bugün

1954 yılında bu kalitede çekilebilmesinin insanı yeterince hayrete düşürdüğü bir alfred hitchcock filmi. tüm zamanların en iyilerinden.

ayrıntılı bilgi:

http://www.imdb.com/title/tt0047396/
1954 tarihli alfred hitchcock filmi. monoton bir mekanda karakterler üzerinden, insanı inceleyen, gerilim dozajı mükemmel ayarlanmış bir başyapıt. james stewart, grace kelly başrollerde.
türkçe'ye arka pencere adıyla çevrilen,1954 tarihli alfred hitchcock filmi.
james stewart'in elim bir kaza sonucu bir süreliğine tekerlekli sandalyeye mahkum olması dikkat çekmesine rağmen asıl mahkumiyetin bekarlık sultanlıktır ve ömür geçirilecek hatun şerefsizim sınırları arasında olduğunu anlamak gerekir. hitchcock, prenses kelly'i egosu yerlerde uğurlamıştır böylece.
1954 yapımı kelimenin tam anlamıyla bir Hitchcock klasiğidir. Hitchcock James Stewart vasıtasıyla kendi röntgenci olduğu gibi tüm seyirciyi de minyatür birer röntgenci yaparak, insanların yaşadıkları dramları gözler önüne sermiştir. Belki de Hitchcock'un en olgun döneminde ürettiği ve hiç bilmeyenlerin bile en azından bir fikir sahibi olduğu bir film diyebiliriz ''rear window'' için.

bununla birlikte seyircinin gözü-kulağı-eli-ayağı genelde james stewart'dır, maalesef ki ounun da bir bacağı kırıktır. şaka bir yana, biz bir çok olayı öznel açıdan görürüz(POV shot), hatta diğer karakterler hareket halinde olsa bile james stewart'ın içersinde bulunduğu sınırlılık filmin tüm alanına hükmeder. başrol oyuncusunun bakış açısından görürürüz herşeyi. işte bir çok noktada da Hitchcock'un başarabildiği en önemlli şeylerden birisi budur, ben bunu bu kadar etkili belk de en fazla hissettiğim ''the thirty nine steps'' isimli filmdir. ama ilginç bir noktadır ki özellikle belki de kırılma noktası adedilecek, cinayete dair ipuçları içeren belirli noktalarda da james stewart uykuya dalmıştır, işte bu noktada şüpheleri daha da arttırır seyirciyi daha da fazla heyecan ve şüphe burgacına sokar.

Konu ise Hitchcock filmlerinde karakteristik yanını yansıtmakla birlikte, ingilizler arasındaki popüler cinayetlerden birisidir karısını sekreteri için öldürmek ve evinin arka bahçesine gömmek. Diğer filmlerinde olduğu gibi- ya bir kısa oyun ya da kısa bir öykü üzerinedir- bu hitchcock filmi de ''it had to be murder'' isimli kısa bir öyküye aittir. bu öykü de Coornel Woolrich'e ait olmakla birlikte Hitchcock bu yazardan esinlenmiştir ki bu yazarın bir çok öyküsü filme uyarlanmıştır. Hitchcock ise John Micheal Hayes'i bu iş için kiralamış ve filme uyarlanma başarılı olmuştur.(the man who knew too much, ve ''cath a thief'' bunun örnekleridir.)

JAmes stewart ise ''ordinary man'' olarak adlandırılabilecek ''sıradan adam'' prototipidir ki kendisini çarpaşık bir vaziyette bulur hep. aslında filmde sorulması gereken binlerce soru olmakla birlikte, soru bir noktada çatallaşarak bir ikieme girer. JAmes stewart'ın sorunu-grace kelly ile evlenme sorunsalı- ve dışardaki daha doğrusu ''arka pencere''den bakıldığında diğer insanların sorunları. bir noktada stewart bunları unutur aslında bu noktada da belki onun gözünden ilişkilerdeki tüm şekilleri görürüz, yalnızlık, kavga, tutku, ilişkilerin ikiyüzlülüğü, evlenmenin sıcaklığınsdndan kaynaklanıyor olsa gerek daima yiyişen ''harryy!'' ile çiçeği burnunda karısı. bu durumda stewart'in bakış açısından bakıldığını söylemiştik ve stewart kendi yaşamı ile diğer insanların yaşamalarını kıyaslar. hatta patronu ile konuşurken bu yorumlar ve gördükleri baya etkili olacaktır. bunların dışında, tornwald ile karısı arasındaki ilişki, lisa ve jef arasındaki ilişkiye benzer. jeff'in POV'undan gördüğümüz kadarıyla, raymond burr'da hasta olan karısına bakmaktadır.

