bugün
- gelmiş geçmiş en depresif şarkı21
- 1968 türkiyesi ve demirel12
- filistinlilerin türkiyeye yerleşmesi13
- arkadaşlar depremzedeler için yardım eder misiniz31
- cemal engiyurt'un fırıldaktan hızlı dönmesi9
- beklenen büyük istanbul depremi27
- istisna özellikleriniz13
- sözlük yazarlarının maaşı14
- sözlükte her şeyini anlatan tip8
- aykolik ikarus'a hiç bindi mi sorunsalı15
- lamartin8
- 6 şubat 2023 depreminden akılda kalanlar29
- gratis alışverişi 4 dakika süren erkek8
- herhangi bir ibneliğiniz var mı12
- cafede size bakarak gülümseyen genç kız13
- yunana verdiğim ayar8
- mustafa kemalin askerleriyiz sözünden ötürü ihraç32
- kadınların poposuna neden bakılır22
- gay biri cennete gidebilir mi8
- anın görüntüsü12
- ponçik yazarlar listesi9
- ibne11
- bir yeteneğiniz var mı9
- kezoyu tavlama usulleri9
- devlet bahçeli'nin durumuna kimsenin üzülmemesi9
- ak parti bitti13
- özgür özelin erdoğana allahın cahili demesi23
- abdülkerim bardakçı33
- 1 şubat 2025 akdeniz depremleri18
- niye uyumuyorsunuz arkadaşlar11
- ak parti'nin gücünü hafife alıyorsunuz18
- bana senden başkası haram diyen erkek10
- bir ilişkiyi kurtarmak9
- eskiden olup şimdi olmayan şeyler11
- depremi fazla önemsemek13
- masklavi devlet memuruysa niye her an burada24
- namaz sonrası akp'nin yıkılması için dua etmek14
- türkiyede gıdanın aşırı kalitesiz ve pahalı olması8
- 3 şubat 2025 gaziantep fk galatasaray maçı14
- ebru gündeş'i dinlemek için 100 bin tl verirmsiniz13
- turabi tarzı erkeklerden hoşlanmak8
- galatasaraylıların tutuşması18
- akıllı telefona en fazla ne kadar para verirsiniz8
- bir yazarla buluşmak için 2 5 saat yol gitmek9
- istanbulda ayı yağı satmaya gelmek16
- türkiye'nin en kötü şarkıları14
- giresun'dan adana'ya gidip kız kaçırmak12
- götten hiç yemeyip gayliğe karşı olmak15
- sik beni tonu14
- balıkçı klitoris11


entry'ler (11240)
bu başlıkta en uzun üç girdiden biri benim girdim olacak.
insan, içinde bulunduğu aileden bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu toplumdan bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu devletten bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu okuldan bazı şeyler bekler.
insan, girmek zorunda kaldığı sınavdan bazı şeyler bekler.
hepsi ve daha fazlasından ortak bir beklenti vardır. adalet.
insan, içinde bulunduğu devletten bazı şeyler bekler. insan eğer beklentilerinin karşılanmadığını düşünürse, devlet yerine diğer insanlardan bazı şeyleri bekler. yani mağdurlardan. insanlar işte bu durumda bulundukları ülkede bazı şeylerin değişmesini isterler. bunun için çalışırlar.
devletten olan beklentilerin azaldığı yerde, milletten olan beklentiler artar.
işte böyle toplumlarda insanlar unuttukları bazı şeyleri hatırlama ihtiyacı hissederler. kendilerinden önce benzer durumları yaşayan toplumları hatırlamak isterler ve uygulamalarını örnek alırlar. kafanızda bazı ülkeler, bazı kişiler, bazı şeyler canlandı değil mi? hatırladığınız şeyler var mı bu konuyla ilgili?
özgürlük belki de hiç ulaşamayacağımız bir şey. mesela cennet’e giden birinin o saatten sonra cehenneme gitme özgürlüğü yok. sanırım öyledir yani. ancak kul kulun kölesi olursa, bunun bir hukuku olmalı. var mı yok mu tartışılır. varsa eğer uygulamalar tartışılır. ancak bir insan başka bir insanın kölesi olursa, beklediği karşılığı maddi manevi almalıdır.
köle nedir? birinin buyruğu altında çalışan, özgür olmayan kişidir. mesela öğrenci bir köledir. mazeretli ve mazeretsiz devamsızlık hakkı vardır. ailesinden zorla koparılır ve devlet çıkarları adına eğitilir. eğitim düzeninde hukuksuzluk varsa eğer, öğrenci bütün bunlara neden katlandığını sorma hakkına sahiptir.
bir futbolcu köledir. sözleşmesi vardır. sözleşme dışına çıkarsa cezasını öder. ancak sözleşme şartları, içinde bulunduğu takım tarafından yerine getirilmezse bazı haklarından faydalanabilir. peki, futbolcu emek verdi. takım görevini yaptı. futbolcular paralarını aldı. hakem bilerek yanlış karar verdi ve futbolcu sözleşmesi gereği galibiyet başı alabileceği bir miktar parayı alamadı. hukuk nerede diye sormaz mı bu adam? sorar.
