bugün

entry'ler (81)

turban sorunu yoktur

ankara'da bir cafede her gün gördüğüm ve beni kesen türbanlı kız. türban sorununun olmadığının sanki canlı bir kanıtı gibiydi. marilyn manson tişörtüyle yatıp kalkıyor sanırdım bu kızı. baba korkusu çok yüksek boyutlarda değilse türbanını sokakta dahi çıkartmıyor oluşu beni dumurlara gark ederdi. lakin bay manson* ile dinimizin türbanı arasında nasıl bir karşılıklı dokunulmazlık olduğunu da pek merak eder dururdum. önyargılarım batsın bi kere de gidip konuşmadım o kızla; derdi davası neymiş sormadım.

bir daha görürsem orphaned land* tavsiye edeceğim kendisine, biraz da melechesh*. sembolde devam edip etmeyeceğinden kelli önermemizin doğru olup olmadığı ortaya çıkacak.

sorunu türbanda ararken kişi kendi başını bağlamasında.. aman.

assamite

(bkz: vampire the masquerade)

kurbanını besmele ile ısıran vampir

vampirin hristiyan kültüründen filizlenme bir karakter olduğu göz önüne alındığında göze saçma gözükmeyen eylem. yazar olarak algılarımda mı bir sorun var? hayır, (bkz: assamite) diyerek ballandırasım bile geliyor konsepti içimden.

(bkz: frp)

hayvanlarda kızlık zarı var mıdır

her şekilde aramaya inanan bünyenin dimağına saplanmış fena bir kıymık parçasını andıran ahşap soru yumağı. Öyle ki aradıkça çıngıraklı yılanlar ile sürüngenlerin dahi temsil edildiği uzunca bir listeye ulaşmak mümkün.

http://en.wikipedia.org/w...st_of_animals_with_hymens

gavur kendisini bir de hymen olarak adlandırmış; yılanda bile var*

hayvanlarda kızlık zarı var mıdır

bir bkz'lık ihtimalle akıllara bakir boğası olan feriştah kavramını getiren soru. Bu noktada kayıtlara geçmesi için belirtmeliyim ki boğa ve feriştah gerçek anlamlarında kullanılmıştır.

şayet var ise*; aynı geri diktirme operasyonu hayvanlarda da mümkün müdür acaba..? enteresan olurdu.

evlenecegi erkekte bekaret arayan kiz

sazanın yaratılma sebebini pandora'nın yaratılış sebebiyle doğru orantılı bulabilecek garip bir kadın olmalıdır. lady titan ilginç olurdu mesela bence*

dayaktan hoslanan kadinlardan hoslanan erkekler

en yalın tanımıyla mükemmel ilişkidir. alan memnun veren memnun..*

baş örtüsü

günümüz itibariyle svastika'dan pek de farkı olmayan sembol.

sözlükte birkaç güzel kız olması

serbest çağrışımla şunu şettiren önerme: (bkz: mühendislik sözlük)

99 yaşına kadar sevgilisi olmayan kadın

99 yaşında 18'lik tazeciği kendine gelin eden çoğu dedelerimize müstahak ceza yöntemidir. uygulayıcısı da diyebiliriz, bilemedin cellat.

kendini senarist zanneden zavalli

altın küre ödüllerinin "senaristlerin mesleği" sonucu tehlikeye düştüğü göz önüne alındığında hiç zannetmesin yeridir denilecek genç yetenektir.

senarizm v.2*

kıllı bacaklarına rağmen etek giyen kız

sevgilisi tarafından hayvanca terkedilmiş* bir hanım kızımızın toplum genelindeki erkeklerden intikam alma yöntemidir. gözlerinin güzelliğini farkedecek ilk erkek tarafından içkisine ilaç atılmalı, akabinde gelişecek ritüellerin ardından epilasyona girdirtilmeli; öncelikle edilgen olmalıdır. sonrasında etken olmayı zaten kadınlık güdüsüyle yeniden kavrayacaktır*.

