bugün
- uludağ sözlük zirvesi23
- kedi besleyen kızların ortak özellikleri8
- ülkemde başı açık kadın istemiyorum15
- muhalifler neye muhalifler21
- müge anlı mı esra erol mu9
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri26
- piyasadaki en adam gibi sigaranın rothmans olması13
- tas kafa saç modeli9
- faiz yemenin wow haram olması12
- otizmliye cennet garanti mi13
- ekrem imamoğlu21
- kemalizm9
- sözlüğün 18 yaş altına hitap etmesi9
- garanti bankası8
- anın görüntüsü8
- masklavinin bu aralar çok gergin olması32
- 80 yaşında olmak9
- vampirov'a sorular17
- küresel nerde yahu9
- eski bir anı hatırlamak16
- kemalist erkekler gizli eşcinsel midir15
- 9 yaşındaki felçli çocuğa yoğun bakımda tecavüz24
- akp belediyelerinin hiç yolsuzluk yapmaması25
- cin görünce yapılması gerekenler18
- ölüm10
- bunlar çürük bunlar sürtük diyen cumhurbaşkanı21
- mühendis erkekler16
- true nun çaylak olması9
- atatürk'ün diktatör ve eşcinsel olarak anılması11
- 2 yaşındaki bebek öldüresiye dövüldü20
- gelmiş geçmiş en güzel türk kadın oyuncu12
- tayyip erdoğanın türkiyeyi fetöden kurtarması23
- 1 mayıs işçi bayramı25
- bir erkeğe alınacak en güzel hediye15
- reis dünya lideridir10
- cumhurbaşkanlığı yolunda kaç chp'li telef olacak18
- bir ilişkinin kısa sürme sebebi10
- putin doğalgazı kesince karanlıkta kalan avrupa9
- yazarların ruh hali9
- menzil şeyhinin çakarlı aracı20
- 1 115 000 tl lik restoran hesabı8
- aykolik'in eski sevgilisinden şok açıklamalar9
- 22 cm penise sakso çekmek9
- akepeye oy verenlerin tipleri29
- yobazlar ve gericilerdeki pakistan hayranlığı28
- pazardan ne alsam9
- hayvanseverlik adı altında insan düşmanlığı yapmak13
- mahmud abbas8
- iyi giyinen kadınlar15
- akp için 3 kelime yakıştır10


entry'ler (18)
bir dondurmalı peynir helvası değildir.
mark zuckerberg arkadaş profil fotosunu şu fransa bayrağından yapmış. alta gelen yorumlari ingilizcesi olan arkadaşlar bir okusun. güzel güzel ilerleme var. islam toplumu şu isis belasına uyanmış durumda. o kadar bariz ki çünkü oyun olduğu. bütün kur'an'ı , hadis külliyatlarını araştırsan 1 tane opera salonunda bomba patlatma ya da sivil halka ateş açmaya cevaz verecek kaynak bulamazsın. ortadoğu'da yıllardır terör estiren evangelist ve zionistler mezopotamyayı (vadedilmiş topraklar) kendilerine boşaltmak için ellerinden geleni yapıyorlar. dün lübnan'da ölen 100 küsür insan için bayrak neredeydi zakırbörg abi? suriyede her gün 10'larca çocuk ölüyor! hani suriye bayrağı? hani filistin bayrağı? ankara'da, suruç'ta ölen insanlar için nerede türk bayrağı? artık yemiyoruz malesef.. çünkü bu zionistler israil'e taşınabilmek için zamanında kendi dinlerinden olan yahudileri bile sabun yapabilecek canilikteler.. (evet hitler yaptı o işi evet) tanrı'yı kıyamete zorlamak diyorlar buna kendi literatürlerinde.. (evet evet komplo teorisi, evet aynen öyle!) hayatını kaybeden masum fransızların toprağı bol olsun. allah mazlumun hakkını mutlaka bi şekilde verir. 10'larca yıldır hayatını kaybeden müslümanların da rabbim makamlarını âli etsin.
