bugün

entry'ler (101)

av mevsimi

başarılı oyunculukların sergilendiği, seyirciyi içine çeken ve sıkmayan bir film.

senaryo, kurgu, vs anlatılmış. benim dikkatimi çekense farklı bir konuydu. önceki entrylerde göremedim, sanırım değinilmemiş. zannedersem iki oyuncu ve bir mekan bu günlerde sinema ve televizyon sektöründe moda olma aşamasında. son dönemlerin en iyi yerli dizisi olarak görülen ezel ve son dönemlerdeki en iyi yerli sinema filmlerinden olan av mevsimi. iki oyuncusu ortak.* cahit gök* * ve rıza kocaoğlu.* * bunun dışında göze çarpan ortak mekan ise battal çolakzade* ve kenan birkanın * evi. ilginç kısım ise genç kenan birkanın* o evde bahçıvan olarak çalışması.

bir erkek başta nasılsa sonda da odur

- ellerinin çok güzel olduğunu söyleyen oldu mu?
- hayır...
- sinirlenince çok güzel oluyosun!...
- a.a... sinirlenmedim ki ayol...
- buraya sık gelir misin?
- aaa, ayol ezberden konuşuyosun sen... bi kendin gibi konuş bakıyim.
- meme göt!göt meme göt!! göt göt!...
- tamam tamam anlaşıldı...
- sinirlenince sık gelir misin söyleyen oldu mu?...
- haah... yandı devreler...

(bkz: yiğit özgür)

vapurda kuran okuyan gence memesini gösteren kız

"bu arada ben kağıt yapmıştım o kaya. elimle onun elini sararken gözlerine bakarak tebessüm ettim. o da bana gülümsüyordu. içimde bir kıpırtı hissettim ve o an şu sözler çıkıverdi ağzımdan; "uu beybi güzel bi hareketlenme oldu bende". arkadaşım da buna kayıtsız kalmadı ve çılgınlar gibi öpüşmeye başladık. bir yanda biz, diğer yanda vapurda kuran okuyan gence memesini gösteren kız ve kendisine meme gösterilen genç, denizin ortasında, sanki aşk gemisindeymişçesine özgürce duygularımızı yaşıyorduk. tercihlerimizden ötürü yargılanmıyorduk. bastırılmış duyguları özgürce yaşamak ne kadar güzel bi şeymiş aslında. bir ara kuran okurken kendisine meme gösterilen genci kıskanır gibi oldum ama sonra derhal bu düşünceyi kafamdan kovup arkadaşımın dudaklarına daha da şehvetle yumuldum."

gözlere bakıldığında görülen gerçekler

duyguların en saf hali. yalansız ve katıksız. en içten şekilde. koşulsuz sevgiyi de, saf aşkı da, sonsuz güveni de, ölümüne nefreti de gözbebeklerinin içinde görür ve içinizde, en derinlerde hissedersiniz.

10 10 2010 bugun doğum günü

...dedi babası. yıllardır saklanan gerçek, bu tarihi günde su yüzüne çıkıyordu. neden özellikle bu gün? bu saat? bir anlamı olmalıydı. ama bunu düşünecek halde değildi şu anda. geçmişi, hatta dünyaya gelişi ile ilgili bilmediği gerçekleri öğrenmişti ve ne yapacağını tam olarak bilemiyordu. boş gözlerle babasına baktı. hiçbir şey söylemedi. ağır adımlarla terasa doğru ilerledi. hava kapalıydı. bunaltan siyahi bir ağırlık vardı havada. kapıyı açtı. yeni çiselemeye başlamış yağmur şiddetini artırdı o anda. terasın tam ortasında durdu, ağır ağır başını ve kollarını yukarı kaldırdı. yağmur daha da şiddetlenmişti. diz çöktü. bütün gücüyle haykırdı. sesi, şimşek ve gökgürültüsüne karıştı...

sevgiliyle seviştikten sonra borç para vermek

(bkz: ted mosby)

6 000 000 euro

teknik direktör yerine altyapıya harcanması gereken para. devlet destekli futbol akademilerinin kurulmasına harcanmalı ya da kulüplerin alt yapılarına destek amaçlı hibe edilmeli.