vatanini sevenlere fasist damgasi vurmak

pazar sendromuyla paradokslara sokmuş acınası mı gülünesi mi şaşırtmış eylem; damgalamak eyleminin faşizmden daha faşistçe bir eylem olması da tuzu biberi.

faşizm her ruhu selim insanda kendisini gösterebilecek -korkunun tohumundan filizlenen- bir olgudur. kendinden olmayanı yoketme güdüsü olarak da nitelenebilecek bu olgu şeytan fikridir, kesinlikle cennet katında kabul görmez.

sevmiyorsan muhatap olma kardeş, ama atasözlerimizin çoğunun da saygı temasıyla üretildiğini hatırla diye gayet faşizan tepkiler veresi bile geliyor adem evladının yer yer.

sonra bu işin sonu ırkçılık boyutunda steryotipçiliğe varır diye abi tavsiyeleriyle genç dimağları şekillendiriyoruz ki damgalamak eylemini dünya yüzünden bir ölçeğe kadar silebilelim.

ne de olsa vatan sevgisi kişinin en çocuksu duygusudur. masumdur. saftır. büyünmüş ev, solunmuş hava, içilmiş nehir, yüzülmüş ölüdeniz'dir. faşizm kadar derinleşebilir, paralel damgadan kaçınılmalıdır.

(bkz: insanoğlu)
(bkz: pazar)*

lemony snicket s a series of unfortunate events

tam adıyla "lemony snitcket's a series of unfortunate events" olan film. dehşet - ül muazzam bir holivuud prodakşını.

baş komedyeni ise (bkz: jim carrey)olan bu film aynı ismin altında ezilip gitmekte; zira aktörün maske gibi bir yapımla patlayarak kendini tekrar eden komedi karakterleriyle devam etmiş olması, arasına eternal sunshine of the spotless mind ve 23 gibi yapımlar ile bünyelerde 3 ila 667 skovillik etkiler bırakan sosları da serpiştirerek enteresan bir kariyer takip etmiş olması filme gerçekten "derin anlamlar" yüklemekte. özellikle lemoy snicket mahlasını herhangi bir, hayatında harry potter okumamış ve dahi bilmeye çekinmiş bir kimse kadar yakından duyan izleyici kitlesi için...

--spoiler kaçağı olabilir--
jim carrey'in kendisini aştığı bu filmi de doğal iki alternatiften birisiyle izledik. yalnız başımıza değildik doğal seleksiyondan dolayı şirinler edasıyla diskimize yerleştirdiğimiz dvd'mizi bir de kedi bularak oturduk merak içinde izlemeye.. ne yalan diyeyim, 15. dk'ya kadar hamletvari bir order of the phoenix tekrarı izliyorduk ve maalesef jim carrey'den kesin bir şey patlayacak inancımız yüzünden filmin iç boğucu atmosferine girememiştik. ta ki kendisine kont olaf diyen bu karakter midir isim anagramı mıdır belirsiz, çakma kont dracula'nın hermione granger'dan üstün bir zeka sergileyerek tüm testere serisi filmlere taş çıkartacak bir performansla "ölmek üzereyim öyleyse hayatta kalmak için insanlığım ne gerektiriyorsa yapmalıyım" tarzı bir evrim geçiren üç kardeşi cidden öldürmek istediğini anladığımız ana gelene değin. vayanasss..bi dk ya diye iyice dikkat kesiliyor insan.

filmin bir diğer hadisesi de, arnold civardagezer'li ilk conan filminden bu yana yılan sembolünün böylesine etkili bir senaryo dahilinde kullanılmış olması. insanın aklı gidiyor sebepsiz; kitaplarını da dürtmek istiyor; özellikle harry potter'a ilk quidditch izleyerek saygı duymuşsanız kendi nefsinizde.
neyse conan bu tabi boru değil, beni öldürmeyen şey güçlü kılar felsefesi; böyle lemony snicket'in ki gibi son derece bu gerçekliğe sıkışmış üç kardeşseniz eğer bir yılanın yanında sakin kalabilmeyi öğrenmelisiniz. çocuklara anlatılan da yaklaşık olarak böyle birşey olmalı. sürüngen bilinç bile kendi huzurunda sakindir (sürüngen bilinç ile ilgili daha geniş kurgusal bilgi için naçizane kanımca lütfen (bkz: parfümün dansı)*).

