bugün

- ne zaman çıkacak kardeşim, fitil ettiniz beni burda, yazdıysan bas, okuyalım. kendi aralarında okuyup gülüşüyorlar herhalde.

alper canıgüz romanı olsa gerek.
alper canıgüz'ün okurlarına bayram hediyesi olarak raflardaki yerini almış eserdir.. henüz okumamış olsam da tatlı rüyalar ve oğullar ve rencide ruhlar kitaplarındaki referansların güzel olduğu kanısını uyandıran kitaptır.

Arka kapak yazısından;
--spoiler--

Patronunuz Şeytan Bey'dir ve sizden de çok hoşlandığını söyleyebilirim.
Neydi bu şimdi? şaka mı? Öyle mi? dedim bu manyakça oyuna bir tur ayak uydurmaya karar vererek. Nereden biliyorsunuz
Kendisi söyledi.
Elimden geldiğince aptal gibi görünmemeye çalışarak gülümsedim.
Ben kaçırmışım o kısmını.
Sizin hatanız değil. Telepatik olarak iletti düşüncelerini.
Evet anlıyorum. diye kestirip attım, yeni işimi daha başlamadan bırakmak zorunda kalmamak için. Öyleyse kendisine teşekkürlerimi de iletin.
Ona kendiniz de teşekkür edebilirsiniz. dedi Tunçay Bey bıyık altından gülerek.
Şeytan Bey görüşmenin başından beri burada, aramızda bulunuyor. Bardağına iki buz attıktan sonra pipetini uzun uzun emdi ve boş bakışlarıma yanıt olarak, o kocaman işaret parmağıyla, masanın üzerinde psikopatça beni kesmekte olan kara kediyi işaret etti
--spoiler--
bir dostumun tavsiyesi üzerine kendime yılbaşı hediyesi olarak aldığım alper canıgüz kitabı...

başlarda sıkıcı, bayağı türkçesiyle soğutuyor kendisinden, -hele ki eski yazınlara düşkünlüğünüz nedeniyle çağdaş türk edebiyatıyla fazla haşır neşir değilseniz- sonunu tahmin edebileceğiniz üçüncü sınıf polisiyelere benzetiyorsunuz, fakat ilerledikçe hem dili hem de kurgusu daha bir akıcılık ve kıvam kazanıyor ve sizi son sayfaya kadar etkisi altına alıyor...

--kitap hakkında--
ve sonunda hem anti-kahramanına, hem de okuruna keriz muamelesi yapıyor... şahsen ben öyle algıladım...
--kitap hakkında--

keyifli bir kitap, içinde süpermen i, mr hyde ı*, prens charles ı, dupond ile dupond u, greta garbo bakışlarını, mike hammer i, hitchcock tarzını ve hatta simurg efsanesinden esinlenmiş bir "mutluluk ülkesi yolculuk rehberi"ni görmek mümkün...

ve kitaptan bir alıntı;

--spoiler--
"hayatta aşk diye bir şey yok mudur yani?" diye sordum gözlerim yaşlarla dolu.
"yoktur" dedi amcabey*. rakısından bir yudum aldı.
"ölümde aşk diye bir şey vardır."
--spoiler--
Bir okur, gizliajans ile haşır ve neşirken ne isteyebilir? Deli gönlünün muradı nic'olur?

1- reklam yazarı olmak,
2- ekmeğini (bulamazsa pastasını) Macera dolu ajans, gizliajans gibisinden bir işyerinde kazanmak,
3- sanem gibi bir art direktöre sevdiceklenmek ister. * * *
Dilerseniz şimdi de elimdeki malzemelere bakalım sevgili izleyidinleyiciler,

1- Bana bir şey olmaz demedim. * *
2- Uromandaki Gizliajans'tan sonra bizim ajansı düşünüyorum da, muadili gibi entrikalarla filan dolu değil. herkeşler çok normal burada. Fazlasıyla normal. O yüzden Atraksiyon yok. Kedi bi' kara almayı önereceğim toplantıda. Maceraya başlamak için belki işe yarar. Belki ve olaylar da gelişir. Belki üstümüzden "delta kanadı" geçer?

