bugün

erzurumda cehepe gen.bşk ına atılan içi sarımsı besin maddesi.

yurdum ınsanı besın olarak kullanmaktansa protesto amaclı kullanmayı tercih ediyor. dogru yerde dogru zamanda ....
erzurumda *
çoluk çocuk.*
cok sicak havalarda yenmesi halinde alerji yapma ihtimali yüksek olan besin.
http://www.kaplanfilm.net...rilogy_egg_trailer_1M.asp
ilkokulda beslenme saatinde bütün sınıfa yayılan ve uzun bir süre gitmeyen kokunun sebebi.
sinopsis

Şair Yusuf annesinin ölüm haberini alır ve yıllardır uğramadığı kasabadaki çocukluk evine geri döner. Bakımsızlıktan harap düşmüş bir evde onu genç bir kız, Ayla beklemektedir. Yusuf beş yıldır annesi ile yaşayan bu uzak akrabadan habersizdir...

Ayla'nın Yusuf'tan bir isteği vardır. Zehra'nın ölmeden önce adadığı adağı oğlu Yusuf yerine getirmelidir. Taşra hayatının durağan ritmi, eski sevgili, dostlar ve hayaletlerle dolu mekanlar ve içini kaplayan suçluluk duygusu yüzünden karşı koyamaz. Ve Ayla ile Yusuf üç-dört saat uzaklıktaki bir yatır türbesinde yapılacak kurban kesimi için yola çıkarlar.

Kurbanlığın seçileceği sürünün bulunamaması yüzünden geceyi bir krater gölünün kenarındaki otelde geçirirler ve katılmak zorunda kaldıkları düğünün atmosferi Yusuf'la Ayla'yı birbirlerine yaklaştırır.

Yağan ilk kar suçluluğu örterken, koçun kurban edilişi Yusuf'un kaderini değiştirecek midir?
semih kaplanoğlu filmi olduğunu izlediğim zaman anladığım filmdir.
durağan, sonuca bağlanmayan, anlaşılmayan filmlere olan nefretimi katlayan bir film olmuştur. hollywood filmleriyle büyümekten deyin, sanattan anlamamak deyin, ne derseniz deyin ama; film bitiminde tüm sinema salonunun manasızca güldüğü bir filme ne kadar başarılı denebilir tartışırım. çok kötü buldum.
anlamak için beyin kıvrımlarımı fazla zorlamak yerine, sıradan insan yaşantısını arada serpiştirerek, adam gibi başlayıp biten bir konuyu işleyen filmler bekliyoruz. yumurta da bu kritere uymuyor kanımca. internette yaptığım araştırma sonucunda; süt, bal ve yumurta isimli üç filmlik üçlemenin son filmi olduğunu öğrendiğimde, filmin %20'si anlamlı hale gelmekte olduğuna göre; kendi başına hiç bir şeye benzetememiş olmamın normal olduğunu gördüğüm filmdir.
tipik bir sanat filmi. goruntuler hos.
filmin sonunda "ee, noldu simdi", "bu mu odul almis", "bu ne lan?" gibi laflar duyacaksiniz.
beyazından oldum olası tiksindiğim ayrıca "yumurtadan çıkmadılar artık çıkmazlar" diye annemin atmaya kalktığı ama kıyamayıp delip bakayım canlımı diye iğne batırdığımda yüzüme batlayan içinde ölü kaplumbağa görünce bir kaç gün boyunca uğruna fobi yaşadığım nesne.
film dilinin ne olduğunu bilmeyen, hollywood'un empoze ettiği her 20 saniyede bir küçük aksiyon, belli aralıklarla büyük aksiyonlar bekleyen, düz sinema izleyicisi için sıkıcı olan semih kaplanoğlu'na ait sinema filmi.