insanlar hakkını arar. bunu kimse kolay kolay değiştiremez. adını ne koyarsanız koyun, hayat hak arama telaşı içinde geçer. haklı da hak arar, haksız da hak arar. çıkar sağlamak amaçlı hak aranır. bu ister meşru yollarla olsun, ister gayrimeşru yollarla olsun. adını devrim koymuşlar, tuhaf insanları simge yapmışlar, tuhaf şekilleri simge yapmışlar. bunun adı devrim midir bilmiyorum ancak bunun adı hak arama telaşıdır, onu biliyorum. devrim bireyseldir. her insan önemli karar alırken kendi devrimini gerçekleştirir. hak arama telaşı da bireyseldir. eğer tüm bireylerin mağduriyeti benzer ise, ortaya toplumsal olaylar çıkar. mesela işçi. mesela ırk. mesela mezheb.
dünya’da bütün insanların barış içinde yaşaması imkansızdır. bütün kötü insan dediklerimizi öldürelim. iyi insanlara barınak ve aş verelim. iyi insanların arasından gene kötü insanlar çıkacaktır. bu kaçınılmazdır.
avrupa insan hakları mahkemesi diye bir oluşum var. türkiye’de bir insan iç hukuk yollarını tüketti ve bu mahkemeye başvuru yaptı diyelim. bu mahkeme dava ile ilgilenip karar almak zorunda. ancak bu mahkemeye bağlı olmayan ülkeler yok mu? var. peki bu ülkelerde çeşitli savaşlar oluyor. aihm hangi insanların hakkını koruyor? sadece avrupa’lı insanların mı? avrupa insan hakları mahkemesi mi, avrupa’lı insanların hakları mahkemesi mi? yoksa avrupa’lı olmayan insanlar hayvan mı?
hayvan hakları?
savaş konusunu geçelim. hayvan hakları? hayvan hakları sebebiyle et yemeyen insanlar var. doğurganlığını ve süt verme özelliğini kaybetmiş bir inek ne işe yarar? hayvan kendiliğinden öleceğine besin değeri olarak tüketilsin. daha mantıklı değil mi?
hayvan hakları. peki, aslanlar geyikleri katlediyor. bütün aslanları öldürelim. veya bütün aslanları kafese tıkıp sebze ile besleyelim. aslan hakları ne olacak?
bana kalırsa insan zihni abartılı olan ile gerekli olanın ayırdına varabilmeli.
insan, içinde bulunduğu aileden bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu toplumdan bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu devletten bazı şeyler bekler.
insan, içinde bulunduğu okuldan bazı şeyler bekler.
insan, girmek zorunda kaldığı sınavdan bazı şeyler bekler.
hepsi ve daha fazlasından ortak bir beklenti vardır. adalet.
insan, içinde bulunduğu devletten bazı şeyler bekler. insan eğer beklentilerinin karşılanmadığını düşünürse, devlet yerine diğer insanlardan bazı şeyleri bekler. yani mağdurlardan. insanlar işte bu durumda bulundukları ülkede bazı şeylerin değişmesini isterler. bunun için çalışırlar.
devletten olan beklentilerin azaldığı yerde, milletten olan beklentiler artar.
işte böyle toplumlarda insanlar unuttukları bazı şeyleri hatırlama ihtiyacı hissederler. kendilerinden önce benzer durumları yaşayan toplumları hatırlamak isterler ve uygulamalarını örnek alırlar. kafanızda bazı ülkeler, bazı kişiler, bazı şeyler canlandı değil mi? hatırladığınız şeyler var mı bu konuyla ilgili?
özgürlük belki de hiç ulaşamayacağımız bir şey. mesela cennet’e giden birinin o saatten sonra cehenneme gitme özgürlüğü yok. sanırım öyledir yani. ancak kul kulun kölesi olursa, bunun bir hukuku olmalı. var mı yok mu tartışılır. varsa eğer uygulamalar tartışılır. ancak bir insan başka bir insanın kölesi olursa, beklediği karşılığı maddi manevi almalıdır.
köle nedir? birinin buyruğu altında çalışan, özgür olmayan kişidir. mesela öğrenci bir köledir. mazeretli ve mazeretsiz devamsızlık hakkı vardır. ailesinden zorla koparılır ve devlet çıkarları adına eğitilir. eğitim düzeninde hukuksuzluk varsa eğer, öğrenci bütün bunlara neden katlandığını sorma hakkına sahiptir.
bir futbolcu köledir. sözleşmesi vardır. sözleşme dışına çıkarsa cezasını öder. ancak sözleşme şartları, içinde bulunduğu takım tarafından yerine getirilmezse bazı haklarından faydalanabilir. peki, futbolcu emek verdi. takım görevini yaptı. futbolcular paralarını aldı. hakem bilerek yanlış karar verdi ve futbolcu sözleşmesi gereği galibiyet başı alabileceği bir miktar parayı alamadı. hukuk nerede diye sormaz mı bu adam? sorar.
insanlar hakkını arar. bunu kimse kolay kolay değiştiremez. adını ne koyarsanız koyun, hayat hak arama telaşı içinde geçer. haklı da hak arar, haksız da hak arar. çıkar sağlamak amaçlı hak aranır. bu ister meşru yollarla olsun, ister gayrimeşru yollarla olsun. adını devrim koymuşlar, tuhaf insanları simge yapmışlar, tuhaf şekilleri simge yapmışlar. bunun adı devrim midir bilmiyorum ancak bunun adı hak arama telaşıdır, onu biliyorum. devrim bireyseldir. her insan önemli karar alırken kendi devrimini gerçekleştirir. hak arama telaşı da bireyseldir. eğer tüm bireylerin mağduriyeti benzer ise, ortaya toplumsal olaylar çıkar. mesela işçi. mesela ırk. mesela mezheb.
