bugün

vaktiyle mercan dede ile ilgili olarak yazdığı bir yazısından dan dolayı yine mercan dede tarafından ayarı çok fena yemiş cirtlak sesli artistik patinaj üstadı.

perihan mağden in yazısı;

--spoiler--
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=84473
--spoiler--

mercan dede nin karşı yazısı;


--spoiler--
http://213.243.28.21/haber.php?haberno=85566
--spoiler--
son zamanlarda üst üste yazdigi ordu karsiti yazilariyla, anti militarist obsesifliğiyle iyice kabak tadı vermiş olan radikal gazetesi yazari.
başka yerden aldığı yazıyı direk köşesine koyma özelliğini bugünde yineleyen kişi.
not: kaynak belirterek tabi...
demokratikleşme* adı altında bazı alçak,hain,soyu bozukları desteklediğini her fırsatta açık bir biçimde dile getiren ne idüğü belirsiz yazarımsı.
'biz kimden kaçıyorduk anne?' adlı son kitabının tanıtım-eleştiri yazısı için:
http://www.radikal.com.tr...p?ek=ktp&haberno=6453
kitap üzerine efnan atmaca'nın perihan mağden'le yaptığı söyleşi için:
http://www.radikal.com.tr...p?ek=ktp&haberno=6454
Değişik bir tarzı ve anlatışı olduğu için bolca eleştiri alan yazar kişisi. bazı yazıları gerçekten güzel olup bazıları ise hiç içime sinmez .. Bölücü bir tavır takınmıştır son zamanlarda ama yine de farklıdır , neden aydın olmak uğruna bölücü olunur o da muallaktır ama yazıları yine de güzeldir.
boğaziçi üniversitesi psikoloji bölümü mezunu gazeteci-yazar kişi.
ayrıca türk-türkçe-türkiye diyince tüyleri diken diken oluyor. neden acaba???!?
kişinin yazdıkları genel ruh durumu ile paralellik arz ediyorsa şayet , acil surette
klinik müdahaleye muhtaç olduğunu düşündüğüm insan. yazar demeye dilim varmıyor, ana
dilini böylesine deforme etme çabasına girişmiş olan insan, entelektüel üretimi ne
olursa olsun yazar sıfatını hak etmemeli.

kaldı ki hülya avşar ile dahi polemiğe girebilen, tiyatroya modern zamanlara uymayan
arkaik bir sanat dalı diyebilen bir insanın entelektüellikle ilgisi kaç metre,kaç
gram olabilir ki ?
abdullah gül'le ilgili yazdığı yazısıyla ayakta alkışladığım türkiye'nin en özgün ve muhalif gazetecilerinden biri.

ilgili yazı :

abdullah gül'ü savunmak

bilmem söylememe gerek var mı; hiç akp'ye oy vermedim.
ve hiç vermeyeceğim.
ama burası 1 ısrarlı yanlış anla(ş)malar ülkesi. birden bi yerlerden 1 yafta bulup çıkarıp üstünüze yapıştırmaya kalkabiliyorlar.
geçtim ben gerçi yaftalardan/ısrarcı yanlış anlamalardan:
ve fakat bu ülke benim gönlümün kıvamında 1 ülke olsaydı, cumhurbaşkanımız baskın oran olurdu. önce adayımız, sonra da cumhurbaşkanımız. o olurdu. olabilirdi.
ve fakat özellikle köşecilik bir amme tesisi/işi. 'hayaller gerçek olsa' şarkıda geçerli. diyelim ben 22 temmuz'da seçimlerin yapılacağından bile (hâlâ da) emin değilim.

çok iddialı ve iddiacı 1 genelkurmay başkanımız var. artık sitelerinde (yurdumuzun en hassasiyetle takip edilmesi gereken alanı) 'vaşington' diye yazmaya başlamışlar. 'ulusalcı' 'antiemperyalist' etiketi altında, türkçenin latin alfabesi kullanan dillerle ilgili kuralını dahi ihlal/ihmal etmeyi yeğleyerek.

yani bir heyelan/hezeyan söz konusu 'türk halkının en güvendiği kurum' cephesinde ve ben yeniden yurdumun insanlarına demokrasinin 3-5 beden büyük geldiğinin/geleceğinin 'saptanması' korkusuyla yaşıyorum.
arzu ettikleri 'kitlesel refleks' meydanları bütünüyle boş bıraktı işte. bu millet, kendine oligarşik yapılanmanın dayattığı şeyleri kabul etmeme yetisine sahip, en azından. nerdeyse içgüdüsel, alerjik 1 reaksiyon gösteriyorlar. bizler de sağcı iktidarlara yönelmesi nedeniyle bu (esasında) reaksiyoner oyların, çok çok yavaş ilerlemek, bazen de habire başa dönmek durumunda kalıyoruz. reaksiyon güzel, ama yanlış emareler.

