bugün

"Denemediği bir şey kalmayan insan, acaba bir gün insan olmayı deneyecek mi?" *
"Ey kutsal ağrı!Saklandığın yerden çık!Yalnız kendimizi değil, çevremizi de yakıp yıkıyoruz! Biz acı duymayanlar ahalisi, akan kanımızı boş gözlerle, bir nehir gibi seyrediyor, kopan ayağımıza vitrinlerden ayakkabı beğeniyoruz." *
Yıllar sonra anlayacaktı ki insanlar ister dolmakalem, ister tukenmez kalem, ister bilgisayar kullanıyor olsunlar, en cok ayrılıkları yazıyorlardı.hayatı yazmak isteyen, ayrılığı ve ölümü yazmak zorundaydı.insanı yazmak isteyen, işe ayrılıktan başlamalıydı.
-Zalimin karşıtı, zıttı nedir?
-Mazlum mu?
-Hayır!, “Mazlum”, zalim’in zıttı değil, kurbanıdır.
-Merhametli mi?
-Hayır!
-Neden?
- Çünkü her zalim, zaman zaman merhamet de gösterebilir. Merhamet, zulmün tamamlayıcısıdır.
merhamet istemek veya merhametine sığınmak, ancak zulüm varsa söz konusudur.
-zalimin zıttı nedir öyleyse?
Zalimin zıttı, karşıtı “adil” dir.
emre kongar- içimizdeki zalim sayfa:192
"insanlığın bir bütün olarak, bir gün yapay cennetler olmadan da ayakta kalabilecek duruma gelmesi pek mümkün görünmüyor. insanların çoğu, en kötü durumda öylesine acı dolu, en iyi durumda da öylesine tekdüze, mutsuz ve sınırlı bir hayat sürüyorlar ki bundan kaçma arzusu ve birkaç anlığına bile olsa kendilerini aşma özlemi ruhun başlıca tutkularından biridir. sanat ve din, karnavallar ve bayramlar, dans etmek ve konuşmacıları dinlemek, bütün bunlar, h.g. wells'in sözleriyle, 'duvardaki kapılar' olarak hizmet etmiştir. ve günlük, şahsi kullanımlar için de her zaman kimyevi uyuşturucular olagelmiştir."

(bkz: aldous huxley)
(bkz: algı kapıları)
"fantezilerimizin sonuçlarını birbirimize ilettiğimizde, yersiz bağıntılar, aşırı kestirme yollarla ilerliyormuşuz gibi geldi bize, haklı olarak; birisi bizi, onlara gerçekten inanmakla suçlasaydı, utanç duyardık. bizi avutan, başkalarının mantığını eğlenceli bir biçimde yansılamakta olduğumuz konusunda, aramızdaki -alayın kuralları gereği sessiz- bir anlaşmaydı. ama her birimizin ortak toplantılarımız için-bir mozayik oluşturacak parçalar toplayan birinin iç rahatlığıyla- malzeme topladığı uzun aralarda, beyinlerimiz hiç durmadan her şeyi her şeye bağlamaya alışıyordu; sonunda bunu otomatik olarak, salt alışkanlıktan yapar olduk. sanırım, öyle bir an gelir ki, inanıyormuş gibi yapmaya alışmakla, gerçekten inanmaya alışmak arasında bir ayrım kalmaz.

casuslar için de böyledir: düşmanın gizli servislerine sızarlar, onun gibi düşünmeye alışırlar; sağ kalırlarsa bunu başardıkları içindir. bir süre sonra karşı tarafa geçerler, artık onlardan olmuşlardır çünkü. ya da tek başına bir köpekle yaşayan kimseleri alın. bütün gün onunla konuşurlar, başlangıçta onu anlamaya zorlarlar kendilerini, sonra köpeğin kendilerini anladığını öne sürerler; çekingen, kıskanç, alıngandır, ona takılırlar, kıskançlık sahneleri yaratırlar, sonunda onun kendileri gibi olduğuna inanırlar, ama artık kendileri de onun gibi olmuşlardır; onu insansılaştırmakla övünürler, oysa aslında kendileri köpeksileşmişlerdir."

(bkz: il pendolo di foucault)
Hiç kimse sıradan değildir.
"yağlı kütlelerini, sıçan gözlerini, iki paralık merhametsiz yüzlerini, hayvansı çiçeklenişlerini hiç görmemek.. ne tatlı bir düş: tek bir insan yüzü bile görmemek."

(bkz: charles bukowski) - (bkz: ölüler böyle sever)
-------------------------
"bir erkeğin hayatında yenilgiyi kabul eder gibi yaparak zafere ulaştığı anlar vardır."

(bkz: dublörün dilemması) (bkz: murat menteş)
- elimde olmayan şeyler var olric.
+ nedir efendimiz?
- elleri olric elleri.