Mark Zuckerberg arkadaş profil fotosunu şu Fransa bayrağından yapmış. Alta gelen yorumlari ingilizcesi olan arkadaşlar bir okusun. Güzel güzel ilerleme var. islam toplumu şu ISIS belasına uyanmış durumda. O kadar bariz ki çünkü oyun olduğu. Bütün Kur'an'ı , Hadis Külliyatlarını araştırsan 1 tane opera salonunda bomba patlatma ya da sivil halka ateş açmaya cevaz verecek kaynak bulamazsın. Ortadoğu'da yıllardır terör estiren Evangelist ve Zionistler Mezopotamyayı (vadedilmiş topraklar) kendilerine boşaltmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Dün Lübnan'da ölen 100 küsür insan için bayrak neredeydi Zakırbörg abi? Suriyede her gün 10'larca çocuk ölüyor! Hani Suriye bayrağı? Hani Filistin Bayrağı? Ankara'da, Suruç'ta ölen insanlar için nerede Türk Bayrağı? Artık yemiyoruz malesef.. Çünkü bu Zionistler israil'e taşınabilmek için zamanında kendi dinlerinden olan yahudileri bile sabun yapabilecek canilikteler.. (Evet Hitler yaptı o işi evet) Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak diyorlar buna kendi literatürlerinde.. (Evet evet komplo teorisi, evet aynen öyle!) Hayatını kaybeden masum Fransızların toprağı bol olsun. Allah mazlumun hakkını mutlaka bi şekilde verir. 10'larca yıldır hayatını kaybeden Müslümanların da Rabbim makamlarını âli etsin.
londrada zulümdür. bir cep paradır. Bu sebepten 1 yıl boyunca saçlarımı makina ile kesip 3 numara dolaşmama vesile olmuştur.
ağızda baharat ve çikolata esintisi bırakan, sevdiğim bir kahve çekirdeği.
daha da uzun süre aç kalabilmeme imkan sağlayan, emiliminin süresini hızlandırıp -eğer ki tiryaki iseniz- tok karnına içtiğinizden daha güzel bir etki veren eylem.
hikmet genç bir adamdı. yalnız yaşamasa da içsel bir yalnızlık içindeydi. bu yalnızlık bunalım, sıkılma ve hezeyanlar getiren türden bir yalnızlık değil, aksine; hayatı anlamlandırma şeklindeki teklik duygusundan kaynaklanan bir içe kapalılıktı. içe kapalı olduğunu kendinden başkası bilmiyordu.
hikmet futbol izliyor, yemek yemekten zevk alıyor, çokça kitap okuyordu. son günlerde çok az uyumuştu. günde belki 3-4 saati geçmeyen uyku periyotları vardı. bu onu daha da durağanlaştırmıştı. bu durağanlığını yine kendinden başkası bilmiyordu.
hikmet televizyonun karşısına uzandı. meyve çayını yudumlarken bir adamın anlattığı şeyleri dinlemeye çalışıyordu. adam ilginç şeylerden basediyordu. benlik, ego, varlık, yokluk, ilizyon…
hikmet adamın anlattıklarına bir yandan konsantre olmaya çalışıyor, bir yandan da meyve çayının verdiği etkiyle uykuya direniyordu. televizyondaki adam “benlik” dedi, “benlik insanın kafasının içinde bir kral gibi oturur!”hikmet adamı takip etmekte zorlanıyordu. hatta bir ara kafası düşer gibi oldu. adam konuşmaya devam etti: “benliğin ölümden daha fazla korktuğu bir şey varsa o da yok olmaktır.”
hikmet adamın neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. ölüm bir yok oluş değil miydi? hayır değildi. benliğin ölümden daha fazla korktuğu ‘yok olmak’ kesinlikle başka bir şey olmalıydı. bunları düşünürken hikmet’in gözleri kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. televizyondaki adam devam etti: “peki böylesine bir benliğin, insana ilk sözü ne olurdu?”
hikmet’in bu soruyu tam olarak duyup duymadığını bilmiyoruz, çünkü hikmet o esnada uyku ile uyanıkık hali arasında bir yerdeydi. ve bir sesin ona “ben benim sen de sensin” demesiyle gözlerinini açtı. kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu…
hikmet futbol izliyor, yemek yemekten zevk alıyor, çokça kitap okuyordu. son günlerde çok az uyumuştu. günde belki 3-4 saati geçmeyen uyku periyotları vardı. bu onu daha da durağanlaştırmıştı. bu durağanlığını yine kendinden başkası bilmiyordu.
