entry'ler (88)

sofra sırları

alışılmışın dışında takılan ümit ünal'ın yönetmenliğinde olduğu, bir ev kadınının psikolojik baskılar altında seri katile dönüşümünü ele alan film, izleyeni boğuk ve iç sıkan bir hava ile karşılanıyor.

bir kadının sönmüş ve aşırıya kaçan bir biçimde olan standartlaşmış hayatını evdeki soluk ışıklar ve dış mekanların sürekli kapalı olması oldukça etkili bir biçimde tamamlamış. bu durum kadının iç dünyasını yansıtmak için oldukça uygun. senaryo örgüsü standart biçimde günlük hayatın görüntülenmesi ve baş rol karakterinin özelliklerinin tanıtımı ile başlayıp, "tetikleyici olayın" başlangıcıyla birlikte sizde rahatlıkla filmin içine dalıyorsunuz. olay örgüsünün yönetmen tarafından ince ince işlenmesiyle hem kadını ruh halini daha iyi anlıyorsunuz hem de olaylar git gide daha ilginç bir hale dönüşüyor. başlarda zayıf ve kırılgan olan kadının ruh hali git gide değişiyor ve tehlikeli ve korkutucu(insanı geren) bir hale döşüyor. lakin tüm bu durumlar içerisinde filme küçük garip esprilerin eklenmesi de ihmal edilmemiş.

oyunculuklar ise zaten çok iyiydi ama bir noktayı beğenmedim. demet evgar'ın filmin başındaki performansını tiyatro oyunculuğu gibi hissettim. rolde duyguyu yansıtmak için aşırıya kaçmış gibi geldi bana. bu da kendinizi o sahnede tiyatrodaymış gibi hissettiriyor. onun dışında diyecek söz yok. oldukça iyi.

kısacası film youtuberların yaptıkları yanında tam bir şaheser. tabi bu karşılaştırmayı yapmakta hata olur. önceki iki cümle için özür diliyorum. filmi izlemenizi tavsiye ederim. tabi vizyonda iken.

not: gittiğim salonda topu topu 8 kişi bu türk filmini izliyorduk. türk filmlerinin, gişede daha çok izlenmesi umuduyla.

kingsman the golden circle

yönetmen olarak tekrar matthew vaughn kamera arkasına geçtiği devam filminin ilk sahnesi büyük bir aksiyonla başlıyor yine ama bu sefer ilk filmin aksine devam sahnelerde hızlı başlayan filmi bir durgunluk içerisinde buluyoruz. filmde bu durgunluğu çeşitli esprilerle kapatmaya çalışmışlar ama yine de içinizde eee şimdi ne olacak hissiyatı uyanmıyor. galiba bu durum devam filmlerin genel bir kaderi gibi. aksiyon sahneleri ise ilk filmde olduğu kadar iyi, hatta daha da iyi diyebiliriz. yönetmen aksiyon sahnesinin nasıl çekileceğini iyi biliyor. sahnelerin çekim tekniği ise sanırım ilk önce oyuncuların yavaş hareketler ile çekilen karelerini daha sora efektler ve hızlandırmalar ile yeniden işliyorlar ve böylelikle oldukça net bir aksiyon sahnesi karşımıza çıkıyor.
bu sefer ilk filme oranla daha çok karakterlerin hikayelerine odaklanıldığını bir film olmuş. sanırım bundan dolayı durgunluk hissi doğuyor içimize. filmi Türkçe dublaj olarak izledim ve şaşırtıcı şekilde başarılı buldum. sayılı iyi Türkçe dublajlı filmlerden biri. diyaloglardaki espriler dublaj ekibi tarafından iyi seçilmiş ve kendinizi olaylar içerisinde kahkaha atarken bulabiliyorsunuz.
film genel olarak iyi ama ilk filmin biraz gölgesinde kaldığını söylemek gerek. bu durumu imdb puanlamasında da görebiliyoruz.

