bugün

Kral adammış. imam-ı Azam gibi insanlardır bunlar. Canını cesedini inandığı uğruna serer, kalleşi kahpeyi ucunda ölüm de olsa yerer bu gibi adamlar. Ham gönüllü çiğ düşünceliler onları anlayamaz, ön yargılarının ve başkalarının dediğinin köpekliğini yaptıklarından haklarında kem konuşurlar.
burası yokluk yurdudur, varlık dünyası değil
ararsan aşkı kalbinde ara
kudüs'de mekke'de hacda değil
eğer bir kalb kırarsan
hakka eylediğin secde değil
büyük bir deger olmasına ragmen derisi yüzülmüstür. gücler dengesindeki deger yargıları ile oynamak, degerlerimizi gelistirse de madalyonun diger yüzü cok acı maalesef.
Ben Allahım değil ben Hakkım demiştir. Sanırım Hakk ismi şerifi ile hemhal olmuş olabilir.
«Leylâ ile Mecnun'un aşk hikâyesini herkes duymuştur» Mecnuna adın nedir diye sorarlar, «Leylâ» diye cevap verir. Bir gün yine Mec-nuna «Leylâ ölmedi mi» derler. «Hayır, Leylâ kalbimde yaşıyor ölmedi, Leylâ benim» diye karşılık verir.
Yine bir gün Mecnun, Leylâ'nın evi önüne gider ve gözlerini gök yüzüne diker. Ona «ey Mecnun, gök yüzüne değil, Leylâ'nın odasının du-varına bak, belki onu görürsün» derler. O böyle diyenlere «gölgesi Leylâ'nın evine düşen yıldız bana yeter» diye cevap verir.
Anlatıldığına göre Hallac-ı Mansur'u (rehimehullahu) seksen gün hapsetmişler, imam-ı Şiblî (rehimehullahu) bir gün ziyaretine gitmiş ve «ey Mansur, Muhabbet nedir» diye sormuş. Mansur «bu soruyu bana bugün değil, yarın sor» demiş. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan çıkarırlar, ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar, bu sırada imam-ı Şibli çıka gelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona seslenir, «ey Şiblî! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür.
Hallac-ı Mansur'un nazarında Allah'dan başka her şeyin batıl olduğuna kesin kanaat gelince ve yalnız Allah'ın hak olduğunu bilince, hak isminin onun kendi adı olduğunu unutmuş ve sen kimsin sorusuna muhatap olunca «ben hakkım» diye cevap vermiştir.

(Mükâşefetü’l-Kulûb)

(bkz: Kalplerin keşfi)
(bkz: imam gazali)
Hallac a sordular aşk nedir?

Bugün, yarın ve öbür gün göreceksiniz dedi.

O gün hallac ı astılar, ertesi gün yaktılar, üçüncü gün küllerini savurdular.
Nedendir bilinmez, Yüce Yaradan harici alayına isyan eden kim varsa, o yüce gönüllü Adamları sev diyor içimden bir ses: Nef'i, Hallac-ı Mansur, imam-ı Azam, Bekr'i Mustafa, Ömer Hayyam, Şeyh Şamil, Pir Sultan Abdal, Neyzen Tevfik... ve daha niceleri. Zamanında ve şimdi bile haklarında kem düşünenler var. Alem sana "kötü" demiş, ne gam. Haketmeyeni ululamaksa; sultanın soytarılığından başka ne ki. Ya da zalimin karnı tok...
ten fanidir
can ölmez
ölürse ten ölür
canlar ölesi değil.
Tasavvuf ayağına içinde oldukları şirki gizlemeye çalışan, döneminin fetosu. Hak ettiğini bulmuştur. Neymiş efendim Allah aşkındanmış. Bu adamdaki Allah aşkı 4 halife, ehli beyt ve sahabelerdeki Allah aşkından daha mı çokmuş ki kendini kaybetmiş böyle.
Ene'l-hakk dediği için Kendisin Tanrı gördüğü iddiasıyla zındık ilan edilmiş ve çarmıha gerilip burnu ve kolları kesilerek öldürülmüştür. Tasavvuf alanında birçok kişiyi etkilemiştir.
(bkz: Enel hakk)

