bugün

(bkz: analitik düşünmek)
(bkz: irrasyonelizm)
akılcılık. aklın bilgisine dayanan,doğruluğun ölçütünü duyularda değil, düşünmede ve tümden gelimli çıkarımlarda bulan öğretilerin genel adı.
alternatifleri icin (bkz: emprisizm), bi de cesidi de sayilabilecek (bkz: idealizm)
gerçek bilgi doğuştandır, kazanılmış değildir görüşünü savunur. rasyonalistler, dünyanın ussal bir düzen içeren bir bütün olduğunu, parçalarının mantıksal zorunlulukla birbirine bağlı bulunduğunu, dolayısıyla da yapısının doğrudan kavranabileceğini düşünür.
genel geçerli doğru bilginin akıl yoluyla elde edileceğini savunan rasyonalizme göre insanoğlu doğuştan doğru bilgiye sahip olarak dünyaya gelir. yapılması gereken aklın ışığında karanlıkta kalan bilgileri açığa çıkartmaktır. kurucusu sokrates tir.
Doğru bilginin elde edilebileceğini, bu bilginin akla ve düşünceye dayandığını ileri süren görüştür. Sokrates, Platon, Aristoteles, Farabi, Descartes gibi ünlü düşünürler Rasyonalizm'in önemli temsilcileridir.
(bkz: akliyyun)
fikir babası sokrates olan, tüm bilgilerin ve varlıkların kaynağının akıl olduğunu öne süren ve sadece insan zihnin algılaya bileceği yani insan aklının dışındaki tüm olguları reddeden, insanları akılla kandırmaya çalışan felsefe türüdür.
sokrates hiç geometri bilgisine sahip olmayan hiçbir eğitim almamış bir insana bir geometri problemini 'hatırlatma' yöntemini kullanarak çözdürebilmesini savına en büyük dayanak yapmıştır.
yalnızca işlevi göz önüne alan bir tasarım anlayışıdır. işlevselcilik'te denir.
herşeyi akılla izah eden,herşeyin akılla kavranabileceğini kabul eden görüş.
descartes le anılan felsefi akım.
KURBAĞANIN RASYONALiZMi BiR AVUÇ SUYUN DIŞINDAKi HERŞEYi iNKAR ETMEKTiR...
Fr. Akliyecilik. Her şeyin yalnız akıl ile bilinebileceğini iddia eden bir felsefi görüş. (Bak: Felsefe)(Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyyete baktığı için hakaiki ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabiata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı ehl-i usul-id din ve ülemâ-i ilm-i Kelâm'ın makasıdı içinde görünmeyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsizdir.işte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mâhiyetinde ve ince ahvâllerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmişler. Fakat hakiki hikmet olan ulûm-u âliye-i ilâhiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü'minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmeyenler, muhakkikîn-i islâmiyeyi hükemâlara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, veraset-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler. Hem her bir şey, iki nazar ile bakıldığı vakit iki muhtelif hakikatı gösteriyor. ikisi de hakikat olabilir. Fennin hiç bir hakikat-ı kat'iyyesi Kur'anın hakaik-ı kudsiyyesine ilişemez. Fennin kısa eli onun münezzeh ve muallâ dâmenine erişemez. Nümune olarak bir misâl zikrederiz.Meselâ : Küre-i arz, ehl-i hikmet nazarı ile bakılsa, hakikatı şudur ki: Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahluk. Fakat ehl-i Kur'ân nazarı ile bakıldığı vakit hakikatı şöyledir ki; semere-i âlem olan insân, en câmi, en bedi' ve en âciz, en aziz, en zayıf, en lâtif bir mu'cize-i kudret olduğundan beşik ve meskeni olan zemin semaya nisbeten maddeten küçüklüğü ile ve hakareti ile beraber, manen ve san'aten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu'cizat-ı sanatının meşheri, sergisi, bütün tecelliyat-ı esmâsının mazharı, nokta-i mihrakiyesi; nihayetsiz faaliyet Rabbaniyenin mahşeri, ma'kesi; hadsiz hallakıyet-i ilâhiyenin, hususan, nebatat ve hayvânâtın, kesretli enva-ı sagiresinden cevadane icadın medarı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuatın küçük mikyasta nümunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin sür'atle işleyen tezgâhı ve menazır-ı sermediyenin çabuk değişen taklidgâhı ve besatin-i daimenin tohumcuklarına sür'atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.işte arzın bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san'aviyesindendir ki, Kur'an-ı Hakim semâvata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata karşı küçücük kalbi büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor, mükerreren $ diyor. işte sair mesaili buna kıyas et. Ve anla ki, felsefenin ruhsuz, sönük hakikatları Kur'anın parlak, ruhlu hakikatları ile müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür. S.)(...Acaba akıllarına güvenen akılsız feylesoflar gibi "aklımız bize yeter" deyip sana ittiba'dan istinkâf mı ederler? Halbuki akıl ise, sana ittibaı emreder. Çünkü bütün dediğin mâkuldür. Fakat akıl kendi başı ile ona yetişemez...Yahut inkârlarına sebeb, tâgi zâlimler gibi hakka serfüru etmemeleri midir? Halbuki mütecebbir zâlimlerin rüesaları olan fir'avunların, nemrudların âkibetleri mâlumdur... S.) (Bkz: isbatiyecilik)

