bugün

sosyoloji

3 küsur haftadır entry girdirmeyen sosyal bilim. bilimler ve özellikle sosyal bilimlerin arasında en karmaşığı olması hasebi bizzat insan ve en temel yapıtaşı insan olan toplumlarla ilgilenmesinden ileri gelmektedir. insanların birbirleri arasındaki ilişki sürekli, dönemlere göre değişkenlik gösterdiğinden devamlı farklı pencerelerden bakmayı ister. zira yerçekimi kanunu gibi formülize edilmiş, genel geçer bir kanun yoktur. ortaçağda yaşamış bir birey ile bu dönemde yaşayan bireyin alışkanlıkları birbirinden çok farklıdır. hepsini içinde bulunduğu durumlara göre değerlendirmek gerekir. sosyal yaşantımıza eklenen her yeni kültür, alışkanlık, aktivite kapsamına girer. teknolojinin gelişimiyle ortaya çıkan birbirinden farklı, envai çeşit yönelim alanları, zamanı ipotek eden her şey ve bunların etkileri sürekli, güncel olarak tetkik edilmelidir. mesela; bir gün birisi ekşi sözlük diye bir site açar bütün dergilerden, derneklerden bağımsız sanal bir kültür alanı yaratır ve binlerce insanı müdavimi haline getirir. bu tür değişimlerden sürekli haberdar ve ilişkili olmalısındır.

toplumun bu denli kompleks bir hal alması sanayi devriminden (1789) sonra gerçekleşmiştir. insanlar arasındaki mekanik bağ, hyani; birbirine muadil, aynı seviyede hayat yaşayan insanların arasındaki basit ilişkiler sanayileşme sürecinde organik bağ a evrilmiştir ve insanlar arasına kültür uçurumları, ekonomik eşitsizlikler girmiştir. sonrasında çok seslilik tezahürü yaşanır. farklılığa alışmış olmanın rehavetiyle insanlar karşı oluşlara eskisi kadar tepki göstermezler. birbirinden bağımsız onlarca görüş ve inanış toplumlar arasında yer eder ve sahiplenilir. bu da sosyoloji biliminin çıkmasını sağlar. çünkü özetlenecek ve basit gözlemlerle anlaşılacak olgu olmaktan çıkmıştır toplumlar. geçmiş toplum türleriyle karşılaştırılmak ve güncel eklenimleri takip suretiyle sürekli yeniden tanımlanmak ister. yeni olan bir şeyin kendisini ne şekilde değişime uğrattığının bilinmesi gerekmektedir ki etkiyi anlayabil ve değişimi tanımla.

bu kadar komplike bir iş olduğundan mıdır bilinmez ama bilimin gelişmesinde ve tarihinde mihenk taşı sayılacak adamların bir çoğu intihar etmiştir. hatta ilk türk sosyolog addedilen ziya gökalp (ki kendisi cemil meriç in deyimiyle bilim adamı değil bir bilim adamının* türkiyedeki komisyoncusudur) bile intihar girişiminde bulunmuş ve başarısız olmuştur(ee bu işler taklide gelmiyor ziyacım, teknik gerek). sanırım toplumu, insanı ve intiharı yasaklamış din olgusunun nasıl gelişip bu denli etkili olduğunu anladıklarını sanıp daha fazla kafa yormamak için ölmeyi evla bulmuşlar. e bu fizik değil ki her gün mucizevi bir doğa olayı keşfet ve ardılında merakına kapılıp saçları ağartasıya araştır. altı üstü insan. asırlardır bir çok farklı faktörün etkisiyle gruplaşmış, saçma veya manalı bir şeyler gerçekleştirmiş. hepsinin de bir sebebi var. öğrenince vay anasını demiyorsun. marksizm bu denli tutulmuş ve benimsenmiş çünkü alt tabaka üst tabakaya oranla kat be kat fazla, köylüler kente göç etmiş çünkü sanayileşme, traktör derken fizik gücüne ihtiyaç kalmamış. bunlar insanı şaşırtmıyor tabi. oysa paralel evrenler teorisi ne kadar kendine çekiyor insanı. çünkü sosyoloji gibi insan ve toplumla sınırlı değil, sonsuz. buda veya osho öğretileri ne kadar cazip geliyor dimi? çünkü onlar da soyut ve böyle vaatlerden mütevellit çekici. atatürk ün son meclis konuşmasında chp için belirttiği gibi; sosyoloji de ilhamını hayatın gerçeklerinden alır. kozmik bilinç, paralel evren gibi ucu açık şeylerle işi yoktur. bu sebeple biraz sıkıcı gelebilir dostlar.

felsefeyle arasındaki ilişkiye gelince; çoğu bilimin yaptığı gibi felsefenin de bir çok sorusuna cevap verir sosyoloji. bazı akla öküzü, karayla koyunu ayırt edemeyen arkadaşların dediği gibi felsefenin alt dalı falan değildir. hatta dolaysız olarak felsefenin sorularına yanaşmaz bile. ama sonradan ortaya çıkarttığı sebep-sonuç ilişkileri felsefenin çoğu sorusuna cevap niteliğinde ve ayarındadır. bu sonuçları herhangi bir sebeple ilişkilendirebilmek için normalden farklı bakmak gerekmektedir. bu normalden farklı bakma olayı sosyolojide, mills tarafından sosyolojik imgelem olarak tanımlanmıştır. en basitiyle bir amerikan mutfak normal bir vatandaş için zenginlik emaresi olarak gözükürken bir sosyolog için bir kültürün başka bir kültür üzerindeki baskınlığıdır.

herşeyden ziyade, her ne kadar sosyal olmayı gerektiriyor gibi gözükse de insanlar içinde uzaylı kıvamında bir nazar ile varsınız ve devamlı birlikte olsanız da aynı yere bakıp farklı şeyler düşünüyorsunuz. siz sadece çalışma ortamınızda değil aile içinde yediğiniz bir yemekte de bilim adamısınız.