bugün

entry'ler (179)

mozart

(bkz: wolfgang amadeus mozart)
(bkz: leopold mozart)
(bkz: Maria Anna mozart)= (bkz: Nannerl)

max richter

(bkz: H in new england)

hayvan çiftliği

aklima "bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir"
cümlesiyle kazinmis george Orwell'in düsündürücü romani.

hayat

Hayal ve gercegi ayirt etmeyi ögrendiginde,
Ne istemedigine degil ne istedigine yogunlastiginda,
her seye bir sebep bulmak icin kasmadiginda
daha acisiz, daha kolay ve güzel olan.

akarsuya bırakılan mektup

hasan hüseyin korkmazgil'in güzel siiri.

"incecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu"

kismi bana nedense özdemir asaf'in siirini hatirlatti.

Geleceğim, bekle dedi, gitti..
Ben beklemedim, o da gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu..
Ama kimse ölmedi.

"Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç"
kan sarhoslugu nasil bir sarhosluk acaba.

justin hurwitz

1985 dogumlu lalaland'in film müziklerinin bestecisi olan amerikali müzisyen.
Damien Chazelle ile üniversitedeyken tanisip jazz müzikali cekmisler.
her ne kadar city of stars cok akilda akilici olsa da, mia & sebastian's theme daha etkileyici.

mozartkugel

mozart'in dogdugu sehir salzburg'da bolca bulunan, badem ve antep fistigi ezmeli top seklinde lezzetli cikolata cesiti.

yeni bir sayfada sana bakmak

ne yalan söyleyeyim Yılmaz Erdoğan'a ait oldugunu okudugumda sasirdigim siir.
bu kadar güzel siir yazabildigini bilmiyordum.
rahatsiz eden tek sey "stabilize" kelimesinin kullanilmasi, bunun yerine baska bi sözcük olabilirdi.
ama onun disinda özellikle cok begendigim dizelerin bazilari söyle:

bir beyaz kağıda
her şey yazılabilir
senin dışında
güzelliğine benzetme bulmak zor
sen iyisi mi sana benzemeye çalışan
her şeyden
bir gülden bir ilk bir sonbahardan sor
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin
ve benim
bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğim

kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok

gül sana benzediği için ölümsüz
`yazdığım bütün şiirler
sana başlayan bir kitap için önsöz`

sana bakmak
bir beyaz kağıda bakmaktır
her şey olmaya hazır
sana bakmak
suya bakmaktır
gördüğün suretten utanmak
sana bakmak
bütün rastlantıları reddedip
bir mucizeyi anlamaktır
sana bakmak
Allah’a inanmaktır

ahmet selçuk ilkan

her ne kadar kafiyeli siirler zorlama gelse de bazen, uykusuz siiri cok güzel olan sair.

Şimdi bütün şehir derin uykuda
Bir şu yaralı gözler bir ben uykusuz

arkadaş

sunay akın'in paylasimdan ögrendigime göre bir orhon murat arıburnu siiri.

bir silah atildi ikimize
birimiz,
ayakta kaldik
birimiz,
yerde.

neden,
ikimiz de yaraliyiz

kursun,
ya sende
ya bende!

stephen sondheim

1930'da new york da dogan amerikali müzikal bestecisi.
west side story müzikalinin sarki sözleri ona aittir,
ayrica into the woods ve sweeney todd filmlerinin müzigini bestelemistir.

la la land'in notalarini alirken bunu seviyorsaniz stephen sondheim'in bestelerini de seversiniz diyip piyanoya oturup bana bi seyler calan satici eleman sayesinde haberdar oldum kendisinden.

görünmez kentler

Italo calvino'nun cok etkileyici bulmasam da akici ve hayal gücüne hayran birakan kitabi.
Özellikle kubilay han ve Marco Polo arasindaki diyaloglar dikkat cekiciydi.
Herta müller isimli müthis yazar'in traveling on one leg kitabinda bas kahramanin isminin irene olmasiyla görünmez kentlere atifta bulunmus ve irene ile ilgili kisimlarda alintilar yapmistir.

her şey sende gizli

sakinlestirici, kadife gibi siir.

"Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın"
cümlesi bile tek basina ne kadar cok sey anlatiyor.

her sabah seninle baslar

Ümit Yaşar Oğuzcan'in galiba pek de bilinmeyen hayatdolu güzel şiiri.

Sevdigim dizelerden bazilari ise söyle:

Ve alisilmis bir yasamaktir çöker omuzlarima
Sarar benligimi birden
Büyük, devamli dalgalar halinde duygularim
Her sabah seninle baslar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir agri gibi yoklugunu duyarim

Ben alisilmis seyleri sevmem, bilirsin
Yasamaksa diledigim gibi yasamaliyim
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmaliyim alin yazimi
Ölmekse istedigim anda ölmeliyim
ve yasiyorsam
Her sey bambaska olmali seninle
Alisilmis seylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artik
Dönmesin o eski plak
Her sey gölümüzce olsun
Bulsun
Diledigi zaman ellerim ellerini
Paylasalim seninle bütün geceleri
Sabahlari, aksam üzerlerini
Görülmemisi görelim, tadilmamisi tadalim
Sarkilar söyleyelim kimsenin bilmedigi
Yüzüm her zaman aydinlik olsun aydinliginda
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artik, yeter
Kirilsin o çemberler
Sarsin her yanimizi bir yasama sevinci
Ayriliklar, kederler, gözyaslari bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle baslayan sabahlarim Seninle sürüp gitsin.

sanki de sevmeyi sevdigi kisiden daha cok seven birinin dizeleri,
kaderine razi gelmeyen, hayatinin senaryosunu, kitabin son sayfasini kendi yazmak isteyen.

merab mamardashvili

1930 - 1990 yillari arasinda yasmis kantci gürcü düsünür.
1949'a kadar gürcistanda yasamis, moskovada felsefe okumustur.
1968 yilinda doktora yapmis, 1972 de felsefe profesörü olmustur.

tepelerdeki şeytan

cesare pavese isimli italyan yazarin cok da vurucu olmayan, sonlarina dogru güzellesen kitabi.
kitabin ilk cümlesi "con genctik" cümlesini herta müller isimli muhtesem yazar traveling on one leg kitabinda kullanmis, bu sebeple dikkatimi cekmisti.

--spoiler--

özellikle gabriella hikayeye dahil olduktan sonra daha entersan bir hal almaya basliyor kitap.
kitapta gecen bazi dikkatimi ceken alintilar ise söyle:

"ictenlik suc degildir. tutkudan kaynaklanan suclardan nefret ederim."
"iki kisi olmanin yalniz olmaktan farki yok."
"..haftalardan sonra yalniz olmak beni dinlendirip canlandirdi, tipki ertesi sabah penceremden selamladigim gökyüzü gibi."
"..ruhun dinginliginin bir parcasi kokain mi, diye sordum. hepmiz söyle ya da böyle bir uyusturucu kullaniyoruz, diye yanit verdi, saraptan, uyku hapina, ciplakliktan avciliga kadar."
"Greppo'da gecen bu yazi, Oreste'nin askini, o sözleri ve o sususlari , kendimizi, kisa süre sonra her seyin gececegini, bitecegini düsününce bir sıkıntı basti üstüme."
"hepimiz ciplagiz, ama bunu bilmiyoruz. Yasam zayiflik ve günahtir. ciplaklik zayifliktir, acik bir yarasi olmasi gibidir insanin."

--spoiler--

la la land

emma stone ve ryan gosling'in basrolleri paylastiklari bir damien chazelle filmi.
müzikal sevmedigim icin özellkle sarki söylenen sahneleri pek begenmedim, ama bazi dans sahneleri tatliydi.
yine de ayarini iyi tutturmuslar, daha fazla olsaydi bayardi.
basrolleri ses konusunda basarisizdi, ama ryan gosling'in piyano caldigi sahneler etkileyiciydi.

