bugün

m night shyamalan'ın haziran ayında vizyona girecek olan yeni filmi. oyuncu kadrosunda Mark Wahlberg, Zooey Deschanel gibi oyuncular var. toplu intihar olaylarına gebe bir dünya betimleniyor.

http://www.youtube.com/watch?v=bOUHJd5u774
az once bana maille gelen warez linklerden birinde oldugunu gordugum film.
yonetmeninin the village filminden sonra gozumden cok dustugu icin kuskuyla yaklastigim film. *
13 haziranda abd de vizyona girecekmiş. belki de heryerde vizyona girer bilemiyorum.
fragmanları izleyince hafiften bir merak uyandırıyor tabi. ama gene de benim pek bir beklentim yok filmden.
tagline'ı "We've Sensed It. We've Seen The Signs. Now... It's Happening." şeklinde olan film. enteresan.
berabat ötesi bir bitirişe sahip, altıncı hissin yönetmeninden yine hayal kırıklığı yaratacak bir film.
night shyamalan'ın çok değil 2 ay evvel stephen king'in the mist iyle keskin benzerlikler gösteren son sinema filmi. konu tipik shyamalan filmlerinin tüm gereksinimlerine sahip ve büyük olay içinde küçük bir grubun hikayesini anlatıyor . oyunculuklar iyi kotarılmış ve görüntü yönetmeni çok iyi bir işe imza atmış diyebilirim. ayrıca film müzikleri de filmin arka planında kalmamış ve burada da james howard newton'ın adı yetecektir kuşkusuz. kim ne bekliyordu bilmiyorum ama tahmin ettiğiniz tür bir film olacağından endişe duymadan gidebilirsiniz. iyi bir richard bachman romanı okumuş kadar olacaksınız. (9/10)
afişi filminden güzel olan filmlerden biri daha.
izlendikten sonra 1-2 günlüğüne bitkilerden korktuğunuz ,o kadar da güzel olmayan film.
izledikten sonra sinemaya tövbe ettiren film. bu kadar dangoz bi filmi çekmeyi kim nasıl becermiş, oynayanlar neden kabul etmiş, bizler neden para verip de bu rezalete katlanmışız? insanoğlunun doğasında var mazoşistlik. gerçi bi bakıma güzel oldu. en az 15 sene sinemaya gitmem, yüzlerce ytl karım olur.
temmuz sıcağından daha fazla adama koyan filmimsi. filmin sonuna kadar dayanabilirseniz şayet, filmden çıktıktan sonra en azından bir yarım saat mal mal gezinip, filme sövüceğinize garanti verebilirim.
izlerken gerim gerim gerineceğimiz film. gerindiğimiz film. mükemmel konuya uyduruk bir son hiç yakışmamış. m night shyamalan ın izlediğim diğer filmlerinde sonuç mükemmeldi fakat bu filmde değildi. hiç yakıştıramadım. ama amacına ulaşmış film. izleyici ne olacağını tahmin etmekte zorlanıyor.
afişi dikkat çeken film. içeriği nasıl bilmiyorum.
the signal (http://www.imdb.com/title/tt0286106) ile formülasyon bakımından büyük benzerlikler gösteren tırt bir shyamalan filmi daha.
diğerleri için (bkz: The Village) (bkz: signs)

--spoiler olabilir belki--
formülasyondan kastımız;
the happening'de doğa bir şeyler yapıyor insanlara the signal'da ise televizyon.
the happening'de insanlar kendi kendilerini öldürüyor the signal'da ise başkalarını.
--spoiler olabilir belki--
zaman kaybi bir film. yine ihaleyi ustu kapali teroristlere birakan bir mantalite var. ne anlatmak istedigi belli olmayan bir sey olmus.
afişi ne kadar güzelse filmde bir o kadar kötüdür. bu kadar kötü olacağını hiç tahmin etmezdim ama resmen sıçıp svamışlar.
afişi ne kadar güzelse filmde bir o kadar kötüdür. bu kadar kötü olacağını hiç tahmin etmezdim ama resmen sıçıp sıvamışlar. bu Night Shyamalan'a bir türlü kanım ısınmadı.
filmin tek güzel yanı Zooey Deschanel ın gözleri kanımca. * bir kaç yerde geriliyorsunuz okadar başka bi numarası yok, saçma sapan bir konu bilimsel bir olguymuş gibi gösterilmeye çalışılmış.