almanya mağlubiyeti gösterdi ki

1- arda turan hala bu takımın en ihtiyaç duyulan oyuncusu.
2- türk spor medyası milli takıma zarar vermeye devam ediyor.
3- mücadeleci orta saha oyuncularımız yok. mücadeleci zannedilenler de ruhsuzlar.
4- "tek oyuncuya dayalı oyun sistemi"nden vazgeçemiyoruz.
5- hamit'in yeri sol açık değil sağ iç. sabri'den de sol bek olmaz. çok yönlü oyuncu eksiğimiz var.
6- alman ekolünden futbolcularla alman milli takımını yenemeyiz.
7- hala takım olmayı beceremiyoruz.
8- günü kurtarma derdindeyiz. geleceğe yatırım amaçlı oyuncu seçimi yapmıyoruz.

almanya maçını kazansaydık ya da berabere kalsaydık dahi bu gerçekler değişmeyecekti, sadece üzeri kapanacaktı. bazı şeylerin değişmesi için gerekli bir malubiyetti. önümüzdeki maçlara bakmak yerine gerekli önlemleri almaya başlamalıyız.

mesut özil

spora hala faşizanca, holiganca ve hazımsızca yaklaşan izleyicilerin olduğunu ortaya çıkaran oyuncu.

mesut özili vatan haini ilan edenlere sormak isterim; aynı tepkiyi gökhan inler, eren derdiyok, hakan yakın, murat yakın, serdar taşçı, veli kavlak... vs için neden vermediler? fatih akın, mehmet öz için neden vermediler? ersan ilyasova, mirsad türkcan, naim süleymanoğlu ya da elvan abeylegesse için neden vermediler? çünkü mesut özil gerçekten çok yetenekli, bir dünya devinde oynuyor. ve kendimiz birşeyler yapmak yerine herzaman başkalarının başarılarından nemalanmaya alışmış bizler, bunu hazmedemiyoruz. bu kadar yetenekli ve başarılı, gelecekte de adını futbol tarihine yazdıracak bir futbolcunun kendi milli takımımızda oynamamasını hazmedemiyoruz. ve şundan korkuyoruz; mesut türk olarak değil de her zaman formasını giydiği kulüp ve ülke milli takımları ile anılacak.

evet, bugün türk halkı mesut özilin türk milli takımı için ter dökmesini ister. mesut, almanya'da doğup büyümüş olsa da, alman futbol kültürü ile yetişmiş olsa da, kendisinin de söylediği gibi, türktür. ve bunu söylemeye, türk olmaya da devam edecektir. ve bizler de bundan gurur duyacağız. bunun için türk milli takımı forması giymesi gerekmez. göğsünü gere gere, gurur duyarak türk olduğunu dile getirmesi yeterlidir bizim için.

doğru düzgün futbol kültürü olmayan, mükemmel yetenekleri olan, her maç harikalar yaratan bir oyuncuyu bir müsabakada kötü performans sergilediği için yerin dibine sokan bir spor medyasına sahip olan canım ülkemde mesut gibi yeteneklerin harcanmaması için yaptığı tercih en doğrusudur. ve mesut bir başlangıç olacaktır. ne zaman ki basketbolda oluşturmaya başladığımız gibi bir kültürü futbolda da oluştururuz, ne zaman ki medyamız bir maçla kişileri yargılamaktan vazgeçer, ne zaman ki günü kurtarmak yerine geleceğe yatırım yaparız, işte o zaman kendi mesutlarımızı yetiştirmeye de başlarız. yurt dışında doğup büyümüş gurbetçi yeteneklerimiz için de milli takımlarımız cazip hale gelir. ne zaman ki tercihlerinden ötürü öz evlatlarımızı yargılamaktan, yaftalamaktan vazgeçer ve özeleştiri yaparız işte o zaman bir şeyleri başarmaya başlarız.

cennet vaat edilmeseydi insanlar ibadet etmezdi

kısmen doğru bir önermedir.

aslında insanları ibadete yönelten dürtü, ödül değil korkudur. ilkel toplum inançlarında da, çok tanrılı dinlerde de, aslında hak dinler dışında kalan dinlerin (inanış demek daha doğru) tümünde açıkça görülür ki insanlar daima korktukları olguları tanrılaştırmış ve onlara tapınmışlardır. tanrıların gazabı ve şiddetinden korktukları için onları memnun etmeye çalışmış, onlara adaklar sunmuşlardır. tapınma ya da ibadet dürtüsü insanın içgüdüsel bir eylemi olsa da, bunu yöneltiş şekli daima ilk olarak korkulan olgulara daha sonra da kendisine faydalı olduğunu düşündüğü olgulara doğru olmuştur.