alsında o türlü türlü dramları seyretmekle birlikte-etrafında gerçekleşen- bir noktada da kendisi de aslında -belki benzer belki benzemez- kendisi de bir ilişki yaşamaktadır. ve kendi ilişkisini yorumlarken bu hayatları da dikkate alır, aslında bu noktada sinemanın görselliğinin büyüsü ortaya çıkmaktadır. çünkü fikirlerini mimiklerinden rahatça anlayabiliyoruz, ve bu noktada da stewart oldukça yardımcı olmaktadır bize.

ama belki de en önemlisi Hitchcock filmlerinde, Kamera tekniğidir. kamera daima doğru yerdedir ve bu da nedensiz değildir. bu ustalığını sessiz filmler dönemindeki iki hakim ve güçlü sinema geleneğinden alır, birisi alman sienasmı diğeri ise amerikan sinemasıdır. hatta bir çok filminde başlangıçta aslında bize anatmak istediği bir çok şeyi anlatır, Kırık olan ayağına yapılan yakın çekimler, kırık kamera ve fotoğraf makinası ve kaza yapan bir yarış arabası(Stewart bir araba yarışındaki kazadan dolayı-daha iyi bir görüntü almak amacıyla-sol bacağını kırmıştır) işte Hitchcock sinemanın görselliğinden yararlanarak bize bir hikayeyi anlatır yukarıda da belirttiğim gibi bu bir fim seyretmek ile bir kitap okumak arasındaki farkı ta gözümüzün içine kadar sokar. çünkü derginin kapağında gördüğümüz kız grace kelly dir ki az sonra Stewart'ın yanına gelecektir.

konu ise sessiz filmleri ve ingiteredeki çektiği ''british era'' olarak adlandırılan filmlerinde de görüldüğü gibi evlilik ve çiftler arasındaki geçimsizliktir. bu nokta, diğer filmleirnin de bir kaynağı gibidir, örnek vermek gerekirse ''Dial M for a murder, Rebecca(metinde böyleyken ama filmde ana anoktada değil), ''the thirty nine steps'', vertigo, ve daha bir çoğu. kadın akı derken erkek ise karayı söyler ama, bu filmde romantik açıdan da belirli anlayış farklılıkları vardır. daha doğrusu James stewart biraz da olsa ;Hitchcock'un romantik aşka olan şüphesini yansıtır. bilmem belki de kelly fazla mükemmeldir!. ama en azından bildiğimiz bişey de var ki diğer erkeklere göre biraz daha karmaşık durabilir.

Hitchcock'un diğer filmlerinde de gördüğümüz gibi filmleri genelde oldukça sınırlı alanlarda çekilir. bu filmi de bir pencerenin ötesinden çıkmamıştır tabi dürbün ve dürbünvari araçları saymazsak. bu noktada ise Hitchcock insanın yualnızlığını ve etrafından tecrit edilmişliğini konu alır, daireler bu tecrit edilmişliğe dair bir parmaklık olarak ifade edilebilir. Aslında bu tecrit edilmişliği en iyi yansıtan da köpeği ölen kadının sözleridir:

''neighbors likes each other, speak to each other... but non of you do''

film müzikleri Franz Waxman tarafoından yapılmış oup, ''Rebecca'' ve ''suspicious''un film müzikleir de aynı besteci tarafından yapılmıştır.