dünya’da bütün insanların barış içinde yaşaması imkansızdır. bütün kötü insan dediklerimizi öldürelim. iyi insanlara barınak ve aş verelim. iyi insanların arasından gene kötü insanlar çıkacaktır. bu kaçınılmazdır.
avrupa insan hakları mahkemesi diye bir oluşum var. türkiye’de bir insan iç hukuk yollarını tüketti ve bu mahkemeye başvuru yaptı diyelim. bu mahkeme dava ile ilgilenip karar almak zorunda. ancak bu mahkemeye bağlı olmayan ülkeler yok mu? var. peki bu ülkelerde çeşitli savaşlar oluyor. aihm hangi insanların hakkını koruyor? sadece avrupa’lı insanların mı? avrupa insan hakları mahkemesi mi, avrupa’lı insanların hakları mahkemesi mi? yoksa avrupa’lı olmayan insanlar hayvan mı?
hayvan hakları?
savaş konusunu geçelim. hayvan hakları? hayvan hakları sebebiyle et yemeyen insanlar var. doğurganlığını ve süt verme özelliğini kaybetmiş bir inek ne işe yarar? hayvan kendiliğinden öleceğine besin değeri olarak tüketilsin. daha mantıklı değil mi?
hayvan hakları. peki, aslanlar geyikleri katlediyor. bütün aslanları öldürelim. veya bütün aslanları kafese tıkıp sebze ile besleyelim. aslan hakları ne olacak?
bana kalırsa insan zihni abartılı olan ile gerekli olanın ayırdına varabilmeli.
yüksek teknoloji mühendisi prof tuncay uludağ'ın yapay depremler hakkında bir takım açıklamaları olmuştur, sözlük eleştirmenlerinin dikkatine sunarım.
yüksek teknoloji mühendisi prof tuncay uludağ, facebook hesabında yaptığı açıklamalarda şunları söylemiştir;
"örnek : kristal bir bardağa tınlayacak şekilde vurduğunuzda duyduğunuz ses frekansı, o bardağın yaklaşık rezonans frekansıdır. aynı frekansı bir hoparlör ile bardağa yönlendirirseniz, bardak rezonansa girerek kırılır. hoparlör havayı, hava ise bardağı mekanik olarak rezonans frekansında titretir. aynı frekansı anten ile rf olarak vermiş olsaydınız, rf dalganın havayı mekanik olarak titreştirme özelliği olmadığı için bardak etkilenmeyecektir. internet üzerinde elf dalgaları ile sünger oyuncak dağı devirme videosun rf frekans ve rezonans ile hiçbir ilgisi yoktur, ses havayı titretiyor ve sünger dağ düşüyor, üflesek zaten düşecek. nikola tesla'nın taşınabilir ufak bir mekanik frekans üreticisi ile bulunduğu binayı rezonansa soktuğu ve tesla öldüğünde tüm belgelerine abd tarafından el konulduğunu biliyoruz. internet yalanları ise bu mekanik deprem makinesini rf deprem makinesi olarak anlatmaktadır. kimileri depremden çıkan enerjiyi referans alarak, yapay depreme bombalar bile yetmez diyor. dedikleri, fay hattında birikmiş potansiyel enerji olmasa doğru. fakat birikmiş enerji için bu bilgi geçersizdir. birikmiş enerjiyi tetiklemek için çok daha az patlayıcı yeterlidir.
örnek: iki tane bir tonluk çelik levhanın birbirine ayakta dayalı durduğunu düşünün. denge bozulursa açığa çıkacak enerji büyük olsa da, dengeyi bozmak için çok daha az güç gerekir. bu ise abartı olmayan bir patlayıcı veya rezonans ile fay hattının kırılabileceği anlamına gelir. abd gemisi üzerindeki antenler doğal olarak rf frekans üretir. ister bir noktaya direkt olarak, ister atmosferden yansıtsın, bu yöntem mekanik bir frekans olmadığı için fay hattını rezonansa sokarak zarar veremez. fakat 2020'de anlattığım gibi en tehlikeli savaş araçları denizaltılardır. o yüzden f-35 gibi ürünlerin reklamı yapılırken, denizaltılar hiç anlatılmaz. nükleer enerji kullanan abd ve rus denizaltları onlarca yıl ek enerjiye ihtiyaç duymadan denizlerde gizlice gezebilir. gizli diyorum çünkü bir denizaltını normal radarlar ile tespit edemezsiniz. su altında haberleşme bile akustik sistemler ile yapılır; kısa mesafeler için uzun dalga rf kullanılsa bile verimsizdir. su altındaki bir cihazla rf haberleşme için çok yüksek bir güç gerekir. yıkım isteyen bir ülkenin elinde nükleer enerji ile yıllarca denizde kalabilen ve uzaktan kontrol edilebilen sistemler var ise deniz dibinde konumları belli olan fay hatlarına patlayıcı ya da mekanik rezonans sistemleri yerleştirebilmesi olasıdır. deprem doğal mı oldu, projemi şu an bilmiyoruz. fakat haarp ile komplo kurmaya çalışırsak, kısa ve güçlü rf dalgalar ile yapabileceği askeri tek şey, deniz ya da karada fay hatlarına önceden yerleştirilmiş sistemlere kumanda etmek olurdu..." demiştir.
tuncay uludağ twit dizisinde şunları söylemiştir: haarp projesi ve depremler…
1. haarp anten verici güçlerine resmi sitesinden bakıldığında ilk göze çarpan (resim1) 3.6mw olsa da fcc den aldığını yetkiye göre 1000 kat daha fazla 3.63gw (resim2) güç basabildiğini görüyoruz.