(bkz: oğuz atay) - (bkz: tutunamayanlar)
Sonra anladım ki onsuzluğun uçurumuna atlarken kanatlarımın olmadığını unutmuşum.
(bkz: agafya)
Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaydaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kim zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine; sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutmağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi , pırıl pırıldı. Herkesin, “- Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur, ” demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimiz, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın
Aylak Adam
Etraf soguk,hava kursun gibi agırdı.
--spoiler--
sonra biri "orsa," diye seslenince koşar adım gitti. arkasından dikkatle baktım, kızı her güzel doğan ilk iş olarak cins bir isim aramaya başlıyor, medeni kanunun yazılı olmayan maddelerinden biri buymuş gibi, buluyor sonra o ismi, gidiyor nüfus dairesine, nüfus memuru anlamamış gibi bakıyor yüzüne, nasıl anlamazsın diyor, çok basit, alıyor nüfus kağıdını, sıkıntısını biz çekiyoruz senelerce, umurunda değil adamın, çok mutlu o, kızını herkes seviyor, ismi yüzünden zannediyor.
--spoiler--

emrah serbes - deliduman
Süperman Türk olsaydı pelerinini kesin annesi bağlardı.
Birde uçarken arkasından bağırır:
"Varınca çaldır oğlum" derdi.
Ahmet Şerif izgören
Acaba yaşam bu gözyaşlarımı ve mutluluk dolu heyecanlarımı bir daha geri getirmeyecek kadar acı ve derin izler mi bıraktı bende yoksa onlardan geri kalan yalnızca anılar mı?
Tolstoy- Çocukluk.
Ölmenin huzuruna inansam çoktan kendimi öldürür ve huzur bulurdum, ama ben neye inanıyordum ki? Ben kimdim ki ölümün huzuruna inanayım! Ama uyku hiçlik denizinde yüzmek gibiydi. Yarı ölü gibiydiniz ve ne hissettiğinizin, ne çektiğinizin bir önemi yoktu. Gözleriniz kapandı mı, hayatla bütün bağlantınız kopar, her şey arkada kalırdı. Arta kalan boşluk!"

Işıl Parlakyıldız - Duygu Bir Türk Masalı
bugün annem öldü belki de dün bilmiyorum.

camus-yabancı.
bir gün mutlaka hayatının kadınıyla karşılaşacaksın ve ona diyeceksin ki: ''ben evli bir adamım..''

(bkz: murat menteş)
------------------
benim yaşımda aşk, kimin kollarında öleceğine karar vermektir. aslında her yaşta öyledir.

(bkz: ruhi mücerret) (bkz: murat menteş)
------------------
"artık çok geç, her zaman hep geç olacak."

(bkz: albert camus) - (bkz: düşüş)
------------------
banyodaki aynanın ikinci görevi, zihinsel çamurdaki mırıltıları ölçmekti.
yorgunluğun ve yalnızlığın bile suda kolay eriyen maddeler olduğu anlaşıldı.

(bkz: parfümün dansı) - (bkz: tom robbins)
------------------
sevgili bayan milena, size prag'tan sonra meran'dan yazmıştım. karşılık vermediniz. gönderdiğim o pusulacıklara karşılık beklemem yersiz, biliyorum. yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız.
''bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zaman susarız.'

(bkz: franz kafka) (bkz: milena ya mektuplar)
------------------
bir yaz öğlesi, nihal halılarını kaldırdığımız salonun parkesinde çıplak ayaklarıyla geziniyor işte.

(bkz: barış bıçakçı) - (bkz: bizim büyük çaresizliğimiz)
------------------
"o kadar çok şey öğrenmiştik ki; düşünecek vaktimiz kalmamıştı."

(bkz: gösteri peygamberi)
(bkz: chuck palahniuk)
------------------
geçen salı sabahı yataktan kalktım.ya da yataktan kalkmadım.sadece yataktan kalkmış olmayı hayal ettim ve şu anda da,yatakta mıydım,yoksa değil miydim veya bunu mu hayal ediyordum,hayal ettiğimi mi hayal ediyordum,bu konuda yemin edemem.

(bkz: frank mccourt)- (bkz: öğretmen)
------------------
"yanımda yürüyordun milena. düşünsene yanımda yürümüştün."
(bkz: franz kafka)
------------------
"yine de aslında sevdiğim sadece sen değilsin, daha fazlası; senin aracılığınla bana hediye edilen varlığım."
(bkz: franz kafka)
------------------
umarım bu gece köpekler havlamaz. hep benimki havlıyor sanıyorum da.

(bkz: albert camus)
(bkz: yabancı)
------------------
"eğer bu bir roman olsaydı, sen ve ben şimdi aynı sayfadaydık."