(bkz: Vahdet-i vücud)
Burası yokluk yurdudur, varlık dünyası değil
Ararsan aşkı kalbinde ara
Kudüs'de Mekke'de Hacda değil
Eğer bir kalb kırarsan
Hakka eylediğin secde değil
Aşkın kendisi, uçağı bucağı görünmeyen bir yoldur o yola gireninde dönmeye hakkı yoktur.
yazdığı şiirler(enel hak) hasebiyle kafirlikle suçlanıp 922 yılında abbasi halifesi tarafından idam ettirilmiş bir şairdir.
Ruhun ne olduğunu bilen ve hangi kaynaktan nereye sirayet ettiğini anlayan kişidir.
Türklerin, islam'ı kabulünde de büyük rol oynadığı söylenir ve oba oba gezerek dini anlattığı belirtilir.
Sen anlattında Mansur, biz anlayabildik mi?
Sen öldünde Mansur, biz yaşayabildik mi?
yobazların her dönemde ne kadar vahşi olduğunu bize gösteren maktul insan.
(bkz: hikaye)
Hallac-ı Mansur, en el Hakk (ben allah'ım) dedikten sonra idam cezasına çarptırılır. Tüm bağdat bu olayı izlemek için toplanır. idam vakti gelene kadar da cellat onu kırbaçlar, tam 300 defa kırbaç vurur hallac'a. Cellat kırbacı vurmadan önce kırbaçtan her defasında şöyle nida edilir "ey hallac korkma". Bu durumu gören imam saffar şöyle der "ben hallac ın 300 kırbaca nasıl dayandığına şaşırmıyorum da kırbacı vuran adam da nasıl bir iman var ki kırbaçtan nida gelmesine rağmen hallacı kırbaçlamaya devam etti? işte buna şaşırıyorum" der. askerler hallacı ipe götürürken halk onu taşlar lakin hallacın talebeleri böyle bir şey yapmazlar tabi ki. Hallac da öğrencilerine şöyle der "onlar şeriata göre hüküm verip amel ettikleri için 2 sevap alırlar lakin siz beni sevdiğiniz için taşlamazsınjz, bu yüzden siz 1 sevap alırsınız. Onlar şeriatı korudukları ve şeriata göre amel ettikleri için fazla sevap alırlar" der.
Hallac'ın önce ayaklarını sonra kollarını en son da kafasını keserler lakin hallac ölmesine rağmen Hallac'ın kollarından ayaklarından ve diğer kısımlarında hala en el hakk sesi gelir. Ses durmaz. Sürekli olarak en el hakk sesi gelir halk "biz ne yaptık böyle? O şirk içinde değilmiş, meğer o veliymiş" derler. Ve sesin kesilmesi için Hallac'ın tüm parçalarını toplayıp yakarlar.Yanan parçalardan hala en-el hakk sesi gelmektedir. Şibli de küller dağılmadan Hallac'ın cenaze namazını kılmak için külleri olduğu yere gelir. işi bir türlü anlayamaz. Kafası Hallac'ın makamına takılır. Ve şibli kulağına şöyle denildiğini söyler "ey şibli hallac bulunduğu makam sebebiyle bazı sırlara vakıf idi. Lakin o bizim sırrımızı başkasına söyledi".. Olay budur işte.

inanmayanlar inanmayabilir lakin eğer iman ediyorsanız bu olayı saçma bulmayın, bakın Kur'an'da ne oluyor.

Kasas 30: "Mûsâ, ateşin yanına gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” Allah nasıl ki ağaçtan nida ettiyse, bulunduğu makam itibarıyla hallac'dan da nida edildi
"Cehennem acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir" buyurmuş.

Yalnızlığın bu kadar güzel anlatılması...
Kafayı sıyırmış enel hakk ne lan kime neyi kanıtlıyorsun amk kibirden gümlemiş iyi de olmuş.
Her skm hıyar diyene tuzla koşan milletimiz o zamanda marifetini göstermis ve bu güzel insanın canına mâl olmuştur.
"Enel hakk" çıkışı yanlış anlaşılmış, haliyle başına da bela olmuştur.

"Vahdet-i vücud" anlayışındadır.
Hani bizim geleneklerimizde evlenen insanlara bir yastıkta kocayın denir ya, işte bu iki insanın birleşerek tek vücut olması için denir.

Hallac-ı Mansur da tüm arzu ve isteklerine baş kaldırarak ruhunu temizlemiştir ve ben artık bedenimden de vazgeçerek o'na ulaştım demiştir. Dediği sözün açıklaması budur.
Yoksa firavununki gibi kibirden söylenmiş bir söz değildir.
Ne yazık ki yaşadığı dönemdeki insanlar onu anlamadı. Onun da imtihanı buydu. Onu şirkle suçladılar ama o çoktan bedenini aşmıştı.
hakkında anlatılan kerametler 21. yüzyılın inanç meselesi değildir. diğer bütün havada uçan şeyhlerin olduğu menkıbeler gibi menkıbe türü içinde edebiyatın inceleme alanıdır. eskilerin fantastik edebiyatı da bugünün bestsellerlarından kıymetlidir tabii ki ama edebiyat için kıymetlidir. bunun yanında isteyen inanır isteyen bir şeyh seçer ona tapar. bırakınız tapsınlar.
Enel hak. insan yaşayacağı zamanı seçemiyor işte, şimdi yaşasaydı adını bile duymayacaktık çünkü her yer enel hakçı. Ama kendi zamanında derisini yüzdüler. Helal, cesur adammışsın.
insanın ruhunun özünü bilmiş aşkın şehididir.
Ayrıca Türklerin islamiyet'i kabulünde büyük rol oynamıştır.