cezalandırılma korkusu, istisnalar olabilse de, daima ödüllendirilme arzusundan üstündür. cennet vaad edilirken aynı anda cezaların çekileceği, korkunç bir şekilde betimlenmiş olan cehennem vaad edilmeseydi, insanlar sonsuz cennet yaşamı ya da sonsuz dünya yaşamı arasında seçime bırakılsaydı, ibadet etme ihtiyacı bu denli oluşmazdı. ya da tam tersi, sonsuz dünya yaşamı ve cezalandırılma yeri olan sonsuz cehennem yaşamı arasında seçim hakkı olsaydı, ibadet ihtiyacı ve oranı ilk duruma göre çok daha fazla olurdu.

yani bizi ibadete iten olay, her ne kadar içgüdüsel bir dürtü olsa da, büyük çoğunlukla korkularımız ve cezalandırılmama isteğimizdir.

331 inci dönem askere gidecek sözlük yazarları

zırhlı birlikler okul ve eğitim tümen komutanlığı etimesgut/ankara. kısa dönem tank er.
vardır bizden yardımı esirgemeyecek uuserler. "vardır di mi? n'olur olsun laynnn..."

331 inci dönem yedek subay sınav sonuçları

zırhlı birlikler okul ve eğitim tümen komutanlığı etimesgut/ankara. kısa dönem tank er.
her türlü yardım, bilgi, birikim kabulümdür. "olm çok zor diyolar layn"...

zırhlı birlikler okulu ve eğitim tümen komutanlığı

kısa dönem er olarak askerlik yapacağım tümen komutanlığı(imiş). vardır bir hayırsever arkadaş elbet yardım elini uzatacak...

mustafa kemal atatürk ü sevmeme nedenleri

cumhuriyetin ilk yılları. savaştan yeni çıkmış devlet, kalkınma ve ilerleme yönünde adımlar atıyor. birbiri ardına devrimler yapılıyor. hilafet ve saltanat kaldırılmış, tekke, zaviye ve medreseler kapatılmış, eğitim birliği kurulmaya çabalanmakta. halkın cehaletten kurtulması isteniyor, emperyalist toplumlara boyun eğmesin diye, özgürlüğün ne olduğunu bilsin, bağımsızlığının kıymetini anlasın diye. osmanlının son dönemlerindeki kaderini yaşamasınlar diye bilinçli yeni bir toplum yaratılmaya çabalanmakta, ani ve tepeden inme gibi gözüken devrimlerle. çünkü vakit kısıtlı, yapılması gerekenler ise bir o kadar fazla. tek hayal, tek amaç; bağımsız bir cumhuriyet, esaretten uzak, bilinçli ve aydın bir toplum. kimi zaman yanlış anlaşılıyor yapmak istedikleri, kimi zaman birilerinin kuyruğuna basıyor, tekerine çomak sokuyor, yüzlerce yıl ekmek yedikleri düzenlerini tehlikeye atıyor. can havliyle fırlıyor insanlar ortaya, "kandırıyor sizleri, saltanatı kaldırdı kendi dikta yönetimini kuruyor, hilafeti kaldırdı din elden gidiyor, bolşeviklerle bir olup hepinizi sömürecek..." şeklinde çığırtkanlıklar yaparak. o ise aklından şunları geçiriyor; "vakit kısa, yapılacak iş çok fazla çocuk. şaşmamak gerek asıl hedeften, oyalanmamak gerek ama, bu halkı kandırmaya çalışan çığırtkanlara da bir dur demek gerek. evet, belki de yüz karası olacak cumhuriyet tarihimizin. kara bir leke olarak duracak tarih boyunca. ve bizi eleştirmek isteyenlere büyük bir koz vermiş olacağız. bizi dikta yönetimi kurmakla suçlayan/suçlayacak olanlar için büyük bir koz. ama vakit kısa çocuk, yolumuz uzun. kurulsun istiklal mahkemeleri. varsın beni suçlu bilsin milletim. biz bu yola ne alkış almak, takdir toplamak ne de kendimize bir çıkar sağlamak için düştük. biz bu yola milletin bağımsızlığı için düştük. varsın ben kötü bilineyim, ne ölümümden sonra saygı duyulayım ne de sevileyim. ne büstlerim dikilsin okullara, ne heykellerim dikilsin meydanlara, ne de ismim verilsin sokaklara. elbet yaptıklarımı, yapmaya çalıştıklarımı anlayanlar olacaktır, hoş olmasa da olur ya, yeter ki bağımsız yaşasın benim milletim. varsın beni sevmeyenler, arkamdan bana küfürler edenler kahraman ilan edilsin, bana yergiler onlara methiyeler düzülsün, varsın ben dinsiz, alkolik, sarhoş bir hayalperest olarak anılayım, onlar dürüst halk kahramanları. yeter ki milletim özgürlüğünden mahrum olmasın çocuk..."

