bugün

boyacıköyde bir aşk cinayeti adındaki öyküsü, karşılıksız aşk yaşayan arkadaşları ciğerlerinden vuracak bir öyküdür. mümkünse bulunup okunmalıdır.
mardin'lidir.
Türkçe'yi en iyi kullanan yazarlardan biri.
imza gününde, kendisine kitap imzalatmaya gelen okurunun elindeki kitabın korsan olduğunu görünce ''hayatta hiç bir sahteliğin altına imza atmadım, bu kitabı da imzalayamam'' diyerek, okuruna yeni bir kitap hediye etmiş ve imzalamıştır.
yüksek topuklar kitabı sık sık ne kadar sayfa kaldı acaba diye düşündürmektedir. ayrıca kendisi adı soyadı kafiyeli ünlüler kategorisindedir. diğer bazıları şöyledir.

cem ceminay
janet jackson
(bkz: yalnız bir opera)
kadınların ne düşündüğünü ve ne hissettiğini bu kadar iyi bilen (bkz: yüksek topuklar), bir kadının yaşayacağı/yaşadığı acıyı bu kadar net anlatabilen (bkz: yalnız bir opera) başka bir türk yazar tanımadım ben.
(bkz: murathan mungan)
mırıldandıklarım
"...
kirdin mi incittin mi birilerini
kimleri kazandim, yitirdiklerim kimler.
kendimi yeniledim mi yazdiklarimda?
yeniden düsünmeliyim
dostluklarimi, iliskilerimi
gözlerim çocukluk fotograflarinda mi kaldi
yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
borçlarimi ödedim mi?
dogru seçtim mi sorularin fiillerini?
tirnaklarim kesilmis, dislerim firçalanmis, saçlarim taranmis,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
geri verdim mi aldiklarimi:
asklari, dostluklari, sevgileri, güvenleri, baglari,
kitaplara, sayfalara, satirlara borcumu ödedim mi?
yokladim mi duygularimi
hala sevebiliyor muyum insanlari?
ovmali gümüsleri, bakirlarimi; cila geçmeli ahsaplarima
ovmali umutlari
sakli tutmali gelecek inancini, yarinlari eksik etmemeli agzimizdan
ey uzak akrabalarim, üvey asklarim
mevsim sonu dostlarim, isporta mali ayriliklar
arkadas ölümleri, dost hançerleri, talan ettigimiz zulalar
gece telefonlari, issiz konusmalar
magrur incelikler, vurgun yemis iliskiler
uçurum duygusuyla yasadigimiz hayat ey
o kadar çok anlattim ki
kendime kaldim anlatmaktan...
bunaldim kendisiyle bogusmasini
baskalarinda çözmeye çalisan insanlardan
usandim sözcük oynamalarindan, tilsimli sifatlardan,
ofset duyarliliklardan
kaç zamandir duru, yalin, çaliskan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenligin' yada 'dünya görüsünün' kirletmedigi
kendime bir yeni yil karti yazarak bunlari diliyorum
aranip duruyorum adresini yitirdigim insanlari
vitrin camlarina yansiyan yüzlerde
bilmiyorum kalmis midir adresini yüzlerinde tasiyan insanlar
hala bir umut var midir
çikmaz bir sokaga benzeyen bu avare avunmasi vitrinlerde
ne çikmaz sokaktayim nede mutsuz
sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
açik denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
kis günesinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasiz
sere serpe ve keyifli olmak tek istegim ve dilegim
senin ve benim , yani bizim için... "

Gibi sayısız güzel şiiri vardır, ama düzyazılarını ya da romanlarını tercih ederim. *Eteğimdeki taşlar, yaz geçer, lal masallar, cenk hikayeleri, gibi aşk temalı kitaplarının yanı sıra "üç aynalı kırk oda" gibi erotik *sayılabilecek bir kitabı vardır; ensest, homoseksüel ilişkileri konu alır, ama yine de anlatımının akıcılığından taviz vermemiştir bu eserinde de. Birkaç yıl önce çıkardığı "yüksek topuklar" isimli kitabıyla ise okurlarını hayalkırıklığına uğratmış, "murathan mungan mı yazmış bunu" diye düşündürmüştür. Son kitabıysa, çeşitli yazılarını topladığı "elli parça" isimli eseridir ki, gerek devasa boyutuyla, gerekse içeriğiyle külliyat niteliğindedir, bir daha bu kitabın basılmayacağı vurgulanmıştır başında. Kaliteli bir yazarımızdır, bir dönemki popülerliği kalitesine gölge vurmamıştır. Ayrıca memleketi mardin'i kitaplarında öyle güzel anlatır ki gidip göresi gelir insanın.

