bugün

kalpte diyorlar.
Offff şu anda his duy desen duyamam artık * Çok mutluyum ihtiraslarımdan kurtuldum. Öyle ki karşı tarafın hissi bile geçersiz artık. Çünkü kalbimden çıkıp gittiler... *
Duygu bütünü. Evet.
diğer adıyla sezgi, rasyonalizmdeki mantıklı düşünceden farklı olarak hakkında yanılmaya fazlasıyla müsait olacağın şeydir. orada da yanılabilirsin evet, orada neden ve sonuç ilişkisi içerisinde bir kanıya varırsın ve bu yanlış da olabilir. içine hislerini katmasan dahi bu olabilir.

peki yek bir şekilde hislerine güvenerek hareket edebilir misin? tüm hayatı hislerine güvenerek geçirebilir misin? his ve hissetmek tam anlamıyla nedir bana bunu açıklayabilir misin? yani mesela his kırılabilen bir şey midir? bu yüzden belki de his kartını ortaya koyman gereken bir anda bile koymayabilirsin öyle değil mi? sırf korktuğun için, sırf o iliklerinde akan kan gibi sana yakın olan, beyninin kıvrımlarında dans edip sana ilhamlar yaratan ve adını "his" koyduğun şeyin yeri gelip seni mahçup edebileceğini bir kez dahi olsa düşündün öyle değil mi bu hayatta? öyleyse neden en başında bize böyle bir şey kodlandı dersin. mesela sen bunu bile bile ister miydin? ben istemezdim. tam anlamıyla güvenemeyeceğim bir hisse neden ihtiyaç duyayım ki, nasıl olsa beni bir şekilde üzecek" der ve onu istemezdim. dolayısıyla robot gibi bir insan olurdum evet.

buraya kadar tamamız sanırım. sanırım dedim ama, sanırım bir şeyleri kaçırıyorum gibi mi dersin? şunu dediğini duyar gibiyim: "madem hislerine tam anlamıyla güvenmek istiyorsun, o zaman hissin özünde yatan bu fuzzy logicin istediklerinle çeliştiğini de bilmen gerekir". evet! haklısın. bunu adım gibi biliyorum. hislerime yüzde yüz güvenmek zorunda olan aciz biriyim ben. bu durumun onun kendi doğasına aykırı olduğunu da biliyorum. bazı zamanlar kesinlikle risk alamayacak kadar korkak biriyim üstelik. bu yüzden de suçu ne yapacağını bilemez bir şekilde hislere atıp "keşke yüzde yüz emin olabileceğimiz bir şey olsaydı" diyorum. beni güzel yakaladın. şu an olduğum yerde buharlaşıp bir toz zerresi olarak uzayın sonsuz derinliklerine karışmak, ait olduğum yere geri dönüp her şeye en baştan, taa big bang'ten yeniden başlamak istiyorum. müsadenle.
duygudan daha kısa süren bir yeti.

his hem duygu hem de duyu(dokunma vb. 5 duyu gibi )anlamında kullanılabiliyor ama bunların üçüde farklı terimler.

duygu daha yoğundur ve süresi uzundur (hoşlanma, begenme, nefret, mutlu, mutsuz vb.. yüzlerce duygu vardır)

his ise sanki bir anda gelip giden bir şey gibidir. birisinin kötü ya da iyi bir insan olduğunu hissetmek, olacakları hissetmek gibi.

his duygudan ziyade sezgi ye daha yakındır.
sezgi de önceki deneyimlerin, tecrübelerin etkisi vardır ama hissin kaynağı şimdilik belirsizdir.
altıncı his
Yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir veya yanlış yapabilirsin; ama yanlış hissedemezsin.
yazdıran, çizdiren, susturan, konuşturan, yaşatan, öldürendir.
insanın kendini bile kandıramayacağı tek kesin doğrudur. birçok yanlış yapabilirsin, yanlış anlayabilirsin, yanlış konuşabilirsin ama kesinlikle yanlış hissedemezsin.
en kolay unutulandır.. en kolay degısendır.. nabız gıbı aynen.. en ufak bı kıpırda hemen oynar o da..

tek bı laf butun hıslerı degıstırır.. tek bı bakıs desen o da oyle..

en kotusu de zamanın hıslerı, suyun kuma yaptıgı gıbı yavasca yok etmesı..

