bugün

nefs 19 ayrı gruptan oluşur.

Cehalet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptilalar, kin ve adavet, kibir, küfür, mürayilik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, yalan, zan ve zulüm. Bu 19 tane afetin herbiri bir eksikliği, olması lazım gelenin tamamen tersini ifade eder.
(bkz: can)

üstelik hem gerçek hem de mecaz anlamda.
düşünce,söylem ve eylemlerin, dayanağı olmaması gereken zıkkım.
örneğin, nefs ile konuşmak!
akıl ve vicdan terazisini bir kenara bırakıp kontrolü nefse vermek.
ne kötü...
Terbiye edilmezse insanı ezen perişan eden bir at gibidir. Terbiye edilirse iyi bir binek olur ve sırtındaki kulu Allah'a götürür.
insanı günaha zorlayan iradesizlik çeşidir.

kızlara bakacağım yok ama nefs akıllı durmuyor ki. illa dürtecek bir taraftan. amma yeneceğim oğlum seni.
günah keçisi. Insanların hiçbiri kötü düşünceli değildir, nefsi aklını çeler.
sonsuz kerem sahibi, yüce kur'an' da "eğit!" emri ile varlığını bildirmiş olduğu şeytan'ın insan ile olan iletişimde kullandığı aracı.

yalnız hak teala eğitiminin nasıl yapıldığını da yine "farz" tabir ettiğimiz "emir!" lerin içine hediye paketleri gibi saklamış. bu ne güzellik böyle.

birincisi oruç. resmen eğitim yaptırır nefse oruç. "bak doğru zor da olsa istenildiğinde yapılabilir" der. hz. davud' un meşhur orucunu getirin akıllarınıza. ve en çok ibadet eden bir peygamber olduğunu. nefsi bir gün oruç tutup bir gün yerken doğruyu yapmanın aslında çok da zor olmadığı konusunda eğitilmiş ve en çok ibadet eden peygamberler arasına girmesini sağlamış davud peygamber' in.

ikinci hediye en önemli ibadet ve "emir!" olan bir farzın içinden çıkmış; namaz. onda da eğitiliyor nefs. yaradan' ın ayette neden "namazda sesinizi ne tam kısın ne de yüksek sesle okuyun" emrini daha iyi anlayacağız burada. sen namazda en çok okunan ayet'in yani fatiha' nın sonunu yalnız kendin duyabileceğin bir ses ile bitene kadar nefes almadan okumaya çalıştığında biyolojik olarak normalde o kadar derin nefes alarak yaşamadığın için vücudun öleceğini zanneder ve hiç bir şey o an yaşamaktan daha değerli olamaz. dolayısıyla beynin ev kiranı nasıl ödeyeceğin ya da biraz sonra ne yapacağın hakkında düşünmeyi bırakır. bu hediyelerden yalnızca biridir. şeytan'ın vesvesesi kesilir! ikinci hediye ise sen her fatiha sonlandırışında nefesini de sonuna kadar verirsin ve nefs her fatihada ölümü hatırlar. bu, ritüel halini aldığında ki evliya bundan 40 gün diye bahsetmiş, (hz. musa' da yaradan ile konuşmadan önce 40 gün ibadet etmiştir) nefste alışkanlık halini alarak gün içinde ölümü düşünmeye programlanması ve paralelinde de aldığı kararlarda kefenin bir tarafına ölümü koyarak yaradan ile olan bağı gösterme ve o'ndan kendisine tecelli eden "iyi ahlak" ı da gösterme şansı bulur. "allah'ın ahlakı ile ahlaklanın" hadisi de burada dip not olarak geçmelidir.

Üçüncüsü de zekat'tır. Çünkü para verirsin yani insanoğlunun en değer verdiği şey. "Sevdiğiniz şeylerden vermeden iyiye eremezsiniz" ayeti girer devreye. Nefsini iyiye erdirirsin.
istemekle karıştırılmamalı.
çok defa yenildim hayatta. mağlubiyetlerim çok oldu. hep önümüzdeki maçlara bakmaktan ardımda bıraktıklarım çok oldu..
her seferinde bir eksiğimi görüp bir daha tekrarlamamaya çalıştım.
yeteneklerim sınırlıydı.. bir bahane bulma konusunda git gide uzmanlaşıyordum..
hep bende de değildi hata hep şanssız kuralar çekiyor, güçlü rakiplere denk geliyordum..
dengime hiç rastlamadım.

