bugün

ah muhsin ünlü tadında şiirleri mevcuttur. eskişehir anadolu lisesin de felsefe öğretmenidir.

--spoiler--
ali lidar, alengirli şiirin alengirli şairi
--spoiler--
*
helallik

sırtını son kez gördüğümden beri
yüzümde, gidiş yönünde tekerlek izleri.
mor gabriel, neve-şalom, sultanahmet.
hepsinin fotoğrafı önünde tek tek allaha yalvardım
dinle diye beni.
şaşırma, ne de olsa hepsi
aynı allahın evi..

çok hakkın var üstümde helal etmezsen
kul hakkı bu, şaka değil eğer helal etmezsen
dua etmeyi bir yana bırak
camiye gidip allahın halısına bile basamam utancımdan..

ailesince dışlanmış cüzzamlı bir kurbağayım.
kendime bile fazlayım bu ayıp bana yeter
büyüklük sende kalsın, beni affet,
hem sen affedersen, belki allah da affeder..

ali lidar
(bkz: alengirli şiir)
'resmen beni anlatıyor bu adam' kafasında şiirler yazar.

'' ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..''

tabii, bazı yerleri değiştirilmeli. kadın değil, adam mesela. seviyorum bu adamı.
Eskişehir Anadolu Lisesi'nin efsane felsefecisi.
Pokemon klübünü kurduğu söylenir. Kendisinin su pokemonu (squertle fln) olduğunu iddia ediyormuş 2000lerin başlarında.
Günde bir kitap okuma felsefesi vardır.
Kötü birisi olmakla hava atar ama böcek öldürdüğü için üzülür.
Bi' de blogu var lidar yaz çıkar.

inevitable humor ile bitireyim

beni anladığını söylemen teknik olarak mümkün
acılarımızın aynı kapıya çıkması da muhtemel
ama aramıza giren bir kaç insan bedeni
yalanlar ve aldatmalar ve inevitable humor
ve güzel olan ne varsa parçalamaya muktedir bu eller.
bu ellerle tekrar okşasam saçlarını
kaç tas su olup biten her şeyi temize çeker

(bkz: adam king ya)
"kafa açıcı" şiirler yazan bir şair, öğretmen, insandır.
çok güzel yazar. yazdıklarını okurken 'iştebu, ben' dersiniz. zaman zaman içinizi parçalar. işte parçaladığı yazılarından biri:

öylece geçip gitti yanımdan. görmemiş gibi yaptı, orada yokmuşum hatta aslında hiç olmamışım gibi davrandı bana. hayır hayır davranmadı. ben herhangi bir davranış değişikliğine bile yol açamadım. benim herhangi bir davranış değişikliğine bile neden olamayacak kadar değersiz bir mahlûkmuşum gibi hissetmeme yol açtı ve sıkı sıkı tuttuğu gorilinin elini bırakmadan yürüyüp gitti. aslında karnımdan beynime doğru hızla yükselen gazın sesini dinlesem ağzını yüzünü sikip atardım ama dua etsin ki ben öncelikle bir orhan gencebay dinleyeniydim ve orhan gencebay’ın kadın dövdüğü vaki değildi. kafam, içinde fillerin porno film çektiği serengeti çayırlarına dönüştü birden bire. milyonlarca şeyi aynı anda düşündüm, milyonlarca küfrü aynı anda ettim, milyonlarca acıyı aynı anda çektim ve tüm bunlara rağmen dudaklarımdan tek bir kelime döküldü. sabır.. sabır dedim kendi kendime, önümdeki birayı kafama diktim ve olası bütün kalınlık ihtimallerini zorlayarak dudaklarımda beliren imkansız kalınlıktaki bira köpüğü çizgisini silmeden gözlerimi boşluğa yasladım. sonra yavaş yavaş serengeti’nin azgın fillerinin yerini orhan gencebay aldı ve ustayla birlikte usul usul söylemeye başladık. o kafamın içinde dışından söylüyordu, ben de içimden eşlik ediyordum…

geçti artık değil mi bizim
neşemiz her şeyimiz.
hayat ıstırap felek kahpe
kahpe değil mi ?

işte böyle yazar, adamın ağzına sıçar bırakır öyle.
-Neden bu kadar çok kitap okuyorsun?
-neden sevdiğimiz ölüler ve sevmediğimiz diriler çok..
tutunamayanlar adlı kitabı başkasının elinde görünce, hele birde gözü kitabı taşıyan elemanı tutmadıysa, katil olma olasılığı yüksek, eskişehir anadolu lisesinde hala felsefe öğretmenliği yapmakta olan, arkadaşlarının meyve yemediği için üzüldüğü fakat onun buna ' meyve yemiyorum diye üzülmeyin, ben meyveden alacağım vitamini şaraptan alıyorum zaten' cevabını verdiği benim çok sevdiğim, kendi halinde, herhangi bir kitabı yayınlanmamış olan okurken keyf aldığım tuhaf insan, üstaddır.
karpuz kabuğundan gemiler yapan felsefeci.
Varlığından haberdar olmanın, bünyede karşı konulmaz bir hafiflik yarattığı, nihilist gibi görünen şahıs.
Tesirsiz parçaları da süratle okunmalıdır.