hikmet televizyonun karşısına uzandı. meyve çayını yudumlarken bir adamın anlattığı şeyleri dinlemeye çalışıyordu. adam ilginç şeylerden basediyordu. benlik, ego, varlık, yokluk, ilizyon…
hikmet adamın anlattıklarına bir yandan konsantre olmaya çalışıyor, bir yandan da meyve çayının verdiği etkiyle uykuya direniyordu. televizyondaki adam “benlik” dedi, “benlik insanın kafasının içinde bir kral gibi oturur!”hikmet adamı takip etmekte zorlanıyordu. hatta bir ara kafası düşer gibi oldu. adam konuşmaya devam etti: “benliğin ölümden daha fazla korktuğu bir şey varsa o da yok olmaktır.”
hikmet adamın neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. ölüm bir yok oluş değil miydi? hayır değildi. benliğin ölümden daha fazla korktuğu ‘yok olmak’ kesinlikle başka bir şey olmalıydı. bunları düşünürken hikmet’in gözleri kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. televizyondaki adam devam etti: “peki böylesine bir benliğin, insana ilk sözü ne olurdu?”
hikmet’in bu soruyu tam olarak duyup duymadığını bilmiyoruz, çünkü hikmet o esnada uyku ile uyanıkık hali arasında bir yerdeydi. ve bir sesin ona “ben benim sen de sensin” demesiyle gözlerinini açtı. kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu…
selefi/harici görüştür.
lafızlarda ve şekilde kalan, hiçbir şeyin özüne inemeyen, avam, bedevi, ilimsiz zihniyetin türettiği fikirdir.
zira, bilal habeşi ezan okumak için kabenin üstüne çıktığında bu eylem, bu bidat'ın (bidat-ı hasen) ruhunu muhteva etmişti.
ancak düşünenler anladı, düşünmeyen için lafı uzatmak abes olur.
lafızlarda ve şekilde kalan, hiçbir şeyin özüne inemeyen, avam, bedevi, ilimsiz zihniyetin türettiği fikirdir.
zira, bilal habeşi ezan okumak için kabenin üstüne çıktığında bu eylem, bu bidat'ın (bidat-ı hasen) ruhunu muhteva etmişti.
ancak düşünenler anladı, düşünmeyen için lafı uzatmak abes olur.
Füsûs'ül Hikem.
Ben bir insan tanıdım
insan gibi insan
Nuru ışıktan parlak
Varlık deneni yakan
Ben bir insan tanıdım
Benle aynı tür olan
Can'a bakıp onu gördüm
Nere ben... nere O insan...
Ben bir insan tanıdım
Sükûneti yakuttan
Aşk kokusu kokladım
Kokusu dillere destan
insan gibi insan
Nuru ışıktan parlak
Varlık deneni yakan
Ben bir insan tanıdım
Benle aynı tür olan
Can'a bakıp onu gördüm
Nere ben... nere O insan...
Ben bir insan tanıdım
Sükûneti yakuttan
Aşk kokusu kokladım
Kokusu dillere destan
Hikmet genç bir adamdı. Yalnız yaşamasa da içsel bir yalnızlık içindeydi. Bu yalnızlık bunalım, sıkılma ve hezeyanlar getiren türden bir yalnızlık değil, aksine; hayatı anlamlandırma şeklindeki teklik duygusundan kaynaklanan bir içe kapalılıktı. içe kapalı olduğunu kendinden başkası bilmiyordu.
Hikmet futbol izliyor, yemek yemekten zevk alıyor, çokça kitap okuyordu. Son günlerde çok az uyumuştu. Günde belki 3-4 saati geçmeyen uyku periyotları vardı. Bu onu daha da durağanlaştırmıştı. Bu durağanlığını yine kendinden başkası bilmiyordu.
Hikmet televizyonun karşısına uzandı. Meyve çayını yudumlarken bir adamın anlattığı şeyleri dinlemeye çalışıyordu. Adam ilginç şeylerden basediyordu. Benlik, ego, varlık, yokluk, ilizyon…
Hikmet adamın anlattıklarına bir yandan konsantre olmaya çalışıyor, bir yandan da meyve çayının verdiği etkiyle uykuya direniyordu. Televizyondaki adam “benlik” dedi, “benlik insanın kafasının içinde bir kral gibi oturur!”Hikmet adamı takip etmekte zorlanıyordu. Hatta bir ara kafası düşer gibi oldu. Adam konuşmaya devam etti: “benliğin ölümden daha fazla korktuğu bir şey varsa o da yok olmaktır.”
