bugün

mezun olduğum, pek bi sevdiğim, özlediğim, her an kullanmaya debelendiğim, sayesinde ileride başarılı işlere imza atmayı umduğum bölüm.
insana vezirlik veya pespayelik payeleri verebilen bilim dalı olup genellikle ortası yoktur.
(bkz: laf kalabalığı) çok gereksiz olduğunu düşündüğüm bi daldır. burdan okuyanlardan da özür dileme zorunluluğu filan hissetmediği de ayrıca belirtirim.bu entrynin amacı asla böyle , aman şu bilgiyi veriyim filan değildir. eksi oy alsa da , cahil deseler de , bu sosyoloji ve türevleri psikoloji vs. muhabbetlerini ve derslerini aşırı luzumsuz buluyorum.hani bi toplumu okuyosun , inceliyosun , her toplumunu belli kültürü var geçmişi var osu var busu var. şayet bu topluma üye değilsen , asla onlar gibi hissedemezsin , yok üyeysen de objektif olamazsın. o zaman yorumlar hep içinde entellektüeliteyi göstermesi amaçlanan olgular tanımlar içeriyor bi de biraz tarih , abicim biraz da ordan empati koy. oh oldu sana sosyoloji. psikoloji ayrı bi meret. ruh bilimi!
pöh, ben yaşarım benim yaşadığımı , benim hislerimi bi kaç kafası iyi adamın yazdıkları mı anlatıcak , ben kendimi çözememişim sen mi çözüceksin. kaldı ki , metafiziğe düşünce bulutlarına inanan biri olarak diyebilirm ki empatiymiş ,stereotipmiş , psikoanalizmiş , hepsi boş. an gelir , biri çıkar karşına bi bakışı için titretir , onu anladığını düşünürsün. an gelir, adamın biri seni 10 yıl inceler içini bi türlü açamazsın , ancak adını bilir. çok boş işlerdir. hele de öss'de belli bi puanla girilicek bölümlerden biri olması , tüm bölümlerden bile daha fazla saçma bi bölümdür. zira , kimileri insan ilişkilerinde gayri ihtiyarı iyiyken kimisi sittin sene hatim etsin ders kitaplarını bi halta yaramaz. bunu okuyup da ,yoo yoo çok yanlışsın hefe diyenlere , eyvallah gülüm diyorum. belki bu da bi savunma mekanizmasıdır , ne dersin osman?
functionalism, actionism ve conflict theory olmak uzere 3 ana perspektifte incelenebilen toplum bilimi. gercek insanlari cozebilmek icin asosyal birinin de bilgisi olmasi gereken bilim dali. **
şeylerin, göründüğü gibi olmadığını ortaya koyma bilimidir. zordur. kavramlarını özümsemek zor, özümsediğini göstermek daha zor, çok okumalı, çok konuşmalı, çok gözlemli düşünmeli.
kurucusu auguste comte olan bilim dalıdır.
auguste comte tarafından fransız ihtilali ve sanayi devriminden sonra sosyal yapının değişimi üzerine kurulmuş bilim dalıdır.
Kurucusunun (bkz: auguste comte)olduguna inanilan, ya da bati merkezli okullarimizda bu sekilde ogretilen sosyal bilimdir. Oysa ki bir bilim dali, oyle pat diye hadi ben kurdum diyerek ortaya cikmamaktadir. Sosyolojiye illa da bir kurucu aranacaksa, bunu o kadar uzaklarda yapmanin bir anlami da yoktur. (bkz: Ibni Haldun) yeterli olacaktir cogumuza.
sosyolojiyi bir ders gibi görüp, onu gereksiz olarak nitelendiren kuru beyinli bireylerin asla anlamayacağı 'bilim'dir.
felsefi altyapisi olmayan insanlarin yapamayacagi, anlayamayacagi bilim. universitelerin bu bolumleri genellikle "ya psikoloji olmazsa bari alta da sosyoloji yazayim, belki sosyoloji tutar" diyen gerizekalilarla doludur. halbuki psikoloji ve sosyoloji o kadar farkli disiplinlerdir ki bunu anlatmaya nefesim yetmez sanirim.
kadir cangızbay'ın babası olduğunu idda ettiği bilim dalı.
sadece bilenlerin yapması gereken bilim, beni zorla uğraştıranlara yazıklar olsun.
kurucusu yanlışlıkla ibn i haldun olarak bilinen bilim dalı.

