bugün
- ulunun en tatlı 5 kızı10
- müzik öğretmeninin çocukları istismar etmesi21
- erkeklerin evlenmek istememe nedenleri23
- beyaz eşya dükkanında çalışan kız12
- 1.50 boyundaki kızın 1.90 erkek istemesi19
- 21-22 mayıs 2025 aykolik masklavi istanbul zirvesi26
- anın görüntüsü15
- vatan haini nasıl olur28
- ak parti anketlerde önde26
- yarın denize girecek olmam9
- furkan bölükbaşı14
- v a m p i r o v25
- diyanet'in kuran kursunda 17 çocuğa tecavüz25
- gençler namaz var mı9
- erkek erkeğe aşk8
- küresel15
- iş kadını ile sevgili olur musunuz18
- kameranın icadından sonra dini mucizelerin durması17
- diploma iptaline ilişkin tebligat21
- künefe bağımlılığı11
- arkadaşlar sizce bu ayakkabı nasıl14
- türkiye laiktir laik kalacak20
- çalınan kol saatinin chp binasında bulunması12
- imamoğlu çalmamıştır diyebiliyor musunuz11
- limonlu makarna8
- en son ne yediniz11
- dinsiz diye bir insanı sevmemek14
- boğaziçi üniversitesinde yaşasın şeriat sloganı10
- işsizler tüm gün ne yapıyor sorunsalı10
- 30 yaşına gelip hala düzen kuramamak8
- özledim mesajı19
- öğretmenlerin aldığı maaş helal mi sorunsalı15
- sen yokken tadı tuzu yok sözlüğün9
- selahattin demirtaşın serbest kalması11
- yarın vurduracak olmam11
- alkol dostunuzdur8
- köpekler toplandığında sokaklarda geyik göreceğiz8
- kürtçenin resmi dil olmasını istiyoruz15
- üniversiteyi bitirmek10
- sanatçılar terörsüz türkiye istemiyor mu11
- insan olmaya ceyrek kala13
- selam arkadaşlar napıyorsunuz12
- 15 mayıs 2025 özgür özel habertürk canlı yayını8
- profilinde aslan kaplan fotosu olan insan8
- sürekli filistinden bahsedilmesi8
- karınız sizi aldatsa ne yaparsınız12
- ama kent uzlaşısı8
- 15 mayıs 2025 ankara depremi8
- cinsel ilişki teklifini reddeden erkek9
- yok mu lan başka kupa10


entry'ler (2583)
uykuların en güzelidir. miskin gün içinde sonbahar teması hakimse, güzel müzikler seçilerek yavaşça akşamüstü uykusuna dalınır. sonra uyku kalitesi kulak memesi kıvamına gelene kadar uyunur. hadi afiyet olsun.
lüzumsuzlaştıramadıklarımızdan mısınız?
not: henüz hiç bir duvara yazmadım.
not: henüz hiç bir duvara yazmadım.
geçiş ücretini merak ettiğim köprüdür kendileri..
anlaşılmamak.
"memnun olmadığın şeyi yapma, mutsuz olduğun yeri değiştir." demişti bir ihtiyar yıllar önce...
açılması için zorladığımız kapılardan insanların elini kolunu sallayarak geçmesi seyretmek.
yaşamak biraz da böyle bir şey sanırım..
yaşamak biraz da böyle bir şey sanırım..
bakın şu anda pizza söylememek için zihnimin içindeki yüzde elliyi evde zor tutuyorum.
ve işte saat altı olmuştu. dokuz saat boyunca çok önemli işlerle uğraşan insanlar, kibirli kulelerin paçalarından birer birer caddeye akıyordu..
(bkz: demian)
biliniyor
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerlerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.
bizim mahsustan yaşadığımız
biliniyor
şarkıların sırası bizde
biliniyor
hayat bizden razıdır
biliniyor
otların sarardığı yerlerde güneş
kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.
varlık fonları, ekonomisi bütçe fazlası, dış ticaret fazlası veren ve petrol, doğalgaz gibi doğal kaynakları bulunan ülkelerin/ekonomilerin fon varlığını artırarak gelecek kuşaklara servet bırakmayı hedefleyen kuruluşlarıdır. bu şartlar altında ülkemizdeki fonun başarı çizgisini ben de merak etmekteyim.