filmin belki de sonna kadar hep stewart'ın bakış açısındna baktık, pek empati yapmadık filmin sonunda ise biraz da olsa katilin bakış açısından bakarız, aslında katilin( raymond burr) sorduğu sorular da bu noktada biraz yüreğimizi yumuşatır ona karşı. hatta ve hatta, flaş patladıktan sonraki kırmızı ışık hüzmesinin katilin gözleri önünde kırmızı bir görüntü getirmesi de gözümüzün önünde birden aydınlık bişey gördüğümüzde-karanlıktayken-kararması gibidir.

peter bogdanovih ile Hitchcoch arasındaki röportajda:

boğdanoviç Hitchcock'a:

''that stewart's a bit of a bastard''

''he is really cought with his pants down''(bogdanovich)

''cought with his plaster down''(Hitchcock)

filmin sonunda özellikle en heyeanlı sahnede ise kendi kamerasıyla -flaşları patlatmak suretiyle- kendini korur fakat bu onu korumaya yetmez daha doğrusu tornwald'ı durdurmaya yetmez. o anda onun varoluşunu ifade eden, elindeki kameradır ve geçimini sağlayan da budur-tüm hayatında da böyle olmuştur.

kaynaklar:

collection edition, commentary on hitchcock
dan schneider, review of rear window
tania modleski, The Women Who Knew Too Much
filmin yapım yılının 1954 olduğuna bakmadan gönül rahatlığıyla izlenecek enfes film.

bir sürü farklı hayatı içinde barındıran küçük bir dünyayı gözetlerken her türlü tadı yakalamak mümkün; gizem, macera ve biraz da romantizm...

film ilk başlarda yavaş tempoyla başlasa da biraz sabırla sizi anında içine çekiveriyor.

ayrıca kaptırmış gidiyorken mizahi unsurlarla temponun ayarlanması da muazzam.

hitchcock efsanesine başlarken ideal başlangıç noktası, filmde dengeler nasıl kuruluru anlamak için de bir ders.

haa benim bunlarla işim olmaz diyen erkekler için muhteşem kadın grace kelly'i görmek için izleyin derim de başka bir şey demem.
(bkz: karşı pencere)
tek mekandan bütün sahnelerin çekimi,ufak yan hikayelerle bezenmiş gerilim dozu her zaman yüksekte tutulan,başarılı bir kurgu örgüsü ve mükemmel teknik çekimlerle bezili bir master of suspence(ki kendisi alfred hitchcock olur) filmi..
an itibarıyla, beklenmedik anların rating rekorları canavarı flsah tv de dönen filim. süper bir anlatım sakin, koşturmadan. sıcak masalsı bir amerikan mahallesi ve rüya gibi insanlar.

1950 li yılların sıcak atmosferi hakim. insanlar karşısındakilere saygılı ve estetik görüntülü.
imdb top 1000 voters oylamasına göre tüm zamanların en iyi filmidir.
Sadece Hitchcock'un değil, sinema tarihinin en güzel filmlerinden birisidir. Bir dergi fotoğrafçısı "iş kazası" yüzünden kırılan bacağının iyileşmesini beklerken, bir yandan da karşı apartmanının "Arka pencere" lerini gözlemlemektedir. Sonunda karşı dairelerden birinde cinayet işlendiğinden kuşkulanır ve olaylar gelişmeye başlar. Film, polisiye edebiyatın ünlü adlarından Cornel Hopley-Woolrich'in (1906 - 1968) bir öyküsünden sinemaya uyarlanmış. Alfred Hitchcock (1899 - 1980) güzel sanatlar ve mühendislik eğitimi gördükten sonra sinemaya sessiz film döneminde, ara yazıcı olarak girdi, bir süre kurguculuk ve yönetmen asistanlığı yaptıktan sonra, 1930'lu yıllarda kendisine dünya çapında ün kazandıracak filmleri çekmeye başladı. O dönemin önde gelen ingiliz yönetmenleri arasında sayılıyordu. 1939'da ABD'ye Hollywood'a gitti.