kendimi en iyi hissettiğim zamanlarda hep kar yağıyordu ve ben ayakta kalma konusunda çok maharetli sayılmazdım.
zaman geçiyor, yaşlanmaktayım..

başıma ne geldiğse hep çocukluğumdan kalan o gereksiz özgüven yüzünden geldi...
siz hepiniz ben tek!
bu bencilliğin acısının şimdilerde çıkacağını bilmiyordum.
o lanet egom beni yalnızlaştırdı.. kimseye güvenemez kimseyle ortak bir işe kalkışamaz oldum..
ilişkilerimde ki başarısızlığım bu yüzden.

sonra sonra beni rehin alan yalnızlığıma aşık olmaya başladım.. stockholm sendromuna yakalanmıştım.
artık kimseyi istemiyor, kaçmayı saklanmayı tercih ediyordum.
ilacı vardı elbet bu hastalığın ama aşkıma ihanet edemiyordum.

tanıdığım herkese yenildim, beraberlik yaşadığım bir kerem bile olmadı..
daha beteri ne olabilir diye düşünürken;

dün en son kendime, nefsime yenildim...
insanı insan eden unsurun düşmanıdır..

Az önce;

(bkz: gece gece canın lahmacun çekmesi) olayını yaşadıktan sonra kafamın etini yedi resmen, lan bu saatte nerden bulalım dediysemde, kalk buz dolabına magnetlere bak dedi, neyse kalktım baktım şanlıurfa 2 diye yıllardır bildiğim rest.'ı gördüm, aradım çaldı açmadı, sonra öbür numarayı ara dedi, aradım o da açmadı geldim yerime tekrar, halâ didikliyor, kalk yemeksepetine gir orada kesin vardır dedi, yataktan kalkıp y.sepetine girdim, bir güzel sipariş verdim, afedersiniz yedim... istediğini aldı ya şimdi biraz sakin, ama bilirim ki, şimdilik.. Ömrümüzün sonuna dek, isteği bitmez.... Nazlı bir çocuk gibi..
hikmet genç bir adamdı. yalnız yaşamasa da içsel bir yalnızlık içindeydi. bu yalnızlık bunalım, sıkılma ve hezeyanlar getiren türden bir yalnızlık değil, aksine; hayatı anlamlandırma şeklindeki teklik duygusundan kaynaklanan bir içe kapalılıktı. içe kapalı olduğunu kendinden başkası bilmiyordu.

hikmet futbol izliyor, yemek yemekten zevk alıyor, çokça kitap okuyordu. son günlerde çok az uyumuştu. günde belki 3-4 saati geçmeyen uyku periyotları vardı. bu onu daha da durağanlaştırmıştı. bu durağanlığını yine kendinden başkası bilmiyordu.

hikmet televizyonun karşısına uzandı. meyve çayını yudumlarken bir adamın anlattığı şeyleri dinlemeye çalışıyordu. adam ilginç şeylerden basediyordu. benlik, ego, varlık, yokluk, ilizyon…
hikmet adamın anlattıklarına bir yandan konsantre olmaya çalışıyor, bir yandan da meyve çayının verdiği etkiyle uykuya direniyordu. televizyondaki adam “benlik” dedi, “benlik insanın kafasının içinde bir kral gibi oturur!”hikmet adamı takip etmekte zorlanıyordu. hatta bir ara kafası düşer gibi oldu. adam konuşmaya devam etti: “benliğin ölümden daha fazla korktuğu bir şey varsa o da yok olmaktır.”

hikmet adamın neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. ölüm bir yok oluş değil miydi? hayır değildi. benliğin ölümden daha fazla korktuğu ‘yok olmak’ kesinlikle başka bir şey olmalıydı. bunları düşünürken hikmet’in gözleri kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. televizyondaki adam devam etti: “peki böylesine bir benliğin, insana ilk sözü ne olurdu?”

hikmet’in bu soruyu tam olarak duyup duymadığını bilmiyoruz, çünkü hikmet o esnada uyku ile uyanıkık hali arasında bir yerdeydi. ve bir sesin ona “ben benim sen de sensin” demesiyle gözlerinini açtı. kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu…
7 mertebesi var imiş. Nevsi emmarenin bir şeyhten el almadan atlanamayacağını duymuştum. Aynı şekilde şeyhin verdiği dersleri yapmayınca 2. Seviye geçilemiyor dersleri düzenli yapsan bile 3. Seviyede kalabilirsin ama 4. Seviyeden sonra nefis terbiye edilmeye başlanıyor:

1- NEFS-i EMMARE ( Kötülüğü emreden ve bundan zevk alan nefistir)

Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi huylar çıkar.