2. yansıma kaybını hesaba katmadan 3.63 gw bir enerji ile 1 saniyede 20 derece olan 11 ton suyu kaynatabilir, 1 dakika sürede ise yarı olimpik bir yüzme havuzunu buharlaştırabilirsiniz.
3. kahramanmaraş açığa çıkan enerji
- 5.1 = 2818 gj
- 7.6 = 15848931 gj
- 7.7 = 22387211 gj
3.63gw haarp anteni
3.1 deprem enerjisini: 1 saniye
5.1 deprem enerjisini : 13 dakika
7.6 deprem enerjisini : 50 gün
7.7 deprem enerjisini : 71 gün de kullanır
4. atmosfer katmanlarını frekans ile uyararak ve ısıtarak davranışlarını incelemek üzere alaska'da 33 dönüm araziye 180 anten kuran haarp aynı zamanda alaska'da 400’den fazla istasyona sahiptir. bunlardan en ilgi çekici olanı sismik istasyonudur.
5. haarp sismik istasyonunun başlıca görevi dünya içindeki titreşimleri ölçmek ,herhangi bir noktada oluşan depremi tespit etmek ve gerçek zamanlı olarak sensör datalarını sistemlerine aktarmaktır.
kendi sitesinden link: https haarp gi alaska edu diagnostic-suite
6. proje temelinden yola çıkarak, bu projenin yeraltı kaynak ya da sularını ısıttığını varsayarsak, suların sıcaklık kaynaklı oluşan basınç ile pinomatik etkisi yaparak, fay hatlarına baskı ile depremleri tetiklediği üzerine birçok makale ve kanıt var.
yüksek teknoloji mühendisi prof tuncay uludağ, facebook hesabında yaptığı açıklamalarda şunları söylemiştir;
"örnek : kristal bir bardağa tınlayacak şekilde vurduğunuzda duyduğunuz ses frekansı, o bardağın yaklaşık rezonans frekansıdır. aynı frekansı bir hoparlör ile bardağa yönlendirirseniz, bardak rezonansa girerek kırılır. hoparlör havayı, hava ise bardağı mekanik olarak rezonans frekansında titretir. aynı frekansı anten ile rf olarak vermiş olsaydınız, rf dalganın havayı mekanik olarak titreştirme özelliği olmadığı için bardak etkilenmeyecektir. internet üzerinde elf dalgaları ile sünger oyuncak dağı devirme videosun rf frekans ve rezonans ile hiçbir ilgisi yoktur, ses havayı titretiyor ve sünger dağ düşüyor, üflesek zaten düşecek. nikola tesla'nın taşınabilir ufak bir mekanik frekans üreticisi ile bulunduğu binayı rezonansa soktuğu ve tesla öldüğünde tüm belgelerine abd tarafından el konulduğunu biliyoruz. internet yalanları ise bu mekanik deprem makinesini rf deprem makinesi olarak anlatmaktadır. kimileri depremden çıkan enerjiyi referans alarak, yapay depreme bombalar bile yetmez diyor. dedikleri, fay hattında birikmiş potansiyel enerji olmasa doğru. fakat birikmiş enerji için bu bilgi geçersizdir. birikmiş enerjiyi tetiklemek için çok daha az patlayıcı yeterlidir.
örnek: iki tane bir tonluk çelik levhanın birbirine ayakta dayalı durduğunu düşünün. denge bozulursa açığa çıkacak enerji büyük olsa da, dengeyi bozmak için çok daha az güç gerekir. bu ise abartı olmayan bir patlayıcı veya rezonans ile fay hattının kırılabileceği anlamına gelir. abd gemisi üzerindeki antenler doğal olarak rf frekans üretir. ister bir noktaya direkt olarak, ister atmosferden yansıtsın, bu yöntem mekanik bir frekans olmadığı için fay hattını rezonansa sokarak zarar veremez. fakat 2020'de anlattığım gibi en tehlikeli savaş araçları denizaltılardır. o yüzden f-35 gibi ürünlerin reklamı yapılırken, denizaltılar hiç anlatılmaz. nükleer enerji kullanan abd ve rus denizaltları onlarca yıl ek enerjiye ihtiyaç duymadan denizlerde gizlice gezebilir. gizli diyorum çünkü bir denizaltını normal radarlar ile tespit edemezsiniz. su altında haberleşme bile akustik sistemler ile yapılır; kısa mesafeler için uzun dalga rf kullanılsa bile verimsizdir. su altındaki bir cihazla rf haberleşme için çok yüksek bir güç gerekir. yıkım isteyen bir ülkenin elinde nükleer enerji ile yıllarca denizde kalabilen ve uzaktan kontrol edilebilen sistemler var ise deniz dibinde konumları belli olan fay hatlarına patlayıcı ya da mekanik rezonans sistemleri yerleştirebilmesi olasıdır. deprem doğal mı oldu, projemi şu an bilmiyoruz. fakat haarp ile komplo kurmaya çalışırsak, kısa ve güçlü rf dalgalar ile yapabileceği askeri tek şey, deniz ya da karada fay hatlarına önceden yerleştirilmiş sistemlere kumanda etmek olurdu..." demiştir.
tuncay uludağ twit dizisinde şunları söylemiştir: haarp projesi ve depremler…
1. haarp anten verici güçlerine resmi sitesinden bakıldığında ilk göze çarpan (resim1) 3.6mw olsa da fcc den aldığını yetkiye göre 1000 kat daha fazla 3.63gw (resim2) güç basabildiğini görüyoruz.
