duygusuzlaşmak

duygusuzlaşmak , duyguları alıp mozaik pasta gibi derin dondurucuya kaldırmaktır.. belki bi zaman çıkartıp yenmek üzere.. yeniden hissedilmek üzere.. sonra o duygular bayatlar.. insan ikilemde kalır lan yesem mi yemesem mi diye.. bi de buzdolabı kokusu siner o duyguların üstüne.. eritilse bile yiyecekler mikrodalgaya atılsa bile , asla normal ilk hissedildiği gibi olmaz..

duygusuzlaşmak , kapitalist sistemin tüketim politikalarından biridir.. duygusuz olmayıp napıcan olm ? her üzüntüye sen mi kahrolucaksın , en çok en harbi sen sevip götüne tekme yemeyi mi bekleyeceksin ? hepimiz birbirimize aynı öğütleri vermiyo muyuz..

"kızım çok aşık oldum"
"boku yedin"

"seni seviyorum"
"yürümez"

"beni seviyo musun"
"ahaha ne sevmesi ya seks yaptık biz sadece"

"lan şu filmi izledin mi eheh amma duygusal lan"
"he aşk meşk pöf"

işte bu haldeyiz hepimiz.. birinin birine ayar vermesi niye bizi delice mutlu ediyo ? neden biri göt olunca ohyş diye boşlaıyoruz ? neden ? çünkü karşımızda zeki adam görmek istiyoruz ondan mı ? yok efendim.. insanlar çünkü güçsüz adam görmeyi seviyolar , kendi güçlerini hatırlatsın diye.. insanlar düşüklerle geziyolar ki , kendilerinin yüksekliği onlara göreceli daha çok gelsin diye..

duygusuzlaşmak , pılını pırtını alıp yola çıkmak gibidir.. nereye olduğu bilinmeden.. elinde sana hiç bişi ifade etmeyen bi açık adres.. tamam adres var da nası gidilicek ? şefkat aşk tutku özlem namus masumiyet sadakat güven nefret şehvet istek.. hepsi omzunda.. hızlı hızlı check ine yetişiyosun.. sora yolda biri çıkıyo karşına diyo ki , gel ben biliyorum seni götüriyim.. sonra pat diye bırakıyo seni.. sen onu ararken yolun ortasında , geldiğin o durakta , terk edildiğin o durakta öyle siki tutmuş kalıyosun.. lan diyosun dur ama gitmem lazım.. adresin var ! sonra otobüs duruyo.. adam bilet yerine senden bi duygunu istiyo.. aynen meşhur halk hikayesindeki gibi.. yolculuğuna ancak bi duygunu feda ederek yo yo basbaya satarak , devam edebiliyosun..

önce aşk gidiyo tabii.. en çok onun ederi var ya.. o aşka inanmama bi müddet idare ediyo seni.. baya bi yol alıyosun.. sonra güven gidiyo , şefkat , inanç , umut , mutluluk.. hepsi gidiyo , sen de yol alıyosun.. bakıyosun çantan bomboş..

bütün eşyalarını çaldıran adam tepkisi veriyosun.. isyanlar arama girişimileri. kahırlar lanetler.. sora bi sakinlik çöküyo.. he diyosun , aşk yok olavbileceğine dair umut yok şimdi yeniden birini sevsem mahvedicek gene beni.. kalkıp annemlere gitsem eski zamanlara dönsem masumiyetim yok.. içimdeki çocukla barışsam , halim yok.. ne bok yicem ? dipteyim..

bi şehirde sonra aynen parasız telefonsuz vizesiz kalmış bi adam gibi öyle yeniden başlıyosun herşeye.. azar azar.. bazen aklına o adres geliyo.. lan diyosun neydi o sahi ? kim vermişti o adresi ?

o adres işte , türk filmlerinin annenin babanın geçmişin temiz günlerin adresiymiş aslında.. onu anlıyosun.. baştaki idealler , umutlar , değiştirme gücüymüş o adres..

şimdi kalkıp kim gidicek onca yolu ? otur işte hem gitsen bile orda mıdır o ev hala.. en iyisi sen otur burda bu rastgele geldiğin şehirde yaşa hayatını..

işte duygusuz olmak budur.. nerden başladığın mühim olmadan , yolda başına gelenler çok da birbirinden farklı olmadan , geldiğin bu noktadır.. hayat seni bi yere savurmuş , senin toparlanacak gücün kalmamış.. bari yaşıyım gitsin , bari hissetmiyim acılar bitsin modunda yaşıyosun..

umarım adresi beynine iyi kazıyanlar vardır.. onların belki duygulanmak için yeniden bi şansı var..