2- NEFS-i LEVVAME (Kötülük yaptığında bundan pişman olup af dileyen nefistir)

Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefstir .

Bu nefs sahibi, günah işlediğinde pişman olup tevbe eder, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Fakat günah önüne gelince duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. iyilik ve kötülük arasında gider gelir.

Kendini beğenme, çekişme, gizli riya, makam ve şehvet tutkusu gibi nefs-i emmârenin bazı vasıfları bu mertebede de bulunur. Fakat nefs hakkı hak; batılı batıl görür. Yine bilir ki, bu sıfatlarla huzurdan uzaktır. Fakat onlardan kurtulamıyor.

Hali muhabbet, gidişi tarikat, mahalli Kalp'tir. Alemi Berzah Alemi'dir. Nefsiyle mücahedede sabit olursa Misal Alemi'dir. Uykuyla uyanıklık arasında –genellikle oturma halinde- Misal Alemi'n*den bir çok manalar temessül eder.

3- NEFS-i MÜLHiME ( Allah'tan ilham alan nefistir)

Allahu Tealâ nefsin isyan ve itaatini vasıtasız ilham ettiği için bu makamda nefsin adı mülhime olmuştur. Nitekim Kur'an'da : “Sonra da o nefse isyan ve itaati ilham edene yemin ederim” (Şems, 8) buyrulmuştur .

Nefs, tevbe, zikir, rabıta ve mücahedeyle günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulunca, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Devamlı olarak kâmil mürşidden kalbine ilhamlar gelir. Bu mertebede hayvanî nefs tamamen ıslah olur. Haramdan kaçar, hayırlara koşar.

Alemi Ruhlar Alemi, mahalli Ruh'tur. Ruhunda ilâhi aşk ateşi parlamaya başlar. ilim, tevazu, yumuşaklık, kanaat, mert*lik, sabır, belaya tahammül gibi, güzel hasletler belirir. Visal rüzgarları esmeye başlar. Fakat ego, ona açık ve bariz bir şekilde saldırmaya başlar . Kendini ve amellerini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir, ümitsizliğe düşürür, Allah'ın azabına karşı ona emniyet hissi verir. Bu makamda mürşidin himmeti olmazsa tehlikeye düşebilir.
Bu makamda salik, sırlara vakıf olduğundan esrar ile meşgul bulunduğu cihetle bunun üstünde olan kemalden mahcup kalmıştır. Bu makamın seyri Allah (CC) Hz.leri olduğu için salikin batınında imanın hakikati zuhur etmiş olmakla müşahedelerinde masiva kalmamıştır. Bu makamın alemi, ervahtır, salik arzu ettiğini görür ve tasarrufa bile kadir olur.

4- NEFS-i MUTMAiNNE (Tatmin olmuş nefistir)

Cenab -ı Mevlâ'nın “Ey tatmin olmuş Nefs” (Fecr , 27) hitabıyla ıstıraptan kurtulup huzura eren nefstir . Her türlü şek ve şüpheden temizlenip rahatlamış, ayne'l - yakîne ve kâmil imana ulaşmıştır. Kötü huylardan tamamen pak olmuş, fenalıklara arzusu kalmamıştır. Seyri, Allah ile gerçekleşmiş (seyr-i meallah), velilik mertebesine ulaşmıştır. Alemi, Muhammedî Hakikat, mahalli Sır'dır. Manevi tecellilerin mazharıdır . Sıfatları, tevekkül, incelik, cömertlik, yumuşaklık, güler yüz, tatlı dil, kusurları bağışlama, hamd, şükür, müşahede, teslimiyet ve rızadır.

Azizim! Malum ola ki, sıfat-ı mutmainnede bulunan zevatın halleri şöyle olur: Bunlar, artık tereddütlerden ve iç kuruntulardan kurtulmuşlardır. Ve teslim-i külli ile teslim olmuşlardır. . Bu zevata “veli” adı verilir. Bu mertebede olanlara Yüce Allah (CC) Hz.leri Mucizel Beyan’ında şöyle hitap etmektedir: . . Ayet-i Kerimedeki aşka ve muhabbete nail olur, Zikrullah ile gönlü rahat eder, kalbi mutmain olur.