film bir şairin kısa süreliğine, yaşadığı şehirden doğduğu topraklara döndükten sonra, şairin iç çatışmasını üzerine güzel, yalın bir hikayeyi beyaz perdeye aktarıyor. bazı filmelerde meteforlar çok ön plandadır. onların neyin meteforu olduğunu anlayamadığımızda, filmi düz okuduğumuzda filmde şairin gitmesine izin vermeyen kangal köpek sadece bir kangal köpek olarak kalacaktır. finalde gördüğümüz yumurta ise sadece bir yumurta. bunları anlamdıramıyorsanız, filme bok atmak yerine gidin spiderman izleyin orda kafanızı yormanızı gerektirecek bir durum yoktur. örümcek adam bir kızla flört edecek, siz etmiş gibi mutlu olcaksınız. ya da kızın yerine koyacaksınız kendinizi. sonunda da örümcek adamın yerde sürünüp dayak yediğinine aldırmadan nasılsa kötü adam alt edecektir rahatlığını yaşarsınız.

sizin sıkılmamanız için senaryolar çok matematiksel olarak çok ince hesaplanıyor. filmler görsel olarak efeklerle süsleniyor, saniye saniye rötüşlanıyor. tabi asla anadolu'nun ücra bir köşesinde ki küçük bir kasaba kültürünün ne kadar zengin ve sıcak olduğunu gibi insanı insan yapan yaşadığı topluma, kültüre ait detaylar bulamazsınız. filmden önce mc donald's yersiniz, çıkışta starbucks'a kahve içmeye gittinizmiydi mutlusunuzdur. bu sizin değil size dayatılan bir mutluluktur, sunidir. facebook'a siyah kurdela koymak bir tıkla, meydanlara çıkıp slogan atmaktan daha kolaydır çünkü. vicdanınızı rahatlata rahatlata bir hal oluyorsunuz. izlemeyin zaten nuri bilgeyi, zeki demirkubuz sizin neyinize, semih boşuna çabalıyor size göre. dejenere olun bakalım bile bile. nereye gideceksiniz çok merak ediyorum türkiye pasaportuyla.
benim gibi ortalama-bazılarına göre skindirik- algılara hitap etmeyen semih kaplanoğlu filmi.sinemeya iyi vakit geçirmeye giden bir insan evladı olarak sıkıldım ne yalan söyleyeyim,bazı bünyeler tarafından "dejenere olmuş" şeklinde itham edilmemek için beğendim mi diyeyim? içinde bir tane bile dişe dokunur diyalog bulunmayan filmi "hımm buradaki göndermeyi herkes çözümleyemez şekerim" şeklinde öveyim mi? ayrıca son olarak zengin ve sıcak kasaba kültürünün hangi sahnelerde detaylandırıldığını da merak etmiyor değilim,acaba eski arkadaşıyla iki bira çakan yusuf karakteri mi yoksa gölcük yolunda uğradıkları teyze mi böyle bir intiba bıraktı ben anlayamadım. son olarak dedim ama değinmek istediğim bir şey daha var,son zamanlarda sanat filmi diye adlandırılan filmleri beğenmemek nedense "kültürsüzlük" veya "benliğini kaybetmek" olarak adlandırılmaya başlandı ki bu da gayet nahoş bir durum yaratmakta.örneğin bir insan "mayıs sıkıntısı" filmini gerçekten sıkıntı olarak değerlendiriyorsa hemen faşizan bir tavırla "sen ne anlarsın lan" şeklinde yaftalanıyor.bu da ortalama izleyicinin beğenmeme hakkını elinden alıyor.*
(bkz: fabrikada yumurta paketler sanki kendi yer gibi)
ne çok iyi ne çok kötü,orta karar,iyi görüntüler,iyi oyunculuk,hiç müzik,iyi yönetim,vasat senaryo öğelerinden oluşan yine de gerçek sinema izleyicisine beklediklerini verebilen bol ödüllü film.bal-süt yumurta üçlemesinin 3. yani son filmi.sondan geriye saran bu ilginç ve yaratıcı isimli üçlemenin diğer iki filmini bekliyoruz artık.
filmi hakkında bir şeyler yazılmamış olduğuna şaşırdığım yararlı gıda.
semih kaplanoğlu meleğin düşüşü nden sonra yine döktürmüş.
dişi üreme hücresi...
23 nisan günü fransada gösterime girecek olan semih kaplanoğlu filmi.
türkiye sinema yazarları derneği'nin(siyad) bu yıl 40.'sı düzenlenen geleneksel ödül töreninde ödüle boğulmuş film. 11 dalda dağıtılan ödüllerin 8 tanesi almıştır.
aldığı ödüller şu şekildedir:

