bugün

Hayat bir şey değildir, itinayla yaşayınız.
jean paul sartre ile yoğun felsefi tartışmalara girmiştir. biri varoluşçu, diğer hiççi olunca maç beraberlikle sonuçlanmıştır. belirtmek isterim ki bol gollü geçen karşılaşma seyir zevki açısından birinci sınıf bir mücadele idi.
seni sevdim, ama artık yoruldum. Gitmekten mutlu değilim, ama yeniden başlamak için mutlu olmam gerek.
hiçbir insan, hiçbir zaman kendini olduğu gibi anlatmayı göze alamaz diyen karizmatik filozof.
"unutmayın, evliliğe benzer mutsuzluk. kişi seçtiğine inanır, ama seçilmiştir." (Caligula eserinden)
--spoiler--
iyi orta gol getirir, ama neler götürür bilinmez
--spoiler--
herkesin taptiği kitabı yabancıyı zamanında okuyup ortasında bıraktığım yazar. evet lan o incecik kitabı ortasında bıraktım ve hala neyine taptığınızı anlayamıyorum. *
saçma felsefenin babalarından biri. ona göre hayat gayet saçmadır fakat yine de yaşanmalıdır. yani bir intihar sempatizanı değildir. bunun yanı sıra, camus fikirleriyle sol akımlara yatkındır fakat başarısız sovyet modelini gördükten sonra komünist ideadan vazgeçer hatta bunun için sartre ile araları bozulmuştur. camus okumak insana gerçek hayatı gösterir.
''bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın''

sözünün sahibi yazardır.
1960 ta fransa da geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden, 1913, cezayir doğumlu ünlü fransız yazar. absürdizm in öncülerinden kabul edilen camus, varoluşçuluk ile ilgilenmiştir. 1957 yılında nobel edebiyat ödülünü kazanmıştır. roman, hikaye ve deneme dalında önemli eserler vermiştir.

her ne kadar kendini absürdist biri olarak tanımlamasa da bu konuda şunları söyler.

"Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt'ü sisifos Söylencesi de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle 'tabula rasa' yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım."
yazdığı kitaplar insanları sıvılaştırır. kitabın şeklini aldırır adeta. misal yabancıyı okurken aşina olduğunuz herşeye birden uzaklaşır yabancılaşırsınız. vebayı okurken , sanki o dönemde yaşamış ve gerçekten çaresiz kalmış gibi hissedersiniz.

aslında ironik bir şekilde varoluşun için yokoluşu anlatır bu yazar. inkar ettiğin herşey aslında kabullendiğindir. o kadar kabullenirsin ki yok sayarsın.

kişinin dönüm noktalarından biridir. camus'u gerçekten anladığınızda aslında vaktiyle anladığınız herşeyin ne kadar anlamsız olduğunu anlayacaksınız.
yurtseverliği en iyi anlatan yazar.

''fransız ordusunun cephede bana ihtiyacı olmadı. sadece geri çekilişe katılmamı istediler. ondan sonra, paris e döndüm; almanları da orada buldum. o sıralarda, sağda solda sözü geçmeye başlayan direnme hareketi bir ara çekti beni. aşağı yukarı yurtsever olduğumu anladığım zamana rastlar bu. gülümsemeyin, yanılıyorsunuz. chatelet de, yeraltı trenine inilen geçitlerde farkına varmıştım bu işin. o karmakarışık geçitlerde bir köpek yolunu şaşırmıştı. sert tüylü, iri bir köpekti; bir kulağını kısmış, şaşkın gözlerle bakıyor, sıçrıyor, gelip geçenlerin baldırlarını kokluyordu. oldum olası köpeklere içten bir yakınlık duymuşumdur. severim onları, çünkü hep bağışlarlar. çağırdım köpeği; ilkin bir duraladı; besbelli mest olmuştu. birkaç metre önümde duruyordu, kuyruğu tirtir titriyordu. o sırada genç bir alman askeri, keyifle yürüyerek önüme geçti. köpeğin yanına varınca hayvanın başını okşadı. köpek hiç duralamaksızın, aynı coşkunlukla oğlanın arkasına takılıp gözden kayboldu. kızgınlığıma, alman askerine karşı duyduğum öfkeye bakınca tepkimin yurtseverlikten ileri geldiğini anladım.köpek başıbozuk bir fransızın arkasına takılmış olsaydı, aklıma en küçük bir şey gelmeyecekti. tersine bu sevimli hayvanı, bir alman birliğinin uğuru olarak gözümün önüne getirdikçe bütün cinlerim başıma üşüşüyordu.''
la chute* sf.(119-120)
" insan bazen sapıtıyor, apaçık gerçeklerden kuşkuya düşüyor, hatta iyi bir yaşamın sırlarını keşfettiği zaman bile. Benim çözümüm kuşkusuz en iyisi değil. Ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi? Bir başkası olmak için ne yapmalı? Olanaksız bu. Artık hiç kimse olmamak, herhangi biri uğruna kendini unutmak gerekirdi, hiç değilse bir kez. Ama nasıl? Bunaltmayın beni. Ben, bir gün bir kahvenin terasında elimi bırakmak isteyen o ihtiyar dilenci gibiyim. "Ah,bayım," diyordu adam,
"mesele kötü insan olmak değil; ama ışığı yitiriyor insan."
Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz." *
"dünyanın en eski mesleği kendini satmaktır. bunu fahişelik ile karıştırmak da bir o kadar eski yanılgıdır."