Hikmet adamın neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. Ölüm bir yok oluş değil miydi? Hayır değildi. Benliğin ölümden daha fazla korktuğu ‘yok olmak’ kesinlikle başka bir şey olmalıydı. Bunları düşünürken Hikmet’in gözleri kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. Televizyondaki adam devam etti: “Peki böylesine bir benliğin, insana ilk sözü ne olurdu?”
Hikmet’in bu soruyu tam olarak duyup duymadığını bilmiyoruz, çünkü hikmet o esnada uyku ile uyanıkık hali arasında bir yerdeydi. Ve bir sesin ona “ben benim sen de sensin” demesiyle gözlerinini açtı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu…
Hikmet futbol izliyor, yemek yemekten zevk alıyor, çokça kitap okuyordu. Son günlerde çok az uyumuştu. Günde belki 3-4 saati geçmeyen uyku periyotları vardı. Bu onu daha da durağanlaştırmıştı. Bu durağanlığını yine kendinden başkası bilmiyordu.
Hikmet televizyonun karşısına uzandı. Meyve çayını yudumlarken bir adamın anlattığı şeyleri dinlemeye çalışıyordu. Adam ilginç şeylerden basediyordu. Benlik, ego, varlık, yokluk, ilizyon…
Hikmet adamın anlattıklarına bir yandan konsantre olmaya çalışıyor, bir yandan da meyve çayının verdiği etkiyle uykuya direniyordu. Televizyondaki adam “benlik” dedi, “benlik insanın kafasının içinde bir kral gibi oturur!”Hikmet adamı takip etmekte zorlanıyordu. Hatta bir ara kafası düşer gibi oldu. Adam konuşmaya devam etti: “benliğin ölümden daha fazla korktuğu bir şey varsa o da yok olmaktır.”
Hikmet adamın neyi kastettiğini anlamaya çalıştı. Ölüm bir yok oluş değil miydi? Hayır değildi. Benliğin ölümden daha fazla korktuğu ‘yok olmak’ kesinlikle başka bir şey olmalıydı. Bunları düşünürken Hikmet’in gözleri kapanmamak için büyük bir mücadele veriyordu. Televizyondaki adam devam etti: “Peki böylesine bir benliğin, insana ilk sözü ne olurdu?”
Hikmet’in bu soruyu tam olarak duyup duymadığını bilmiyoruz, çünkü hikmet o esnada uyku ile uyanıkık hali arasında bir yerdeydi. Ve bir sesin ona “ben benim sen de sensin” demesiyle gözlerinini açtı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu…
Bak şimdi. Sende bir bilgi var. O bilgi ile yaşamını devam ettiriyorsun. Ve o bilgi de iki kısımdan oluşuyor. Birincisi senin anne ve babandan başlayarak genişleyen tanıma ve tanımlama süreçlerinde elde ettiğin dış kaynaklı bilgi. Yani senin elde edip kendine dahil ettiğin bir bilgi. Bir de senin kendi bünyende var olan ve senin kontrol edemediğin bilgi var. Yani karpuz çekirdeğinin ekildiğinde ortaya kavun değilde karpuz çıkmasını sağlayan kodsal bilgi. O bilgi senin annenden -kedi olarak değil de- ‘insan’ formunda doğmanı sağlıyor.
Yani ne imiş? Senden ‘hariç’ olan bir bilgiden bahsediyoruz. (Hariç bilgi varsa insandan hariç ikinci bir bilgi kaynağının olması söz konusu olur.) Şeklin yanı sıra bir de duygusal karakterin, zevklerin, yeteneklerin, eğilimlerin gibi seni sen yapan bilgiler de bu hariç bilgiden gelir.
O bilginin Ali’ye (senden başka olan birinde) değil de sende meydana gelmesi seni Ali’den başka biri kılar. Seni sen yapar. Ali’nin de dahili, iç kaynaklı ve harici, dış kaynaklı iki tür bilgisi var. Aynı senin geçtiğin süreçlerden geçerek elde edilen ve bünyesinde barınan (eğilimlerini, zevklerini, yeteneklerini oluşturan) bilgiler bütünü. Ali o yüzden Ali. Sen de bu yüzden sensin. Tüm bu koşulları anladıysan okumaya devam et. Anlamadıysan başa dön ve yine oku. Burdan sonrasını okumak için buraya kadar anlaman gerekiyor çünkü.