3- ah ah ve 3. madde! Sevgili canıgüz, sanem'i ilk gördüğü an'ı öyle hoş anlatmış ki okurun da (hele benim gibi fahri Çengelköylü ise) sanem'e âşık olmak istememesi namümkün. Sanem hanımın Fiziksel özelliklerinden neredeyse hiç dem vurulmamasına rağmen, kendisinde öylesine über hissiyatlar uyandıracak bir sevdiceği hangi erkek istemez? Ah sanem. istedim. Yalan yok. Mamafih "başkasının âşık olduğu kadına tutulmaya utanmıyor musun?" diye kendimi ayıpladım sonra. Tutuldum. utandım. Kaldım. Sanem gibi art direktör bir yaren diledim sonra tanrıdan.

Sanem gibi art direktör,
ver elini aşka doysun şu fakir balta traktör. O kırmızı'dan bu golden drum'a, o the one show'dan bu elma'ya koşalım beraber. Neden sonra Elmayı yiyelim ve ajanstan kovulalım. Ama bu bizi üzmesin, sevdamızı yıpratmasın. "Reklamlar da baymıştı zati ya" deyip eve gidelim. arada freelance iş gelir ekmeğimizi laptop'tan çıkarırız. Sonra o gözlerin bana şiirler okutturur, zamanı durdurur. "Sonra. Sonrası mahrem..." hem musa kadar olmasa da, ben de az sulu değilimdir hani...

-Usta, ordan bol sulu çek!

Ha şimdi siz diyeceksiniz ki tüm bunların kitapla ne alakası var, bize ne dartanyan? işte o noktada susar, ufka bakarım. Bir sigara yakar, Toparlamaya çalışırım. Derim ki: alın bu kitabı küfrede küfrede okuyun. Gülün. Yarılın. Ölmekten son anda direkten dönün. "Havai fişeği icat eden Çinliye" çançinçon duası yollayın, Mavrakar Alper canıgüz'e selam edin.

velhasılı kelam gheorghe hagi gibi bir kitaptı. 10 numero. Çok eğlendirdi, pek coşturdu, yaratıcılık enjekte etti bünyaminime. Lakin unutmayınız ki sevgili dostlar, hagi gibi büyük topçular (gibi ne? onun gibisi yok, gibi'sini aldırmış!) Jübilelerinde göz yaşartır. Yo yo! Gözüme geçmiş kaçtı dostum...

Sanem: seni çok üzerim!
Musa: ölümüm elinden olsun? * *
(bkz: kedidir o kedi)*
--spoiler--
''söyleyin musa bey'' diye girdi savuray bey ,''babanız sizi döver miydi?''
kahve fincanını tutan elim dudaklarıma iki santim mesafede dondu kaldı.herife kafayı koyup oracıkta ideal benliğimi gerçeklemek için içimde beliren ani isteği bir yutkumayla bastırdım.''hayır'' dedim.''biz çok modern bir aileydik .babam da çok modern bir insandı. o yüzden beni dövmez,rencide ederdi''.
anlamadım efenim? diyerek herhalde diğerine göre daha iyi duyan sol kulağını hafifçe bana doğru çevirdi.
''gururumla oynardı.insanların arasında küçük düşürürdü beni. böylece ben de modern bir insan oldum işte. kısmetse ben de çocuklarımı böyle modern yetiştireceğim''
--spoiler--
afili filintalarımızdan alper canıgüz ün bu kıyak kitabı fazlasıyla okunasıdır. tavsiye olunur.
"... bak mesela pencerenin önüne bir kuş konar ben seni severim, bir tren yolculuğunda pencereden dışarı bakarken derme çatma bir ev gözüme çarpar ben seni severim, burnuma eskilerden, hangi uzak hatıraya ait olduğunu çıkaramadığım bir koku çarpar ben seni severim, kafama kuş sıçar ben yine seni severim... anlıyor musun beni?"

alper canıgüz hangi kitabında hayal kırıklığı yarattı ki?
içinde, bazı yerlerde, ciddiyetle okuyorsanız eğer bir anda boş bulunup okuduğunuz şeye anırarak gülmenize neden olan cümleler barındıran kitaptır. örnek de verem mi:

--spoiler--

''Yerime geçip bir süre internetten ajansla ilgili bir şeyler öğrenmeye çalıştım, birilerinin gelip benden bir iş istemesini, telefonumun çalmasını, bir elektronik posta iletisinin gelmesini bekledim. Hepsi boşuna. Sonra niye sıkılmadığımı merak ettim ve yanıtı buldum. O kadar çok üşüyordum ki, beynim hayati bir tehdit söz konusuyken sıkıntı gibi lüks bir duyguyu benden doğal olarak esirgiyordu.''