gelgelelim; kont olaf psikopatlığından taviz vermez biçimde takip ediyor üç kardeşimizi ve yaradanın işine gel ki olaylar hakikaten talihsiz gelişiyor. ancak bu sefer jim carrey diyoruz; sen ne yaptın??? kalıyoruz.

filmin başından beri sus pus oturan kedi o anda dile geliyor; keşke gary oldman oynasaymış diyor mutsuzluğunu dile getiriyor. sirius'un aslında dracula'yı canlandırdığını buraya jim carrey'in film resmen para yapsın diye seçilmiş olduğunu anlatmaya çalışıyoruz kendisine lakin "miyaw" diyor geçiyor..
--spoiler biter--

kötü adamın hakkının verilerek oynandığı bu film tek başına koskoca bir hp serisine resmen taş çıkartıyor. hem de bir dvd süresinde. jim carrey'in ismindendir o efendim; kim olduğunu biliyodur o diye de düşünmeden edemiyor bünyecan. en başarılı kitap uyarlamaları klasmanında "bram stoker's dracula'nın" yanına koyulup tozu silinesi bu gerilim harikası ilginç de bir tespit sunuyor: "tanrı daima çocukların yanındadır".*

(bkz: scoville)

13

david bowie'nin cinler prensini canlandırdığı labyrinth isimli filmdeki duvar saatinin kadranında bulunan sayı. tüm tek sayılar gibi simetriktir, o ayrı.

ekşi sözlük

yerçekimi kanununa göre; sözlük fikrinin babası olan sitedir.

<caps>elin ingiltere'sinden gelen dilbilimci ile turizm otelcilik ingilizce öğretmenlerinin* tercuman aracılığıyla anlaşabildiği bir ülkede</caps>; insanı anadili ingilizce olan bir internet ortamında vikiye pedyaya muhtaç bırakmamış kutsal bilgi kaynağıdır aynı zamanda.

bir kusuru var ki; yazarlarının çoğunda bir bok atma hastalığı var ve ben buna "ekşi gen" adını vermek istiyorum lakin bizim insanımızın hali hazırdaki davranışlarından birisi olduğu da yadsınamaz bu bok atma hadisesinin.

internet ortamında ellerinin klavye üzerindeki özgürlüğünü hisseden yazar olamamış bir çok bünye ise kendi klonunu yaratmış, kendi sözlüğünü kodlamış, kendi "bilgi paylaşım zincirini" başlatmıştır.

benden 13 sn. daha küçük olan ikiz kardeşimin bir zamanlar yazarlık ettiği bu site yine de çok ciddi bir kapıyı aralamış; <caps>köy enstitülerinin kapatılmasından bu yana doğan korkunç bir bilgi boşluğunu kendi çapında doldurmuştur</caps>.

yine de "kurucu sevgilileri", "kikirik moderatörleri" ve "ateist yazarlarıyla" ekşi sözlük, belki de son yaptığı yazar alımıyla birlikte hem kendi, hem de kendi yarattığı "sözlük konseptinin" sonunu hazırlamıştır. zirveyi feysbuk partilerine devretmiştir. zira artık; -bir zamanlar ssg'nin kendisinin de ifade ettiği üzere- sözlük bir alt kültür bilinci değil, resmen türkiye'nin bir ayna aksidir. diğer klonlar da elbet bu aynalık mevhumundan nasiplerini almışlardır/alacaklardır.