367 kendinden küçük nice sayıdan 'küçük' müdür hakikaten? sonuç olarak oligarşik yapılanma devletin has partisi+makam nemrut'u+en üst hukukun manipülasyonu sayesinde abdullah gül'ün cumhurbaşkanlığını engelledi.
dört buçuk yıl süresince dışişleri bakanımız olarak gül bizi kötü mü temsil etti? pot mu kırdı, yüzümüzü kara mı çıkarttı, gereken makamlarla gereken konuşmaları mı yürütemedi?

yalnızca ingilizcesi yeterli bir abdullah gül'den söz etmiyorum. zekâsı, insan ilişkieri, mantık silsilesi içinde hareket etme yetisi mükemmel olan bir abdullah gül'den söz ediyorum.

evet; ben abdullah gül'e bakınca, yalnızca bir düğmeye basıp dudaklarıyla değil, gözlerinin içiyle gülen iyi bir insan görüyorum.

301'i kaldırmamış olmalarının/çiçek+aksu gibi derin devlet ilişkileri'nin iki zarar-ziyan bakanına, bu denli cümlemize zarar vermiş uygulamaları/ya da uygulamamaları yaptırmış olmalarının mahcubiyetiyle yüzleşebilecek (kapasitelerin en büyüğü) bir insan görüyorum abdullah gül'de.

hayrunnisa hanımla olan mutluluğunun, nasıl hakiki bir mutluluk olduğunu, bu şahsiyetli ve güzel kadının nasıl hiçbir gölge altında kalmayacağını, nasıl eşitlikçi ve örnek bir ilişkileri olduğunu görüyorum. yalnızca hissetmiyorum, onları ne denli az görmüş olursam olayım, karşılaştığımız yerlerde bunları hem aklımın, hem gönlümün gözüyle görüyorum.
meşum mahkememden önce beni abdullah gül'ün aradığını, mahkememde yaşatılan rezaletlerin akabinde benim onu aradığımı; abdullah beyin nasıl benim kadar şaşırmış ve üzülmüş olduğunu biliyorum.

behiç aşçı'nın f tiplerindeki tecrit koşullarının iyileştirilmesi uğruna ölüm orucuna girdiğinde aramızda geçen uzun konuşmaları, cemil çiçek faktörü engellemelerine rağmen, durumu biraz da olsa düzelten bir genelgenin çıkması için nasıl canla başla uğraştığını biliyorum.

bugün o değerli insan, kendini bir davaya bütünüyle adayabilen bir şövalye olarak behiç aşçı sağ ise, ölmediyse, kendi kendini açlığa mahkûm ederek ölmesine ramak kala, genelgenin yayımlanması üzerine ölümün tam kıyısından döndüyse, dönebildiyse, bu benim tanıdığım/güvendiğim abdullah gül sayesindedir de.

bu halk ak parti'yi iktidar yapmış; oylarını beğenirsiniz/beğenmezsiniz, ama demokrasinin ne olduğuna dair tırnak kadar bilginiz/saygınız varsa; kabul edersiniz. bu iktidar cumhurbaşkanı olarak (alabilecekleri en isabetli kararla) abdullah gül'ü tercih etti. etmişti.

cumhurbaşkanlığı çok daha sembolik bir makam olmalıdır. cumhurbaşkanlığı makamının kimi (sezer örneğinde gördüğümüz üzre) sistemi tıkayıcı yetkileri, tırpanlanmalıdır. tüm bunlar tartışmaya açılmayı hak eden mevzular. demokratik talepler, arzular.
ve fakat oligarşik 1 işbirliğiyle seçilmişlerin seçtiği kişinin, o makama geçmesine (sistemi önümüzdeki dönemlerde de ciddi anlamda tıkayacak/zorlayacak) alicengiz 'oyunlarıyla', 'yorumlarıyla' engel olmak-
bu, bunlar kabul edilir gibi değil!