Tesirsiz Parçalar 124

Sebep olduğum yaraları iyileştirmeye gücüm yetmez
zorum kendi aklımla bedenime sığmıyor ruhum
ama istersen giderayak son bir kıyak yapabilirim
katolik devlet hastanesinde tanıdığım çok iyi bir zangoç var
sana bakar..

Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi
radikal fikirlerim vardı annemi ikna edemedim
annem tanısa seni kesin çok severdi
bana kalırsa seni bütün dünya çok sever
ben de seni çok severim ama şu an konu bu değil
gitmeliyim şimdilik kuşlara emanet ediyorum seni
işim var..
(lidar-kkyy.blogspot.com)
--spoiler--
Adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim..
--spoiler--
--spoiler--
annem tanısa seni kesin çok severdi

bana kalırsa seni bütün dünya çok sever

ben de seni çok severim ama şu an konu bu değil

gitmeliyim şimdilik kuşlara emanet ediyorum seni

işim var..
--spoiler--

ne de güzel yazmışsın be hocam, kalemine sağlık. sen hep yaz, biz takipteyiz. *
--spoiler--
yaşamak bir tür zan
-sayılmayınca yok olan-
yıllarca yok olanı yaşam sanmışım ne saçma !
saçma sapan bir yaşamın tam ortasındayım şimdi
gözlerin ne arıyor kuşetlerin arasında?

olanlardan haberin olsa muhtemelen ağlarsın
çok ağladım ben son derece farkındayım aslında
farkındayım evet marifet nedensiz ağlamakta
sen ağlama ama ağlamak sana rüyamda bile yakışmaz
tren yürür, ray yıpranır, ben tek seni düşünürüm
ben hep seni düşünürüm senin haberin bile olmaz..
--spoiler--
--spoiler--
Kapatsan gözlerini uzansan kanepeye
kapatmasan da olur tabi
merak etme problem yapmam
bu akşam senin için bir sürü fedakarlık
yapabilirim
şimdi istesen benden son sigaramı bile veririm
şimdi mesela ikimiz son sürat giden
bir trene
yetişemesek bile binmeye niyet edebiliriz
ameller niyetlere göreyse varsa harbiden öyle bir şey
niyet etsem sıkı sıkı uyurkenden
uyanıncaya
uyandığımda belki seni yanı başımda görebilirim..
Bir ikimiz kalsak şimdi terimizi silmeye
bir üşensek
bir üşensek kalsak öyle
sırılsıklam
uyuyakalsak öylece birlikte aynı yere
sabitlemişken gözlerimizi aynı anda
uykuya dalsak
eflatun bir at görsek rüyamızda aynı anda
eflatun at olmaz deme deneyelim bak
olabilir
yeter ki uyuyabilelim çünkü beraber uyumak
her türlü ön yargının üstesinden gelebilir..
--spoiler--
--spoiler--
sığınabileceğim bir yenilgi bile yok. kendime söyleyecek söz bırakmadım. keşke büyük yanlışlar yapsaydım sana. yanlışlıkla başlamıştı oysa hikaye. sonra ben her şeyi doğru düzgün yapmaya çalıştım. düzgün bir adam olayım istedim ilk kez. öyle şeyler yapayım ki benimle gurur duy. kafan hiç karışmasın, bir an bile tereddüt etme. olmadı.. benim kendimde beğenmediğim ne varsa seni onlar baştan çıkarmış meğer. ben derleyip toparladım derken kendimi, "sen artık başka biri oldun" dedin ve gittin. büyük kavgalar etseydik keşke seninle. küçük tartışmalarla törpüleyip bütün öfkemi, yordum başından beri kendimi. sonra asıl meseleye geldik. ama benim kavga edecek gücüm kalmamıştı. ben sustum, sen gittin..
--spoiler--

üstüme farz edindim, her gün paylaşımlarda bulunup mundar edecem bu başlık altını.*
Beni terk ettiği için ondan, beni anlamadıkları için onlardan ve elimden hiçbir şey gelmediği için kendimden nefret etmeye başladım. Hatta bir ara bölündükçe çoğalan bu öfkenin içimdeki aşkı bile alt ettiğini düşündüğüm oldu. Ama tüm bunların zavallı birer savunma mekanizması semptomu olduğunu o kadar iyi biliyordu ki bir yanım, içten içe beni yiyip bitiren sızı tek bir gün bile azalmadı..