--spoiler--
alper canıgüz'nun en iç karartıcı kitabıdır kanımca.son sayfasını okurken hayattan soğumamak ve musa karakterinin halini düşünmemek elde değil.kesinlikle okuyun okutun ayrıca fazlasıyla absürt ve çokça sürükleyici bir roman.
edebiyat tarihinin en güzel ilk görüşte aşk anlatımlarından birine sahip, 'kahkalarla ağlatan hıçkırıklarla güldüren' bir şahane romandır.
keşke biten bişey olmasaydı lan bu.
alper canıgüz’ün psikolojik içerik açısından diğer kitaplarının altında, absürdlük yönünden ise bir hayli üzerinde olmuş romanı. Galiba yeterince absürd bir kitap olduğu için olsa gerek; bir hayal evrenine gitme gereği duymamış. Yine çok zevkli, yine çok kısa, yine çok güzel.

Musa’nın, Sanem hanımı görür görmez aklından geçenleri yazdığı sayfalar mükemmel olmuş. Hani ilk görüşte aşk için kafamdan neler neler geçti derler ya; işte burada yazar neler geçtiğini tek tek yazmış. *

Sonuna kötü denmez ama sanki biraz basit toparlanmış. Konu açısından değil, sadece ayrıntılar. Misal; ölenler nasıl öldü? Hiç farkedilmemiş mi kafalarının dağılmadığı? Kaan sezyum’a ne oldu? Bütün bu senaryo’ya gerek var mıydı? Vs...

Hele bir de hürriyet ve radikal gazetesi reklamı yapıyor ki ürün yerleştirme programlarından daha fazla sırıtıyor.

Boş adam tayfası "amcabey-kız tevfik-tahtakafa" üçlüsünü diğer kitaplarında olduğu gibi burada da bozmamış. Tanıdık simalar. Muhabbetleri de güzel bu abilerin.

--spoiler--

[+] iki insanı, bir üçüncüyü ezmek kadar birbirine yaklaştıran bir şey var mıdır şu dünyada?

[+] insanlardan ‘insanlar’ diye söz eden insanlardan oldum olası nefret etmişimdir.

[+] hayır. Biz çok modern bir aileydik. Babam da çok modern bir insandı. O yüzden beni dövmez, rencide ederdi.

[+] sevdiğim kadın hakikaten dünyayı ele geçirmeye çalışan bir uzaylı mıydı? Niye böyle yapıyordu? Benim kalbimi ele geçirmişti ya, bu kadarı yetmiyor muydu ona? **

[+] sevenler birbirlerine yara izlerini gösterirler. ilk önce bunu yaparlar...sana ruhumu açmadan önce bil ki incinebilirim demek için...çünkü en çok sevdiklerin yaralar seni.

--spoiler--
Kafamı yakan kitaptır. En son tam olarak -kitabın kurgusuna göre- neyin gerçek olup olmadığını anlayamadım. Ama en sevdiğim bölüm musa'nın terastaki partide sarhoş olmasıydı. Kendimi gördüm orada. Güzel bir kitaptı. Kurgusu çok sağlamdı.
sonuyla hüsrana uğratan kitaptır.

eeeey barbaros albatros, sen çok alçak bir adamsın! eeeey alper canıgüz böyle son mu yazılır? sana gelince musacım, üzülme boşver, gel ben severim seni.
görsel
--spoiler--

"Aşka inanıyor musunuz?"
"Tanrıya inandığım kadar."
"Öyleyse Tanrıya da inanmıyorsunuz?"
"Bilakis" dedi Tesla. "Tanrı'ya her şeyden çok inanıyorum. Sadece varolup olmamasını pek önemsemiyorum."

--spoiler--

Gizliajans, Alper Canıgüz (Sayfa 143)
--spoiler--
"bırakıp gitti beni," dedim dokunsan ağlayacak gibi. içki bugün her zamankinden hızlı etki ediyordu. "âşıktım ben ona."
"üzülme delikanlı," diye omzumu sıvazladı amca bey. "aşk her zaman yaşanmış bir şeydir."
bir süre sessiz kaldık. sonunda tahtakafa hepimizin merak ettiği soruyu sordu. "o da ne demek yahu?"
"aşk hiç yaşanmakta olan bir şey değildir," diye açıkladı amcabey. "ancak bir hatıra olabilir. aşk acısı zannettiğin şey, aşkın kendisidir."
"hayatta aşk diye bir şey yok mudur yani?" diye sordum gözlerim yaşlarla dolu.
"yoktur," dedi amcabey. rakısından bir yudum aldı. "ölümde aşk diye bir şey vardır"

--spoiler--