bu partinin, ak parti'nin yani hiç mi kabahati yok? var, hem de o kadar çok kabahatleri, kusurları olan 1 partiyi acımasızca eleştirebilmek yerine, hakiki demokrasinin işlemesi adına onların yanı başında yerimizi almak zorunda bırakılıyor isek- budur trajedi! (ya da oligarşi!)

ve fakat kızının mezuniyet töreninde, sahneye filan çıkıp değil, orda sıraların arasında, kaçakgöçek diplomasını vermek durumunda bırakılıyor ise dışişleri bakanı bir baba. neymiş? kızı türbanlı! kübra yıllar boyunca takmak zorunda bırakıldığı peruğunu takmadığı için mezuniyetinde, öylesine sevindim ki.
peruk takmak zorunda bırakılan kızlarımızın kalbime saldığı o derin utançtan, beni koruduğu için onu, allah korusun, kanserliler gibi, peruk başında, izlemediğim/görmediğim için.

türbanlıların, vicdani retçilerin, 301'den hedef tahtası haline getirilenlerin, tecritte ruhu öldürülenlerin, ferhat sarıkaya'nın, yargının bağımsızlığının, hakiki demokrasinin yanında yerini almayan bir ak parti'yi eleştirmekten yanayım. pek tabii ki.

ak parti'nin içindeki en iyi unsurlardan değil, en iyi unsur olan abdullah gül'ün yurdumun cumhurbaşkanı olmasından da hakikaten kıvanç duyarım. bunu da yazmadan edemedim. özellikle gül'ü 'düşürmeye' yönelik bazı nedensizce münafık/esasında kötücül yazıların akabinde.

gül, iyi bir insan. son zamanlarda sertleşiyorsa, geç bile kaldı. hakiki demokrasinin bu topraklara gelmesin isteyenler, ayaklarını yere daha sertçe basmalı. duyulsun diye.
yazar kişilik. yazılarını yakından ve merakla takip ettiğim hatun şahıs. lakin kendisine bir kaç sallama yapmadan da duramayacağım.

muhalif olmak her zaman takdir ettiğim ve beğendiğim bir davranştır. elimden geldiği kadar hayata ve olaylara karşı muhalif bir duruş en azından sorgulayan bir tavır takınmak isterim. lakin unutulmaması yada atlanmaması gereken bir gerçek var ki o da: bazen sırf muhalif olacağım eleştireceğim diye farkına varmadan saçmalama yanılgısına düşmek. yani olaylara objektif bir gözlükle bakmak yerine ideolojik bir gözlükle bakmak. bence bu yanılgıya düşmek bireyin saygınlığına darbe vuracak ve bir noktadan sonra meşhur yalancı çoben durumuna sokacaktır kendisini. arada ki bu ince ayrıntıya dikkat edilmesi şiddetle tavsiye edilir.
farklı bir üslubu vardır, konular arası progresif geçişler yapar. sırf bu yönleri yüzünden bile okunası yazardır.
düşündüğünü kötü anlatış biçimiyle anlattığı için,bana her yazdığı kötü gibiymiş gibi gelen yazar.abartı söz sanatı,bakın türkçe de nasıl da kelime oyunu yapıyorum tavrı çok iticidir.eğer düşüncene güveniyor isen zaten garip geçişlere gerek duymadan devrik cümleler ile sayfaları doldurmadan bunu belirtebilirsin.tabi böyle yaptığı için ona hayran olan kişiler de mevcuttur.onlar da tahminen dediklerinin yarısını bile anlayamıyorlardır özne yüklem uygunsuzluğundan.
bir zamanlar, eskiden 'hayat kadını'olduğuna dair rivayetler olan yazar.. hatta bunu ortaya atan yine başka bir köşe yazarıydı sanırım ve mahkemelik olmuşlardı.. inanmamıştım..
iyi yazıyor olsa da, kendisini okumayı bir hayli güç hale getiren yazar. Türkçe'yi bozup yeniden inşa etme(me)ye çalışarak zihin kurcalama, beyin tokatlama peşindedir belki, belki köhneleşen bir meslek olan köşe yazarlığına yeni bir soluk getirmeye çalışmaktadır;