Tüm bunların dışında söylenecek cinsel tercihi olayı vardır ki, pek deşmemek gerekir, sadece edebi kimliği okurlarını ilgilendirir zira. Ama yine de yeni türkü'nün solisti derya köroğlu ile büyük aşk yaşadıklarını, hatta "istersen hiç başlamasın"ı derya köroğlu için yazdığını söylemeden geçemeyeceğim. ilk duyduğumda büyük hayalkırıklığı yaşamıştım, o anlattığı aşkların kirlendiği hissine kapılmıştım ama, sırf yazılarının hatrına zoraki bir kabullenmeyle okumaya devam ettim, ediyorum, edeceğim...
yeni türkünün şiirlerini sarkılastırdıgı,yanlız opera şiiri ile efsaneleşen yazar.
ailesi tarafından eşcinsel olması sebebiyle reddedilmiştir.
yaa biz, binde bir karsimiza çikan sevgililik,dostluk, arkadaslik firsatlarini ne yapiyoruz?
aksamüstünün bir saatinde yorgun gövdemiziyaslayip miril miril konusabilecegimiz, omuzumuza
dolanan bir kolun, basimizi yaslayabilecegimiz bir
omzun, belimizi kavrayacak bir elin, uzunyollara dayanikli asklarin sahibi karsimiza
çiktiginda taniyabiliyor muyuz onu, degerini biliyor,biricikligini benzersizligini anlayabiliyor
muyuz? yoksa hayati sonsuz, firsatlari sayisiz sanip kendimizi hep ileride birgün karsilasacagimizi
sandigimiz bir baskasina, bir yenisine ertelerken hayat yanimizdan geçip gidiyor mu? karsimiza zamansiz çikmis insanlari yolumuzun disina sürerken birgün
geri dönüp onu deliler gibi arayacagimizi hiç hesaba katiyor muyuz? hayat her zaman cömert davranmaz bize,tersine cogu kez zalimdir, her zaman ayni firsatlari
sunmaz, toyluk zamanlarini ödetir. hoyratça kullandigimiz arkadasliklarin, eskitmeden
yiprattigimiz dostluklarin, savurganca harcadigimiz asklarin hazin hatirasiyla yapayalniz
kaliriz birgün. bir aksamüstü yanimizda kimse olmaz,ya da olanlar olmasi gerekenler degildir. yildizlarin bizim icin parladigini göremeyen gözlerimiz, güngelir hayatimizdan kayan yildizlarin gömüldügü maziye kilitlenir. kedilerin özel bir anini yakalamak
gibidir, kendi hayatimizdaki olaganüstü anlari olaganüstü kisileri yakalamak. bazilarinin
gelecekte sandiklari "birgün" gecmiste kalmistir oysa;hani su karsidan karsiya gecerken,trafik isiklarinda rastladigimiz, omuzumuzun üzerinden söyle bir
baktigimiz sonra da bosverip "nasil olsa ileride birgün tekrar karsima cikar" dediginizdir.
oysa o gün bu zalim sehri terketmistir o, bosyere busokaklarda aranirsiniz..."
murathan mungan
unutma hakiki erkek, yuzlerce erkekten meydana gelir. zaten bir zaman
sonra, yuzlerce erkegin sana verdigini, bir erkekten beklemeyecek kadar
olgunlasmis olacaksin sen de... bir kadinin aradigi o bir tek
erkek, her zaman icin hayali bir varliktir. hic olmamistir.... her
erkekte, aradigin erkegin yanlizca bir parcasini bulursun.
gercek bir kadin icin, gercek bir erkek, allah gibidir, her yerdedir ve hicbir
yerdedir. ask da budur zaten! baska bir sey degil. aramaktan
vazgec demiyorum, bulmaktan vazgec
murathan mungan
(bkz: bazı uykusuzluklar rüyadır)
yüksek topuklar kitabı brigdet jones'un günlüğüyle çağrışım yaptırsa da beğendiğim iyi yazanlardan biridir...
1955 doğumludur. Ankara devlet tiyatrolarında dramaturg olarak görev almıştır.ilk tiyatro oyunu Mahmut ile yezida dır.Müşfik Kenterden izlemeye ve dinlemeye alıştığımız Bir garip Orhan Veli adlı eser onundur. Yaklaşık 20 yıl boyunca sahnelenmiştir.Atıf Yılmaz\'ın yönettiği başrolünü Müjde Ar\'ın oynadığı Dağınık Yatak adlı filmin senaryosuda ona aittir. Ayrıca pekçok şiir kitabı da vardır. Yaz da geçer adlı şiir kitabında yer alan Yalnız bir opera şiiri şairin en çok sevilen şiirleri arasındadır

ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin
kırk oda adlı kitabı hararetle tavsiye edilir. Çok iyi yazar şair ve şarkı sözü yazarıdır. Yazdıkları ile sarsmayı beceren dili çok güzel kullanan kitapla okuyucu arasında tutkulu bir ilişki başlatan edebiyatçımızdır. Şarkı sözleri bile edebiyat eserleridir.
sairliginin yaninda ayrica cok iyi bir oyku yazari olup * zamaninda saclarini kirmiziya boyatarak ne kadar renkli bir kisilik oldugunu kanitlamistir...
(bkz: gece nöbeti)
Aşkın karanlık metali adlı şiiri ile beni benden almış şair...

Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
Dokunmasın kimse bana
Kimse ulaşamasın artik tenimin incinen yerlerine...
Uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
Zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
Biliyorum artik kimse yok kimsesizliğime...

Biliyorum aşka kimse yok
Aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
Aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
Dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
Bir zamanlar Türkçe öğretmenimin "Mungan - Mırıldandıklarım" kitabına bakarak: "bu yazar mazar değil, israf sadece israf" cümlesine üzücü bir şekilde özne yaptığı şair.
muammanın peşrevinde muallakta dolanan bir garip mungandır kendileri... kırk odalı konağında derya köroğlu ile bir yastıkta kocayasıca....
antik kent gibi güzel bir şiire imza atmış kişilik...

mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin
(bkz: söz vermiş şarkılar)
OMAYRA

Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın
macerasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım

Al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topografyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında

Benim ruhum nehirler kadar derin!
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!

Arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle

Öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda

Tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına

Adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık

Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla

Şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve şimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi

Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buğday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene

Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde

Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine

sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliğindenliğin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne

Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra
uğultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında Omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
murathan mungan
'üç aynalı 40 oda' 3 tane birbirinden ilginç öyküden oluşan, sıkılmadan okuyacağınız, tahminimce yazar hakkında da ip uçları veren, tavsiye edebileceğim değişik bir kitaptır.