bı zamanlar delıce asık olunan adam aradan zaman gecınce hıc bısı hıssettırmezken ınsan kendınden korkar.. lan ben degıl mıydım bunun ıcın olen dıye..

bazen tek kurtulus olan bu hafıza bug'ı, her hıssın enınde sonunda gececegı zamanla bıtecegı dusuncesının ıdrakıyla, basın sonu olur.. ınsan yogun seyler hıssedecegını anladıgı an, kendını yorgun hısseder..

tum gecmıste yasananlar hıssedılenler, bırlık olup ınsana bı anda kendılerını yenıden gosterırler.. uzuntu mutluluk keder elem kıskanclık sevgı mutluluk ask huzur ; hepsı bırlık olup ınsanın mıdesıne yumruk atılmıs gıbı agrı yaratırken beyın sınyallerı coktan vermıs olur : kendıne bunu bı kere daha cektırme.. hıssetme.. kac..

devamı ıse :

(bkz: duygusuzlaşmak/#13154553)
duygu, sezgi.

--spoiler--
aylar önce doğum günüm vardı. haliyle bir de kutlama. istiyordum, yapacaktım, yapmalıydım istediğimi. en güzel doğum günüme çevirecek hareketi yapmalıydım o gün. aklım bunu istiyordu, yapmamı emrediyordu.
her sabah uyanır, perdeden dışarı bir bakış atar ve günlük monoton koşturmacımıza başlarız. fark etmesek de çok fazla şey yaparız. konuşuruz, bakarız, isteriz, yanıtlarız. ve bunları yaparken tek hakimin kendimiz olduğunu düşünürüz. bütün olayları geliştirirken her şey kontrolümüz altındaymış gibi gelir bize.
yapmadım. yapamadım. bilmiyorum ayaklarım geri geri gidiyordu, söyleme yapma b*k edeceksin günü diyordu içimden bir şeyler. kararımdan caydırıyordu beni bir şey. sanki içimde bir illuminati beni tehdit edercesine yönetiyordu.
işte o gün öğrendim bunu. kendimizi kontrol ettiğimiz falan yok aslında. yalan. hislerime göre hareket ediyorum ben, eminim siz de öyle. en güçlü olan da en zayıf olan da, en doğru da en yanlış da o hisler aslında. zaten biz de öyle değil miyiz ki?
--spoiler--
bir hissini kaybettiğin zaman, diğerleri kuvvetlenerek bunu telafi ederlermiş. eğer kör olursan daha kuvvetli işitmeye başlarsın. koku alamıyor musun? tat alman kuvvetlenirmiş. peki ya hepsini birden kaybedecek olursan, hiçbir şey hissedemez hale gelirsen? işte o zaman gününü geçirmek için başkalarına güvenmen gerekir.
(bkz: hırs)
bazen ansızın bir cehennem oturur insanın midesine ve düşündükçe harlar ateşi şeytan. bunun nasıl ya da neden olduğunu bir türlü kestiremezsin. düşüncelerin beyninden aşağı akar, oluk oluk.tam da yüreğinin çeperine geldiğinde bunun bir düşünce değil bir his olduğuna kanaat edersin ama ne? bir demirin tavında dövülmesi gibi şekil alırken demirin yerine çekersin acıyı, kızdırılan demir değil kırılan kemiklerindir sanki; kıra kıra büyütürler işe yarar hale getirirler hani, bir şeklin olur, güzel bir görüntün ama bu hale gelinceye kadar atlattığın badireler? ya onlar...işte tam o demirin cayır cayır yanan midende dövüldüğü andır o. aklın ve akılsızlığın arasında gider gelirsin ama ikisinde de konaklayamazsın. gözlerin başka birinin gözleri gibi bakar dünyaya, o an dala konan bir kuşun kanadından çok gagasını izleyebilirsin, o gagayla neleri didik didik edebileceğini hesap eder, hiçbir şey bütün değildir, herşeyden bir parça görürsün yalnızca. baktığın her parçanın bir bütüne ait olduğu gerçeğine muhalif kalırsın.camdan bakınca dünyayı görebilir mi insan? neye dikkatlice baksan (ki bakmaman mümkün değil) üzerine üzerine gelir ve seslenir:

"tanıdın mı ben dünya? bugün biraz farklı bakıyorsun bana, ben sana ait değilim der gibi. ama sen bana aitsin.başka seçeneğin yok! bak ne büyüğüm bak ne gizemli ! şimdi seni her an yutabilecek bir canavar ağzı gibi görünüyorum sana, görebildiğin tek parçam bu ve o da senin gibi bana ait. biliyorum seviyorsun beni, bunu kabul edemeyecek kadar çok seviyorsun hem de. hatta elinde olsa hiç gitmeyeceksin yahut başka bir dünya hayali kurabilecek kadar tanımıyorsun beni ve tanımadığın sürece kopayacaksın benden, koarsan ne ile karşılacağını bilmiyorsun çünkü, ki tek tanımı olan değilim ben...her göz başka bakar ve bana başka bakan her göz kendi körlüğüyle savaşır durur."

böyle konuşur dünya tek kelime etmez ama yemin ederim konuşur. durur işte bir anda ve sen onun etrafında dönmeye başlarsın, döndükçe döner başın bir bulantı eşliğinde yanar miden...içine asit akmış gibi yanar. yan odadan gelen sesleri, bin km ötende konuşanları, yanıbaşında susanları, arabaların gürültüsüz geçişlerini, kayan yıldızların iniltisini, yaprakların hışırtısını, karşı binadaki farenin tıkırtısını, sifon seslerini,kedi kavgalarını, rüzgarın uğultusunu, ezanı ve müziği; duyabileceğin ve duyamacağını sandığın her ne varsa hepsini birden duyarsın.başının içine bir çan koymuşlar gibi...ve çınlar durur çan, kimin böyle şiddetle vurduğunu anlayamazsın...anlarsın varlığın eriyordur o an, o an kendinden başka her şeyin varlığına şükranlarını sunarsın. kötü birşey olacakmış gibi gelir. önüne bir ceset düşecek zannedersin ve tanıdığın biri olacak ve sevdiğin biri...

giden biri gelir aklına ve hiç gelmeyeceği düşüncesi dövmeye başlar seni... onun gözlerinden bakarken sen dünyaya, onun ciğerlerinde nefes almaya çabalarken sen, onun gözlerinden gözlerken yollarını "hiç gelmeyecekler" atlılarıyla gelirler zihninin karanlığına. ellerinde kırbaçları, ellerinde henüz yaydan çıkmamış okları, uzaktan değil yakından vuracaklardır seni... onun adımlarıyla kaçarsın "hiç gelmeyecekler" den, "artık olmayacak"lardan ve "artık" olacaklardan...onun elleriyle sıkıca sarılırsın kendine ve birazdan geçecek diye okşarsın yavaşça kendi yüzünü...ellerim ne güzel diye düşünürsün o an, kendi ellerim değil ki! artık seni kovalayanlar umrunda değildir...sen kaçmayı bırakınca korkarlar senden, duruşuna gitmeyişine anlam veremezler. onlar hep dururlar...o an bir yere gidemez çakılırlar oldukları yere... sadece bakarlar sana... üzerine örttüğün şeffaf perde onun tenidir... vuramazlar, dokunamazlar, sorgulayamazlar işte...miden gelir aklına, onun ne olduğu gelir...insanın kendi kendini yediğidir o an ; kelimelerde öğütüldüğü, özsuyunda yakıldığı andır o ve eğer sen sevda isen artık midendeki sen olmuştur...

işte böyle sarmaşık, böyle acı ve böyle sıradan bir hissin kifayetsiz anlatımı... beceremedim biliyorum çünkü hala midemdeyim... seni özledim diyemem öyle sen olmuşum ki, kendimi özledim... bu kadar uzağında bu kadar yakın olmamıza hayret ediyorum...yalnızca hayret... midem yanıyor, ben yanıyorum, midem ve ben...yanıyorum.

mart 2008
HIS - Hightech Information System isimli Hong Kong merkezli ekran kartı üreticisi.son olarak ati'nin HD3870 modelini kendi soğutucusu* ve oc ayarlarıyla piyasaya sürmüştür.oldukça sağlam bir 3870 ortaya çıkmıştır.
hospital information system kelimesinin kısaltmasıdır.
duygu kelimesinin farkli ifade sekli de denebilir.
beni ben yapan degerlerden biri olan, bu kavrama az sahip olan bir insan, soguk bi tastan farksizdir.
Duygu.