Ali’nin insan olmasıyla senin insan olman sıradan bir bakışta aynı tür olduğunuzu gösterse bile gerçek olan öyle değildir. Sen futbol sevmiyorsan ve harici ya da dahili eğilimin yoksa Ali’nin neden futbol sevdiğini hiç bir zaman anlayamayacaksın. Çünkü sende bu bilgi dahili ve harici olarak yok.
Sen x siyasi partisine oy veren Ali’yi yobaz ya da dış mihrak uşağı olarak adlandırmanın tüm sebebi de bu bilgi (tecelli) farkından başka bir şey değil. Ali’nin çekirge yiyebilmesi, fakat senin düşüncesinde dahi istifra tehlikesi geçirmen işte bu bilgi farkından ileri gelir. Bir yaratıcıya inanmayan bir Ali’nin, bir yaratıcıya inanması bilgi olarak ona verilmemiştir. Bir Ateist’in kafasını kesme eğiliminde bulunan bir başka Ali ise ondaki harici ve dahili bilgiden başka bir şeyi uygulayamaz. Bu mümkün değildir.
işte bu sebeplerden dünya içinde bulunduğumuz şekilde kutuplaşmalarla ve çatışmalarla doludur. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere Allah insanı yaratacağı vakit bu bilgiyi Meleklere verdi. Melekler “yer yüzünde bozgunculuk çıkartacak bir Halife mi yaratacaksın?” Ve “biz seni en güzel şekilde tesbih ve tenzih ediyoruz” şeklinde iki cevap verdiler. Meleklerin bünyesinde barındırdığı bilgi (isimlerin tecellisi) ile senin Ali ile aranda olan ilişki birbirine çok benzer. Melekler sadece kendisinde barındırdığı bilgiyle -hakikate göre- 1 doğru 1 yanlış cevap verdi. Nefsi (varlık iddaası) olan bir insan (halife) gerçekten kan dökücü olabilirdi. Fakat kendilerini Allah’ı en güzel şekilde tespih ve tenzih (anma, yüceltme vb) eden yaratılmış olarak bildiklerinden böyle bir şey söylediler. Çünkü insan-ı kamil olan mükemmele ulaşmış insan da kendilerinden daha üstün şekilde Allahı anabilecek ve tanıyıp yüceltecekti. Melekler kendi bilgileri dahilinde cevap verebildiler.
Bu Kur’anî çıkarım doğrultusunda kişinin karşisındakini kendisi gibi bilmesi olayı dünyayı bugünkü duruma kadar getirmiş vaziyettedir. Empati dediğimiz mevzuat da aslında kişiyi anlamaktan ziyade, kişiyi kendi dahili ve harici bilgisi (tecellisi) imkaninda değerlendirme işidir. O vakit ne x partili y partiliye, ne futbol sevmeyen sevene, ne böcek ya da köpek yemiyen yiyene, ne inanmayan dindar olana, ne dindar olan da olmayana kızabilme, öfkelenebilme durumu içinde kalır. Hatta sever, gerçek sevgi de budur. Tasavvuf büyüklerinin “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” düsturu bundan başka birşey değildir.
Yani ne imiş? Senden ‘hariç’ olan bir bilgiden bahsediyoruz. (Hariç bilgi varsa insandan hariç ikinci bir bilgi kaynağının olması söz konusu olur.) Şeklin yanı sıra bir de duygusal karakterin, zevklerin, yeteneklerin, eğilimlerin gibi seni sen yapan bilgiler de bu hariç bilgiden gelir.
O bilginin Ali’ye (senden başka olan birinde) değil de sende meydana gelmesi seni Ali’den başka biri kılar. Seni sen yapar. Ali’nin de dahili, iç kaynaklı ve harici, dış kaynaklı iki tür bilgisi var. Aynı senin geçtiğin süreçlerden geçerek elde edilen ve bünyesinde barınan (eğilimlerini, zevklerini, yeteneklerini oluşturan) bilgiler bütünü. Ali o yüzden Ali. Sen de bu yüzden sensin. Tüm bu koşulları anladıysan okumaya devam et. Anlamadıysan başa dön ve yine oku. Burdan sonrasını okumak için buraya kadar anlaman gerekiyor çünkü.