belgica

Hollywood dışından ve alışık olmadığımız farklı tonlara sahip Avrupa-Belçika sinemasına ait filminin yönetmenlik koltuğunda orta yaşlardaki felix van groeningen oturuyor. film bizleri uzun zaman sonra karşılaşan ve bu karşılaşmadan sonra ruhsal değişimler geçiren iki erkek kardeşin başından geçen olayları anlatıyor. karekter incelemesine ve değişimine derinlemesine değinen film bunun yanında toplum içindeki kadın erkek ilişkilerine ve çatışmalarına da ışık tutmaktadır.

kings man

bir matthew vaughn filmi olan kings man yönetmenin diğer filmleri gibi daha çok olay örgüsüne yoğunlaşmış bir film, karakterlerin gelişimi veya özellikleri ise ikinci planda kalıyor. bundan dolayı filmin başındaki zeki ama derslerine çalışmayan genç adamın birliğe girmesi ve ruhsal değişimi ve gelişimi bana göre arka planda kalmış. lakin söylemek gerek ki filmin aksiyon sahneleri oldukça iyi. özellikle kilise sahnesine ve sahnenin çekim tarzı oldukça ilginç ve kendinizi sahneyi izlerken ağzı açık bir şekilde bulabilirsiniz. filmin konusu gereği ingiltere'de geçmesinden mütevellit o eski ingiliz gelenekleri ve halktaki avam kamarası-lordlar kamarası ayrımı olayına değinilmiş. filmdeki renk ve ton ayarlamaları ise oldukça uyumlu. son sahnelerdeki birden bire ortaya çıkan kur yapma ve sevişme ise baş rol oyuncusunun illa sevişmesi gerekiyormuş da bunu da son sahnelere sıkıştıralım havası vermiş. film izlenir mi diye soruyorsanız eğer vaktinizi boşa geçirmiş gibi hissettiren filmler gibi değil, aksiyon seviyorsanız izlenebilir.

imam gazalinin kadınla ilgili tavsiyeleri

başlığı açan arkadaş bu yazanların(!) nerde yazılı olduğunu da keşke aktarsaymış. varsa eğer tabi.

allah hastalara şifa dertlilere deva veriyo mu

Allah O’dur ki, Hâlik (yegâne Yaratıcı)dır; Bârî (pak, ortaklar edinmekten mutlak manâda uzak Yaratıcı)dır; Musavvir (her varlığa ona en uygun şekli veren)dir. O’nundur en güzel isimler. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih (O’nun her türlü noksandan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda uzak olduğunu ikrar ve ilan) eder. Ve O, Azîz (mutlak izzet ve ululuk sahibi, her işte mutlak üstün ve galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.

59/haşr-24(ali ünal)

"hakîm" kelimesine dikkatinizi çekmek istiyorum. çünkü entry nin yönelttiği sorunun cevabıdır.

good will hunting

gerçek hayatta da arkadaş ve mahalle komşusu olan matt damon ve ben Affleck in gençlik zamanlarında yazdıkları ve pek çok yapımcıya başvurduktan sonra kendilerinin oyuncu olarak kabul eden Lawrence Bender ve bir kaç yapımcı ortaklığında ortaya çıkmış olan oldukça iyi bir film. en iyi senaryo ve en iyi yardımcı ödüllerini oscar'da kapmış olan filmin öyküsü insanı sıkmıyor ve iş görüşmesinden sonra robin willams'ı sahneye geçiş şeklini baya beğendim. bir ara acaba hayal mi görüyor diye düşünmüştüm yönetmen orayı iyi ayarlamış. filmi izlerken terapistle olan muhabbettelerde film soruları aynı zamanda size de yöneltiyor. ayrıca filmin güven duygusuna ve insanların aralarındaki bağların güvenle birlikte var olabileceğine dikkat çekmesi senaryonun devamlılığı içinde iyi olmuş. kötü denecek noktaları ise pek yok. zaten film imdb'de de oldukça iyi bir puan almış.

kitap yazacak olsanız ilk cümlesi

herşey yek bir halde.

