bugün

entry'ler (1489)

noktalama işaretleri

hiyerogliflerden sonra, emojilerden öncesi dönemde kullanım amaçlarından birisi de cümleye duygu katmak olan sevimli işaretler. yazılı edebiyatta duygu aktarımının zorluğuna çare olarak uzun süre cengaverce çalışmış; ama pek de kıymetleri bilinmemiştir. emoji kullanımının hiçbir kuralı olmamasından olsa gerek, cümlenin sonuna nokta ya da aralara virgül bile koymayan insanlar, emojisiz mesaj göndermiyorlar. imla hatalarına hiç girmiyorum. karşınızdaki insan hakkında fikir sahibi olmak istiyorsanız, nasıl yazdığına dikkat edin.

şuraya ufak da bir uyarı bırakayım.

tırnak içindeki alıntının sonunda bulunan işaret (nokta, soru işareti, ünlem işareti, vb.) tırnak içinde kalır.

düşün ki o bunu okuyor

eğer olur da bir gün seninle evlenirsek; nikahımızı bostanlı sahildeki nikah salonunda, ılık bir bahar günbatımında yapacağız. fonda, pilli bebek'ten efe şarkısı çalacak ve şarkı çalarken sahnenin arkasında el ele tutuşup bekleyeceğiz, ta ki 01:17'ye kadar. şarkının yükseldiği yerde ben senin elinden öpeceğim ve alkışlar eşliğinde nikah masamıza yürüyeceğiz...

nikahtan sonra da girne caddesi girişindeki tuna pastanesinden karışık meyveli dondurmamızı alıp, elimizde dondurmalarla sahilden yürüyerek yuvamıza gideceğiz.

https://www.youtube.com/watch?v=P_w6RmpoRLI

şarkılarda geçen muhteşem sözler

seni unutmaya çalışmak da varmış.

yak

uzun bir süredir, durup durup "ve şimdi yak" diye söylemeye başladığım deniz yılmazşarkısı.
bas riffleri ve elektro gitar süslemeleriyle çok keyifli bi şarkı; ama asıl olay sözlerinde.

ve şimdi yak...
yorulmaz hırsınla,
cennetin kalbinden çaldığın dünyamı.
yok!
unutmaz hiç kimse o altın kurşuna attığın imzayı.

ve şimdi yak...
yoktan sebeplerle, yalancı sözlerle çaldığın dünyamı.
unutma bak!
kan aktı bahçemde, çiçek açar birgün, büyürler nefretle...

"solistin sesini birine benzetiyorum; ama çıkaramıyorum" diyenler için, deniz yılmaz, kurban grubunun solisti.

ve şimdi yak...

sony playstation 5

"aşkım bak sana o çok istediğin oyun konsolunu aldım" diyecek bir sevgilim olmadığı için, mecburen kendi imkanlarımla edindiğim oyuncak.

doksanlar çocuğu olarak sony markasının üzerimde inanılmaz bir etkisi var. artık hiçbir konuda çok iyi bir marka olmadıklarını bildiğim halde, amblemi görünce aklım gidiyor. hele ki, her yeni playstation sürümü çıktığında çocuk gibi seviniyorum. playstation exclusivelerinin oyun dünyasındaki gerçekten bambaşka.

konsol piyasasının önemini yitirdiği şu dönemde böyle bir cihaz edinmek tabii ki mantıklı değil; ama insan yapmak istiyor bazen bu tarz şımarıklıklar. kaldı ki, yurtdışından* gelmeyecek olsa almazdım.

ilk versiyonundan beri bütün sürümlerini bir şekilde edindim.
evet. itiraf ediyorum.
ben bir bağımlıyım.
izmirli ispanyol arkadaşımızı alkışlıyoruz.

tanım : japon malı ateri.