Ali’nin insan olmasıyla senin insan olman sıradan bir bakışta aynı tür olduğunuzu gösterse bile gerçek olan öyle değildir. Sen futbol sevmiyorsan ve harici ya da dahili eğilimin yoksa Ali’nin neden futbol sevdiğini hiç bir zaman anlayamayacaksın. Çünkü sende bu bilgi dahili ve harici olarak yok.
Sen x siyasi partisine oy veren Ali’yi yobaz ya da dış mihrak uşağı olarak adlandırmanın tüm sebebi de bu bilgi (tecelli) farkından başka bir şey değil. Ali’nin çekirge yiyebilmesi, fakat senin düşüncesinde dahi istifra tehlikesi geçirmen işte bu bilgi farkından ileri gelir. Bir yaratıcıya inanmayan bir Ali’nin, bir yaratıcıya inanması bilgi olarak ona verilmemiştir. Bir Ateist’in kafasını kesme eğiliminde bulunan bir başka Ali ise ondaki harici ve dahili bilgiden başka bir şeyi uygulayamaz. Bu mümkün değildir.
işte bu sebeplerden dünya içinde bulunduğumuz şekilde kutuplaşmalarla ve çatışmalarla doludur. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere Allah insanı yaratacağı vakit bu bilgiyi Meleklere verdi. Melekler “yer yüzünde bozgunculuk çıkartacak bir Halife mi yaratacaksın?” Ve “biz seni en güzel şekilde tesbih ve tenzih ediyoruz” şeklinde iki cevap verdiler. Meleklerin bünyesinde barındırdığı bilgi (isimlerin tecellisi) ile senin Ali ile aranda olan ilişki birbirine çok benzer. Melekler sadece kendisinde barındırdığı bilgiyle -hakikate göre- 1 doğru 1 yanlış cevap verdi. Nefsi (varlık iddaası) olan bir insan (halife) gerçekten kan dökücü olabilirdi. Fakat kendilerini Allah’ı en güzel şekilde tespih ve tenzih (anma, yüceltme vb) eden yaratılmış olarak bildiklerinden böyle bir şey söylediler. Çünkü insan-ı kamil olan mükemmele ulaşmış insan da kendilerinden daha üstün şekilde Allahı anabilecek ve tanıyıp yüceltecekti. Melekler kendi bilgileri dahilinde cevap verebildiler.
Bu Kur’anî çıkarım doğrultusunda kişinin karşisındakini kendisi gibi bilmesi olayı dünyayı bugünkü duruma kadar getirmiş vaziyettedir. Empati dediğimiz mevzuat da aslında kişiyi anlamaktan ziyade, kişiyi kendi dahili ve harici bilgisi (tecellisi) imkaninda değerlendirme işidir. O vakit ne x partili y partiliye, ne futbol sevmeyen sevene, ne böcek ya da köpek yemiyen yiyene, ne inanmayan dindar olana, ne dindar olan da olmayana kızabilme, öfkelenebilme durumu içinde kalır. Hatta sever, gerçek sevgi de budur. Tasavvuf büyüklerinin “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” düsturu bundan başka birşey değildir.
“Melekler Halifenin yaratılışının gereğini anlayamamışlardır. Bununla birlikte Hakkın mertebesinin layık olduğu ibadeti de bilememişlerdir. Çünkü herkes Hakk’tan ancak kendi zatının gerektirdiği şeyi bilebilir. Melekler Âdem’in toplayıcılığına sahip değillerdi. Onlar kendilerine mahsus ilahi isimlerin dışındaki isimleri bilememiş, Hakkı yalnızca kendilerine mahsus isimlerle tenzih ve tespih etmişlerdir. Halbuki Allah’ın bilgisinin kendilerine ulaşmadığı isimleri olduğunu anlayamamış o isimlerle Âdem’in yaptığı gibi hakkı takdis edememiş, hakkı tenzih edememişlerdir.”
[Fusûsü’l Hikem, ibn Arabi]
işte, insan da bugün -ve tüm zamanlarda- aynen böyledir. Sadece kendisinde var olan -ya da sonradan oluşan- bilgiyi kabul edip, kendine ulaşmayan bilgi ve fıtrî eğilimleri reddederek birbirlerini anlamaktan uzak kalmıştır. Bu minvalde ihtiyacımız olan, temizlenmiş bir bilinç elde etmek için, düzenli şekilde çalışmalar (ibadet, okuma, düşünme) yaparak olgun insan olma yolunda ilerlemektir. Medeniyetimizi geldiği noktadan kurtarıp, karşılıklı hoşgörünün kazanım yolu ancak ve ancak bu çizgiden geçer. Aksi halde depresyonda ve bunalmış toplum, emreden nefsin pençesinden kurtarılamamış bireyler kaçınılmazdır.