ibn-i Haldun'un en önemli eseri mukaddime'de şehirde ve kırda yaşayan insanların yaşam biçimleri arasındaki farkların toplumsal özellikleriyle de ele alır.

Ancak bu ele alışı öncelikle tarihseldir, sosyolojik değil.

Çünkü sosyoloji, kapitalizmin krizleri ile özellikle işçi ihtiyacının artması sonucu göç dalgası ile şehirlerin kalabalıklaşması sonrasında çıkmıştıt. Kısacası sosyoloji doğrudan kapitalizmle ortaya çıkan sorunlarla ilgilenen bilim dalıdır.

ibn-i haldun'un durumu ise, islam felsefesinin geldiği gelişme noktasını göstermekle birlikte, aynı dönem islam felsefesinin ve kültürünün tarihsel anlamda inişe geçtiği doruk noktadır. Bu nedenle islam dünyasında, ibn-i haldun'un devamı gelmemiştir, gelememiştir. Öyle ki, ibn-i Haldun, gelişen felsefenin de yardımı iel soyoloji denebilecek düşünce tohumlarını ortaya atabilmiştir, ama kurucusu değildir.

Sosyolojisinin isim babasının aguste comte olduğunu söylemek bile, ibn-i haldun olamayacağının en önemli göstergelerinden birisidir. Ayrıca, aguste comte kurucu değil isim babasıdır. Çünkü, ingiltere'de bile sosyoloji isi yeni kullanılmaya başlamıştır. ingiliz ekolünde uzun süre kullanılan ismi kültürel antropolojidir.

ibn-i haldun'un kurucu olarak görmemek, islam düşmanlığı değil, sosyoloji tarafından kabul edilen ve dünyada da bu şekilde öğretilen durum olmasıdır.

sosyoloji batı merkezlidir. Çünkü kapitalizmin doğduğu ülkelerde ortaya çıkmıştır. Kuramlarının batı merkezli olmasının sebebi de budur. modernizim Kuramların çoğu geçerliliğini yitirmiş olsa da, temel tüm yöntemler, bilimi kuran kültürün izlerini taşıması da doğrudur.
Bir bütün içerisinde insanların bütün ilişkilerini inceleyen, bu ilişkilerin nasıl yaratılıp korunduğunu ve değiştiğini analiz eden sosyal bilimlerden biridir.
tanım:kelime anlamı olarak toplum bilimi anlamına gelir.
üniversitede bu bölümü bitirdikten sonra tezsiz yüksek lisans ve pdr kursu tamamlanıp formasyon alınınca, dershanelerde ve özel okullarda rehberlik öğretmeni olarak iş bulunup çalışılabilir.
türkiye'de güçlü lobisi olmamasından dolayı önü açılamayan bilimdir. kuvvetli bir lobiyle temsil edilen psikoloji kadar (akademik çevreler hariç) hak ettiği ilgiyi görmeyen sosyal bilim.
Mezunlarının kendisini otomatikman "aydın" veya "entellektüel" sınıfına soktukları bölüm. işsiz solcuarı istihdam etmeye yarayan kıytırık bölümdür kanımca.
- kategorik bir bilimdir; bir olgunun ne olması gerektiğiyle değil, ne olduğuyla ilgilenir.
- saf bir bilimdir; amacı teoriler ortaya koymaktır. uygulamalı bilimlere temel oluşturur.
- soyut bir bilimdir.
- genelleyici bir bilimdir; tümevarım özelliğini kullanır ve farklı olaylardaki benzerliklerle ilgilenir.
- kapsayıcı bir bilimdir; siyaset, ekonomi, hukuk gibi sosyal etkileşime dayalı bilimlerin temeli niteliğindedir.
- hem rasyonel hem ampirik bir bilimdir.
en sevdigim bilim dalidir. ali seriati bu daldan mezundur ve harikadir...
yalnızlaştırıcı.
mezunlarının başka birçok bölümün aksine bir mesleğe değil, bir ünvana, hayata dair bir bakış açısına ve anlamlandırma kapasitesine sahip olduğu -en azından bunun amaçlandığı- bölüm.
önce insanı bilmek
önce insanı anlamak
önce insanı değerli bulmak
önce tevazuyla insanın sınırlı olduğunu kabul etmek.
sonra insanın eylemlerinin sebeplerini teşhis
sonra sorunların olası nedenlerini araştırma
sonrasında da tedavi reçetesi sunabilme çabası sosyoloji...

