bugün

referansı sağlam*, 'kapitalistçilik'* oynayan güçlü'lerin konu alındığı dizi.

aslında tanıtım'da dendiği gibi "reklamların altın çağına" dair...
kült olmaya aday bir dizi.
son zamanlarda izlediğim dizi adına başarılı yapıtlardan bir tanesi.
house m.d. den sonra beni etkilemiş, izleme dürtüsü oluşturmuş tek dizi. bunda cnbc-e nin ve e2 nin inanılmaz reklam atağının etkiside yok değil.
kadın erkek yaşlı demeden herkesin cayır cayır sigara içtiği dizi. değişik bir dönemi anlatması açısından oldukca ilgi çekici. bi de spoiler vereyim tam olsun:

--spoiler--
episode1 de sigaranın kesinlikle zararsız olduğunu düşünen oldukca fazla sayıda insan var, ki o dönemlerde demek öyleymiş. şimdi bir allahın kulu sigara zararsız diyemez.
--spoiler--
ilk iki bölümü ile dişe dokunmayan dizi. beklentilerin büyük olması sebebiyle hayal kırıklığı yaşatıyor.
1960'lı yılların amerika'sını anlatan bir dizidir.

bicak sirti'yla kesişmesi ise üzücüdür.
gayet hoş fragmanı ve tabi müziğiyle * daha başlamadan ilgi uyandırdığı kesin, lakin izlemeyende vicdan azabı uyandırdığı kadar izleyenin mastürbasyonunu yarıda bıraktığı da bi' gerçek ki bu yönden the sopranos'u fazlasıyla çağrıştırıyor ki yapımcıları da aynı.
özellikle başroldeki 60'ların tipik beyaz yakalısı,bol briyantinli, güzelim karısını hemen her defasında boynuzlayan,az konuşup çok şey anlatan, müşterilerine devamlı ayar veren karizmatik deha prototipi çizen don draper izlenmeye değer.
dizinin diğer vurguladığı dönemin karakteristiklerinden anti-semitizm,seks ve muhtemelen figuranından kameramanına herkesi gerçekte akciğer kanserinden muzdarip edecek kadar sıklıkta içilen sigara.
sonuç olarak tansiyon eksikliğinden henüz mükemmeli yakalayamamış ama ümit vaadeden dizi.
sadece anti semitizmin değil, renk ayrımcılığının da vurgulandığı dizi.

sadece ilk bölümü izlemiş biri olarak, en etkileyici diyaloğu şu idi (bunu söyleyeyim):

"Oh, you mean love.

You mean the big
lightning bolt to the heart

where you can't eat
and you can't work

and you just run off
and get married

and make babies.

The reason
you haven't felt it

is because
it doesn't exist.

What you call love
was invented by guys like me

to sell nylons.

(... )

You're born alone,
and you die alone,

and this world just drops
a bunch of rules on top of you

to make you
forget those facts,

but I never forget.

I'm living like there's
no tomorrow...

because there isn't one."
"etkileyici" diyaloğun türkçesi ise şöyle,

"aşktan bahsediyorsunuz.

Yemek yiyemediğiniz,
çalışamadığınız durumdan,
yani yüreğinizde çakan
yıldırımı kastediyorsunuz.

Ve yalnızca kaçıp evlenirsiniz...
ve bebekleriniz olur.

Bunu hissetmemiş olmanızın nedeni,
böyle bir şeyin var olmaması.

Aşk dediğiniz şey,
benim gibi adamların...
çorap satabilmek için icat ettikleri bir şey.

(... )

Yalnız doğdunuz, ve yalnız öleceksiniz,
ve bu dünya, üzerinize yalnızca
bir kurallar demeti serper.

Bu gerçekleri unutmanız için.

Ama ben asla unutmam.

Ben yarın hiç yokmuş
gibi yaşarım.

Çünkü gerçekten yok."

(çeviri, Kadir "heyamo" Sinan KÜÇÜK'e ait. bir iki değişiklik yaptım; o kadar)
politika ile daha çok ilgilendikleri müddetçe daha başarılı olacak dizi.

s1 ep12: nixon vs. kennedy. soğuk savaş dın dın dın.
çekildiği dönemi birebir yansıtması açısından sahnelerde, oyuncuların sürekli sigara içtikleri kaliteli yapım.
playboy'un kapak kızlarını da kronolojik olarak takip ederseniz, aynı sonuca varıyorsunuz:

amerikalılar da şişman seviyordu!

o zamanlarda yani. biz de -türkler- seviyorduk şişmanları - irileri. oysa şimdi aradığımıza bak: zayıf zayıf zayıf. kıllı göbeğimle zayıf bir hanım arar oldum. sanki hakkım.

"bir dirhem et bin ayıp örter" değil artık.

neyse işte. güzel dizi bu. reklamsız, sürekli izlemek lazım. bir oturuşta içmek lazım 11 bölümü. ha gayret...
amerika ve israil. ayrılıklar ve sürgünler...

-- spoiler s01e06 ---

By the Waters

(Psalm 137:1)

By the waters, the waters, the waters of Babylon

We lay down and wept, and wept, and wept for thee Zion.

We remember thee, remember thee, remember thee Zion.

(america: the daugher of babylon)
don gırtlaktan gidecek. hanımı da beyinden.
finaline az kaldı. yani finali çıktı. az kaldı dediğim, 1 2 saat.

don, joan karakteri ve bert cooper göz dolduruyor.

draper'ın o kadından ayrılması lazım. demiyorum ki menken iyi; ama karısı hiç iyi değil.

ayrılmak güzeldir böyle çocuk gibi davranan kadınlardan.
eleştiri geldi...

seviyorum arkadaşım. dizi beklentilerime uygun. diğer dizilerle de kıyaslamam.

türkiye'de çok izleyici bulmamış olması, bizim ofis fantazitörlüğümüzden ve kulaktan yayılmacılığımızdan kaynaklanıyor. "aa o izliyormuş ben de izleyeyim" diye meraktan başlayıp takip etmelerden...

millet lost'a bile ikinci sezondan başladıysa, herhalde mad men gibi spesifik bir diziye nah başlar.

the company'i izledik mi ki şimdi? adamı kötü kötü konuşturmayın...

yanlış anlaşılmasın; mad men dünyanın en güzel dizisi değil, dünyada çok tutan bir dizi de değil; fakat türkiye'de en fazla the tudors kadar tutar. en fazla.
altın kurede en iyi dizi ve en iyi erkek oyuncu dalında ödül kazanan dizi. 20.01.2008 pazar gununden itibaren e2'de 1. sezon tekrarı ile yeniden ekranlarda.

(bkz: reklamları izlediniz)
nixon vs. kennedy bölümü çok imalıdır. zıt kişilikler çok iyi oturtulmuştur. Son bölümün son sahnesi ise altın vuruşu yapar. * *
jenerik müziği harika, dramatik dizi.
sessiz sedasız tekrar başlamış. ikinci sezon dördüncü bölümü de bir papazın ruh ve beden ikileminden bahsiyle başlıyor.

ilgiyle takip ediyoruz efendim.
ikinci sezonun dördüncü bölümü fov tarafından hd'den riplenmiş ve out of sync, skipped frame gibi ciddi hatalara sahip. scene üyelerine, bir proper hazırlamalarını ve fov'a sağlam bir nük çekmelerini türkçe dilinde tavsiye edeyim dedim. sağolsun sözlük.
(bkz: poets and madmen)
emmy'ye en iyi dizi kategorisinde aday olan dizi.
e2'de yayınlanan bir dizi.

enfes şarkısı için; amy winehouse - you know ı'm no good