Hitchcock gerilim sinemasının en büyük ustası kabul edilir, ancak onu bir türe sıkıştırmak haksızlık olur. Sinemayı sanat düzeyine çıkaranlardan biridir. Filmlerinde hiç bir zaman kaba bir etki peşinde koşmamış, daha çok sinemasal anlatımı geliştirmek için kafa yormuştur. Ayrıca "Arka Pencere" de olduğu gibi, ele aldığı kişilerin karakterlerini, toplumsal konumlarını, dönemim değer yargılarını büyük bir titizlikle yansıtmıştır. "Arka Pencere" de asıl öykünün yanısıra bir çok öykücükler de var. Filmde zamanın değer yargılarının sözcüsü hastabakıcı Stella (Thelma Ritter) Jeffries ile evlenmeye kararlı, onun için amatör dedektifliğe bile girişen güzel Lisa (Grace Kelly); bir türlü erkek arkadaş edinemeyen Bayan Yalnızkalp; içkiyle kendini avutmaya çalışan başarısız besteci; erkeklerin çevresinde fır döndüğü güzel dansçı kız; bütün sevgilerini bir köpeğe veren çocuksuz karı koca; balayını burada geçiren genç çift ve tabii "katil zanlısı" gezgin satıcıyla hasta karısı sanki minik bir toplum örneği oluştururlar. Arka Pencere, bir başyapıt, her dem yeşil bir klasiktir. imkanınız varsa kendinize hediye edin.

Yönetmen : Alfred Hitchcock
Senaryo : John Michael Hayes
Oyuncular : James Stewart, Grace Kelly, wendell Corey, Thelma Ritter, Raymond Burr

1954 ABD Yapımı, 112 dakika
film klask filmsevenler için idealdir. ancak bir arkadaş ortamında hadi eğlenelim diyerek izlenmemesi gerekir. zira mutlaka en az bir kişi o diyaloglardan sıkılıp monitöre kafa atabilir. filmde çok fazla diyalog var. hatta ana konumuz diyaloglardır diyebiliriz. görüntülerle de arada sırada desteklenmektedir. renkli olması avantajıdır. filmde anlayamadığım br gerilim var sebebi olaylar değil de oyuncuların ruh hali ve paranoyak düşünceleridir. yani her şey diyaloglarda bitmektedir.

--spoiler--

filmin sonundaki düşme sahnesi çok orjinal ve çekim zamanının tekniğine göre bende hayretler uyandırmıştır.

--spoiler--

filme olan puanım 6/10
Fotoğrafçı L.B. Jeffries, bir araba yarışını görüntülerken kaza geçirerek bacağını kırar. New York'taki apartman dairesinde zorunlu tatili sırasında arka penceresinden komşularını seyrederek zaman geçirmektedir.
Jeff, yine bir seyri sırasında komşusunun, karısını öldürdüğünden şüphelenir. Olayı araştırmaları için fotomodel sevgilisi Lisa ve hemşiresi Stella'dan yardım ister.