2. yansıma kaybını hesaba katmadan 3.63 gw bir enerji ile 1 saniyede 20 derece olan 11 ton suyu kaynatabilir, 1 dakika sürede ise yarı olimpik bir yüzme havuzunu buharlaştırabilirsiniz.
3. kahramanmaraş açığa çıkan enerji
- 5.1 = 2818 gj
- 7.6 = 15848931 gj
- 7.7 = 22387211 gj
3.63gw haarp anteni
3.1 deprem enerjisini: 1 saniye
5.1 deprem enerjisini : 13 dakika
7.6 deprem enerjisini : 50 gün
7.7 deprem enerjisini : 71 gün de kullanır
4. atmosfer katmanlarını frekans ile uyararak ve ısıtarak davranışlarını incelemek üzere alaska'da 33 dönüm araziye 180 anten kuran haarp aynı zamanda alaska'da 400’den fazla istasyona sahiptir. bunlardan en ilgi çekici olanı sismik istasyonudur.
5. haarp sismik istasyonunun başlıca görevi dünya içindeki titreşimleri ölçmek ,herhangi bir noktada oluşan depremi tespit etmek ve gerçek zamanlı olarak sensör datalarını sistemlerine aktarmaktır.
kendi sitesinden link: https haarp gi alaska edu diagnostic-suite
6. proje temelinden yola çıkarak, bu projenin yeraltı kaynak ya da sularını ısıttığını varsayarsak, suların sıcaklık kaynaklı oluşan basınç ile pinomatik etkisi yaparak, fay hatlarına baskı ile depremleri tetiklediği üzerine birçok makale ve kanıt var.
Viral genetik rekombinasyonlar ve mutasyonlar Yeni tip koronavirüs (SARS-CoV-2) söz konusu olduğunda beklenmedik ve bilinmedik değişimleri çağrıştıran mutasyonlar, özellikle bazı virüslerin yaşam döngüsünün doğal bir parçası. Virüsler genetik seçilimin bir sonucu olarak sürekli değişim geçiriyorlar. Hafif genetik değişimler mutasyon (değişinim) sonrası gerçekleşirken, büyük genetik değişimler rekombinasyon (yeniden birleşme) vasıtasıyla gerçekleşiyor. Mutasyon, virüsün genomu yani genetik materyelinde genellikle replikasyon esnasında bir hata oluşması üzerine gerçekleşiyor. Rekombinasyon ise eş zamanlı mutasyona uğrayan virüslerin genetik bilgi değişimi ya birleşimi sonrasında yeni bir genetik kombinasyona sahip virüsün ortaya çıkmasına neden oluyor. Örneğin Covid-19 pandemisine neden olan SARS-Cov-2'nin yarasalarda bulunan bir virüsün aracı bir hayvandaki başka bir virüsle yeniden birleşmesi yani rekombinasyonu sonrasında ortaya çıktığı ve insanı etkileyebilecek genetik materyale evrildiği düşünülüyor.
Koronavirüs ailesinin en fazla tanınan üyelerini hatırlayalım;
HIV-AIDS (1981 – Kinshasa - Demokratik Kongo Cumhuriyeti)
SARS (2002 - Guangdong - Çin)
MERS (2012 – Cidde - Suudi Arabistan)
Soru : Peki bu virüslerin ortak özelliği nedir?
Cevap : Çok hızlı mutasyon geçirebilmeleri ve güçlü bir genetik rekombinasyon yeteneği.
Öldürücülük oranlarını karşılaştıralım
HIV-AIDS (% 43.19)
SARS (% 9.19)
MERS (% 34.4)
YENi TiP KORONAViRÜS (%2.01)
Bu verilere ilave olarak 2009 yılında Meksika’da ortaya çıktığı iddia edilen küresel domuz gribi salgınını da kısaca hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Domuz gribi salgınına yol açan H1N1 (influenza A) virüsünün öldürücülük oranının da % 1.02 olduğunu biliyoruz. Hal böyleyken, öldürücülük oranı çok daha yüksek olan diğer koronavirüs enfeksiyonlarında üretilemeyen ve dayatılmayan aşı, bilimsel prosedürleri tamamlanmamasına rağmen neden yeni tip koronavirüs enfeksiyonunda ısrarla dayatılmaktadır.
Ana akım medyada sorgulanmayan gerçekler
- Şu ana kadar herhangi bir koronavirüs enfeksiyonuna karşı etkili bir aşı geliştirilebilmiş mi?
- Şu ana kadar herhangi bir salgın süreci aşı ile sonlandırılabilmiş mi?
- Aşılar etkili ise neden aşılı insanlar da hastalanabiliyor?
- Kaynağını tespit edemediğiniz, konak canlıdan izole edemediğiniz bir virüsün, laboratuvar destekli üretilmediğinden nasıl emin olabiliyoruz?