5- NEFS-i RADiYYE ( Allah'tan razı olmuş nefistir)

ister bela, ister sefa, Allah'ın bütün fiillerinden razı olan, O'ndan başka her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbi'nin rızasına nazarını diken nefstir . Bu nefse: “Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine dön” ( Fecr , 28) kelâmıyla hitab edilmiştir. Seyri Allah'tadır ( Seyr -i fillâh ). Alemi Lâhut (Ruhanîler) Alemi; mahalli, Sırrın Sırrı'dır. Beşerî sıfatlardan büsbütün yok olmakla fenâya varmıştır. Fakat bu makama varanlar arif değil, velidirler. O yüzden başkasını irşad edemezler.
Azizim! Malum olsun ki, nefs-i radiyye sıfatında olan bu zatlar, yine bu hal ile bazan ilerler, bazan da gerilerler ve böylece zikrine ve fikrine devam ve sebat ederlerse, Cenab-ı Hakk’tan (CC) kendilerine teveccüh eden her şeye rıza-i külli ile razı olurlar ve onlar için keder ile sürur müsavi olur. Çünkü Yüce Allah (CC) Hz.leri onları Mucizel Beyan’ında müjdelemiştir: “Rabbine razı ve marzi olarak dön.”[6]

Allah (CC) Hz.leri’nin vermiş olduğu belalara tahammül gösterirler ve: “O’ndan (CC) gelen her şey güzeldir. Lütfu da hoş, kahrı da hoş.” derler, “Eyvallah! Hoş geldi, safa geldi!” derler, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri'nden gelenleri öpüp başlarının üstüne koyarlar.

6- NEFS-i MARDiYYE (Allah'ın razı olduğu nefistir)
Ariflerin makamıdır. Bekabillâh burada tahakkuk eder. Muhtaç olduğu ilimleri bütünüyle alıp, mana aleminden bu görünen madde alemine dönmüştür. Dış itibariyle diğer insanlardan ayırdedilmez . Fakat iç itibariyle bütün cisimleri altına çevirecek bir tılsım gibidir. Kendine lütfedilen marifet bilgi*sinden dünya halkına ikram eder. ilâhi bilgi dairesinin mahremidir. Onun müşahedesine ya*bancı bir diyar yoktur. Kendisine üfürülen ruh ile görür, bilir. Sesini uzaklardan işittirir. Mür*şidinden izin almak kaydıyla irşadı sahihtir. Seyri Allah'tan (Seyr-i anillâh )'dır. Alemi şu görünen maddi alem, mahalli Hafâ'dır .

“Onun işiten kulağı olurum, gören gözü olurum, konuşan lisanı olurum, yürüyen ayağı olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle tutar ve benimle yürür.”[7]

7- NEFS-i KAMiLE (Seçkin, saf, tertemiz nefstir)
Allah'ın en seçkin dostları olan Gavs ve Kutupların makamıdır. Seyirleri Allah'ladır (Seyr-i billâh). Alemleri; kesrette (çoklukta) vahdet, vahdette kesrettir. Mahalleri Ahfâ'dır . Önceki bütün nefislerin güzel vasıflarını üzerinde toplamış*lardır. Her halleri ibadet ve zikirdir. Bir an Allah'tan gafil olmazlar. Onların mu*radı Allah'ın murad ettiği şeydir. .

Cenab-ı Hak onlarla alemlere ikramda bulunur, belaları def eder. Saliklerin gönüllerinde onlar sayesinde haller zuhur eder. Ama herkese merhamet ve şefkatle bakarlar. insanların kusurlarına bakmazlar. iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.

Pak ve tertemiz yüzleri huzur ve aydınlık saçar. Onları görenler Allah'a yönelirler. Mübarek yüzlerine edeple bakmak bile ibadettir. ince ve lâtif sözleri katıksız hikmet bilgisidir. Gayet ince, zarif, yumuşak ve alçak gönüllülükle telkinde bulunurlar. .

Bu dünyada onların kapısında bulunmaktan daha büyük devlet ne olabilir? Onlar olmadan bunca sarp yollar nasıl aşılır?