türk milletine gerçek gücünü çıtlatan ssg ve clairvoyant başta olmak üzere, ciniyle, ruhuyla, tanımlanamayan siyahlığı, balarısı ve ardıç kuşu* ile tüm yazarlarına birer teşekkür borç bilinmeli, bu kimselerin daha düne kadar şehir hatları vapurunda belki de sizden ateş isteyen bir kimse olabileceği ya da iki sözlükte birden takılan inanç sahibi bir uuser olabileceği ise unutulmamalıdır.

iş bok atamaya gelince yazmak kolaydır. üslup kazanmak ise zaman ister*. ekşisiyle, ulusuyla sözlükler bu milletin değerleridir. millet söz konusu olduğunda etnik tartışmaya girmek, ateisttir teisttir demek abesle iştigaldir.

yine de geçenlerde ikizimle bir zirvelerine iştirak ettiğim; "aaaa sen uludağ sözlükten misiiiin, ay pek eziiiik!!!" yorumları karşısında kendilerini kınadığım ve laflar hazırladığım sözlüktür bu ekşi vesvesesi*

önemli ek: yasada kendi lehine bir açık bulur da kendisiyle birlikte hepimizi bir anda yok ederse hiç şaşırmayacağım sözlüktür aynı zamanda.

coca cola

kırmızısının albenisiyle ve lezzetiyle mükemmel amerikan şurubu.

(bkz: ironi)

skopos

çeviri bilminde bir teori. çevirmenin edim esnasında aklından geçenlerin çeviriye olan etkisini konu edinir. çevirmenin mesela ailevi sorunları varsa; cep telefonu menusu çeviriyor diyelim:

"konuşmayı askıya al hemen!"
"işlem başarısız!"
"aranılan aboneden tık yok"

gibi örneklerle karşılaşılabileceği* tezini öne sürer.

eternal sunshine of the spotless mind

çeşitli çevrelerce "kediler ile" izlenmesi caiz görülen, ve bu suretle abazalık sorununa getireceği çözüm ile ünlenen bir baş yapıt.

trendi bozmayarak lord aramis ve arap sally ile oturduk izledik. bir de ne anlayalım filmden?

"aşkta tek gerçek acıdır!"*

--spoiler--
sen tut en can alıcı yerinde kulağına bir fısılda, öyle bir şey olsun ki dünya yüzünden silinemez bir isim, bir yer; montaug! eh, o adamın hali duman artık! pıroses başarısız, anılar silinemedi, üstelik arada bir yerde saplanmış bir kıymık var. zaten filmin tüm esprisi burada.
--spoiler--

dahiyane bir yapıt. ve dahiyane bir pazarlama örneği sunmuş film. nasıl mı? eternal sunshine of the spotless mind demiş yazarı filme. biz de buram buram skopos ile çeşnileyerek demişiz ki; "sil baştan!" afişine de eblek bi jim carrey ve komik bir ikilinin buz üzerinde yatarken kuşbakışı çekilmiş bir fotosunu koymuşuz, düşünce baloncuğu yapıp bağlamışız jim carrey'e..

eh, carrey bu; maske bu; "liar liar" bu, bruce almighty'nin ta kendisi o.

dahiyane bir pazarlama ve dahiyane bir film; kurgusuyla, ismiyle, "lekesiz zihninin parlak gün ışığıyla"

ama kedimin de dediği gibi. hafızamızı sildirme şansımız maalesef şu günkü teknolojimizle yok. acı ise insanı olgunlaştıran bir gerçek. biber kadar gerçek.

üstadın* da söylediği gibi:

"zamanında ve usulüyle çıkarmazsanız, o lekeler silinmez"

bir ömür aynı aşkı yaşamak

taraflar kendi yollarınının halatlarını zaten tutabilmişlerse kendi ellerinde; bir ömür boyu örülesi aşktır. sonra neme lazım -çoluk çocuk mocuk-* olur örgüye 3. bir sıra eklenir.*

buna benzer bişey olsa gerek bir ömür aynı aşkı yaşamak. daha keşfedecek kocaman bir dünya olduktan sonra...tee-heeeey*