gözlüklü erkek çekiciliği

eskiden kullanıyodum ama hiç faydasını görmedim. belki de yanlış çeşidini kullanıyordum. evet.

yazar nickinden kişiliğini tahmin etmek

radikal noise: köktenci kararlar alan biri.

derste entry not almak

tuna vilayetinin bu esaslara göre yönetilmesi için iki ayrı nizamname çıkarılması. trafiğin kontrolu tumvacılar kiralar yol ve ışıklandırma kontrolu.
19. yy sonlarında osmanlıda oluşturulan yerel yöbetimlerin belediye başkanları ücret almadan görevlerini sürdürmekteydi. sadece kendi işleriyle ilgilenirlerdi. 1860-70 oluşturulan yapılar yaşanan ekonomik sıkıntılardan dolayı işlevlerini tam yerine getirememiştir. meçlisler merkezin sıkı denetiminde olduğundan dolayı tüzel kişilikleri yok.
1871 de tuna da gerçekleştirilen yapıların mayalarının tutmasından dolayı diğer vilayetlerde de oluşturulması kararı alnıyor. 1871 nizamnamesi. ingilteredeki yerel yönetimlerden bir tık daha iyidr. oluşturulurken fransız düzeninde renk alınmıştır. pratik olduğu için alıyolar. var olan valilerin yetkileri artırılıyor. bucakalardan oluşan nahiyeler tek bir yönetim altına alınıyor. üyelerin yarısı merkezden atanırken yarısı seçimle belirleniyor. valilerin ordu üzerindeki söz sahibi ellerinden alınıyor. ders 1 sonu

uçak düşme vakalarının artması

uçak sayısı artmış olmasından dolayı ortaya çıkabikecek olağan olaydır. zira dünya üzerinde günde kaç tane uçak kalkıyor.

dağ 2

sinama perdelerinde çokça rastladığımız antin kuntin kahramanların bile dünyayı kurtardığı amerikan propaganda filmlerinin yerine gerçekten sinema perdelerinde izlenmesi gereken (türk sinamasının gelişmesi için), anlatmak istenilerin bence iyi işlendiği bir yapıt. ilk önce türkiye propagandası yapılan bir film izlemek gerçekten güzel oluyormuş. uzun bir aradan sonra bu duyguyu bizlere hatırlatan dağ 2 kadrosuna cümleten teşekürler.
filme bakacak olursak. hem senaristliğini, hem yönetmenliğini, hem yapımcılığını hem de tüm bunlar yetmemiş gibi kurgusunu yapan alper çağlar abimizin elimden güzel bir iş çıkmış. filmin zaman çizelgesinde yapılan gitgeller, yani anılarla anlatılan küçük konular, oyuncuların kişilikleri filmin ana konusu ilerlerken izleyicide yeri geldiğinde dinlenme molası gibi, yeri geldiğinde de üzüntülere boğan güzel geçişler olmuş.
filmin genel konusu hangi görüşten olursak olalım,hangi kişilikte olursak olalım, hatta ırakta yaşıyan bir türk olsak bile hepimiz biriz. tabi bunun yanında ağır basan diğer konu bordo bereli yiğitlerimizin çektiği sıkıntılar, askerliğin getirdiği fedakarlık, kardeşlik olsun güzel yansıtılmış. bölge halkının nasıl bir halin içinde olduğunun gösterilmesi de gayet güzel bir yaklaşım.
savaş sahnelerine gelecek olursak türk sineması için umutlandırıcı buluyorum lakin halen alacak çok yolumuz var. burda küçük bir eksi eleştiride bulunacağım. şimdi nişancılık olsun, savaş taktiği olsun, hele hele yakın dövüş olsun senelerce eğitimini almış bordo bereli yiğitlerin filmin son sahnelerinde bulunan yakın dövüşlerde sıradan yağmacı olan daeş birlikleriyle dövüş babında yerlerde yuvarlanmaları bana biraz nasıl desem mantık hatası gibi geldi. bana göre biraz daha etkili yakın dövüş sahneleri olsaydı filmin başarısını daha çok arttırırdı.
diğer yandan diyaloklar olsun, oyuncuların film içindeki hal ve hareketleri, cüneyt arkın dayımızın oğlu olan keskin nişancı yeğenimizin sarf ettiği şiirsel sözler yapıtın dokusuna son derece uygun olmuş.
kısacası sinamada izlenmesi gereken hatta arkadaşlara izletilmesi gereken güzel bir yapım.
izleyin arkadaşlar pişman olmazsınız.