şüphesiz aheste bir lana del rey şarkısıdır.
https://www.youtube.com/watch?v=oKxuiw3iMBE
https://www.youtube.com/watch?v=oKxuiw3iMBE
"I've got no roots, but my home was never on the ground" sözlerini bugüne ve son zamanlarıma adıyorum..
sonucunu bilemezdik. bize bir şans vermeli miydi sorusunun keskesini taşıyacağız boynumuzda beraberce. ve bu keşke bazı akşamlar boynumuza ağır gelecek belki. başka bir zamanda başka bir yerde tanışmayı isterdim elbette..
"Hayalle yaşarken gerçek dünyada, zamanı içmişiz haberimiz yok."
tanım: her senenin son gün günü yapılan klişe espridir. Güldürmez, düşündürmez, süründürür.
Zamanla etrafına kalın duvarlar örer insan, belki bilmeden ve istemeden. Ve sonra o duvarlardan ne dışarı çıkabildiğini ne de içeri kimseyi alabildiğini farkeder, yalnızlığını öylece kabullenir.
Atakan Yavuz - Dile ki Uzun Sürsün Yolculuğun
Hata Günlüğü, Ekim 2016
işte yol yine ikiye ayrılıyor. Ormanın içlerine doğru giderek çatallanıyor. Çocukluğundan beri seninle yürüyenler az sonra bırakacaklar ellerini. Önünde az yürünmüş, ayak değmemiş ya da herkesin olmuş pek çok yol var. Yollardan birini seçmen gerekecek. Eşikte, Holden Caulfield gibi kafanı kaşıyarak biraz düşünmen için vakit var tabii. Acele etmeye gerek yok. Bana sorarsan en az yürünmüş olanı, hatta hiç yürünmemiş olanı seç, demek isterim. Ama tecrübelerim iki konuda tavsiye almamak ve vermemek gerektiğini öğretti: Okunacak kitap, gidilecek yol. Bunun için şimdilik sadece “Dile ki uzun sürsün yolculuğun,”* diyeceğim. Dile ki hayretin ve merakın hiç azalmasın. Gençlik de hayret ve merakın bir terkibi değil midir?
Önüne parıltılı tercihler, ihtişamlı fikirler konulacak elbet. Önüne pek çok çağdaş put konulacak. Bunlar cahiliye dönemindeki müşahhas putlara benzemediği için tanımakta güçlük çekeceksin. Başarı, dirhem, ikbal, şöhret, ideolojiler... Dostoyevski’nin kimi sayfaları arasında karşımıza çıkan Lebedev tipi gibi kurnaz, içten pazarlıklı teklifler; seni baştan çıkarmak için Sirenler’in dayanılmaz ezgileri… “Tüm insanlığa ekmek götürdüğünü” iddia edenlerle “onları ekmekten mahrum bırakanların” farklı kılıklardaki aynı kişi olduğunu anlaman biraz zaman, biraz da roman alacak. Siyasî tarihimizde bunu göremediği için “gencölen” pek çok insanın erken ölümü kadar aldanarak ölmüş olmaları da üzecek seni.
Valizin kalbinden ağır olmasın
Nabzı atmayan pek çok fikir bulacaksın önünde. Bunlar seni tüy kadar hafif yapacaksa uzak dur, derim. Tüy kadar hafif olursan başkasının iradesine teslim edersin kendini, hep dua edersin rüzgâr kesilmesin diye. iradesini başkasının rüzgârına teslim edenin duası ne kadar etkili olur? Ama kuş kadar hafif olursan, bu defa rüzgâr bile duacı olacak senden. Öyle olursan konmak da göçmek de sana kalmış. (Ben bunu üzerine konduğum minicik bir Valery risalesinden öğrenmiştim.) Uçmayı öğrenirken aldığın yaralardır seni güzel gösterecek olan. Özgürce uçmanın da derinlere dalmanın da başka yolu yok.
ikbal, başarı, para… Bunlardan tiksin, diyecek kadar zaman sürgünü bir iptidai değilim elbet. Türkçenin tapusunun bir ucundan tutan Dedem Korkut da “Allah seni namerde muhtaç etmesin,” diye bitirmez mi hep sözlerini? En iyisi her konuda eskilerin mutedil hikmetine güvenmek, ne kimseye köle olacak kadar az ne de kimseyi köleleştirecek kadar çok istemek. Kimseye borcun olmayacak. Yakıtını kalbinden alan herkes gibi, valizin kalbinden ağır olmayacak.
