bugün

düşmeye başlamak, yüksekliğini kaybetmek, konumunu koruyamamak.
(bkz: kara kartalin dususu)
Bir insanın ölümü, güçlü bir ulusun düşmesi gibidir:
Geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları, yalvaçları,
Görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri,
Ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz,
Antlaşma yapamaz başka uluslarla;
Kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın,
Devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını,
Ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir:
Bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında
*
düşüş:extasy kullanımının ardından etkisi geçtiğinde bozulan hormonel denge yüzünden vücudun selotonin salgılayamaması sonucu yaşanan mutsuzluk saatlerine verilen isim.
bazen düşüyo insan! kimyasal bi düşüş değil söylediğim ruhsal bi düşüş! hani anatemanın lost control ün deki gibi bi düşüş! ne yapmalı o zaman kalkıp savaşmak mı? yoksa yerde kalıp bi daha düşmemeyi garanti altına almak mı? defalarca kalkınca insan düştüğü yerden bi süre sora kalkmak istemiyo ordan! ama vazgeçmenin zamanı değilse ya zaman? ya bi daha kalktığımda ulaşacaksam huzura? o zaman bu defada kalkmaya değer bin defada!
Fransızca adı la chute olan 1956'da basılmış albert camus kitabıdır.
(bkz: la chute)
nahid sırrı örik'in sultan hamid düşerken adlı eserinden uyarlanan tiyatro oyunu. kemal bekir uyarlamıştır. oyuncularının mükemmel performansları dışında ışık düzeni, dekor, kostümler de harikadır.

--spoiler--

Yönetmen: Engin Gürmen
Dramaturg : Özge Ökten
Dekor: Ayhan Doğan
Kostüm: Nilgün Gürkan
Işık: F. Kemal Yiğitcan

Oynayanlar:
Engin Gürmen,
Haşmet Zeybek,
Defne Gürmen Üstün,
Toron Karacaoğlu,
Oya Palay,
Melike Altınbaran,
Ali Karagöz,
Erkan Sever,
Rahmi Elhan,
Yavuz Şeker,
Murat Derya Kılıç,
Özgür Dağ,
Caner Çandarlı,
Gökhan Eğilmezbaş,
Samet Hafızoğlu,
Engin Coşkun

Düşüş, ülkemiz tarihinde önemli bir sürece damgasını vuran ittihat ve Terakki'nin, 1908 yılından sonra yaşama ve yönetime egemen oluşunun sonuçlarını anlatırken, insanın toplumsal değişimler karşısındaki duruşunu eleştirel bir gözle, çok yönlü biçimde ele alıyor. Oyunda, istanbul halkı huzursuzdur. Padişah II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimi sürerken, ittihat-Terakki Partisi'nin iktidarda olmasa da halkın üzerindeki etkinliği artmaktadır. Nitekim padişahın aldığı tedbirler bir işe yaramaz ve ittihat-Terakki Partisi II. Meşrutiyet'i ilan ettirir. II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte, saray ve yeni yönetim yanlıları arasında çatışmalar başlar.
--spoiler--
(bkz: the fall)
2006 yapımı, başrollerinde pushing daisies dizisinden tanıdığımız lee pace, catinca untaru, justine waddell gibi kaliteli oyuncuların yer aldığı fantastik bir film.çocuk yıldız catinca untaru'nun oyunculuğuna şapka çıkarmamak imkansız.en dokunaklı buldduğum sahne de alexandria'nın(catinca untaru) roy'la(lee pace) ağladığı sahne.filmi izlerken sanki sürrealist bir tablodan diğerine yolculuk ediyormuşçasına bir his kaplıyor içinizi.
2010 yapımı, izlenesi ve tavsiye edilesi şehir tiyatrosu oyunudur. Elbise tasarımından ışığına, sahne düzeninden oyuncularına, kocaman bir kadroyla perde açıyor izleyenlerine.

ayrıca, bir kadının bir erkek üzerinde ne kadar da baskılı olabileceğini gösteriyor. sonucunda herkes bir düşüşe geçiyor.
lauren kate isimli yazarın geçenlerde çıkan kitabı. tanıtımı şu şekilde:

Alacakaranlık Serisinin bitmesine üzülüp doyamayanlar için...

Lauren Kate'in kusursuz yabancılarına... Meleklerine âşık olacaksınız!

Bazı melekler düşmeye mahkûmdur. Düşüş'e hazır mısınız?