insan büyür beşikte
mezarda yatmak için
kahramanlar can verir
yurdu yaşatmak için...

başkanlık federasyon demektir türkiye yi böler

hahahaha güzel espiri devamını bekliyorum.

trio mandili

bugün sosyal medyada takıldığım sırada rastladığım ve ilgimi oldukça ilgimi çeken 3 genç gürcü kızdan oluşan müzik grubudur. sanırım genelde Kafkasların folklorik yerel şarkılarını söylüyorlar. şarkı söyleme formatları bir gürcü kızı özçekim ayarındaki telefonu tutarken baş solistliği üstleniyor. yanında biri kendinden hafifçe daha kısa ve zayıf kız var, o grubun hareketli ve neşeli olanını temsil ediyor. son üye ise elindeki gürcülere özel bir çalgı olan 3 telli panduri çalıyor. sanırım bu son üye biraz çekingen bir tip. hareketlerinden öyle bir hava seziliyor. şarkı söyleme tarzları ilk başta çok güzel gibi gelse de bir süre sonra normalin bir veya iki tık üzerinde olduğu anlıyorsunuz ama iyidir yani arada dinlenirler. son olarak sanırım grubun ast solisti dışındaki değer iki üyesi bu yıl değişmiş lakin güzel olmuş yeni üyeler hem yüz güzelliği bakımından hem de ses güzelliği bakımından eskilere göre daha iyiler. güzel bir değişiklik olmuş. grup Gürcistan da üne kavuşmuş olsalar da dünya ya açılmaları için daha çok çalışmaları var bence.

psikesinema

elimde yedinci sayısı bulunan ve rastladığım iyi oldu dediğim dergidir. uzun zamandır adam gibi bir sinema dergisi arıyordum sonunda buldum. sanırım iki ayda bir çıkan bir dergi. sinema üzerine oldukça geniş bir yelpaze üzerine hazırlanmış yazıları var. özellikle elimdeki sayıdaki yılmaz güney dosyasıyla hiç izlemediğim bu abinin neden bu kadar popüler olduğunu gayet anladım(dönem artistliğiymiş meğer).
içinde film incelemeleri, film tanıtımı, kamera arkası, yerel film festival tanıtımı, vizyona girecek seçme film bildirileri, dönemsel sinema incelemelisi ve daha bir çok başlık var.
merak ederseniz okuyun yani başka ne denir.

kopya çekmek

vizelerin yaklaşmasıyla hatırlanan ve belki bir kaç taktik öğreniriz diye ümit edilen başlıktır.

hala uyumadım çünkü

#34608167 bu entry yazmak için dikildim laptop başına.

pulp fiction

bir film yapıtı olarak pulp fiction dan bahsedecek olursak, quantin tarantino nun çok boş ya da dolu sohbetlere sebebiyet veren bu filmi bana göre oldukça ilgi çekici ve içindeki diyaloglar olsun, kamera açıları olsun, oyunculuklar olsun ve elbette filmdeki müzikler olsun her şey üzerine konuşmak gerekir.