Shyamalan abi sana sesleniyorum,
bırak bu işleri... git hindistan'a ne güzel coder falan ol bişi ol, ama yapma sinema minema gözünü seveyim...

bonus (bkz: signs)
sadece başları güzel olan kötü bir shyamalan filmi. the mist tadında dandik birşey.

the signs filminde kullanılmış olan "duvarın arkasında yürüyen kişiyi görünmemesine rağmen kamerayla takip etmek" tekniğini bu filmde de görebilirsiniz.
arkadasin: "oglum izle! hayatinda izledigim en boktan son bu filmde!" diyerek zorla izlettirdi. izledim ve filmin ilk yarisinda gerim gerim gerildim! sonra film birden boka sarmaya basladi ve gercekten hayatimda izledigim en boktan film sonlarindan birisi ile karsilastim. bu mu???
ilk yarısını izleyip 2. yarıyı tuvaletde geçirenler için fantastik bir filmdir.Filmin ana teması da şöyle olsa gerek ''nerde çokluk orda bokluk''.
(bkz: Nerde çokluk orda bokluk)
sonu hayal kırıklığı yaratan, abuk subuk, nedensizce çekilmiş film.

etkileyen tek şey, babanın kızından ayrılırken, çocuğunu emanet ettiği kadına söyledikleriydi; "içinden gelmiyorsa, kızımın elini tutma."
beni sinemaya küstüren film.
başlıyorum.

--spoiler--
allahım bir film bu kadar mı kötü olur? ilk sahnede müthiş başlayan filmde ne bir şey oldu, ne bir şey açıklandı, sadece ve sadece ağaçlar sallandı, yapraklar uçuştu ve biz salak yerine konulduk.

kerameti kendinden menkul böyle bir filmi ne yaparsın, insanlara eser diye sunarsın şayamalan şabalak efendi? gel bana bir izah et, bu filmin konusu nedir diye köpeğin olayım.

film ilk baştan arıza. terörist saldırı gibi başladı, bir de baktık elemanlar kendini kırlara vurmuş. mark wahlberg ile karısı nedensiz yere bozuklar, neymiş efenim karısı birisiyle tatlı yemiş. mesele bundan ibaret yani. mark efendi kırlarda anlamsızca koşar, kamera sağa sola sallanır iken yumurtlar "çok olunca ölüyoruz, ayrı takılalım"

ulan nereden çözdün? madem böyle bir durum var senaryo icabı belli edin. biz çok mu salağız da anlamadık?

neyse grup kör topal ilerler pireler berber iken bir eve gelinir, içerde saklanan elemanlar gruptan iki genci bir güzel tararlar. şimdi bunlar gruba niye eklendi, niye çıktı değil mi?

bu olay esnasında zooey deschanel adlı ablamız ağır ağır salıncak sallamaktadır. bunu da anlayamadım, demek ki sanattan anlamıyorum ben. *
en son da kaçık bir teyzenin evine gelir. teyze de ölür. (hani grup halinde ölünüyordu, teyze tek başına niye öldü sorarım size)

sonunda tatlı yiyerek mark'ı aldatan zooey abla mark wahlberg ile barışır, bir iki sahne derken film biter.

b-movie pek çok film seyrettim en azından belli bir olay örgüsüne sahipti bunlar. ama şabalak efendi olayı lady in waterdan beri abarttı artık. köy ve altıncı his hatrına izlediğim shyamalan kredisini bitirdi. geçmiş olsun.

yapımda ve yayında emeği geçenlere teessüf ediyorum.

not:istediğin kadar kötüle, bu filmin nahoş olduğu gerçeğini değiştirmeyecek.
hayatindan 1,5 - 2 saati bosa harcamak isteyenlerin randiman alacagi film seridi israfinin adi.
signs kadar boktan bir film. ***

(bkz: what the fuck gonna happen)*
" ee,yani? " sorusu ve yanında kocaman bir soru işaretiyle baş başa bırakan filmdir. ne olduğu, neden olduğu asla sonuca kavuşmuyor. tamam aksiyon var iyi- kötü, aşk da var, e abi gerdiniz de hafiften, ama bir yere bağlasaydınız? shymalan film vizyona girmeden önce " tam yapmak istediğim gibi bir film oldu" derken ne kadar ciddiydi ve samimiydi, artık tartışılmaz bile. ciddiye alınmayacak yönetmenler listesinde sağlam bir yere sahiptir artık.
güncel Önemli Başlıklar