Ali Lidar ..
tesirsiz parçalar 98
--spoiler--
ama sen bir şeyler söylesen ben anlardım. söylemedin. anlamlı anlamlı sussaydın en azından o bile bir şey demek olurdu. olmadı. bir sürü laf edip hiçbir şey söylememeyi nasıl başardığını hala almıyor yarım aklım. şu an tek bir kelimesini bile hatırlamadığım bir dolu laf edip hiçbir şey söylemeden gittin. senden geriye ara sıra hatırlayıp gözlerimin yaşarmasına neden olacak iç burkan bir çift laf bile kalmadı. çok ayrılmalı elvedalı film izlemiştik oysa beraber. hiçbirinin sonu böyle bitmiyordu. şöyle afili bir veda bile edemedik birbirimize. kendine iyi bak böylesi ikimiz için de en iyisi türünden laflar ediyordun gider ayak, ben de bende kalan bir kaç kitabını en kısa sürede iade edeceğim türünden saçmalıklarla mukabelede bulunuyordum. adam gibi ayrılmayı bile beceremedik, sanki işleri bozulduğu için yolları ayıran iki müflis tüccar gibiydik..
--spoiler--
--spoiler--
münasebetsiz şiir..
ışığın kırıldığı yerde göz yaşının ne hükmü var
nasıl da dönüyor gün farkımızda bile değil
bu karıncalar bu otlar hepsinin var bildiği
ben küçüğüm dünya büyük aklım bir türlü ermiyor
şu saatte kim bilir kaç japon işe gidiyor
kaç nepal'li tapınakta kaç çad'lı aç kim bilir
yalnızken bile kocamanken burası işte bu dünya
ve herkes bir dünyayken.. off kaç milyar dünya var
ağaçlar var sonra kuşlar hamam böcekleri falan
herkesin işi gücü var herkes kendisiyle meşgul
yalnız ben mi azadeyim her türlü meşguliyetten
aslında bir bok bilmezken artistliğin ne alemi var?
--spoiler--

can yakar bunlar hep, can..
--spoiler--
ama bu böyle olmayacak anlatmalıyım artık birilerine bir yerlere bir şeylere senden bahsetmeliyim şiştim içimde tutmaktan korkunç bir yanlışlıkla sürmekte olan bu saçma sapanlıktan birilerinin haberi olmalı yalnızlığın bu kadarına alışık değilim ben anlamasalar da dinlemeliler beni birileri ya da bir şeyler yahut bir yerler durumdan haberdar olmalı durumumdan durumumuzdan durum mu ne durum işte iyi değilim ben kafam seninle dolu içtiğim biranın köpüğünde seni görüyorum miyavlayan süslü bar kedisi -ki hiç sevmem ben kedi- adınla miyavlıyor gibi durup dururken ağzımdan adın kaçıp duruyor sonra ben bundan kaçar gibi oluyorum başka şeyler düşünür gibi oluyorum sonra başka şeylerle oyalanır gibi oluyorum tanımadığım çirkin insanların düğünlerine uzaktan bakıp tenis maçlarını izleyip yaşlılara yer verip sempati yaratabileyim diye günün en kalabalık saatlerinde belediye otobüslerine binip kütahya'ya falan gidip mesela günübirlik durumun vehametinden zavallı aklımı korumaya çalışıyorum ama rüyalarımı nasıl yapalım onları koruyamıyorum senden benden durumdan olmayacak şeyler oluyor rüyalarımda ben hepsini gerçek sanıyorum ben sen ne söylesen hepsini gerçek sandım zaten yıllardır kötü olan hiçbir şeyi yakıştıramadım sana bütün kötülükleri kendimden bildim bütün yalanları ben söyledim bütün pis bendim hep sen yıldız gibiydin orada ışığı var kendisi yok soyut bir şey oldun git gide gittin sonra unuttum sandım ben de meğer gözlerimi kapatmışım açtım sonra fark etmeden baktım orada duruyormuş aslında ışığın bilemedim ne yapacağımı nasıl yaşarım şimdi bu ışıkla bilmiyorum ki anlatmalıyım durmaksızın anlatmazsam çıldıracağım sanki ama biliyorum yok kimselerin zamanı durup ince şeyleri anlamaya..
--spoiler--