Azizim! Malum ola ki, ruh-u hayvanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı emmare ve ruh-u sultanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı safiyyedir. Ruh-u hayvan, Cenab-ı Hakk’ın (CC) ihsanı, mürşidin himmeti ve ruh-u sultanın rağbet göstermesiyle kendi sıfatı olan emmarelikten geçer. Yani başlangıcından bu hale gelinceye kadar, hayvanlık sıfatlarından arta kalan eserler de tamamen mahvolur ve ruh-u sultanın kendisine mahsus olan sıfat-ı insaniyye ile sıfatlanır. Bu makamda olan salik, Cenab-ı Hakk’ın şu Ayet-i Kerime’sinin muhatabı olur: “O’nun (CC) vechinden başka her şey helak olucudur.”[9] Ayet-i Kerime’sinin sırrını seyr ile müşahade eder. işte bu büyük ihsana malik olan zatlara “insan-ı kamil” denilir. Sözün kısası, sıfat-ı safiyye ile sıfatlanan zatların nefisleri, ruh-u sultana döner. Nefs-i hayvaniyetten eser kalmaz. Bu bahtiyar insanlar tasavvuf (tarikat) yolunda çalışarak nefs-i hayvaniden tamamiyle kurtularak sıfat-ı insaniyye ile muttasıf olurlar.[10]

Kaynaklar

[1] Yusuf S. A.53

[2] El-Kıyame S. A.2

[3] Eş-Şems S. A.8

[4] El-Fecr S. A.27-30

[5] Er-Rad S. A.28

[6] El-Fecr. S.A.28

[7] Buhari Rikak 38. ibn Hanbel. IV. 256

[8] El-insan S. A.30-31

[9] El-Kasas S. A.88

[10] Miftahul Kulub. S.135
terbiyesi bir ömür süren sınav.
Insani yüz üstü cehhenneme sürmek isteyen devamlı terbiye edilmesi gereken canavar.
aslında istektir, bir şeyi ister ve normal şartlar altında alırsan bu sende anlık tatmin yaratacağı için anormale eğilim götermezsin ama normal şartları geçiktirirse hayale gidip orada kendini tatmin etmen gerekir ve orada da durum gerçekçi olmadığı için daha sapkınca şeylere bu dönüşür.

işte nefs diye kendinizi kollayın diyen dindarların söylemek istediği o sapkınlıkları dışarıya çıkartmayın üzerinedir.

hatta din kitaplarına bakarsanız cennet tasviri genelde aşırılık barındırır ve bunun amacı bu sapkınlığı bir nevi tatmin etme üzerinedir.

zaten kapalı toplumlarda da yasaların bu kadar sert olmasının sebebi, onları kontrol etmenin güçlüğünden doğar ve ilkel dinlerin ceza hukukuna bakarsanız gayet şiddet içerikli ve korkutucudur.
Öfke gibi bilumum duyguyu kapsar.
öfke'nin vücut dağılımında ellerinize de ulaşıyor aslında kurabileceğiniz hayaller öfkenin vücut dağılımından.
insanda, tasavvufi anlamda, kötü vasıfları bünyesinin her tarafına toplayan, aklın ve kalbin beraberinde yanyana bulunan bir kavramdır. tasavvuf geleneksel olarak nefsin (yanlış benlik) evrimini yedi mertebe ile çerçeveler. bu yedi mertebe bir eğitim sisteminde bulunan ve olgun bir insan olarak mezun olabilmek için geçilmesi gereken sınıflar gibidirler.

bkz (#817375)
Bilimsel olarak gerçekliği kanıtlanmıştır.
Bağırsaklarda 2. beyin bilimsel tez.
olağanca gücüyle yanlışları "evet"leyen şeydir.
Hayatimin sozu: nefsini bilenlerden ol, silenlerden degil.

Cok derin.
her zaman kötülüğü emretmez ya. örneğin nikahlı karına (rıza şartıyla) nefsine uyup hallenirsen bunun neresi kötü.
Sahip çıkılması gerekir.
sahip çıkamadığım .allah bizi nefsimizle 1 saniye bile başbaşa birakmasin.insanın dünyasını ve ahiretini mahveder.
https://www.youtube.com/watch?v=nRcWqlc5BsY
Hala ne olduğunu tam çözemediğim bir olay. Du bakalım.