(bkz: feodalizm)
orta çağ avrupa'sında temelleri eşitsizlik üzerine kurulmuş siyasi bir rejim.
(bkz: Derebeylik)
Toprak mülkiyetine ve toprak kölesi emeğine dayanan ekonomik düzen..

fransızca kökenli bir kelimedir..ve genelde kime sorsanız

-'feodalite nedir çocuğum?'

+'derebeylik'tir emmi..

klasiktir..anlamını bilmezler..'dir'dir onlar için..hey yarabbim..
istanbulun fethiyle keşfedilen büyük toplarla derebeylerin şatolarının yıkılmasıyla bittiği söylenir durur.
toprak sahiplerinin dünyayı ben yönetirim havasında olduğu gereksiz bir yönetim biçimi.
siyasal iktidarın bölünmüşlüğünü ifade eder.
yetkiler kral ile soylular arasında paylaşılmıştır.
kapalı bir tarım ekonomisi vardır.
sosyoekonomik anlamda halk , toprağın mülkiyetini elinde bulunduran , küçük bir guruba her bakımından bağlı ve bağımılıdır.
(bkz: ankara)
siyasi ve askeri gücü elinde bulunduran, toprağın mülkiyetine ve çeşitli ayrıcalıklara sahip bir senyörler sınıfıyla bu sınıfa bağımlı köylüler sınıfının yer aldığı, tarıma dayalı siyasi ve ekonomik düzen.
derenin başında eli kılıçlı adamların beklediği rejim.
avrupa'nın ekonomik gelişimini erken tamamlamasına katkıda bulunduğu ifade edilen yönetim şekli. kültürel olarak gelişmişliği engellemiş olsa bile derebeylerin kapital denilen sermayeyi yüzyıllarca ellerinde tutması ve derebeyliğin dağılmasıyla bu sermayenin avrupa'ya dağılması avrupa'nın ekonomik büyümesinin temel taşı olarak görülmektedir.
orta çağ avrupasında toprağa bağlı siyasi rejimdir. yönetimde senyörler etkilidir.
baron < kont < dük < arşidük* < kral < imparator

bunlar birbirlerine vassal-süzerin bağıyla bağlıdırlar.

tabii şehir ve kiliseler ayrı sınıflara giriyor bunlar arasında. zaten avrupa feodalitesinde üç ayrıcaklıklı grup vardır.

1- ruhban
2- soylu
3- burjuvazi

ruhban sınıfı sıradan rahipten mezhebine göre papa/kardinal ya da başpiskoposa kadar yolu var. yani onlar da kendi aralarında garip bir vassal-süzerin ilişkisi içindeler.

burjuvazi ise apayrı bir konu. mahalle bakkalından tutun da zamanında donanmasıyla ingiltere'yi ablukaya almış hansa birliği'ne kadar. tabii bunlarda rütbe ya da makamdan çok para konuşuyor.

feodal düzende soylular içinde kral yalnızca birincidir. primus inter pares diye geçer bu durum. kralın yetkilerinin içine ederken diğer soylular arasında mutluluk yaratır. şöyle ki varsıl ya da askeri açıdan bir bölgenin baronu yoksul ya da askeri açıdan zayıf bir bölgenin kontundan daha güçlüdür. aynı şey kont-dük, dük-kral, kral-imparator için de geçerlidir. bir de buna süzerinin vassalların birbirleriyle olan ilişkilerine burnunu sokamamasını katarsanız koca sistemin üzerinde yükseldiği yegâne olgunun şatoları çevreleyen surlar olduğunu anlamanız kolaylaşır. bunu da ateşli silahların, daha doğrusu topun kullanıma girmesi öpüp bırakmıştır.

anadolu'daki karşılığı anadolu beylikleri değildir çünkü bu beyliklerin birbirleriyle vassallık ilişkileri bulunmamıştır. sonrasında osmanlı devleti roma imparatorluğu'nun emperyal yönetimini aldığından da hiçbir zaman gerçek anlamda feodalite ortaya çıkmamıştır.
feodalite(derebeylik), ilkçağdan farklı bir iktisadi ve sosyal düzene ve o düzeni belirten değerler sistemine sahip düzen bütünüdür. D
değerler sistemin de ise hemen hemen tek başına Hristiyanlık temsil ediyor. kilise, bu temsilcilikte bir aracı rolünde.
ortaçağın sonlarına doğru, hem iktisadi ve sosyal düzende hem de değerler sisteminde köklü değişmeler başalar. batı uygarlığını asıl doğuracak olan da işte bu değişikliklerdir.

feodalitenin doğuşu ve nedenlerinin başında barbar istilalarının yarattığı güvensiz ortam ve de Batı Roma imparatorluğu'nun yıkılışıyla birlikte gelen otoriteden yoksun ortam gelmektedir. bu nedenden dolayı, aynı zamanda siyasal, hukuksal, iktisadi ve sosyal bir rejim olan feodal düzende devlet birliği yoktu. ülkeler birçok beyliklere ayrılmış durumdaydı. siyasal açıdan devlet iktidarının parçalanmış olması ve halkın doğrudan devlete değil de toprak sahibi olan "senyöre" bağlı olması bunun göstergesidir. feodalitenin doğuşundaki diğer nedenler ise ilkçağdan farklı olarak gelişen üretim yöntemleri, bunu takiben köleliğin değişmesiyle oluşan yeni sınıf "serfler" ve toplumdaki himaye ilişkileridir. ayrıca Akdeniz'in kıyılarının islam egemenliği altına girmiş olmasıdır. böylece Akdeniz ticaret yolları bir kısım avrupa ülkelerine kapanmış ve bu ülkelerin Dünya ticaretiyle ilişkisi kesilip içe kapanmasına neden olmuştur. bu durum ise malikane sisteminin gelişmesine ve "para ekonomisi" yerine "aynî" diyebileceğimiz bir ekonominin gelişmesine ve tam anlamıyla tarımsal bir uygarlığın egemen olmasına yol açmıştır.

feodalitede topraklar, "fief sözleşmesiyle" hiyerarşik bir düzene bağlanmıştır. sözleşme iki yanlı olarak senyör ve vasallar arasında gerçeklermiştir. senyör adaleti dağıtma ve koruyuculuk gibi görevlerle yükümlüdür, vasallar ise senyöre karşı hizmet borçludurlar. bu hiyerarşi içinde kral en tepededir, yani senyörler senyörüdür. Bu duruma en güzel örnek Ortaçağdaki Fransa feodal yapısı örnek gösterilebilir.

feodal dönemde sosyal sınıflar, dövüşen soylular, dua eden rahipler ve çalışan köylüler ile serflerdir. bu sosyal sınıflar arasında iktisadi eşitsizlik ve iktisadi eşitsizliği tamamlayan hukuksal eşitsizlik vardır. Ayrıca sınıflar arasında geçişler kast sisteminde olduğu gibi imkansız olmasa da oldukça zordur. soylular ve rahipler ayrıcalıklı sınıflardır. özgür köylüler ve serfler, bütün değerleri yarattıkları halde, üretim araçlarına tam sahip olmadıkları gibi, hukuksal durumda da aşağı durumdadırlar.

feodal dönemin sonuna doğru ortaya çıkmaya başlayan zengin burjuva sınıfı önceki kavramların anlamlarını değiştirecek ve Ortaçağ'ın sonlarına doğru Batı'da kendini gösteren en önemli sınıf olacaklardır.