- Yabancı aşılar için imzalatılan onam formunu ne anlama geliyor?
- Bilim kurulunun da kabul ettiği üzere aşılıların da hastalığı bulaştırma ihtimali varken pcr testinin sadece aşısızlardan istenmesini, halk sağlığı açısından nasıl izah edebiliriz?
- Bizzat sağlık bakanı Fahrettin KOCA’nın mRNA aşıları ile ilgili ‘yeni bir teknoloji ne getirir ne götürür bilemiyoruz o nedenle inaktif aşı uygulamayı tercih ediyoruz’ açıklamasını hatırlıyor musunuz?
- Maske kullanımı ne kadar hijyenik ve maske içinden soluduğumuz havanın karbondioksit oranı ne kadar biliyor muyuz?
Sonuç olarak : Kovid-19 enfeksiyonu, diğer üst solunum yolları enfeksiyonları gibi engellenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Normal çalışan bir bağışıklık sistemi bu enfeksiyonu önlemek için ziyadesiyle yeterlidir. Riskli gruplar ya da aşı yoluyla pasif bağışıklık elde etmek isteyen insanlar elbette aşılanabilir ancak Anayasaya da aykırı olan aşı dayatması derhal sonlandırılmalıdır. Özellikle de bağışıklık sistemi çok güçlü olan ve virüs ile enfekte olma ihtimali çok düşük olan çocuklarımıza asla bu deneysel sıvılar verilmemelidir. Asla görmezden gelinemeyecek belki de en temel bilimsel gerçek şudur ki; Koronavirüslerin genetik değişim hızına aşı ile yetişmek mümkün değildir.
Yazar: Biyolog Dr. Beran Feridun
Kaynak: DAVAM HABER
Koronavirüs ailesinin en fazla tanınan üyelerini hatırlayalım;
HIV-AIDS (1981 – Kinshasa - Demokratik Kongo Cumhuriyeti)
SARS (2002 - Guangdong - Çin)
MERS (2012 – Cidde - Suudi Arabistan)
Soru : Peki bu virüslerin ortak özelliği nedir?
Cevap : Çok hızlı mutasyon geçirebilmeleri ve güçlü bir genetik rekombinasyon yeteneği.
Öldürücülük oranlarını karşılaştıralım
HIV-AIDS (% 43.19)
SARS (% 9.19)
MERS (% 34.4)
YENi TiP KORONAViRÜS (%2.01)
Bu verilere ilave olarak 2009 yılında Meksika’da ortaya çıktığı iddia edilen küresel domuz gribi salgınını da kısaca hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Domuz gribi salgınına yol açan H1N1 (influenza A) virüsünün öldürücülük oranının da % 1.02 olduğunu biliyoruz. Hal böyleyken, öldürücülük oranı çok daha yüksek olan diğer koronavirüs enfeksiyonlarında üretilemeyen ve dayatılmayan aşı, bilimsel prosedürleri tamamlanmamasına rağmen neden yeni tip koronavirüs enfeksiyonunda ısrarla dayatılmaktadır.
Ana akım medyada sorgulanmayan gerçekler
- Şu ana kadar herhangi bir koronavirüs enfeksiyonuna karşı etkili bir aşı geliştirilebilmiş mi?
- Şu ana kadar herhangi bir salgın süreci aşı ile sonlandırılabilmiş mi?
- Aşılar etkili ise neden aşılı insanlar da hastalanabiliyor?
- Kaynağını tespit edemediğiniz, konak canlıdan izole edemediğiniz bir virüsün, laboratuvar destekli üretilmediğinden nasıl emin olabiliyoruz?
- Yabancı aşılar için imzalatılan onam formunu ne anlama geliyor?
- Bilim kurulunun da kabul ettiği üzere aşılıların da hastalığı bulaştırma ihtimali varken pcr testinin sadece aşısızlardan istenmesini, halk sağlığı açısından nasıl izah edebiliriz?
- Bizzat sağlık bakanı Fahrettin KOCA’nın mRNA aşıları ile ilgili ‘yeni bir teknoloji ne getirir ne götürür bilemiyoruz o nedenle inaktif aşı uygulamayı tercih ediyoruz’ açıklamasını hatırlıyor musunuz?
- Maske kullanımı ne kadar hijyenik ve maske içinden soluduğumuz havanın karbondioksit oranı ne kadar biliyor muyuz?
Sonuç olarak : Kovid-19 enfeksiyonu, diğer üst solunum yolları enfeksiyonları gibi engellenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Normal çalışan bir bağışıklık sistemi bu enfeksiyonu önlemek için ziyadesiyle yeterlidir. Riskli gruplar ya da aşı yoluyla pasif bağışıklık elde etmek isteyen insanlar elbette aşılanabilir ancak Anayasaya da aykırı olan aşı dayatması derhal sonlandırılmalıdır. Özellikle de bağışıklık sistemi çok güçlü olan ve virüs ile enfekte olma ihtimali çok düşük olan çocuklarımıza asla bu deneysel sıvılar verilmemelidir. Asla görmezden gelinemeyecek belki de en temel bilimsel gerçek şudur ki; Koronavirüslerin genetik değişim hızına aşı ile yetişmek mümkün değildir.