ciguli

türkiye'de popüler olduğu dönemde ortaokula gidiyordum. ben ve bizim yaşımızdaki çocuklar, o'nu hep bir komedi malzemesi olarak gördük. şimdi anlıyorum ki, bütün türkiye'ye o şekilde tanıtılmış. adamcağız da ülkenin kültürüne biraz uzak olduğu için, samimi hareketlerinin aynı samimiyetle karşılandığını düşünmüştür muhtemelen; ama aslında bütün ülke o adamla dalga geçiyordu. her yerde taklitleri yapılıyor, bütün programlarda soytarı gibi muamele görüyordu.

sonra büyüdüm. az çok müzikle ilgilendim, farklı müzik tarzlarını gördüm, iyi müzisyenleri dinledim. zamanında, yazları çalıştığım kırtasiyeden kazandığım parayla aldığım kaseti sayesinde, şarkılarına hakimdim ciguli'nin. sonraki dönemlerde de ara ara açıp dinlerdim bilgisayarda da. o aralar farkına vardım ne kadar iyi bir müzisyen olduğunun. solistliği için yorum yapamam, biraz tarz meselesi; ama enstrumanına hakimiyeti inanılmaz. yine ahkam kesecek durumda olmasam da dünyada sayılı akordiyonistlerden biri.

ölümüne yakın, ciguli'ye iade-i itibar yapılmaya başladı. daha çok saygı görmeye başladı ülkede. hatta bununla ilgili bates motel pro, ortamlarda kültürlü görünmenin yolları diye bir videosunda bunun bir şakasını yapmıştı. neyse ki ölümünün ardından herkes kendisi iyi bir müzisyen olarak anıyor.

ciguli'nin bu ülkede yaşadıkları, akıl tutulmasının ete kemiğe bürünmüş hali. başka bir ülkede yaşasa, tüm dünyanın saygıyla andığı bir sanatçı olacak bir insan, burada komedi unsuru oldu. sanırım dolandırılma hikayesi vs.'de var. gece gece aklıma geldin ciguli.

gecenin şarkısı

hastasıyız böyle nostaljik şarkıların.

https://www.youtube.com/watch?v=UEQ0KSe7nME

nerdeysen orası benim cennetim.
nerdeysen haber ver seni kaybettim.
bilsem ki kimsenin kalbinde değilsin,
nerdeysen orada bekle beni sevgilim.

dünya bu

17 mart 2023 itibariyle gösterime girmiş gain dizisi. dizi demek de pek olmuyor aslında, mini hikayelerden oluşan bir izlence.*
senaristleri arasında volkan öge, erman çağlar ve ozan akyol var. (bkz: kalt) yapımcılığını da ayak işleri dizisinden tanıdığımız caner özyurtluyapmış.

ilk bölümü beklentimin altında kaldı. bunun sebebi kalt grubunu çok sevmem muhtemelen. çok daha komik bir bölüm beklemiştim. aslında ilk skeç tam olarak çok daha komikti ama genel olarak eh işte diyebilirim. ilerleyen bölümlerde açılır diye bekliyorum.

fragmanını da şuraya bırakayım.

https://www.youtube.com/watch?v=IKYe12Ii7KU

göbek piercingi

kadınlara en yakışan aksesuarlar listesinde en üst sıralarda yer alan takı. hafif balık etli hanımlarda özellikle güzel duruyor ki onlarda her şey güzel duruyor.

bozkır

ikinci sezonunun ortalarına geldiğimiz blu tv dizisi.

ikinci sezon da ilk sezon gibi çok güzel. her ne kadar nuri pamir olmasa da, ekibe yeni katılan karakterler de harika. oyuncu seçmeyi çok iyi beceriyor (kotarıyor yazsam daha edebi olurdu bu arada) dizinin yapımcıları. milliyetçi geçinen polis tarık'ın tabancasının şarjöründeki ay yıldıza kadar yapmışlar mesela ki bu harika bir detay. sürekli mısır(darı) yiyen şafak da hissetmeniz gereken bütün duyguları veriyor.