eyvallah.
'artık çok geç,her zaman hep geç olacak.' diyerek (bkz: düşüş) adlı eserini bitiren yazar.
Haklı olma ihtiyacı sıradan insanlara özgüdür diyor ve gönlümü yine yine fethediyor.
"Gece yarısı kıyıda yalnız başımayım. Biraz daha bekleyip gideceğim. Göğün kendisi de kazaya uğramış, tüm yıldızlarıyla birlikte, şu saatte, tüm dünyada, ateşler içinde, limanların karanlık sularını aydınlatan şu şilepler gibi. Uzam ve sessizlik yüreğin üstüne tüm ağırlığıyla çöküyor. Birden bastıran bir aşk, bir büyük yapıt, belirleyici bir edim, dönüştüren bir düşünce, kimi anlarda aynı katlanılmaz sıkıntıyı verir, karşı konulmaz bir çekimle birlikte. Güzelim var olma bunalımı, adını bilmediğimiz bir tehlikenin çok hoş bir yakınlığı, yaşamak, o zaman, kendi yıkımımıza koşmak mıdır?"
ülkemizde piyasa yapmak için felsefeyle uğraşan çakma enteller tarafından göklere çıkarılmış vasat balon. fikirleri kreş bebeleri için bile saçmalıktan ibarettir.
alkolün kana nüfuz etmesi suretiyle kendisine ağza alınmayacak küfürler savuruyorum "o adam bu masaya gelecek" diye bağırıyorum, hakkını helal etsin! sevdiğimizden ulan. beni biliyorsun.
“Gençler deneyimin bir bozgun olduğunu, biraz bilgi edinmek için her şeyi yitirmek gerektiğini bilmezler.” diyerek bilmenin, anlamanın, keşfetmenin zorluğunu en sarsıcı biçimde anlatan yazar, düşünürdür.
tanışmayı en çok istediğim yazar. Her kitabı bir şekilde hayatınıza siner ve size açık kapılar bırakarak kendinizi yüzünüze kapatır. Siz acıyı ararsınız o anda; oysa çoktan acının kendisi olmuşsunuzdur. Ve bunu inkâr ettiğiniz anda da inkârın kendisi olursunuz. "düşüş" romanında şöyle der;

"insan bazen sapıtıyor, apaçık gerçeklerden kuşkuya düşüyor, hatta iyi bir yaşamın sırlarını keşfettiği zaman bile. Benim çözümüm kuşkusuz en iyisi değil. Ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi? Bir başkası olmak için ne yapmalı? Olanaksız bu. Artık hiç kimse olmamak, herhangi biri uğruna kendini unutmak gerekirdi, hiç değilse bir kez. Ama nasıl? Bunaltmayın beni. Ben, bir gün bir kahvenin tersında elimi bırakmak isteyen o ihtiyar dilenci gibiyim. “Ah,bayım,” diyordu adam,
“mesele kötü insan olmak değil; ama ışığı yitiriyor insan.”
Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz."
"Kadın dostlarımızın Napoleon Bonaparte'la şu ortak yönleri vardır ki, herkesin başarısızlığa uğradığı yerde başaracaklarını sanırlar hep."

Diyerek aslında çoğumuzun durumunu nasıl da özetlemiştir.
sisifos söyleni' yle hayatıma giren ve bi daha da çıkmayan yazar.
yabancı isimli eseri kalitelidir kitap bittikten sonra üzerinde sizi düşündürür bende bazı konularda böyle değilmiyim dersiniz. etkilemiştir beni kendimize yabancılaşmamızı anlatır bir nevi.
7 kasım 1913 doğumlu olup kazım koyuncu ile doğum günü olarak aynı günü paylaşmaktadırlar.

ve ne yazık ki, ikisinin de hayatı uzun olmamıştır.
güncel Önemli Başlıklar