Yazar: Biyolog Dr. Beran Feridun
Kaynak: DAVAM HABER
Bu sene için ödeme yapmayacağız. Demek ki 3 seneden 3'er milyon bir ödeme çıkıyor. Toplam 9 milyon euro. 550 bin imza parası, 1.750 milyon euro da Arsenal'a ödeme, toplam 11 milyon 300 bin euro yapıyor. Maç başı, gol başı, assist başı, primler şunlar bunlar derken 15 milyon euroyu bulmuyor bile 3 senelik maliyeti.
Bu adam arsenal'da 18 milyon sterlin yani 20 milyon euro kazanıyordu yılda. Fenerbahçe'de ise sadece 1/6 parasına oynayacak.
Bu adam arsenal'da 18 milyon sterlin yani 20 milyon euro kazanıyordu yılda. Fenerbahçe'de ise sadece 1/6 parasına oynayacak.
Şimdi işin gerçeğini konuşma vakti gelmiştir diye umuyorum.
Bizler, Türkiye türkleri yani, karma bir ırkız. Bu nedenle orta asyadaki türk soydaşlarımıza tip olarak benzemiyoruz. Benzeyenlerimiz de var tabi ki.
işte bundan bahsediyorum. Bizim için en önemli cümle, milliyetçilik anlamında şu olmalıdır; "ne mutlu türküm diyene!"
Osmanlı toprakları olan kuzey Suriye'de yaşayan ve türk ırkına mensup olan kişilerin varlığı da gerçeklerden diğeridir.
Kan olarak, bizim gibi onlar da türklükle birlikte farklı diğer ırkları taşıyor.
Türklük, anadoluda bir iddia ve idrak meselesidir. 1 milyon 52 bin yavrumuzun türklük idrakında yetişmeleri dileğinde bulunuyorum.
Didit: bir de türkiye de ırkçılık yoktur derler. Hadi la oradan! Atatürk ırkçı değildi, sözde atatürkçüler ırkçı ama.
Ne mutlu türküm diyene ifadesi, ırk olarak türk olanlar için söylenmemiştir. Yani ırk olarak türk olduğunuza inanıyorsanız, davranış olarakta türk olmayı başaramıyorsanız, üzerinize alınmayın hani.
Bizler, Türkiye türkleri yani, karma bir ırkız. Bu nedenle orta asyadaki türk soydaşlarımıza tip olarak benzemiyoruz. Benzeyenlerimiz de var tabi ki.
işte bundan bahsediyorum. Bizim için en önemli cümle, milliyetçilik anlamında şu olmalıdır; "ne mutlu türküm diyene!"
Osmanlı toprakları olan kuzey Suriye'de yaşayan ve türk ırkına mensup olan kişilerin varlığı da gerçeklerden diğeridir.
Kan olarak, bizim gibi onlar da türklükle birlikte farklı diğer ırkları taşıyor.
Türklük, anadoluda bir iddia ve idrak meselesidir. 1 milyon 52 bin yavrumuzun türklük idrakında yetişmeleri dileğinde bulunuyorum.
Didit: bir de türkiye de ırkçılık yoktur derler. Hadi la oradan! Atatürk ırkçı değildi, sözde atatürkçüler ırkçı ama.
Ne mutlu türküm diyene ifadesi, ırk olarak türk olanlar için söylenmemiştir. Yani ırk olarak türk olduğunuza inanıyorsanız, davranış olarakta türk olmayı başaramıyorsanız, üzerinize alınmayın hani.
Şimdi de oramıza göz diktiklerinin işaretidir.
kardeş adres ver geliyorum, bir şey deneyeceğim.
1 liralık tavuk döner seni de gömer beni de gömer.
yerli ve milli. aynı vestel hııaaa.
Asker gönderecek olsak bile sayıca az olması gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca bu asker gücünün bir kısmının füze atma kaabiliyetine sahip gemilerden oluşması gerektiğini düşünüyorum. Libya'ya gidip oraya bir yere yerleşip operasyon yönetmeye çalışmak gerçekten zorlu olacak. Bunun yerine bir kaç gemi ile orada bulunursak ve iha, drone gibi araçları gemi üzerinden kaldırarak etkin kullanırsak çok daha kayıpsız sonuçlar alacağımızı düşünüyorum.
Ayrıca tedirgin olduğum nokta, hafter'ın yerel halk tarafından %90'lı oranlarda desteklendiği söyleniyor. Yani madem ki böyle bir destek söz konusu, neden darbe yağma gereği duyarsın ki, seçim yap kazan iktidarı yani zamcık hoşafı bizi de uğraştırıyorsun godoş.
Ayrıca tedirgin olduğum nokta, hafter'ın yerel halk tarafından %90'lı oranlarda desteklendiği söyleniyor. Yani madem ki böyle bir destek söz konusu, neden darbe yağma gereği duyarsın ki, seçim yap kazan iktidarı yani zamcık hoşafı bizi de uğraştırıyorsun godoş.
yunanistan ne alaka? hayır yani oraların halklarına nasıl kabul ettireceğiz bu durumu? sanırım eklemeli çıkarmalı sisteme geçeceğiz. bu birleşik devletler misali. yok ya sanmıyorum. ha bu arada araplarla aynı vatanın vatandaşı sayılmak istemiyorum ya. gene kıllık çıkarır ibneler, bulurlar yeni lawrance'larını.
ha bu arada dünyanın anasını dupelemişiz güney azerbaycan'ı kurtaramamışız ya la.
ha bu arada dünyanın anasını dupelemişiz güney azerbaycan'ı kurtaramamışız ya la.
yiyebilsek keşkedir.
daha fazla ekmek alırsın.