Gerilim türünün usta yönetmeni Alfred Hitchcock'tan türünün klasiği olarak kabul edilen bir başyapıt...
Arka Pencere, 1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından 'kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli' filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
1954 yapım, insanı gerçekten etkileyen ve tamamı kapalı bir stüdyoda çekilmiş bir alfred hitchcock klasiği filmdir. yaklaşık 3 saat sürmesine ve iki ya da üç farklı mekanda geçmesine rağmen asla sıkılmaz koltuğa yapışık bir şekilde izlersiniz.
film, arka planda ele aldığı aşk olgusuna dönem klasik film ve müzikallerinde olduğu gibi tandans sergilemiyor. arada değiniyor. daha temel temayı merak duygusu ve bu duygunun birey zihnini; etik olup olmayışı konusunda sürüncemede bırakışı teşkil ediyor. james stewart filmlerinin her yanında; her daim mevcut bu merak konusu; daha içten daha sıcak bir atmosferde. bacağı kırılan bir gazetecinin; hergün kendisine ve evine bakmakla görevlendirdiği temizlikçi kadının sürekli gelip gidişi, stewart'ın genelde ekrana yansıdığı küçük ve mütevazi odası ise; james'in kalender yanına ışık tutuyor. hele de; olayların bağını çözümlmeyecek o sokak arası ince yol; tam da hitchcock'un sanatsal olayları, gündelik rutin yaşantıya nasıl indirgediği konusunda manidar öğeler içeriyor. elbette grace kelly'nin rahat; geniş küçük kız havaları ve stewart'a yardım için çırpınışı; son sahnenin dramatize edilişindeki payı kendisini unutulmazlar arasına sokmaya yeterli olmaktadır.
sıkıcı, iç bayıcı bir film. ama yok alfred hitchcock şöyle adam, böyle adam, her filminde bir kaç saniye görünüyor ve bu çok inanılmaz bir şey kafasındaysanız bir şey diyemiyorum. çok fazla diyalog var ve öyle bir numarası da yok bunların. bir de o döneme göre iyi film aslında lafları vardır ki ayrı saçma. sevdiğimiz filmler de var 1950'lerde. onlar ne lan. film.
alfred hitchcock'un "kral benim abi" dediği filmdir.
izlediğim ilk alfred hitchcock filmi. (bkz: rear window)
tek mekanda çekilmesine rağmen heyecanı eksik olmayan hitchcock filmi.
neden bu kadar büyütüldüğünü çözemediğim film. açıkcası kendimden şüpheye düştüm, ben farklı bir film mi izledim diye.
dönemin şartlarına göre güzel çekilmiştir, diyaloglar oldukça eğlenceli kimi zaman felsefidir fakat bu film "gerilim" filmi değildir.
james steward'ın dürbünle dikizlediği dairelerden birinde alfred hitchcock'u saat kuran adam rolünde gördüğümüz film.
12 angry men ile birlikte olayları yorumlama konusunda çığır açmış bir başyapıt. alfred hitchcock yönetmenliğinde hiçbir şey tesadüf değil, bunu bu filmde de net bir şekilde gördük. ayrı olarak hitcock sadece jeff'in evinde çalışmıştır diğer oyuncuları ise telsiz yardımıyla yönlendirmiştir. dönemine göre iyi ancak bana göre senaryosu birazcık zayıf kalmış filmdir.. efekt veya aksiyon kullanılmadan gerim gerim geren bir yapımdır da ayrıca. günümüz sinemasında pek göremeyiz böyle halleri..

son yarım saati insanı sinir hastası yapabilir efendim onu da söyleyelim. bu film basit bir cinayet filmi olmaktan öte; olayları gözlemlemek, yansıtmak, erkek ve kadın ilişkileri üzerine bolca yorum katan psikolojik incelemedir. öyle ki filmde binbir çeşit karakterin olması bunun kanıtıdır. özellikle stella karakterinin yaptığı yorumlar bugün bile özelliğini yitirmeden korunabilmiştir. grace kelly ise güzelliği ile düşman çatlatmış beni de kendine aşık etmiştir.

--spoiler--

zaten o dönemlerde pencere yok peki bu insanlar perde de mi kullanmıyor? herkesin rahatça davranmasının nedeni ise sıcaklığın çok yüksek olmasıdır. filmin başında james stewart'ın boncuk boncuk terleri, hemen ardından termometre, sokağın görüldüğü aralıkta yerlere su sıkan arabanın arkasından koşan çıplak çocuklar, balkonda uyuyan çift vs. gibi ayrıntılarla bu sıcağın altı çizilmektedir.

--spoiler--
gerilim sinemasının baş yapıtlarındandır. her ne kadar filmin sonu filmin senaristinin hayal gücünün çok altında bir sonuçla bitmiş olsa da genel itibariyle takdir kazanır.
hitchcock'un * ustalık dönemi başyapıtlarından biridir. hitchcock filmlerinin standartı zaten genel olarak yüksektir, rear window ise standartların da üzerinde bir filmdir. genel sinema standartlarına göre bakarsak aşmış bir filmdir.