oku feyzen oku. oku ilk emri kuranın oku ne olursun. *
--spoiler--
128.
insanlarla problemim ne biliyor musun gölge? yoruyorlar beni, onların yanında hiçbir şey yapmasam bile çok yoruluyorum. endişelerine ortak olmamı istiyorlar, mutluluklarını paylaşmamı, acılarını kendi acımmış gibi hissetmemi istiyorlar. bunları yapabilirim aslında, çok bir şey yapmaya gerek yok, bir kaç jest ve mimikle her şeyi anlıyormuş gibi görünmem mümkün. ama bitmiyor işte gölge. bir insanı bir kez anlar gibi yaptın mı sonu gelmiyor bunun. dipsiz bir empati kuyusunun içine çekmeye çalışıyorlar sonra. kimsenin kimseyi umursamadığı bir yer var mı gölge? benim gerçekten mutlu olabileceği tek yer orası galiba..

129.
sıkılıyorum gölge. aslında sıkılmak bile değil bu. düzenli olarak hiçbir şey yapamıyorum. sıkılmak dahil hiçbir şeyde istikrarlı olamıyorum. belli bir ritme sahip olduğunu zannettiğim sıkıntım bile aptal bir günlük olayla dağılıp gidiyor. sonra geri geliyor, sonra tekrar gidiyor, geliyor sonra tekrar... yaşamakta dikiş tutturamıyorum mesela. ölemiyorum da.. her gün öldüğüm için belki de tek bir kez adam gibi ölmeyi beceremiyorum. dünyaya meydan okuduğumu zannettiğim anlarda korku paçalarımdan akıyor mesela. örneklere başvurmadan konuşamıyorum bile gölge, mesela demeden üç cümle kuramam peş peşe. aslımı yitirdim galiba, varlığım hükümsüzdür..
--spoiler--
alengirli şiir ile küçük çapta bir üne kavuşmuş öğretmen.
hep çok güzel yazmıştır.

ay tutulması..

birlikte oturduğumuz parklara senden sonra da gittim
epeyce vakit geçirdim ve kaybettim ve üzgündüm
bitiremediğim şarapları diplerine boşalttığım mavi ladinler büyümüş
çocuklar gördüm oyunlarına büyük bir ciddiyetle devam eden
bağ değil büyü bozulmuş köpek gibi pişmanım..

aynı anda hem sana hem kendime hem tabiata
yerli yersiz küfürler sıralarken bir taraftan
öptüğüm diğer kızlar da aklımdan geçmedi değil
ama sen başkaydın şarabın içinde aspirin
baş ağrısına engel olur diyen tıp öğrencisi
niye yalan söyledi olsaydın da konuşsaydık..

hiçbir yere sığamıyorum oh mu olsun ki bana
gidenler bildiklerini de beraberinde götürür
ay tutuldu misal dün sıradan bir doğa olayı
ama aklım ermedi boş boş baktım havaya
olsaydın da anlatsaydın kafam böyle karışmazdı
olmadı öpüşürdük aklıma takılmazdı..
“Söylediklerimi boşver konuşamadıklarımı ciddiye al. Yanında huzur içinde susabileceğim bir insan bulabilmek için kenar mahalle kahvelerinde çok on iki sekiz nöbeti tuttum ben. Beni affetme. Anlama da. Hayatımın özeti düzeltilemeyecek kadar vahim bir anlatım bozukluğu. Beni daha fazla konuşturma. Ben susayım, sen ağla.. Gusül abdesti alabileceğim kadar gözyaşı biriktir benim için. Sonra beraberce çayıma siyanür karıştıralım. Önce göm beni, sonra anla..”
''müslüm baba, orhan kral, ibo imparator, ferdi sadece ferdi'dir' diye özetlediği ferdi tayfur güzellemesiyle gönlümüzü fethetmiş canım adana'lı.
''Kartal Nüfus Müdürlüğü'nün önünde bekle beni
beklemek buralarda seni seviyorum demenin
jestsiz ve mimiksiz ifade edilmesidir''

şöyle öğretmenimiz olmadı ki diye çok sızlandıran öğretmen.

her şeyi bir kenara bıraktığımda bir devlet bahçeli'nin yüzüklerini bir de ali lidar hocayı seviyorum. inşallah, maşallah hoca tam.
Facebook sayfasinda kendisi hakkinda yazilanlari eksi ve itu sozlukten alintilarla yazan ancak uludag'i es gecen guzel insan.
güncel Önemli Başlıklar