bugün

turk tiyatro tarihinin en onemli insanlarindan biri.

(bkz: ortaoyuncular)
(bkz: içinden tramvay geçen bir şarkı)
(bkz: ferhangi şeyler)
(bkz: seyircili seyir defteri)
(bkz: fişne pahçesü)
(bkz: köhne bizans)
(bkz: felek bir gün salakken)
(bkz: çok tuhaf soruşturma)
(bkz: elveda ssk)
çok yeteneksiz,soğuk bir insan.an itibariyle tv makinasında boktan esprileriyle,rating kaygısındaki okan'a soğuk terler döktürmekle meşguldür.
pardon filmi atlanmaması gereken sanatçı. metro firması sponsor olduğu için otobüste izlemiştim. *
26 Şubat 1951 tarihinde Samsun'un Çarşamba ilçesinde doğan, son zamanlarda ise kavuk da kavuk diye kafamızı şişiren oyuncu.
stand up diye tabir edilen gösteri sanatını ferhangi şeylerle yıllar önce yapması nedeniyle halen kavugun haklı sahibi. tam bi sanatcı bi rivayete görede hasss. sktir küfrünü bize kazandıran zat. ayrıca derya baykal ile evlenip bosanmıs kişi. oteller kitabı adlı bi kitabı daha vardır otellerde gecen sacmalıkları anlatır. biraz kibirli olması dısında hoş insan dır. pardon filminide oğlu yönetmiştir.
bir insanın ne kadar itici olduğunun göstergesi olan kişidir iyi bir tiyatrocu olabilir güzel oyunlarda yazabilir ama bunların hiç biri insanlık vasıflarından yoksun olmasını kapatamaz yaşanmış bir örnekle anlatırsak: yer ankara da bir sergi salonu ferhan şensoy un ayağı kırılmış alçılı bir şekilde sergiden çıkmakta yavaş yavaş yürümekte yanına yaklaşan 40 lı yaşlarında bir kadın şensoya aaa ferhan bey çok geçmiş olsun çok üzüldüm demek te şensoy ise kadının yüzüne 2 sn bakıp ağzını açmadan arkasına dönüp yürümekte ve de kadın dumur.
pardon filminde harikalar yaratan buyuk tiyatrocu.
büyük tiyatro üstadıdır kendisi.
meşhur kavuğun şu andaki sahibidir.
ve gerçekten de "küfür etmek bir insana bu kadar mı yakışır" dedirtir.
(bkz: kiralık oyun)
(bkz: aşkımızın son durağı)
hiçde gerekli olmayan silik bir tip.
beşbenzemez, ve fakat, lan... bey, sayın, hassiktir,aç parantez,brecht sözcüklerini sıkılkla kullanan, argoya rönesansını yaşatan laf ustasıdır.
(bkz: gündeste)
nefret edilesi insan ve ne yazık ki kavuk'un son sahibi.Münir Özkul böylesine bir hatayı nasıl yaptı,bilemiyorum.
kitapları da olan büyük tiyatrocumuzdur.

(bkz: elveda ssk)
(bkz: Hacı Komünist)
(bkz: Eşeğin Fikri)
(bkz: Rum Memet)
(bkz: ferhantoloji)
(bkz: Kalemimin Sapını Gülle Donattım)
(bkz: Falınızda Ronesans Var)
(bkz: Oteller Kitabı)
(bkz: Denememeler)
(bkz: ingilizce Bilmeden Hepinizi I Love You)
(bkz: Güle Güle Godot)
(bkz: Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı)
(bkz: Düş Bükü)
(bkz: Ayna Merdiven)
(bkz: Kazancı Yokuşu)
(bkz: Gündeste)
(bkz: Afitap ın kocası istanbul)
(bkz: Şahları da Vururlar)
hacı kominist adlı kitabıyla beni otobüste sigara krizine sokup kıvrım kıvrım kıvrandıran yazar.
ferhan şensoyun edebi dehasını ortaya koyan bir kısa yazı buyrun buradan okuyun:

zikrimin ince guzu - ferhan şensoy

yürüyorlardı, havadan sudan konuşarak ve havadan sudan konuşmaya özel özen göstererek, bunu birbirlerine hiç göstermeyerek yürüyorlardı yola bir eziyet biçiminde, bunu yola sezdirmeden. yolun da onlarla fazla ilgilendiği söylenemez.
bir gören olur, bir duyan olur kuşkusuna bürünmüş, kuşkularının yakalarını kaldırmışlardı. en azından birbirlerini duyabilirlerdi. buna daha önce çabalamış, başaramamışlardı. yitirmenin şiiri her ikisinin de başını iyice döndürmüştü. yitirmeye alışmak da bir biçim işte. büyük adamcılık oynayan çocuklar gibiydiler.
yeniden mi başlamak? yaşanmışlar yaşanmamış varsayılabilir mi? söz bitti. yol bitmiyor. yolun kıyısında ısırganlar bitiyor. dört dörtlük susku. derken susku tükeniyor.
- oturalım mı şuraya?
dedi adam. kadın umursamaz, duraladı. bakındı. oturdular. kadın martıları saymaya koyuldu, çok şeyler düşünüyormuş, korkunç bir şeyler söyleyecekmiş, yılları iki tümleçin sırtına yükleyecekmiş gibi aralandı tavşan ağzı, bir şeycik demeden kapandı dudakları. adama geldi bir şey dememe sırası. karadeniz'e doğru yolalan bir argın gemiye bindi gitti adam kadından gizli, yerinden hiç kımıldamadan. eğer güçsüzsek güçlü olmaya her sabah yeniden andiçmenin anlamı yok. and da içki gibidir, fazla içilmemeli, her şeyin fazlası sakıncalı. adam cebinden konyak şişesini çıkardı, dikledi, sanki o gün içkiyi bırakacakmış gibi. bir yerlerden başlamak gerekliydi söze.
- biliyor musun, ben sana hiç de az değilim, çünkü söylediklerimiz pek önemli değil...söylemediklerimiz ve ağzımızdan kaçırdıklarımız var...
havada dondu kaldı adamın dedikleri. ikisi bir süre boş boş adamın dediklerine baktılar, birbirlerine sezdirmeden, birbirlerine bakmamaya özen göstererek, bunu birbirlerine belli ederek. bir özgür simitçi geçti adamın dedikleriyle oturuşları arasından. adam sigara çıkardı. yakılındı. aynı anda üflediler dumanlarını. dumanları birbirine karıştı, dumanlar dondu kaldı karşılarında, dumanlar cürmü meşut, dumanlar hüzün dağları adamla üsküdar arasında, kadınla kızkulesi arasında, adamla kadın arasında.
- hiç bir şey daha söyle, kalkalım!
dedi adam kırgınca, sigarasını denize attı.
- neden hep böyle mutsuzsun? ya da öyle olmaya uğraşıyorsun?
sözleri döküldü kadının tavşan ağzından. kimbilir ne demek istiyordu? kimbilir neler düşünüyordu. devrilen bir şarap şişesi gbi döküldü cümle, ne denli silsen de silinmez devrilme.
- kalkalım!
demeden kalktı adam. kalktılar. yürümeyi yapıştırdılar demin yırttıkları yerden. adam yola ettiği eziyeti inceliyor, kadın çok sevdiği ayakkabılarını birbirine değişik açılarda basarak kimbilir dansı adımları deniyordu. çirkin beton bir elektrik direği geçti aralarından.
ne kadar yürünse ne olur bu yol? adam adımlarını yavaşlattı. kadın hızlanıyordu ve ardına bakmıyordu. sanki uzun süredir birlikte yürümüyorlardı. adam durdu, kadın gidiyordu. adam karşı kaldırıma geçti, geri döndü. sıfırdan başladı yürümeye. yol aynı yol, ısırganlar sanki daha sevecen.
hem kundura boyacısı hem hüznünün işportacısı bir çocuk oturmuş yolun kıyıcığına gülümsüyordu.