--spoiler--

özellikle barda yasaklandigi ve isten cikarilacagini bildigi halde bir heyecana kapilip bir jazz eseri calip, sonunda ayaga kalkmasi, ona edilen iltifati hic kale almamasi güzeldi.
bunun yaninda jazz ile ilgili gecen sohbet ve sebastian'in mia'ya jazz'a olan hayranligini anlatmasi.

bana göre filmin en dokunakli sahnelerinden biri belki de cogu insanin ilgisini bile cekmemistir.
mia'nin sahneledigi eser ile ilgili yasadigi hayal kirikligindan sonra ailesinin evine gitmesi ve babasinin bavulunu tasimasiydi.
hep acik bi kapidir ya ailenin yani, onu kücücük bi detayla cok güzel vermisler bana kalirsa.

ardindan bes sene sonraki kisim basliyor.
mia baska biriyle evlemis, cocugu olmus, tesadüfen esiyle birlikte sebastian'in actigi seb's isimli jazz kulübüne giriyor ve sebastian'i piyano calarken görüyor. yine o dokunakli parcayi caliyor.
diger adamla yasadigi her seyi sebastian ile yasiyormus gibi hayal ediyor, donup kaliyor. o cok hüzünlüydü iste ya.
yaninda esini degil sebastian'i hayal ettiginde sahnenin sonunda öpüsüyorlardi, esiyle ise sadece yan yana oturuyorlardi, gitsek iyi olur diyordu esine.
belki de sevdigin insanin degil hayallerinin pesinden kostugunda nasil sonuclandigini gösteren bir sahneydi.
sonuc olarak ikisi de hayallerine kavusmustu ama yine de mutlu son degildi.

hangisi önemliydi peki hayallerine ulasmak mi sevdigin insanla hayatini paylasmak mi?

--spoiler--

göğe bakma durağı

cok güzel ve etkileyici bir turgut uyar siiri.
ismi bile o kadar masum ki.

Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var

ataol behramoğlu'nun hayat dolu, umut veren,
özellikle yumusak sesli bir insan tarafindan okundugunda daha da güzel olan siiri.

"sevgilin bitkin kalmali öpülmekten" derken o nasil güzel bir sevmektir.

"insan baliklama dalmali icine hayatin
bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasina."
o nasil güzel yasamaktir, ne güzel bir heyecandir.

"ve kederi de yasamalisin, namusluca, bütün benliginle"
hangimiz becerebiliyoruz bunu, ne kadar namusluca yasiyoruz kederlerimizi?

"cünkü ömür dedigimiz sey hayata sunulmus bir armagandir
ve hayat, sunulmus bir armagandir insana".
her gün her saniye bunun bilincinde olmali halbuki.

bazen tanistiginiz bir insan umut olur ya, bugün var yarin yok belki, ne fark eder dolu dolu yasadiktan sonra?
yasadigin müddetce mutlu olmak yeterli degil midir, nedir ki bu sonsuzluk arayisi?
var oldugu müddetce hissettirdigi sey var ya, o bile yeterli.
bu siirde de ayni hissiyati aliyorum.
var oldugu müddetce güzel olan her seyini almali, tipki hayattan aldigimiz gibi.

yasadiklarimdan ögrendigim o kadar cok sey var ki.
biri de bu siir.

sahi ataol ne kadar da güzel bir isim.

friedrich wilhelm nietzsche

demistir ki "tüm yazilmislarin icinde en cok kanla yazilani severim. Kanla yaz, göreceksin ki kan tindir."
Böyle buyurdu zerdüst kitabini okurken bu cümleden cok etkilenmistim.
ne zaman kitaplardan, siirlerden, sarkilardan etkilensem bunu paylasma geregi hissederim.
ama karsindakinin hissettigi heyecan seninkiyle ayni olmayabiliyor her zaman.