ilk olarak filmin konusundan bahsedecek olursak her ne kadar boş görünse de bunun sebebi bence film akışının karışık olmasıdır. filmi sonuna kadar ilk izlediğinizde çok az şey anlamanız gayet normal. ancak ikinci kez dikkatlice izlediğinizde taşlar tek tek oturmaya başlar. filmin ana konusu kim olursak olalım yaşadıklarımız yaptığımız tercihlere ve biraz da şansa bağlıdır, hayatımız buna göre şekillenir ve çevremizdeki insanlar yaptığımız tercihlere göre tepki verirler. buna örnek verecek olursak butch karakterinin kendisi için çok önemli olan dedesinden babasına ve ondan da kendisine kalan saatini sağa salim aldıktan sonra sevgilisine dönüş yolunda mafya babası marsellus a elinde öteberi ile rastlaması(bu da bana garip gelmiştir, bir mafya babası neden kendi bir kafeye gidip kahve alma ihtiyacı duyar bilmem hele de yanında tek bir adamı olmadan) ve bir takım hareketli sahnenin ardından gay olan dükkan sahibinin ve polis memurunun ellerine düşmeleri ve kurtuluş şekilleri yeterli olacaktır. yeterli olmazsa eğer filmin son sahnesinde iki tetikçi karakter olan jules winnfield ve Vincent vega biraderlerinin yaptıkları tercihler sonucunda birinin hayatına devam ediyor, diğerinin ise öldüğünü idrak etmiş olmamız da örnek verilebilir.

ana konun yanında birden çok var olan alt anlatılardan bir tanesine dikkat çekmek istiyorum bir de. örneğin Vincent ve mia nın gittikleri restoran sahnesinde yemek yedikleri sıradaki diyaloglarına bir göz atalım.

mia: nasıl buldun?
Vincent: bana sorarsan canlı mumya sergisi gibi bir yer.

Vincent: Marilyn Monroe masasının daha iyi olduğu kesin.
mia: hangisi? iki tane var.
Vincent: hayır iki tane değil. Marilyn Monroe o. bu mary van doren. jim westfield(bu isimden emin değilim) göremedim. bugün izinli herhalde.
mia: çok zekisin.

şimdi bu sahnenin geçtiği restoranda tüm çalışanlar insanların hayranlık duyduğu ünlüler, çizgi roman kahramanlarıyla dolu. bence burada senarist ve aynı zamanda yönetmen olan abimiz ünlülerin bu hayattaki yerlerine bir gönderme yapmış gibi. şimdi ünlüleri bir düşünelim. onlar bizlerden çok daha zengin ve tanınan kişilerdir. hayatları bizler gibi sıradan değildir- mi acaba? aslında onları bizler böyle düşünüyoruz hayal ediyoruz. onlarda tıpkı restorandaki garsonlardan farklı değiller. tamam bir takım yetenekleri olabilir amma ve lakin bizlerin isteği şarkıları söylemedikçe, bizlerin sevdiği filmleri yapmadıkça bir hiçler. yani onlar sadece bize hizmet ediyorlar. tıpkı "ne vereyim abime" diye yanımıza sokulan değerli kardeşlerimiz gibi(burada herhangi bir aşağılama yok garson kardeşlerimize karşı. bende pek çok garsonluk faaliyetinde bulunmuş bir bireyim).

son olarak filmdeki müziklerin yerleştirilmesinden bahsetmek istiyorum. dikkat ederseniz tüm müziklerin duyulduğu yerlerde radyo çalıyor, apartman boşluklarında dairelerden geliyor ve ya bar gibi işletmelerin kendi müzikleri duyuluyor. burada da yine hem senarist hem de yönetmen olan abimiz filmin yine hayatın içindenmiş gibi göstermeye çalışmış, tıpkı filmdeki diyaloglar gibi.

yukarda bahsettiklerim ve daha nice bir çok şey var bence filmde hatta sayfalar dolusu özel bir dosya oluşturulabilir bu film hakkında. belki bizdeki pek çok yönetmen ve senaristler bir şeyler öğrenebilsin diye.

atari oynayarak büyüyen nesil

Street fighter da mortal kombatta king of fighter da çok kapışırdık abilerimle tabi hep onlar yenerdi. bende onlardan öğrendiğim hareketlerle arkadaşları yenerdim. güzel günlerdi.