getirmiştir de aslında,

ama okunması güçtür.
yıllar ve yıllar geçti, pek tabii falsoları olsa da, derdinin demokrasi olduğu anlaşılıyor artık. dikkatle bakılırsa, "abdullah gül'ün cumhurbaşkanı olmasından kıvanç duyarım" derken de, dtp çizgisindeki partileri-hareketleri desteklediğini söylerken de; behiç aşçı hakkında, fethullah gülen hakkında, hrant dink hakkında yazdıklarını okurken de; başortüsünden, f tipi'nden, 301'den bahsederken de aynı samimiyeti(ya da samimiyetsizliği) görmek mümkün. (bunun ölçüsü nedir diye soracak olanlara, hakkında buyrulan "tanım"lara bakmaları önerilebilir: ırkçı, bölücü, faşist, din düşmanı, laiklik karşıtı...*)

haliyle bu yazarı sevmek zor. birazcık okuyan herkes mesela "ilk fırsatta" kendi savunduğu değerlere de "saldıracağını" bilir perihan mağden'in. bu yüzden okuruyla arasında her zaman bir mesafe vardır. (kimse buraya "ennn sevdiğim yazar" diye bir tanım giremez o yüzden, girse sözlük kendiliğinden kenan doğulu başlığına yönlenebilir.)ancak, yazılarının içeriğiyle ilgili takdir edilecek yanlar vardır. böylesine iflah olmaz bir muhalif duruş pek tabii kabul görebilir. bunun dışında cesaret mesela başlı başına bir değerdir. sözgelimi, onun ordu hakkında yazdıklarını buraya alıntılamak bile bir meseledir.(doğru-yanlış, haklı-haksız derdinde değiliz tabii.)

içeriği bir tarafa bıraktıktan sonra, yazı dilinden ve üslubundan bahsetmek gerekiyor.(ki, konu perihan mağden olunca üslup aslında ilk bahsedilmesi gerekendir.)şimdi, önümüzde karşılaştırma yapabilecek başka köşe yazarları olsa, üslubu da örneklerle anlamaya çalışırdık, ama maalesef. "köşeci" var, köşe yazarı yok. ilköğretim öğrencilerine giriş-gelişme-sonuç tadında kompozisyon yazanlar var, üslup yok. burada anormal olanın perihan mağden olduğunu da söyleyebiliriz. ona yazabildiği için medyada yer vermişler, diğerleri ise "medyalamacı"olduğu için köşe yazıyor-yazdırılıyor.

edebi üslup diye bir şey var. yaratıcı edebiyat diye bir şeyden bahsedilebilir ki, yazarımızın türkçesi anlaşılabilsin. yoksa cümleler devrik diye, tuhaf kelimeler-yazım yanlışları var diye kestirilip atılırsa komik duruma düşülür allah muhafaza! bugün özne-nesne-yüklem sıralayıp sonunda nokta ile bir cümle kurmak birçok köşe yazarı için bile marifetken, -de'leri, -ki'leri doğru yazmak dile hakimiyet olarak kabul görürken perihan mağden'e türkçesi bozuk demek ironiyi taçlandırmaktan başka bir anlam ifade etmez. ya da başından sonuna perihanmağdence'ye dönüşmüş bir yazıda " 1 öyle yazılmaz ki" tespiti yapmak okurun kendine yaptığı bir haksızlık olarak kabul görür ancak! yine de tabii soracak olan varsa sorar: "e-postallanmak" ne demek, "darbelenmek" nasıl bir şey, "yaratıklandırmak" neye benzer ve nasıl toplanır dağılan kalbin herrr köşesi!

