bugün

müzikleride bir o kadar güzel olup,Eleni Karaindrou tarafından hazırlanmış-Theodoros Angelopulos filmi.
paul haslinger imzalı, en sevdiğim underworld evolution soundtrack parçalarından birisidir. dinlersiniz, sarmalar sizi, alır götürür beş dakikalığına bu dünyadan.
ismi sonsuzluk ve bir gün olarak türkçeleştirilmiş film.
bruno ganz ve isabelle renauld un oynadigi theo angelopulos filmi.muziklerde eleni karaindrou dan
bir sahnesinde çocukla amcamız arnavutluk sınır kapısına gelindiğinde arka fondaki askerlerin ne amaçla tele tırmanmış hareketsiz beklediklerini bir türlü çözemediğim filmdir. Ayrıca kamera çekimini çok beğendiğim filmdir, sahnelerin geçtiği mekanlar insana bazen huzur bazen hüzün verir.
--spoiler--

- yarın ne kadar sürer diye bir soru sormuştum anna, hatırladın mı?
- sonsuzluk ve bir gün kadar...
- duyamadım?
- sonsuzluk ve bir gün kadar...

--spoiler--
son modernist angelopoulos tarafından sonsuzluğa uzanan bir film. üstada başlamak isteyenler için ilk önerilecek film. her angelopoulos filmi gibi müzikleri de mükemmeldir, filmi izlemesen bile izlemiş oluyorsun, dinleyince müziklerini.
http://www.youtube.com/watch?v=C0ovSeh4Vvw
"bir gün onu bulmaya karar verdim, sonra vazgeçtim. bilmemek daha iyi, hayal kuruyorum. kimi istersem o oluyor. belki o da benim gibi yalnızlığı seviyor."
"Anlatırsam eskir gibi" denilecek bir film. Hatta sol frame'de bile göresim yok şu an. Ama bir yere özel bir film olduğunu gizlemeli. Yapmalı.

Ne sadedir o, bakılası, dinlenesi, görülesi ve sevilesidir doyasıya...
--spoiler--

"Bir gün onu bulmaya karar verdim, sonra vazgeçtim. Bilmemek daha iyi, hayal kuruyorum. Kimi istersem o oluyor. Belki o da benim gibi yalnızlığı seviyor."

--spoiler--
tesellisi olmayan acıları anlatıyor bu film. dilini bilmediği için kelimeleri satın alan bir şairin acısı bu. daha fazla kelime satın alamadığı için, şiiri yarım kalmış bir şairin acısı. yıllar sonra o'nun şiirini tamamlamaya çalışan alexandre'nin acısı. küçücükken yabancının ne demek olduğunu, annesinin öldürülmesi üzerine anlayan çocuğun acısı.

filmi izledikten sonra selim geldi aklıma, arkadaşının o'na yaktığı o ağıt. o'na o ağıtı yaktıran durum, gerçekten denizin ne kadar büyük olduğunu biliyorum ben. o yüzden üzülüyorum o'na. ama gittiğimiz yerin nasıl olduğunu bilmiyorum. belki selim gitmeseydi, söylerdi bize.

"şair ne demek?" gerçekten, "Yarın ne kadar sürecek?"

küçük çocuğun ağıtı:

--spoiler--
Ey, Selim!
Ben korkuyorum, Selim.
Deniz çok büyük!
Gittiğin yerde seni
ne bekliyor, Selim?
Gittiğimiz yer nasıl olacak?
--spoiler--

filmin repliklerinden sadece bir bölüm:

--spoiler--
Alexander:

Neden, anne...
hiçbir şey beklendiği gibi
olmadı?

Neden?

Neden çürüyüp gider insan...
sessizce...
acıyla ihtiras arasında
parçalanarak?

Ben neden hayatımı sürgündeymiş
gibi geçirdim?

Kendi ana dilimi konuşma
şansım varken...
neden bu kadar seyrek
döndüm ülkeme?

Kendi dilim varken...

Hâlâ kayıp kelimeleri bulabilecek...
ya da sessizliğin içinden
unutulmuş kelimeleri çıkarabilecekken.
Neden sadece ve sadece...
kendi ayak seslerimi duydum
evin içinde?

Neden?