mümkünse bilmişlik taslamadan
isgüzarlık yapmadan yapılmalı.
toplum bilmi olarak tanımlanmaktadır.
toplumu bilmek,bilmeyi bilmekten geçer.

'' Millet ne bir ırk ne de bir dilin toplayıcı aksiyonundan doğar. Gerçek millet bir inanç etrafında örgütlenişten doğar.Toplum sosyolojik bir ifadedir. Millet ise toplum,tarih,inanç,bilinç ve geleceği hedef alan bir örgütleniş iradesinin somutlaşmasıdır...Çöküş ise unsurların çözülüşüdür.'' Sezai Karakoç
toplumlar arasındaki ilişkileri ve toplumsal olayların meydana gelişinde, insanların etkisini inceleyen bilim dalı.
3 küsur haftadır entry girdirmeyen sosyal bilim. bilimler ve özellikle sosyal bilimlerin arasında en karmaşığı olması hasebi bizzat insan ve en temel yapıtaşı insan olan toplumlarla ilgilenmesinden ileri gelmektedir. insanların birbirleri arasındaki ilişki sürekli, dönemlere göre değişkenlik gösterdiğinden devamlı farklı pencerelerden bakmayı ister. zira yerçekimi kanunu gibi formülize edilmiş, genel geçer bir kanun yoktur. ortaçağda yaşamış bir birey ile bu dönemde yaşayan bireyin alışkanlıkları birbirinden çok farklıdır. hepsini içinde bulunduğu durumlara göre değerlendirmek gerekir. sosyal yaşantımıza eklenen her yeni kültür, alışkanlık, aktivite kapsamına girer. teknolojinin gelişimiyle ortaya çıkan birbirinden farklı, envai çeşit yönelim alanları, zamanı ipotek eden her şey ve bunların etkileri sürekli, güncel olarak tetkik edilmelidir. mesela; bir gün birisi ekşi sözlük diye bir site açar bütün dergilerden, derneklerden bağımsız sanal bir kültür alanı yaratır ve binlerce insanı müdavimi haline getirir. bu tür değişimlerden sürekli haberdar ve ilişkili olmalısındır.

toplumun bu denli kompleks bir hal alması sanayi devriminden (1789) sonra gerçekleşmiştir. insanlar arasındaki mekanik bağ, hyani; birbirine muadil, aynı seviyede hayat yaşayan insanların arasındaki basit ilişkiler sanayileşme sürecinde organik bağ a evrilmiştir ve insanlar arasına kültür uçurumları, ekonomik eşitsizlikler girmiştir. sonrasında çok seslilik tezahürü yaşanır. farklılığa alışmış olmanın rehavetiyle insanlar karşı oluşlara eskisi kadar tepki göstermezler. birbirinden bağımsız onlarca görüş ve inanış toplumlar arasında yer eder ve sahiplenilir. bu da sosyoloji biliminin çıkmasını sağlar. çünkü özetlenecek ve basit gözlemlerle anlaşılacak olgu olmaktan çıkmıştır toplumlar. geçmiş toplum türleriyle karşılaştırılmak ve güncel eklenimleri takip suretiyle sürekli yeniden tanımlanmak ister. yeni olan bir şeyin kendisini ne şekilde değişime uğrattığının bilinmesi gerekmektedir ki etkiyi anlayabil ve değişimi tanımla.