Mükemmel beden, yoktur.
Başında “çok” sıfatı olan şeylerden uzak durmaktan zarar gelmez: “Çok Okunan”, “Çok Tıklanan”, “Çok izlenen.” Yani herkesin gittiği yoldan gitmezsen, bir şey kaçırmış olmazsın. “Çok Düşünülen” hariç, o çünkü az söyleyecektir, kendini gizleyecektir. Anlamın üzerine bir mum gibi titreyecek, sessizce aranıp bulunmak isteyecektir. Bazı yerlerde bulunmak, bazılarından da uzak durmak sana değer katacak.
O yaşlarda sana hâkim medya tarafından hep “ideal beden”, “ideal hayat” dayatılacak. Hep kusurların gösterilecek sana, sivilcelerin, endamın... Psikanalist Dr. Ramiz Bey’in üst perdeden ve uzman olmanın bütün iktidarıyla konuşması karşısında Hayri irdal nasıl dilsiz kalmış, “Ben deli değilim,” “Ben suçsuzum,” diyememişse senden de şahsiyetini yapan hasletlerinden kurtulmanı isteyecekler. Adının önünde “müşteri” kalana kadar yontacaklar seni. Bana sorarsan mükemmelliği dilemek şirk koşmaktır.
Herkesin hoşuna gitmeyi dileme bence. Sevimsizliğe razı değilsen tabii. Herkesi sevmek zorunda da değilsin, hem herkesi seversen dürüst olanları incitmiş olursun. Herkes tarafından sevilmeyi istemek marazi bir taleptir. Öyle olursa da seni gerçekten sevenlere haksızlık edersin. Ayrıca israftan da kaçınman gerekecek. Sevgiyi, Mayıs göklerini, ikindi sularını, demli çayın buğusunu, dostlukları, çınar gölgelerini israf etme sakın.
Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır.
Bu putlara inanan herkes daha çok görünmeni isteyecek senden. O zaman sana bir iç ses, sesler kesilince duyabileceğin bir gizli arkadaş gerekecek. Tam adımını atacakken, ensende soluğunu duyurarak, “Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır,” diyecek bir arkadaş. Kitapların kapağı altında senin onları uyandırmanı bekliyorlar.
Yanına ne alacaksın peki? Biraz inat, sabır ve metanet, “Bu da geçer ya hû” biraz. Uzun yol şarkıları, Attar alacaksın kuş dilini çözmek için. Değil mi ki senin de bir padişahın var. Uzakta. Onun için çıkmamış mıydın yola? Öyleyse Prens Mişkin budalalığı al biraz, Holden Caulfield’dan müdanasızlık, Hz. Ömer’den öfke. Cyrano’dan “istemem eksik olsun,” tiradını almayı unutma. Korkup titrediğin zaman hüdhüd sesiyle Hz. Ali’den dayanma gücü. Talep alacaksın, aşk, mağrifet, ve hayret elbet. Kuşlar bile padişahlarına giderken neler almışlar; sen bunları almışsın çok mu? Haksız eleştirililerden üşürsün diye, Şeyh Galib'ten Temmuz güneşi, can nuru koy çantana. Civanperçemi ve biraz tebessüm al tabii; hamakat karşısında gülüp geçebilmek için.
“Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”
Özgürlüğü de çok abartıp üzerinde baskı hissetmeni istemem. Özgürlük gönül dinginliğinden, mutmain bir ruhtan başka nedir ki? “istemem eksik olsun,” diyebilenden daha özgürü var mı şu dünyada. Özerk olmayı da deneyebilirsin. Başarının, şunun bunun sırrını vermeye çalışanlara kulak asma sakın. Bu bir sır olsaydı paylaşmak istemezlerdi elbet. Sen kendi sırrını kendin bulacaksın. Senden zamanın ruhuna (Zeitgeist) uymanı da isterler; moda denilen o puta. Zamana uymak demek, ona boyun eğmek; ikbal karşısında çözülmek, kimliğinden soyunmak değil, zamana kendi varlığını sürekli hatırlatmaktır.
Görüyorsun ya, söz konusu gençlik olunca hemen gevezeleşiyor insan. Kendi gençliğini yoğurma zahmetini gösteremeyenler, başkasına gelince ne kadar kolay konuşabiliyorlar değil mi? Herkes kendi boşluğunu başkasının hayatıyla ne kolay dolduruyor.
