailesi zengin olan güzel bir kadınla evliydim..."

bunun gibi birçok vurucu sahneye de sahip, entel kurtik bir insansanız şiddetle tavsiye ederim, aksi takdirde woody allen'ın ağzından iletecek olursam:

"bu film kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak türden değil. yani eğer kendini iyi hissetmek isteyen o aptallardan biriyseniz, gidin kendinize bir ayak masajı yaptırın...
bir woody allen filmi. filmin yönetmenini öğrenmeden izleseniz bile anlamanız çok kolay, w. allen klasik tarzından pek vazgeçmiyor bu filminde de, sisteme ağır eleştiriler, insanların bir kalıba konulmasına karşı çıkma, ikili ilişkilerin derin anlatımı, garip aşk tarifleri, kara bir mizah ve kesinlikle muhalif bir film sizi bekliyor. ve filmden ilginç bir sahne;
--spoiler--
önce sahnenin duruşu; bir barda sohbet adam iki adam, birisi tanrının eşçinsel olduğunu iddia ediyor, diğer adam, muhafazakar olan ise bunu ciddiye alıyor ve aşağıda ki replik ortaya çıkıyor;
- tanrı; bütün evreni kusursuz yarattı, okyanusları, gökleri, güzel çiçekler...i, her yerde ki ağaçları.
- haklısın dekoratör kendisi..
--spoiler--
usta yönetmenin sağcı zihniyetin köhne düşüncelerine* fena ayarlar verdiği filmi.
boris karakterini izlerken zaman zaman akla sheldon cooper'ın geldiği film.
Woody allen'in 1970 yilinda yazdigi film. Insallah kiyida kosede bekleyen daha cok filmi vardir.
--spoiler--
Woody Allen Önermeleri *
* Bu acımasız kaosun içinde birini incitmediğin sürece keyif alabildiğin ne olsa işe yarar.
* ilişkide var olan bütün uyumluluk ve kağıt üzerinde herşeyin mükemmel gözüküşü, ilişkide eksik olan tek bir şey yüzünden bozulabilir. "Sevgilinizle ne kadar ortak noktanız varsa o kadar mutlu olursunuz" klişesi bir yanılgıdan ibarettir.
* Öğretilenin aksine aşk, her şeyin üstesinden gelemez, hatta devam bile edemez. Sonunda gençliğimizdeki romantik isteklerimiz o kadar azalır ki, "ne olsa işe yarar" deriz.
* Eğer ayakkabı uyuyorsa, giy gitsin.
* Diyalog.
_ Melody bana hayatın anlamsız olduğu gibi bazı düşüncelerinizi açıkladı.
_ Bunun akşam yemeğini mafetmesine izin verme.
* 21 yaşındaki bir kızla 70 yaşında bir adamın beraber olabilmesini sağlayan şey, birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleri, saygı, şefkat ve hoşgörü göstermeleridir.
*Diyalog.
_ Düzenli olarak kiliseye giden, yaptıklarıyla örnek olan, komşularıyla iyi geçinen, incilden alıntılar yapan ve hayatlarında hiç hata yapmamış insanları bilirsiniz. Ama sonra bir gün, herhangi bir nedenle ellerine bir tüfek alıp, bir kuleye çıkıp kasabadakileri bir bir vururlar.
*Diyalog.
_ Şu acımasız dünyada bulduğun her sevgiye tutunmak gerek.
* Aşk şans eseridir, mantıkla açıklanamaz.
* Anneler, kendi kayıp hayallerini kızları üstlerinden yaşatmaya çalışırlar.
*Diyalog.
_ incildeki favori karakterim Eyüp'ün karısıydı. Çünkü evlendiği o mazoşistin aksine, boyun eğmektense ölmeyi tercih etmişti.
* Sevgi ve hoşgörü bile mutluluk için yeterli değildir; gün gelir sizinle daha çok ortak noktası olan birini istersiniz.
* En büyük homofobikler, gizli homoseksüellerdir.
* Diyalog.
_ Herkesin hayatı kurtarılmaya değer mi? Noel'de olsak bile... Çünkü insanların bir sifonu çekebileceğine bile güvenilmez. Sadece bir sifonu bile çekemiyorlar!
*Diyalog.
_Neslinizin basit kelime dağarcığına göre söylemek gerekirse, şans bana "harbiden" güldü. Bu sadece evrenin ne kadar anlamsız ve kör bir şansa bağlı olduğunu gösteriyor. Herkes doğru insanlarla tanışmak için yazar, çizer, hayal kurar ama ben camdan atlar ve onun üstüne düşerim.
* insan mutluluğu ancak; kuralları bir tarafa bırakıp ne istediğini keşfettiğinde bulabilir.
*Diyalog.
_Yeni yıl kutlamalarından nefret ederim. Herkes eğlenmek zorunda. Ne için mezara bir adım daha yaklaştığın için mi? Bu yüzden, söylemekten dilimde tüy bitti; bulabileceğin veya alabileceğin her sevgi, tutunabileceğin veya sağlıyabileceğin her mutluluk, iyiliğin geçici de olsa her bir ufak parçası, "ne olsa işe yarar", Ayrıca kendinizi kandırmayın, bunun doğuştan gelen yeteğinizle veya zekanızla bütünüyle ilgisi yok. itiraf etmek istemeseniz de varlığınızın büyük bir kısmı şansa dayanıyor. Tanrım, babanızın milyarlarca spermi arasından sadece bir tanesinin sizi yaratan o yumurtayı bulma olasılığı nedir? Kafanızı yormayın yoksa panik atak geçirirsiniz.(...) Gördünüz mü?Olayı bütünüyle gören tek kişi benim. "Dahi"nin anlamı budur.