ilk sezondaki gibi, toplumun gizli ve sapkın taraflarına bakmış senaristler. günahları gizli kaldıkları sürece etrafa ahlak satan insanlar var yine sahnede. dindar gözüküp şeytanın ta kendisi olanlar. ülkenin özeti işte.

diğer iyi yaptıkları şey ise insanların ne kadar kolay manipüle edildiklerini tekrar tekrar göstermeleri. ilk sezonda nuri pamir, bu sezonda ise seyfi başkomser. insanlarla böyle böyle küsülüyor zaten insanlara. tek başına kabuğa çekilmek güzel.

diğer bir güzel şey de dizinin müzikleri. sevdiğim bir tarz olmasa da yine de çok etkileyici kullanmışlar enstrümanları.

son zamanlarda yayınlanan en iyi türk dizilerinden.

gece neden sevilir

geceleri âşık olur, birbirimize aşkımızı geceleri ilan ederiz. gündüzler bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar. gün boyunca baskı güçleri, aşkın özgürlüğüne karşı savaşır; ama geceler bizi yeniden âşık eder, bize “seni seviyorum” dedirtir. gündüzleri söylenen “seni seviyorum”lar geceye gönderme yapar.

(bkz: gündüz vassaf)
(bkz: cehenneme övgü)
(bkz: geceye övgü)

as good as it gets

"you make me wanna be a better man" gibi, dünyanın en hoş iltifatının yer aldığı güzel film. bire bir çevirisi olmasa da, anlam bakımından "bende, daha iyi bir adam olma isteği uyandırıyorsun" olarak düşünülebilir ki bir kadına söylenecek en güzel cümleler arasında kafaya oynar.

hatta bu bir seçim şartı bile olabilir.
ilişkinin sizi götürdüğü yerde dönüşeceğiniz insan, aynı zamanda olmak istediğiniz insan mı? yoksa bu ilişki sizden toksik, kıskanç, obsesif bir manyak mı çıkartacak?
evet bu gerçekten bir kıstas.

gecenin şarkısı

https://www.youtube.com/watch?v=iGi4BV-_sLQ

fırtınada sevdiğini kaybedenlere...

ayak işleri

gibi ile birlikte, son zamanlarda izlediğim en komik yapım. güzel bir volkan öge ve caner özyurtlu iş birliği.

çağlar çorumlu bildiğin ustalık eseri bir performans sergiliyor. travmalarıyla, iyi kalbiyle bir mafya ayakçısı nasıl olur onu izletiyor bize.
güven murat akpınar ise, bu rol için biçilmiş kaftan. mafyatik dünyada bir filozof. aynı zamanda, ölmüş birinin ruhuyla ruhlar alemi hakkında tartışacak kadar ukala.

favori bölümüm; vedat'ın hipnoz edildiği bölüm. hafızam beni yanıltmıyorsa 2. sezon 4. bölüm.

bonus: gibi ve ayak işleri arasına katılacak diğer bir yapım da muhtemelen dünya bu dizisi olacak. şubat ayında gain platformunda başlıyor. bu sefer ekibe kalt da katılıyor.

sevgiliyle girilen diyaloglar

-sana fena düştüm.
+herkes ilk seferinde düşer...

yaşanmadı; ama yaşansa çok güzel olurdu.