Bana sorarsan bunların hiçbirine kulak asma. Kendi masalını, kendine ait kelimelerle, kendin inşa et. Yolda olduğunu unutmadan dilediğin kadar oyalan. Varacağın yeri küçük görenlere aldırma. Kendi seçtiğin yol verecektir seni sana.
Acele etme.
“Dile ki uzun sürsün yolculuğun/ Serüven dolu, bilgi dolu olsun/ Nice yaz sabahları olsun/ Eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde/ Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”*
* Kavafis’in “ithaki” şiirinden
Hata Günlüğü, Ekim 2016
işte yol yine ikiye ayrılıyor. Ormanın içlerine doğru giderek çatallanıyor. Çocukluğundan beri seninle yürüyenler az sonra bırakacaklar ellerini. Önünde az yürünmüş, ayak değmemiş ya da herkesin olmuş pek çok yol var. Yollardan birini seçmen gerekecek. Eşikte, Holden Caulfield gibi kafanı kaşıyarak biraz düşünmen için vakit var tabii. Acele etmeye gerek yok. Bana sorarsan en az yürünmüş olanı, hatta hiç yürünmemiş olanı seç, demek isterim. Ama tecrübelerim iki konuda tavsiye almamak ve vermemek gerektiğini öğretti: Okunacak kitap, gidilecek yol. Bunun için şimdilik sadece “Dile ki uzun sürsün yolculuğun,”* diyeceğim. Dile ki hayretin ve merakın hiç azalmasın. Gençlik de hayret ve merakın bir terkibi değil midir?
Önüne parıltılı tercihler, ihtişamlı fikirler konulacak elbet. Önüne pek çok çağdaş put konulacak. Bunlar cahiliye dönemindeki müşahhas putlara benzemediği için tanımakta güçlük çekeceksin. Başarı, dirhem, ikbal, şöhret, ideolojiler... Dostoyevski’nin kimi sayfaları arasında karşımıza çıkan Lebedev tipi gibi kurnaz, içten pazarlıklı teklifler; seni baştan çıkarmak için Sirenler’in dayanılmaz ezgileri… “Tüm insanlığa ekmek götürdüğünü” iddia edenlerle “onları ekmekten mahrum bırakanların” farklı kılıklardaki aynı kişi olduğunu anlaman biraz zaman, biraz da roman alacak. Siyasî tarihimizde bunu göremediği için “gencölen” pek çok insanın erken ölümü kadar aldanarak ölmüş olmaları da üzecek seni.
Valizin kalbinden ağır olmasın
Nabzı atmayan pek çok fikir bulacaksın önünde. Bunlar seni tüy kadar hafif yapacaksa uzak dur, derim. Tüy kadar hafif olursan başkasının iradesine teslim edersin kendini, hep dua edersin rüzgâr kesilmesin diye. iradesini başkasının rüzgârına teslim edenin duası ne kadar etkili olur? Ama kuş kadar hafif olursan, bu defa rüzgâr bile duacı olacak senden. Öyle olursan konmak da göçmek de sana kalmış. (Ben bunu üzerine konduğum minicik bir Valery risalesinden öğrenmiştim.) Uçmayı öğrenirken aldığın yaralardır seni güzel gösterecek olan. Özgürce uçmanın da derinlere dalmanın da başka yolu yok.
ikbal, başarı, para… Bunlardan tiksin, diyecek kadar zaman sürgünü bir iptidai değilim elbet. Türkçenin tapusunun bir ucundan tutan Dedem Korkut da “Allah seni namerde muhtaç etmesin,” diye bitirmez mi hep sözlerini? En iyisi her konuda eskilerin mutedil hikmetine güvenmek, ne kimseye köle olacak kadar az ne de kimseyi köleleştirecek kadar çok istemek. Kimseye borcun olmayacak. Yakıtını kalbinden alan herkes gibi, valizin kalbinden ağır olmayacak.
Mükemmel beden, yoktur.
Başında “çok” sıfatı olan şeylerden uzak durmaktan zarar gelmez: “Çok Okunan”, “Çok Tıklanan”, “Çok izlenen.” Yani herkesin gittiği yoldan gitmezsen, bir şey kaçırmış olmazsın. “Çok Düşünülen” hariç, o çünkü az söyleyecektir, kendini gizleyecektir. Anlamın üzerine bir mum gibi titreyecek, sessizce aranıp bulunmak isteyecektir. Bazı yerlerde bulunmak, bazılarından da uzak durmak sana değer katacak.