- n'aber?
- iyi!
- gel oturalım şu çay bahçesine, parlat bakalım dul ayakkabılarımızı.
- yenge n'oldu?
- yolu sevdi, yürüyor.
kapıştılar cila kokusuyla konyak kokusu. çocuğun eline büyük geliyor fırçalar, tam kavrayamıyor, kimi zaman birini düşürüyor, hemen o sırada öbür fırçayla boya sandığına bir iki vuruyor, yere düşen fırçayı havada bir iki döndürüp yakalıyor, sanki bu onun belirli bir numarasıymış gibi yapmaya uğraşıyor, can havliyle koyuluyor ayakkabıyı parlatmaya. yaşı ondört. gören altı, bilemedin yedi sanar. gelişememiş. niye gelişsin, gıdasız kalorisiz bir büyüme denemesi. diyarbakır'dan gelmişler. babası üveymiş. ilkini vurmuşlar tophane'de. okutmuyormuş yeni babası.
- okuma neymiş? çalış, para getir ulan!
demiş. burnunun sümüğünü sildi boyacı çocuk. ele sümük burna boya bulaştı.
- yeni baban ne iş yapıyor?
- içiyor!
havada dondu kaldı çocuğun sözcüğü. ikisi bir süre boş boş çocuğun dediklerine baktılar, birbirlerine sezdirmeden, birbirlerine bakmamaya özen göstererek, bunu birbirlerine hiç çaktırmadan ve hüznün yasalarının kapsamı dışına sarkmadan. utana sıkıla bir fırt aldı adam konyağından, boyacı çocuk yanık ötesi bir türküye başladı kürtçe.
- sen okuma yazma biliyor musun?
diye kesti çocuk türküyü. adam doğal bir baş hareketiyle olumlu yanıt verdi.
- bana da öğretsene!
- boşver be çocuk, olduğun gibi kal.
çocuğun kapkara gözleri büyüdü kadife bir istek fışkırdı gözlerinden.
- ben senden boya parası almiim. sen bana adımı yazmayı öğret.
- peki. yalnız hep türkü söyleyeceksin.
- türkü kolay, söyleriz.
dedi çocuk, yürek kakan bir gazele başladı. zaman zaman şah damarı yerinden fırlayacak gibi, incecik boynu kızaran yerinden kopacakmış gibi oluyor, kara gözlerini devirip denize bakıyor, deniz oralı olmuyor, çocuk denize küsüp gene adama dönüyordu.
kalktılar. çocuk boyundan büyük sandığını sırtladı. isırganların yanından yürümeye başladılar. köşedeki bakkaldan bir defter, bir kurşun kalem, bir silgi aldılar, hiç konuşmadan, çocuk büyük bir adam gibi, adam küçücük bir çocuk gibi yola koyuldular.
arkadaşsız yürünmüyor ısırganlı yol.
sigara tiryakisi... üretmek sözkonusuysa türkiye'de en iyilerden biri. ayrıca ertesinin yerine devrisi yi kullanması sık görülen özelliğidir.
nefis üslubu, konuşur gibi anlatımıyla kitaplarını elinden bıraktırmaz üstad.
(bkz: pardon) filminde döktüren oyuncu...
mükemmeL oyuncu , yazar...kimi zaman deLi , kimi zaman usLu..kimi zaman komik , kimi zaman ciddi..Lafını hiç esirgemeyen , topLumsaL sorunLarı çok güzeL işLeyen , türkiyede orta oyununu sürdüren insan...
son zamanlarda, selamını verip alkışını alırken gözleri fena halde dolan ustadır.
benim ağlayasım gelmektedir o dakikalarca alkışlanırken.
ukala dümbeleği.
"müslüman olmak için önce şizofren olmak gerekir." demiş büyük insan.
kiralık oyun isimli oyunuyla gönlümü fethetmiş yazardır.

ayrıca oyunun sonunda kendi yazdığı bir şarkıyı seslendiriyorlar hep beraber. tamamını hatırlamıyorum ama son satırları şöyleydi:

devlet nedir canım insan çok önemli,
insan en önemli..