--spoiler--
izlenmesi gereken filmler listesinde ilk 10 a girebilecek film.
yine çok zeki, yine newyork'lu ve yine insani komplekslerle örülmüş şahane bir woody allen filmi. 2005'den beri yaptığı filmler de müthişti ama insan şunu düşünmeden edemiyor; öylesini yapan çok, ama başka woody allen yok. özlemiştik geri döndü.
- biraz spoiler-
kızı yaşında (hatta üvey kızı) karısı olması zormuş insanın, onu da haber etmiş seyircisine ama "kimseye zarar vermeden dilediğini yap" ilkesini de babalar gibi savunmuş yine. ve "dünya mühim sözler arşivi" ne pek çok şahane deyiş eklemiş yine. seviyorum seni woody allen!
woody allen'dan eleştirel soap opera. eleştirel, çünkü dine, ahlaka, verili olana, yerleşik değerlere her şeye karşı. soap opera çünkü eleştirisini hem konuşarak yapıyor, hem de belirli bir sinematografı yok. aynı senaryo kolaylıkla radyo programı formatına girebilir. o kadar çok konuşuyor ki karakterlere anlattığı yetmiyor sık sık dönüp kameraya anlatmaya başlıyor. ancak boş laf etmiyor ve sıkmıyor. izlemeye değer.

filmi ön sıradaki altı amerikalı ile birlikte izledik. o esnada ana karakter 'yirmi birinci yüzyıldayız, insanlar hala sifonu çekmiyorlar.' diyordu. film bitti, hoşça vakit geçirmiş görünen önümüzdeki gurup kalkıp gitti. bıraktıkları pisliği görmeliydiniz. koltuklarda ve yerlerde mısırlar, torbalar, bardaklar. 'we're a failed species!'
vudi abinin match point, cassandra's dream ve vicky cristina barcelona dolaylarında dolaşıp, hava aldıktan sonra eski günlerine muhteşem bir dönüş yaptığı son filmi. anlaşılan bu zaman boyunca çaktırmadan, 'geri dönüşüm muhteşem olacak kutusuna' fikirler, replikler, tespitler, büyük laflar depolamış. birkaç sağlam repliği yazmak lazım ki unutmayalım:

-müziğin, kapını çalan kaderin olduğunu düşün! belki küçük bir hikaye anlamana/anlatmana yardımcı olur!

-hayatı olduğundan daha kötü yapan insanlar zaten(...) Ama hepsinden öte, üzgünüm ama başarısız bir türüz.

+insan ırkına bakış açın çok saçma olmalı!
-ah, insan ırkı! halka açık tuvaletlere otomatik sifon koyuyorlar. çünkü insanların sifonu çekeceğine bile güvenmiyorlar. Hadiii, sifon diyorum, sifon. sifonu bile çekemiyorlar!

adam haklı olum. az bile demiş! sifonu çekin! yirmibir'inci yüzyıldayız. vah, insan ırkı!
evlatligi ile evlenen, herhangi bir deger yargisi tasimayan ve ateist olan woody allen in kendisini anlattigi izlenimi veren film.

guzel mi? soyle soyleyeyim; cirilciplak zenci erkeklerin resimlerinin oldugu galeri size ne kadar sanatsal geliyorsa bu filmde sinema acisindan aynisidir. din ve hayat ile dalga gecilmesini, ahlaki sinirlarin asilmasini mideniz kaldiramayabilir.

ayrica annie hall de oldugu gibi ana karakter de seyirci ile konusmaktadir.
woody allen'ın sonunda new york'una döndüğü ve ilk zamanlarına selam çaktığı şahane filmiyor. larry david'in canlandırdığı boris karakteri, woody allen'ın kimliğini cebine koymuş film boyunca her konuda abartılı ve abartılı olduğu için müthiş saptamalarda bulunmaktadır.

kısacası woody allen'ın sinemasını sevenlere daha fazla sevmek için; nefret edenlere ise daha fazla nefret etmek için yeni nedenler sunan farklı bir filmdir.
izledikten sonra, boris karakterini larry david'den başkası oynayamazdı herhalde dedirten filmdir. adam kendini oynamış resmen.

larry david'i bilmeyenler için:

(bkz: curb your enthusiasm)