önerim, kirin, exynos falan varken kendileri üretmesinler ama qualcomm'u da yasaklasınlar. haha.
türkiye: manşete veya en kötü sürmanşete çıkarılır.
laiklik karşıtı çevreler var bir de. hacı tamam, teoride haklı olabilirler, ortaya attıkları tezler mantıklı gelebilir, ancak pratiği düşündüğümüzde laiklik daha mantıklı geliyor bana. "neye inanırsan inan hacu banane yahu" diyor devlet. hristiyansan kiliseni veriyor, müslümansan camini veriyor, yahudiysen havranı veriyor ve saire. süper bişey ya. banane diyor yani suç işleme de kafana göre takıl yani dimi..
laiklik karşıtı çevreler var bir de. hacı tamam, teoride haklı olabilirler, ortaya attıkları tezler mantıklı gelebilir, ancak pratiği düşündüğümüzde laiklik daha mantıklı geliyor bana. "neye inanırsan inan hacu banane yahu" diyor devlet. hristiyansan kiliseni veriyor, müslümansan camini veriyor, yahudiysen havranı veriyor ve saire. süper bişey ya. banane diyor yani suç işleme de kafana göre takıl yani dimi..
askerde acemi birliğinde başıma gelen olay.
çay ile çorbanın tadı nasıl aynı olabilir ki? şap işte.
çay ile çorbanın tadı nasıl aynı olabilir ki? şap işte.
öldüğü gün gerçekleştirilmesi gereken. cenazesini bize kakalayamasınlar.
bir zamanlar hakkında dava açmak bile yasak olan bir şeref yoksunudur kendisi. ülkeyi anlamakta zorlanıyordum. forumlarda "gülen'e dava açılsa ne olur" türü tartışmalar başlatıyordum, imkansız diyordu insanlar.
bir zamanlar hakkında dava açmak bile yasak olan bir şeref yoksunudur kendisi. ülkeyi anlamakta zorlanıyordum. forumlarda "gülen'e dava açılsa ne olur" türü tartışmalar başlatıyordum, imkansız diyordu insanlar.
şerif hüseyin'i ve pişmanlıklarını da anlatsınlar filmde. 40 türke karşı nasıl 2000 kişilik zayiata uğradıklarını da anlatsınlar.
يجب أن يذكروا ألفي شخص فقدوه ضد الأتراك الأربعين. يجب أن يذكر الفيلم أسف الشريف حسين.
يجب أن يذكروا ألفي شخص فقدوه ضد الأتراك الأربعين. يجب أن يذكر الفيلم أسف الشريف حسين.
Bir akıl değil miydi kılıçdaroğlu karşısına ince'yi çıkaran? daha önce bir akıl değil miydi baykal'ı alaşağı edip kılıçdaroğlu'nu koltuğa oturtan? olay pentagon ile cia arasında bir mücadele mi, yoksa daha mı derin?
üzerine, devlet bahçeli'nin karşısına meral akşener'i çıkaran kimdi? peki meral akşener'in koltuğunu sallayan kimdi? 2018'e oranla 2019 seçimlerinde iyi parti'de %2.5 oy kaybettiren kimdi? 1.5 milyon insan nasıl birdenbire karar değiştiriyor 1 sene içerisinde, çok tuhaf değil mi?
sanmam yani kendiliğinden gerçekleştiğini bu işlerin. kendi adına oy kullanmayan, güdümlenmeye kendini kaptırmış o kadar çok insan var ki, göründüğünden ciddi belki de durum.
yeni sorular;
kim kılıçdaroğlu'nun karşısına çıkacak kişiyi güçsüzleştirmek istedi? ya da istedi mi?
kim ince'ye güç devşirmek istedi? ya da istedi mi?
kim imamoğlu'nun mümkün cumhurbaşkanlığı adaylığını baltalamak istedi? ya da istedi mi?
yahut
kim dedikodu yayarak ak parti'de av sezonu açmak istedi?
asıl soru, yeni kurulan veya kurulacak partilerin bu işte parmağı var mı?
üzerine, devlet bahçeli'nin karşısına meral akşener'i çıkaran kimdi? peki meral akşener'in koltuğunu sallayan kimdi? 2018'e oranla 2019 seçimlerinde iyi parti'de %2.5 oy kaybettiren kimdi? 1.5 milyon insan nasıl birdenbire karar değiştiriyor 1 sene içerisinde, çok tuhaf değil mi?
sanmam yani kendiliğinden gerçekleştiğini bu işlerin. kendi adına oy kullanmayan, güdümlenmeye kendini kaptırmış o kadar çok insan var ki, göründüğünden ciddi belki de durum.
yeni sorular;
kim kılıçdaroğlu'nun karşısına çıkacak kişiyi güçsüzleştirmek istedi? ya da istedi mi?
kim ince'ye güç devşirmek istedi? ya da istedi mi?
kim imamoğlu'nun mümkün cumhurbaşkanlığı adaylığını baltalamak istedi? ya da istedi mi?
yahut
kim dedikodu yayarak ak parti'de av sezonu açmak istedi?
asıl soru, yeni kurulan veya kurulacak partilerin bu işte parmağı var mı?