(bkz: the matrix)

behzat ç

eskilerden bir söz vardı; "siz benim ahmet kaya konserine gitme ihtimalimi çaldınız." diye.

benzer bir duyguyu bu diziyi izlediğimde hissediyorum.

sen bizim beraber behzat ç. izleme ihtimalimizin anasını siktin...

tanım: bir dizi.

ihsan oktay anar

mizahi tarafını feci şekilde terry pratchett'e benzettiğim yazar. çok basit gibi görünen detayları, yıllar sonrasına mizahi bir şekilde bağlaması çok ustaca gerçekten.

iyi yazarların çoktan ölmüş olduğunu düşünürdüm hep. bir şey farkeder mi bilmiyorum; ama aynı dönemde yaşamış olmak garip bir şekilde mutlu ediyor insanı.

diğer yazarlar için;
(bkz: murat menteş)
(bkz: alper canıgüz)

kaybedenler kulübü yolda

ergenliğimizde sevip, repliklerini yıllarca kullanarak prim yapmaya çalıştığımız güzel filmin ikincisi.

netflix'e gelmiş olmasıyla, nostalji olsun diye tekrar açıp izledim. ilk izlediğimde, muhtemeldir ki beklentimin yüksek olmasından dolayı fazla beğenmediğimi hatırlıyorum; ama son seferde, "o kadar da kötü değilmiş" dedim. sanırım, filmdeki öğelerin benzerlerinin benim de hayatımda olması bunda etken.

filmin geçtiği coğrafyada yakın zamanda yaptığım bir buçuk aylık yürüyüş, bağımlı bir çok yakın arkadaş, motosiklet teması, enteresan bir aşk hikayesi gibi olgular ister istemez kaan'la bir ilişki kurmama yol açtı.

bu sefer, önceki ilişkisindeki pişmanlığını yaşamak istemeyen kahramanımız aşkının peşinden gitmeye karar verse de, ne istediğini bilen bir karakter karşısında bu romantizmi bir işe yaramadı. iki türlü de mutsuz olacağını bilen esas kız, en azından mutlu olma ihtimali olan bir yolu tercih etti.

ama olmazdı zaten...

likya yolu

16 ekim 2022'de fethiye'den yürümeye başlayacağım, bir aydan fazla sürecek, 550 km'lik dünyanın en güzel yürüyüş rotası.

daha önce de bu yolu yürümeye niyetlenmiştim ve bu planımı kime anlatsam, anlattığım herkes bu plana dahil olmak istemişti. tabii ki sonrasında baağğzı olaylar oldu ve benim teker teker organizasyondan aflarını istediler. * yine her zamanki gibi, yalnızlığın neden bu kadar iyi bir tercih olduğunu baha tekrar hatırlattılar.

doğada yürümenin tedavi edici bir tarafı var. bir süredir yaptığım günübirlik yürüyüşler biraz iyi gelse de, sanırım daha farklı bir şey lazım. into the wild filmindeki gibi, geri dönüşü olmayan bir macera planlamasam da ruhumda bir şeyleri onarmasını bekliyorum.

yolum köylerden, deniz kenarlarından, yaylalardan, tatil köylerinden, batık şehirlerden ve bir sürü tarihi kalıntıdan geçecek. geçmişte o coğrafyada yaşamış insanlar hakkında biraz araştırma yaptım ve merakım daha da arttı. köle olmamak için kadın ve çocukların kendini bir kaleye kapatıp yaktığı, erkeklerin de tamamının savaşta öldüğü, kalanların da intihar ettiği bir topluluktan bahsediyoruz. hem de bunu farklı zamanlarda iki defa yapmışlar. enteresan insanlar anlayacağınız...

ilerde tekrar aşık olursam, aynı yolu sevgilimle yürümek de hayallerim arasında. ben bi gidip öğreneyim. sonra sana da anlatırım. söz.

eski sevgiliden öğrenilenler

saç toplamak.

pek sevgilim sayılmazdı. saçlarımın yeni uzamaya başladığı dönemde, -tecrübesizlikten olsa gerek- saçlarımı bir türlü toplamayı beceremiyordum. bu kız da, tam ev topuzu dediğimiz şekilde, yaklaşık iki saniyede tam istediğim gibi toplayabiliyordu; ama ne o öğretebildi, ne de ben adam akıllı öğrenebildim. benim beceriksizliğim muhtemelen. hala daha istediğim gibi toplayabildiğim zaman anarım kendisini.