bu kadar komplike bir iş olduğundan mıdır bilinmez ama bilimin gelişmesinde ve tarihinde mihenk taşı sayılacak adamların bir çoğu intihar etmiştir. hatta ilk türk sosyolog addedilen ziya gökalp (ki kendisi cemil meriç in deyimiyle bilim adamı değil bir bilim adamının* türkiyedeki komisyoncusudur) bile intihar girişiminde bulunmuş ve başarısız olmuştur(ee bu işler taklide gelmiyor ziyacım, teknik gerek). sanırım toplumu, insanı ve intiharı yasaklamış din olgusunun nasıl gelişip bu denli etkili olduğunu anladıklarını sanıp daha fazla kafa yormamak için ölmeyi evla bulmuşlar. e bu fizik değil ki her gün mucizevi bir doğa olayı keşfet ve ardılında merakına kapılıp saçları ağartasıya araştır. altı üstü insan. asırlardır bir çok farklı faktörün etkisiyle gruplaşmış, saçma veya manalı bir şeyler gerçekleştirmiş. hepsinin de bir sebebi var. öğrenince vay anasını demiyorsun. marksizm bu denli tutulmuş ve benimsenmiş çünkü alt tabaka üst tabakaya oranla kat be kat fazla, köylüler kente göç etmiş çünkü sanayileşme, traktör derken fizik gücüne ihtiyaç kalmamış. bunlar insanı şaşırtmıyor tabi. oysa paralel evrenler teorisi ne kadar kendine çekiyor insanı. çünkü sosyoloji gibi insan ve toplumla sınırlı değil, sonsuz. buda veya osho öğretileri ne kadar cazip geliyor dimi? çünkü onlar da soyut ve böyle vaatlerden mütevellit çekici. atatürk ün son meclis konuşmasında chp için belirttiği gibi; sosyoloji de ilhamını hayatın gerçeklerinden alır. kozmik bilinç, paralel evren gibi ucu açık şeylerle işi yoktur. bu sebeple biraz sıkıcı gelebilir dostlar.

felsefeyle arasındaki ilişkiye gelince; çoğu bilimin yaptığı gibi felsefenin de bir çok sorusuna cevap verir sosyoloji. bazı akla öküzü, karayla koyunu ayırt edemeyen arkadaşların dediği gibi felsefenin alt dalı falan değildir. hatta dolaysız olarak felsefenin sorularına yanaşmaz bile. ama sonradan ortaya çıkarttığı sebep-sonuç ilişkileri felsefenin çoğu sorusuna cevap niteliğinde ve ayarındadır. bu sonuçları herhangi bir sebeple ilişkilendirebilmek için normalden farklı bakmak gerekmektedir. bu normalden farklı bakma olayı sosyolojide, mills tarafından sosyolojik imgelem olarak tanımlanmıştır. en basitiyle bir amerikan mutfak normal bir vatandaş için zenginlik emaresi olarak gözükürken bir sosyolog için bir kültürün başka bir kültür üzerindeki baskınlığıdır.

herşeyden ziyade, her ne kadar sosyal olmayı gerektiriyor gibi gözükse de insanlar içinde uzaylı kıvamında bir nazar ile varsınız ve devamlı birlikte olsanız da aynı yere bakıp farklı şeyler düşünüyorsunuz. siz sadece çalışma ortamınızda değil aile içinde yediğiniz bir yemekte de bilim adamısınız.
siyaset bilimi öğrencileri için bir adım ötesi olan ders için (bkz: sosyal psikoloji)