son olarak bu uzadıkça uzayan ve gitgide güzellemeye dönen bu yazıya kulp olsun diye perihan mağden yazılarının ağırlığından bahsedelim. özellikle magazin figürlerinden ve popüler kültürden bahsettiği yazılarda, vurduğu yerden ses geliyor yazarın. köşe yazarlarına bir dokunduruyor, plazalardan gelen ağlama seslerini dinliyor okur. hem keyif duyuluyor bundan hem de bir acıma hissi uyanıyor belli belirsiz. şimdi hakkında açılan davalarda, dört başı mamur hukuk sistemimizin yanında bu ağırlığın da etkisi olabilir mi diye düşünüyor insan.(kurtlar vadisi hakkındaki bir yazısından dolayı tammm 16 yıl hapis istemiyle dava açıldı hakkında!) sakinlikte fayda olmakla birlikte, perihan mağden'nin böyle bir zamanda takındığı bu tavrın kötülük olduğunu da kim söyleyebilir ayşe arman'dan başka!
kendisinin annesinin bir projesi olduğunu belirtmiş yazar. annesi onun yazar olmasını hedefletmiş vakti zamanından beri.
kendisi, görmezden ve duymazdan gelinen bazı konular hakkında yazılmış köşe yazıları için "içimden onlar için allah razı olsun demek geliyor" demişti bir kere köşesinden. biz kendisini okuyanlar ise pazartesi'den başlayıp radikal'le devam eden, kısa bir yeni aktüel serüveninden sonra tekrar radikal'de yer alan yazılarından ötürü, hakim, baskın ve egemen söylemlere karşın konuşulmayan konuları inatla yazdığı için aynı şeyleri kendisi için söylüyoruz; allah razı olsun.
bir kağıtlık alan dahilinde kendini, düşüncelerini, hırçınlıklarını, kızgınlıklarını en iyi/kendinehas/karmaşık ifade eden üç beş insandan biridir kendisi. dikkatli bakılırsa yazılarına bağırıp çağırarak elleri ve kollarıyla sürekli devinerek bir şeyler anlatmaya çalıştığı görülebilir. çocukluğundan mı kalmadır yoksa bir seçim midir bu aidiyetsiz hali ama sevenlerini bile içten içe korkutur bazen.

aylar aylar önce, demokrasi mahkemeye verilmemiş, bizim elitler, asker bürokratlar, postal severler gebeş gebeş uyumakteyken daha, "cumhurbaşkanı kim olsun" söylenceleri sürmekteydi. "sokaktaki vatandaş ne düşünüyor" konu başlığı altında devam eden bir röportaj esnasında bir garsondu sanırım, "benim adayım perihan mağden" diyerek röportajı yapanı ve kameramanı dumur etmişti. böyle de bilinir işte.
http://www.milliyet.com.t...07/08/03/son/sonyas07.asp
üslübu olan 1 yazar. kendine özgü. sevmek zor çünkü her yazısına katılamazsınız, ama saygı duymamak imkansız.
http://www.milliyet.com.t...07/03/09/son/sonsiy25.asp
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=230083

--spoiler--

Ama TAPMALARINI istiyoruz, aynen bizler gibi. Kemalizm bir din bu topraklarda.

Alnımızı Anıtkabir'in soğuk taşlarına dayayıp hüngür hüngür ağlamak, mızmızlanmak, şikâyet etmek istiyoruz.

Bizim Başkumandanımız'a hepimiz, dayak kötek HER BiRiMiZ tapıyor olabiliriz. Ama BÜTÜN DÜNYA niye tapınıyor (worship?)

Tabii Başkumandanım'a da tapıyorlar. Onun masmavi gözleri, sapsarı saçları var; çok iyi giyiniyor ve Fox adlı bir köpeği var.

--spoiler--

bugünkü yazısında kemalizm hakkında çok fena* bir yazı yazmış yazar.
"başta bütün dünyanın TAPTIĞI başkumandan" diyerek ne yapmaya çalışmıştır ben anlamadım hayır ironi ise ironi değil, saygısızlık yapmış kendince.

nedendir bilinmez * saçmalamanın dozunu kaçırmış yazar.

yazısı son derece kötü, ben böyle yazıyorum herkes anlayamaz cinsinden yazıp araya ingilizce kelimeler koymayı çok seviyor, hata yapıyor.

görüşlerimiz uymayabilir buna da saygı duyarım ama kendi içinde bile tutarsız olan bir yazar. hem baskın oran keşke cumhurbaşkanı olsa diyebiliyor hem abdullah gül'ü destekliyor ortada bir tezat var sanırsam.

düşünceleri umrumda değil ne istiyorsa yazsın okurum ama dil bilgisi öğrensin türkçeyi düzgün kullansın.

düşüncelerin rahatsız etsin insanları yazım tarzın değil.
"başta bütün dünyanın TAPTIĞI başkumandan" yazısı ekşi sözlük yazarlarını pek kızdırmış olan köşe yazarı insan...
bugünkü yazısında "Kemalizm bir din bu topraklarda." demiş insan. hah, ben de tam onu diyordum, kemalizme iman etmemek kimseye tanınmış bir hak değil bu topraklarda.