tanım: sonuca çok da etki etmeyecek nedenlerdir. bahane amaçlı ortaya atılırlar, niyet zaten bellidir, neden bulmak haliyle zor olmaz.

beş vakit namaz kılmayanların çekeceği azaplar

(bkz: sen kahin misin)

ateist olduğunu herkesin bilmesini isteyen insan

(bkz: ateist olunca kizlarin verecegi yalani/#3794388)

doktor kendi haline bırakın demiş

(bkz: ee sonra)

başlıkları alt alta okumak

platonik aşık olunan kızla rüyada sevişmek
sevdiğin kızı yatakta düşünememek

türkiye de sigara üretim ve satışının yasaklanması

sigaranın gerek üretiminin gerekse satışının yasaklanamayacağının bilincinde olmadan, kendi kişisel temennileri doğrultusunda hareket edilmesini isteyenlerin düşüncesidir.

üretimi yasaklanamaz, çünkü hem vergisel bazda ekonomiye kattıklarından, hem istihdam bazında ülkeye olan faydasından vazgeçilemez ve hem de ekonomomik dışa bağımlılıktan ötürü yabancı sermayenin ve sıcak para akışının ülkeden kaçırılmasından endişe duyulur. kaldı ki avrupa ülkelerine göre türkiye, ucuz işgücü ile üretim yapılabilecek bir ülkedir, mesafeden ötürü de ulaşım ve nakliye masrafları uygundur.

satışı ve tüketimi yasaklanamaz, çünkü, toplumun bilinç düzeyi ve gelişmişliği ne kadar artsa da, sigara her toplumda tüketilen bir maddedir. en modern, en ileri ve en gelişmiş kabul edilen toplumlarda dahi sigara üretimi vardır ve satışı ve tüketilmesi yasak değildir. ayrıca bilinç ve gelişmişlik düzeyinin artması, toplumları daha özgürlükçü ve demokratik hale getirir ki bu tarz toplumlarda da bu tarz yasaklama uygulamaları ve yasakçı zihniyet bulunması mümkün değildir. sigara, tütün, alkol gibi maddelerin satışının, üretim ve tüketiminin yasaklanacağı ülkeler, genelde teokratik yönetim şeklini benimsemiş devletlerdir. bu teokratik yönetim de genelde islamiyetin hakim olduğu ülkelerdedir, zira keyif ve zarar verici maddelerin yasaklandığı tek din islamiyettir.

bu şartlar göz önüne alındığında türkiye cumhuriyeti devleti'nde bu yasak sadece bir temenniden ibarettir çünkü ekonomik şartlar ve devletin benimsediği yönetim şekli buna asla izin vermez.

bikini ile denize giren kızlar

günahkar iblislerdir her biri. cehennemde cayır cayır yanacaktır bikiniden açıkta kalan yerleri. tabi tabi, kesin öyle olacaktır. dini bütün, ahlak iman sahibi, şefkat ve sevgi dolu müslüman erkeklerini göz zinasına zorluyor bunlar azizim, bir de abdest bozuluyor bunları görünce, bunlar gibiler yüzünden günaha giriyoruz hep. pis münafıklar. oraya efendi efendi kumda büllüğü ile oynamaya giden günahsız bedenlerin kanına girmeye ne hakkınız var sizin. bak sizi görünce sertleşti, oynayamaz oldum büllüğüm ile. beyindeki kan da büllüğe gidince düşünemez de oldum iyicene. memme, aymut, tomofil, kıymızı tomofil...