Luce Daniel'ı gördüğü an tuhaf ama tanıdık bir hisle sarsıldı. Onda bilindik bir şeyler vardı. Yeni okuluna adımını attığı ilk gün onun diğerlerinden farklı olduğunu anlamıştı. Fakat Daniel anlaşılmaz bir şekilde ona karşı mesafeliydi. Luce ise pervane misali ateşe taparcasına onun çekim alanına girdiğini biliyordu. Hislerinin peşine düşüp gerçeklerle yüzleşmeye hazır mıydı? Küçücük bir sır hayatlarını ne yönde değiştirecekti? Cevaplar gerçekleri anlamlandırmada yeterli olacak mıydı?
Ketil Bjornstad tarafından ele alınan ve Erling isimli, yargıç olan, bir gün hiç beklemediği bir zamanda kendini hayatındaki her şeyden şüphe eder halde bulan bir adamın hayatını anlatan kitaptır.
albert camus nun bu kitabı yazdıktan bir yıl sonra nobel edebiyat ödülüne layık görülmesinin rastlantı ya da tesadüf olmadığını düşündüğüm albert camus nun harika kitabının ismidir "düşüş" .
albert camus dediğimiz muhteşem yazar kişinin yazdığı güzide kitap. toplumda yer edinmeye çalışan, takdir görmek için istemeden de olsa erdemli davranışlarda bulunan, dışarıdan bakıldığında ise tam anlamıyla mükemmel insan profili çizen clamence adlı karakterin monolog şeklinde gerçekleştirdiği iç hesaplaşması anlatılır. otantik olmayan insan tanımlamasına uyan bir karakter olarak clamence; hiç sevmediği insanların cenazelerine gider, onlara selam verir, kör bir insanı karşıdan karşıya geçirir ama onun görmeyeceğini bildiği halde yerlere kadar eğilerek selam verir; çünkü clamence'in selamı kör adama değil "beni alkışlayın, bağrınıza basın, sevin!" dediği toplumadır. bu ikiyüzlülük, yüzeysellik, sıradanlık, sorumluluk duygusu almama gibi sıradan insan özelliklerine sahip olan clamence'in uyanmasını sağlayan, hesaplaşmaya götüren tek şey; köprü başında gördüğü, intihar etmek üzere olan bir kadını kurtarmaması ve uzaklaştıktan sonra duyduğu o çığlığın kulaklarında yankılanışıdır. kitabın sonunda clamence'in onca yüzleşmeden, günah çıkarmadan sonra bu olayın tekrar edişine verdiği cevap ise düşündürücüdür. o suyun çok soğuk ve herşey için çok geç olduğunu söyler...
"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu."

tokat gibi resmen, oturup üstüne bir süre düşünmüştüm ilk okuduğum vakit.
şuan itibariyle 3 defa izlediğim enfes filmlerdendir. küçük kızın dişleri ve konuşması daha bir harikadır. ingilizce bilenler filmi orjinal halinde izlediklerinde daha bi keyif aldıkları film: zira kızın o şeker ingilizcesinin tadına o zaman varıyomuş insan. ingilizce bilmeyenlerde altyazılı izlesin, ben öyle yaptım.
albert camus'nün kolay okunabildiğini kimse söylemesin. adamı alt ve üst olarak iki parçaya ayıran kitaptır, kişisel analiz yaptırır.

http://oznurdogan.com/201.../duse-dusus-dusten-donus/
albert camus'ün bir eseri. monolog şeklinde yazılan kitap sizi diyalogları tamamlamaya itiyor.
madem düşüyorsun ne zaman yere çakılacaksın dedi. ne kadar yükseğe tırmandığımı bilmiyorum ki dedim. şeklindeki bir diyaloğu anımsamama sebep olan yazıdır.
--spoiler--
ölüm yalnız başına olur, kölelik ise ortaklaşadır.

***
suçluluğu yaratmak ve cezalandırmak için tanrı zorunlu değildir.benzerlerimiz, kendimizin yardımıyla yeterlidir bunun için.son yargıdan söz ediyordunuz.bırakın da saygıyla güleyim buna.gözümü kırpmadan bekliyorum onu, daha kötüsünü tanıdım ben.insanların yargısını.onlar için hafifletici nedenler yoktur, iyi niyet bile suç olarak düşünülür.

***
onların ettikleri o yemin, onları bana bağlarken, beni özgür kılıyordu.

***

duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkat ettiniz mi?bizden yeni ayrılmış dostlarımızı ne kadar çok severiz, değil mi?ağızları toprakla dolup hiç konuşmaz olmuş hocalarımıza ne kadar hayranızdır.saygı o zaman çok doğal olarak gelir, belki de tüm yaşamları boyunca bizden bekledikleri o saygı.ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir?nedeni basittir.onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur.özgür bırakır bizi onlar, zamanımızı rahatça kullanabiliriz, saygıyı boş zamanlarımızda kokteylle sevimli bir metres arasına koyabiliriz.bizi bir şeye yükümlü kılarsa, belleğe yükümlü kılar onlar, bizimse belleğimiz zayıftır.dostlarımızda sevdiğimiz taze ölüdür, acılı ölü, heyecanımız, eninde sonunda kendimiz!

***

albert camus - düşüş

--spoiler--
her yer yangın yeriydi aziz varlık. korkuyordum, alevlerim nacizane bedenimi yakabilirdi elbet, peki ya duygularım ? ya duygularım yansaydı da kalan hayatım, bedenimin içine ot tıkayarak geçseydi ? duygularımı yakmadım, bedenimi duygularımın önüne attım. elle tutulur şeylerin ötesindeydim ben; silüetim de, insanlar üzerinde bıraktığım izlerle birlikte çokça kurudu. silüetim, acele ederken geç kaldı; hislerime tercüman bulamadı. bunun bedelini de ağır bir yangınla ödedi, üstelik nelerin yanıp nelerin yanmadığı belli olmayan kocaman bir yangınla..
camus'nün yükseldiği kitaptır.
Extazy nin vucuttaki etkisinin bitmeye basladığı süreçtir . Düşüşlere gelmeyin .
extacy ile sınırlı kalmayıp bütün uyuşturucu çeşitlerinde, kullanımında maddenin etkisini kaybetmesiyle maruz kalabileceginiz durumdur.
bir albert camus romanı... Bunun yanında ikincil olarak bir tür eylem sanılır ama düşüş kanımca bir eylem değil bir durumdur. içinde bulunulur ve deneyimlenir. Eylem - düşme durumu için elbette- düşen kişinin yani insanın bizatihi kendisidir. Düşüş "yokluk" veya "boşluk" denen "şey"in bizzat kendisidir; boşluktur çünkü kendi anlamsızlığımızla yüzleşiriz. "Yokluk"tur, çünkü kendi yokoluşumuzu varlığımızdan varederiz.