[Fusûsü’l Hikem, ibn Arabi]
işte, insan da bugün -ve tüm zamanlarda- aynen böyledir. Sadece kendisinde var olan -ya da sonradan oluşan- bilgiyi kabul edip, kendine ulaşmayan bilgi ve fıtrî eğilimleri reddederek birbirlerini anlamaktan uzak kalmıştır. Bu minvalde ihtiyacımız olan, temizlenmiş bir bilinç elde etmek için, düzenli şekilde çalışmalar (ibadet, okuma, düşünme) yaparak olgun insan olma yolunda ilerlemektir. Medeniyetimizi geldiği noktadan kurtarıp, karşılıklı hoşgörünün kazanım yolu ancak ve ancak bu çizgiden geçer. Aksi halde depresyonda ve bunalmış toplum, emreden nefsin pençesinden kurtarılamamış bireyler kaçınılmazdır.
ibn acibe, abdülkadir geylani'nin ayniyye adlı eserinden naklediyor;
"nefs'in bütün nisbetleri (kazandığı güzel sıfat ve haller) kendisiyle sürekli beraber olduğu kimselerden gelir. kalp'te yerleşen tabiatlar (huy) da yaptıgı dostluklardan oluşur."
ben de derim ki; bu dostluk yalnızca maddi beraberlik manası taşımaz. kişi dostunu her daim manen, aklında ve kalbinde taşır. çünkü gerçek sevgi ve muhabbet bunu gerektirir.
"nefs'in bütün nisbetleri (kazandığı güzel sıfat ve haller) kendisiyle sürekli beraber olduğu kimselerden gelir. kalp'te yerleşen tabiatlar (huy) da yaptıgı dostluklardan oluşur."
ben de derim ki; bu dostluk yalnızca maddi beraberlik manası taşımaz. kişi dostunu her daim manen, aklında ve kalbinde taşır. çünkü gerçek sevgi ve muhabbet bunu gerektirir.
insanın ufkunu açan, kendini ve içinde bulunduğu toplumu yeniden gözden geçirmesini sağlayan, uydurulan sahte tarihi ve empoze edilen -küresel- yalan düzeni düşünmeye sevk eden (bkz: kehanet) kitabıdır.
hayy ismi şerifinden türemiştir, sondaki "at" takısı çoğul mana teşkil eder.
hayat; kendi iç ve dış (enfüs ve âfâk) alemlerimizde oluşan duygu deneyimlemelerinden ibarettir.
hayat; kendi iç ve dış (enfüs ve âfâk) alemlerimizde oluşan duygu deneyimlemelerinden ibarettir.
farkındalık iç ve dış (enfüs ve âfâk)'taki deneyimlemelerin bilincinde olma ve her 'an'daki duyguyu şuurlu geçirebilme halidir.
aslında kainatta cansız olarak adlandırabileceğimiz hiçbir şey yok.
her “şey” kendi frekansında titreşim halinde. dolayısıyla durağan değil: hareketli.
hareket dediğimiz eylem, zamanı meydana getirir. çünkü zaman bir noktadan bir noktaya gidilene dek akan süredir. zaman içinde sürekliliği olan bu eyleme sahip kütle de bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu canlılığın içerisinde yer alır. zira canlı olmanın şartı bilinçlı ya da şuurlu olmak ile değil hareketlilik, enerji ve bu enerjinin sürekliliği ile ilgilidir.
daha doğrusunu daha iyi bilen, en doğrusunu en iyi bilen bilir…
her “şey” kendi frekansında titreşim halinde. dolayısıyla durağan değil: hareketli.
hareket dediğimiz eylem, zamanı meydana getirir. çünkü zaman bir noktadan bir noktaya gidilene dek akan süredir. zaman içinde sürekliliği olan bu eyleme sahip kütle de bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu canlılığın içerisinde yer alır. zira canlı olmanın şartı bilinçlı ya da şuurlu olmak ile değil hareketlilik, enerji ve bu enerjinin sürekliliği ile ilgilidir.
daha doğrusunu daha iyi bilen, en doğrusunu en iyi bilen bilir…