O yaşlarda sana hâkim medya tarafından hep “ideal beden”, “ideal hayat” dayatılacak. Hep kusurların gösterilecek sana, sivilcelerin, endamın... Psikanalist Dr. Ramiz Bey’in üst perdeden ve uzman olmanın bütün iktidarıyla konuşması karşısında Hayri irdal nasıl dilsiz kalmış, “Ben deli değilim,” “Ben suçsuzum,” diyememişse senden de şahsiyetini yapan hasletlerinden kurtulmanı isteyecekler. Adının önünde “müşteri” kalana kadar yontacaklar seni. Bana sorarsan mükemmelliği dilemek şirk koşmaktır.
Herkesin hoşuna gitmeyi dileme bence. Sevimsizliğe razı değilsen tabii. Herkesi sevmek zorunda da değilsin, hem herkesi seversen dürüst olanları incitmiş olursun. Herkes tarafından sevilmeyi istemek marazi bir taleptir. Öyle olursa da seni gerçekten sevenlere haksızlık edersin. Ayrıca israftan da kaçınman gerekecek. Sevgiyi, Mayıs göklerini, ikindi sularını, demli çayın buğusunu, dostlukları, çınar gölgelerini israf etme sakın.
Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır.
Bu putlara inanan herkes daha çok görünmeni isteyecek senden. O zaman sana bir iç ses, sesler kesilince duyabileceğin bir gizli arkadaş gerekecek. Tam adımını atacakken, ensende soluğunu duyurarak, “Başkasına aşikâr olan, kendine sır kalır,” diyecek bir arkadaş. Kitapların kapağı altında senin onları uyandırmanı bekliyorlar.
Yanına ne alacaksın peki? Biraz inat, sabır ve metanet, “Bu da geçer ya hû” biraz. Uzun yol şarkıları, Attar alacaksın kuş dilini çözmek için. Değil mi ki senin de bir padişahın var. Uzakta. Onun için çıkmamış mıydın yola? Öyleyse Prens Mişkin budalalığı al biraz, Holden Caulfield’dan müdanasızlık, Hz. Ömer’den öfke. Cyrano’dan “istemem eksik olsun,” tiradını almayı unutma. Korkup titrediğin zaman hüdhüd sesiyle Hz. Ali’den dayanma gücü. Talep alacaksın, aşk, mağrifet, ve hayret elbet. Kuşlar bile padişahlarına giderken neler almışlar; sen bunları almışsın çok mu? Haksız eleştirililerden üşürsün diye, Şeyh Galib'ten Temmuz güneşi, can nuru koy çantana. Civanperçemi ve biraz tebessüm al tabii; hamakat karşısında gülüp geçebilmek için.
“Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”
Özgürlüğü de çok abartıp üzerinde baskı hissetmeni istemem. Özgürlük gönül dinginliğinden, mutmain bir ruhtan başka nedir ki? “istemem eksik olsun,” diyebilenden daha özgürü var mı şu dünyada. Özerk olmayı da deneyebilirsin. Başarının, şunun bunun sırrını vermeye çalışanlara kulak asma sakın. Bu bir sır olsaydı paylaşmak istemezlerdi elbet. Sen kendi sırrını kendin bulacaksın. Senden zamanın ruhuna (Zeitgeist) uymanı da isterler; moda denilen o puta. Zamana uymak demek, ona boyun eğmek; ikbal karşısında çözülmek, kimliğinden soyunmak değil, zamana kendi varlığını sürekli hatırlatmaktır.
Görüyorsun ya, söz konusu gençlik olunca hemen gevezeleşiyor insan. Kendi gençliğini yoğurma zahmetini gösteremeyenler, başkasına gelince ne kadar kolay konuşabiliyorlar değil mi? Herkes kendi boşluğunu başkasının hayatıyla ne kolay dolduruyor.
Bana sorarsan bunların hiçbirine kulak asma. Kendi masalını, kendine ait kelimelerle, kendin inşa et. Yolda olduğunu unutmadan dilediğin kadar oyalan. Varacağın yeri küçük görenlere aldırma. Kendi seçtiğin yol verecektir seni sana.
Acele etme.
“Dile ki uzun sürsün yolculuğun/ Serüven dolu, bilgi dolu olsun/ Nice yaz sabahları olsun/ Eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde/ Ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerden”*
* Kavafis’in “ithaki” şiirinden