kaynak: ydfn.com
normalde ahlakcılıkla yakın duran bir felsefi akım. çünkü akıl, temel olarak kendini savunma, koruma düşüncesiyle hareket eder. içgüdülerde ise tam tersi güç istenci vardır. akıl, toplumun içinde yer aldığının farkındadır ve en az çatışma ile en az zarar almaya bakar. ama içgüdüler savaşıp üste çıkmaya çalışır. o yüzden akılcılığı yüceltmek aslında ahlakçılığı ve pasifizmi yüceltmektir. sadece bir yönüyle böyle tabi.. akılın bir çok farklı meziyeti, karakteri olduğundan ve akılın yetki sınırları tam çizilemediğinden bu konu karmaşık ve belirsizdir.
başlıca temsilcileri platon, descartes, liebniz ve spinoza'dır. olguların mantık yoluyla çözümlenebileceğine inanır.
içinde paradokslar bulundurur.insanın kendi aklı dahil herşeyi akıl süzgeçinden geçirmesini benimser, böylece ortaya dadaizm ve fütürizm çıkmıştır.

bu düşünceyi freud çöpe atmıştır.
ampirizm varken, gayet salakça bir bilgi felsefi görüşüdür.

deney ve gözlem olmadan, sadece akıl ile gerçek bilgi çıkıyormuş. deney ve gözlem bizi hatalara götürürmüş. oldu canım. ben oturayım şurada, aklımı kullanarak zaman boyutundaki bükülmeleri çözmeye çalışayım mesela, hiç bu konuda deney ve gözlem yapmayayım, sadece düşüneyim, bakalım ne kadar doğru bilgiye ulaşacağım!? zaten o bilgi bende daha önceden vardı yahu! unutmuşum hay allah, ulan insanda zaman boyutundaki bükülme bilgisi nasıl olacak doğuştan?

götünüzü sikerim lan sizin *
öleli bin yıl oldu.
sosyal anlamda konuyu başka yerlerinden anlaşmış insanlar için realizmin yozlaşmışlığıdır şeklinde yorumlanır (!)
allahın hesap konusunda determinist bir kuralcılığa sahip olmasıdır. yoksa matematik neden bu kadar evrene uyuyor? demek ki evrenin hayli ciddi bir rasyonal yapısı vardır. e evrende ne oluyor neler yaşanıyor ki bu rasyonal yapıya sahip olabiliyor? hadi evrendeki rasyonal yapıyı bağrımıza basalım da insan bunu neden çözebiliyor? düşünün koca kainatta akılcıl bir hareketlilik var ve insan bir kalem bir kağıtla matematik adında son derece akılcıl (rasyonal) bir metodla evrene hakimiyet sağlıyor. mesela edebiyat biliminden değil de matematiken faydalanarak evrenin boynuna tasma takıyoruz. niye bu kadar rasyonalist her şey?
bilgi hakkında bir teoridir. Şeyler hakkında nasıl bilgi edindiğimiz ve daha da önemlisi şeyler hakkında bilgimizin kesin olduğunu nasıl bilebileceğimiz hakkında bir teoridir. hülasa; ister zihinsel ister zihin dışı olsun, şeyler hakkında bilgi edinmenin en iyi yönteminin zihinin ve mantık süreçlerinin kullanımı olduğunu iddia eder.
ampirizmin tersine, insanın boş bir levha olmadığını ve bilginin akla dayandığını, insanın doğuştan bir takım bilgilerle var olduğunu savunan felsefi görüş. rasyonalistlerin bu konuda verdiği en bilinen örnek matematik bilgisidir. matematik her zaman geçerli olan ve kişiden kişiye değişmeyen bir bilgidir
Sahip olunan bilgilerin akla ve düşünceye dayandığını , aklın birtakım ön bilgiler ile önceden donatıldığını ve bizim bunları kullanarak kesin bilgiye ulaşacağımızı savunan akımdır. Başlıca temsilcileri Sokrates , Platon ve Aristoteles'dir.
herhangi bir deneye yahut gözleme gerek olmaksızın salt akıl ve mantık kullanılarak doğru ve genel geçer bilgiye ulaşılabileceğini savunan görüş. karşısında yer alan empiristler ise bu bilgiye yalnızca ve yalnızca gözlem ve deney yoluyla ulaşılabilceğini, bu noktada insanın anlama yetisinin pek bir önemi olmadığını ifade eder. ikisinin de kendilerince eksik yönleri vardır bu yüzden kesinlikle empiristler yahut rasyonalistler haklıdır diye bir kanıya varmak açıkçası pek de doğru bir düşünce biçimi olmaz.