(bkz: ruhi mücerret) (bkz: murat menteş)
------------------
“onu her gördüklerinde ‘söyle bakalım dohanara’lı tarkusyu, çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?’ diye sorarlarmış. o da her seferinde, ‘her ikisi de…’dermiş. ‘ama bana soracak olursanız, en iyisi okuyarak gezmektir,’ diye de eklermiş,”

(bkz: murathan mungan) (bkz: şairin romanı)
------------------
"saat üç. bir şey yapmak isterseniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir. öğleden sonra acayip bir an."

(bkz: jean paul sartre) - (bkz: bulantı)
------------------
yanlış kişiyi mi sevdim bilmiyorum ama doğru kişi sevmedi beni.
(bkz: kapalı gişe yalnızlık) (bkz: serkan özel)
------------------
kimseden karşılık beklemiyorum. ben monologdan yanayım. sevgisiz acımaya karşıyım.

(bkz: tehlikeli oyunlar)
------------------
"ona göre, kulaklar vajinaydi. tek bir yanlış fikir duyduğunda, masumiyetini yitiriyordu insan. tek bir detay, çok şey demekti ve insanın hayatı kararıyordu. bilgi yüzünden insan aşırı dozdan ölüyordu."

(bkz: chuck palahniuk)
(bkz: ölüm pornosu)
------------------
Slovenya nerededir?
hepimiz şu ya da bu biçimde deliyiz zaten.

(veronika ölmek istiyor)

bütün yakınlaşmalar bütün birleşmeler yalancıdır.

(kürk mantolu madonna)

her şey beni sıkıyor. Mektep, profesörler, dersler, arkadaşlar... hele kızlar. hepsi beni sıkıyor. hem de kusturacak kadar.

(içimizdeki şeytan)
son nefesi vermeden ve sarılmadan toprağa tenim,
dudaklarını dudaklarıma göm.
ağzımın tadıyla öleyim...
600 kişinin barındığı koca hapishaneyi şu iki kelime ile hülasa etmek( özetlemek) mümkün: ah ve af!

mabedsiz şehir- osman yüksel serdengeçti.
"savaş barıştır.özgürlük köleliktir.cahillik güçtür."
George Orwell-1984
"Her şeyi birbiriyle ilgili görmek, galiba günümüzün hastalığıdır."

(bkz: orhan pamuk)
(bkz: beyaz kale)
''gidebileceğim tek yere gittim; bir içki daha koymak üzere mutfağa.''
__________________

''insanlar çeşitli nefretler barındırırlar, hayatları umdukları gibi gitmez ve otobanlar bu insanlar için öfkelerini atıp rahatladıkları yerlerdir.''
__________________

''Ben bir yazarım, anlıyor musun? içmek zorundaysam, daktilomun başında içmeyi yeğlerim.''
__________________

''Hastanede ölmek üzere olanlara ve hastalara tek yaptıkları ölünceye kadar yatmalarına izin vermekti.''
__________________

''Biliyordum o yaşlı iyi insanları. iki yoldan birinde giderlerdi -tanrı'nın yolu ya da şarabın yolu. ve tanrı'nın yolunda olanlar şikayet ederlerdi.''
__________________

''adalet ortada henüz zarar gören kimse yokken kendi zarar vermektedir.''
__________________

''trafik polisleri caddelerde kendilerini neredeyse 'birilerini kodese tıkmak mecburiyetinde' hissederek dolanıyorlar.''
__________________

''bir polis yanıma yaklaştığında ben kendimi hep suçlu hissederim, çünkü suçlu olduğumu hissetmek üzere eğitilmiştir.''
__________________

''kadınlar helasını temizleyen bir kapıcının amerika birleşik devletler başkanı ya da ölümün korkunç ve utanç verici tarihinde varolmuş herhangi bir ülkenin lideriyle eşit, hatta ondan üstün olabileceği düşüncesini anlamaları mümkün değil.''
__________________

''kodeslerde ve tımarhanelerde ve pansiyon odalarında geçirdiğimiz günler bize güneşin ne taraftan geldiğini shakespeare'den, keats'den ve shelley'den daha iyi öğretti bize.''
__________________

''tarih, bir avı kovanı gibi inşa edildiği için, bize kandan ve işkenceden ve ziyandan başka bir şey bırakmadı.''
__________________

charles bukowski - pis moruk itiraf ediyor.
“en büyük mutsuzluk sevilmemiş olmak değil, sevmemektir.”
Böyle koştuğuna göre varacağın bir yer olmalı, dedim.
Dünyanın yuvarlak olduğunu öğretmediler mi sana?

(bkz: Ferit Edgü) - (bkz: Do Sesi)