-En iyi film: Yumurta
- En iyi yönetim: Semih Kaplanoğlu (Yumurta)
- Mahmut Tali Öngören en iyi senaryo: Semih Kaplanoğlu, Orçun Köksal (Yumurta)
- Cahide Sonku en iyi kadın oyuncu performansı: Saadet Işıl Aksoy (Yumurta)
- En iyi erkek oyuncu performansı: Nejat işler (Yumurta)
- En iyi görüntü yönetmeni: Özgür Eken (Yumurta)
- En iyi sanat yönetmeni: Naz Erayda (Yumurta)
- En iyi kurgu: Ayhan Ergürsel, Suzan Hande Güneri, Semih Kaplanoğlu (Yumurta)
türk sineması için bir dönüm noktası, herkesin izlemesi gereken sanatsal bir başyapıt *. filmde bir çok olay var ancak inanılmaz bir şekilde hiçbirinin birbiriyle ufacık alakası yok, verdiği bir mesaj yok*, insanın izlemediğinde hiçbirşey kaybetmeyeceği izlediğinde parası ve zamanını kaybedeceği bir film. filmden çıkan herkesin**, acaba gerizekalı olduğumumu düşünürler? diye kaygıyla kıçından element uydurup şurda şunu demek istedi, burda bu vardı gibi mantıklar yürüttüğü, anlamlar yüklemeye çalıştığı bir film *. nejat işler'e ayrı parantez açmak lazım adam bu filmde dahi olayı abartmış, tek kelimeyle mükemmel. **
isminden dolayı fazlasıyla önyargılı davrandığım film. isim zaten kötü, üstüne bir de yumurtadan midesi bulunan bir insansanız bu filme önyargı beslememeniz namümkün.
hakkında yazılan yorumları okuduktan sonra bile söylenecek tek şey var naciz şahsımca: "film bitmesin" istedim. sanatçının hayata karşı güçsüzlüğü ve aşk. budur. *
aslında anlamak için çabalayanlara ufak ve derin mesajlar veren semih kaplanoğlu filmi. "insanlar bunu tartışsın ve akılda kalsın" verilen en büyük mesaj. cidden filmden sonra "acaba ne demek istedi" diye arkadaşlarınızla tartıştığınızı farkedeceksiniz.izlerken boşuna senaryolar üretmeyin kafanızda çünkü eminim ki hiç biri gerçekleşmeyecek. en akılda kalan sahne ise filmin sonunda bütün salonun kahkahalara boğulması.
bu filmi beğenmedi diye kimse kimseyi küçümseyemez. ben de bu ödülleri veren jüriler kadar beğenmedim. semih kaplanoğlu'nun sadece fotğraf çekmesini istiyorum. ya da deneysel sinema olarak değelendirilmesini istiyorum. zeki demirkubuz'un yazgı'sının almadığı ödülleri yumurta'nın alması bana komik geliyor.

mc donalds'ta, starbucks'ta oturup evime gidip zeki demirkubuz izliyorum inatla. ama benim aklım ermez değil mi.

neyse yumuşayalım biraz daha, metafor kullanımı konunun,sahnenin önüne geçmemeli, sinemadan az biraz anlayan her kişi bunu bilir.

ama filmin, benim karelerimde metaforlar var, güçlü bir imgeleme kullanıldı bende, ah hareket de yok bende o zaman öyle süperim ki iddiasını anlayamıyorum ben.

umarım beni birileri aydınlatır da ben de kurtulurum bu cahilliğimden. ne de olsa bu filmi az beğenenler olarak spiderman ağında yaşıyoruz hepimiz.
kafada meydana gelmiş herhangi bir şişliğe de denir.
sucuk, patates, pastırma, peynirle ortak iş yapabilen protein küpü.

sinan çetin'in entellektüel terör olarak yorumladığı, hıncal uluc'un fazla abartıldığını söylediği; ülkemizdeki film festivallerinde ödüle boğulan türk filmi.
genel kanının aksine bir festival filminden beklenenleri karşılamış ve beğenimi kazanmış film. sonunda 'noluyo lan? böle son mu olur ya?' tepkileri işitebilirsiniz ama zaten filmin tarzı o değil mi? yalnız birşey daha var. bu nejat işler hakikaten çok sağlam oyuncu kardeşim hayat tarzı nolursa olsun.