Söyle bana, anne...
insan neden bilmez
nasıl seveceğini?
--spoiler--

filmle ilgili bir yazı: http://yenisafak.com.tr/y...orum-diye-kizma-yine/7913
hissettirdikleri açısından liste başı edilecek filmdir. yalnızlık ve umut etmekten vazgeçmeyen insan namına.
hayatın anlamını aramayı, düşünmeyi yaşamaktan ve sevmekten daha üstün tutmuş şair alexander'in hikayesidir. yaşlılıkla birlikte gelen ölüm, geç kalmışlık hissi ve pişmanlık yoğun olarak hissedilir. yeterince sevememiş olmanın korkusunu da o yaşatır.
daha genel bir açıdan bakılırsa, angelopoulos'un filmlerinin kesişmesini görmek mümkündür. bireyin sorunlarından yola çıkılarak toplumsal olana gidiş söz konusudur, yani alexander'in geçmişe yönelik duyduğu pişmanlık da içeren hisler ve geç kalmışlık dönüşüm geçirerek yunanistan'daki mülteci sorununa ışık tutmuş, bu toplumsal gerçeği gözler önüne sermiştir.
filmin konusunun dallandırılması, mülteci çocuk rolüyle karşımıza çıkan ve gerçek bir mülteci olan achileas skevis'in hayat hikayesinden ve anılarından hareketle gerçekleştirilmiştir.
önceden müziklerini dinlediğim ama film olduğunu bilmediğim, sonra filmin adı önerildiğinde ben bu adı duydum ama nerde diye düşündüğüm, sonra filmi izleyince...

filmin müzikleri benim için özeldi. filmde iki ayı oynasa ne yazar?
izledim, ve salt kendi yüklediğim anlamdandır ki sevdim.
theodoros angelopoulos bir gün ciğerlerimizi sökmeye karar verir ve gider 1997'de işte bu filmi çeker.

şair alexander'in son gününü anlatan film, o hollywood işi flashback ve flashforward olaylarına hiç girmeden geçmişi, bugünü ve geleceği aynı karede anlatır ki, işte ben burasına vuruldum.
sonra derin bir nefes aldım ve sadece o nadir anlarda evindeymiş gibi hisseden alexander mülteci çocuğu polislerden kaçırdı.
o mülteci çocuk selim'in yanı başında alnını eline dayayıp bir ağladı ki, işte ben orada da dağıldım.
aman dur toparlanayım derken çocuk gitti solomos'un yarım kalan şiirini tamamlayabilmesi için şaire iki tane kelime* sattı.
sonra da hep beraber otobüse bindiler ve otobüsten bir solomon, bir ayrılık, biraz anarşizm ve bolca karaindrou geçti, ben kendimden geçtim...

öyleyse şimdi, filmin 39.dakikasından 30 saniye geçe, kafeterya sahnesinde arz-ı endam ederek bizlere selamı çakan angelopoulos'a selam ederim!

*exiles: nerede olursa olsun sürgünde olan.
*argadini: çok geç.
"Son zamanlarda dünyayla tek bağlantım, şu bilinmeyen karşı pencere. Bana hep aynı müzikle karşılık veren.
Kim bu? Nasıl biri?
Bir sabah, onu bulmaya çıkmıştım. Ama sonra bir daha düşündüm. Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir. Benim gibi bir münzevi olabilir miydi? Ya da belki küçük bir kız çocuğu okula gitmeden önce bilinmez bir oyun oynayan. Her şey bizi kış gelmeden önce, teknelerin gölgeleri üzerine vuran uykudaki güneşin aniden açmasını sağlayarak, ışıkları dışarı uğratan riyakar baharın verdiği sözlere inanmaya itiyor.”

izlemek gereken filmdir.
izleyemediğim filmdir. yarısına geliyorum boğazıma bir şeyler düğümleniyor, kapatmak zorunda kalıyorum.
Boşluğa sürükleyen pişmanlıklarımızı, mutluluklarımızı hatırlatan kasvetli hüzünlendiren film.
Müzikleri iyi olan filmdir. bir yazarın lüks bunalımını anlatmaya çalışan melankoliden uzak bir film. Kadınlara hitap ettiği için çok pohpohlanmıştır. Özünde hikaye bir film olup bütünlük aranmaz. Size birşeyde katmaz. Festival değil sanat filmidir. Festival filmerindeki kadar derinlik bulamadım nedense.
film müziği unutulmaz film melodileri arasında.
Kulaklarınızın pasını silecek derecede kaliteli bir eser piyanodan çalınışını dinlemelisiniz.
neden sadece ve sadece kendi ayak seslerimi duydum evin içinde?

sorusuyla münzevi bir insan olmanın pek de iyi bir şey olmadığından dem vuruyor üstad. filmin konusuyla parallelik içeren bu cümledeki pişmanlığı nasıl anlatabiliriz? yahut anlatmaya cesaret edebilir miyiz?

ayrıca pek az filme böylesi mükemmel bir müzik eşlik etmiştir. çaldığı yerlerde filmi bırakıp namütenahi düşüncelere daldığım oldu.
"Neden anne? Neden çaresizce çürümek zorundayız acı ve arzularla ikiye bölünerek? Neden?"

"Eternity and A Day" (1998)
pek güzel bir film.

-yarın ne kadar sürer diye bir soru sormuştum anna hatırladın mı?
÷sonsuzluk ve bir gün kadar.
-duyamadım?
÷sonsuzluk ve bir gün kadar.
güncel Önemli Başlıklar