bugün

(bkz: rafet el roman ın amerika sevgisi)
tahiti'de bora bora adaları civarında bir hamakta. misal şura : http://www.focusmag.gr/id...%20French%20Polynesia.jpg

real madrid - barcelona maçının günü madrid'de.

dünya kupası finali neredeyse orada.

bahamalar'da.

rio karnavalında rio de janeiro'da.

cannes festivalinde cannes'da.

monte carlo grand prix'sinde monte carlo'da.

nepal'de.

sevgiliyle paris'de, Champs Élysées'de, sokağın üzerindeki küçük kafelerden birinde, masanın üstünde de baget sandviçle.

nice'de negresco'da.

sedir adasında kimsecikler yokken kleopatra kumsalı'nda.

istanbul trafiğinin olmadığı ve tüm istanbulluların tatile gittiği bir günde de istanbul'da.
(bkz: norveç)
dubai'de yaşamak güzel olurdu herhalde. aldığım duyumlara göre öğleden sonra 2-3 gibi paydosmuş. haftanın 3 günü tatilmiş. ne bileyim işte tembel insanım o yüzden dubai diyorum. dana gibi yat ne güzel.. palmiye ağaçları felan..
kesinlikle türkiye. başka hangi ülkenin gazetelerinde tüpteki gaz kaçağını çakmakla kontrol ederken yaralanan birisinin haberini okuyabilirsiniz ya da yolda giderken ayağını camdan çıkartmış şekilde araba kullanan bi cambaz görebilirsiniz. seviyorum lan bu ülkeyi de insanlarını da.
ücra bir yerde, kimsenin olmadığı bir ada bulup yaşanır, ülke neymiş?
brezilya nin guney eyaletleri.
yaşanılası ülkeler demek yetmez bir süre sonra, en'ci bir toplumuz ne de olsa, top list'i yapılmalı hemen herhangi bir listelenen öğenin. yaşanılası ülkeler de geç işte. en ne oluyor?
asıl en yaşanılası ülkeler diye bir başlık açmalıyım ben de, brezilya'nın güney eyaletleri ya da izlanda o kadar da en yaşanılasıdeğil bence.
dört mevsimi de aynı anda yaşayan tek ülke olmasından, her daim gezebilinecek bir yerlerinin olması, her yerinden tarihi zenginlik fışkırması, hangi şehrine giderseniz gidin yardımseverlik, iyiniyet, güler yüzlülük gibi özelliklere sahip insanları görebileceğiniz için türkiye'dir. tabii bu sadece bu açılardan bakan biri için geçerlidir.
tayland.
kır kökenli siyaset adamları, halkın vergileriyle, prostat ameliyatı olmak için amerika'ya giden,
ama halkı, acılar içinde, hastane kapılarında son nefesini veren ülkelerin dışındaki bütün ülkeler.
hollanda.
eko-magazinel bir haberdir. senede bir bunun anketi yapılır, isveç, norveç vs. en yaşanılası ülke seçilir. türkiye'de ortalama 48. sırada yer alır.
Danimarka: Kophenang-Christiania
ispanya: Alicante- Costa Blanca, Madrid
(bkz: cek cumhuriyeti)
TÜRKiYE'dir neden mi anlaşmak, okula gitmek vs. için önceden kursa gidip toefl moefl a girme derdi yok da ondan.
Finlandiya, kanada, italya.
-içinde abdullah çatlılar olmayan.
-alaaddin çakıcılar barınmayan.
-fethullah gülenlere tapılmayan.
-küçücük çocukların eline silah tutuşturulmayan.
-bağımsız gibi görünüp de aslında kommensalist bir şekilde yönetilmeyen.
-öncelikle öğrencinin ve daha sonra da tüm bireylerin rahatça "bu böyle şu şöyle" diyebildiği.
-insanların etnik kökeninden ya da inandığı-inanmadığı tanrı yüzünden saldırılmadığı.
-mutlaka kilometrelerce sahili olan.
-geçim sıkıntısı olmayan ( hem ekonomik, hem tıbbi, hem de refah bakımından) insanların yaşadığı bir kara parçası istiyorum. evet belki de iskandinav ülkeleri.

ama bir de sevdicekle başbaşa kalabileyim, kimse olmasın be sözlük...
Tabii ki Türkiye, daima Türkiye. Gitmemizi bekleyenler, terk etmeye davet edenler: Buradayız, gitmeyeceğiz...
malezya'dır. acaba malezya'ya mı dönüyoruz diye beyninizi meşgul etmez, daha rahat yaşarsınız.
kuzey kutuplarında yaşamak en zevkli yaşantı olma biçimidir. tabi yaz dönemi ayları olsa daha iyi olur.
yaşanılası ülke standardı sadece gelir düzeyiyle ilişkilendirilecekse evet bir çok avrupa ülkesi ya da amerika örnek gösterilebilir. ama ben derim ki gidip görmeden şu ülke çok yaşanılası bir yermiş hacı, isveç'te kızlar teklif ediyormuş, italya'da erkekler zengin, yakışıklı, olgun, karizmatikmiş demeyin. bir kere yurtdışına çıktığınız andan itibaren (o ülkenin havaalanından başlayarak yani) elinizde bulundurduğunuz türk pasaportu sayesinde diğer tüm milletlerden ayrı bir yerdesinizdir onların gözünde. iyimser olmaya çalıştım, bir adım geriden başlarsınız demedim. niye geldin hayırdır hemşehrim? tarzı sorular ve donunuza kadar aramalar yapılır. bir de düşünün ki bu ülkede yaşamaya başladınız, arasıra buradaki yakınlarınızı da görmeye geleceksiniz herhalde dimi? yani bu giriş-çıkışlar daha çok kez yaşanacak ve aynı prosedürler tekrar tekrar yaşanacaktır o ülkenin vatandaşlığını aldığınız ana kadar.

şimdi o yaşanılası ülkenin vatandaşı oldunuz diyelim. nasıl ki sonradan türk vatandaşlığına geçmiş birini şıp diye anlayabiliyorsak, onlar da anlayacaktır sizin orijinal birer italyan, alman, ingiliz ya da her ne haltsa olmadığınızı ve soracaklardır kökeninizi. türk lafını duyunca o sırada sizinle sarmaş dolaş kanka modunda olan bu ecnebi de bir adım geri atacak ve başlayacak türkiye hakkındaki saçma sapan sorularını sormaya. ha istisnaları yok mudur bu cahillerin? elbette ki vardır. ama türkiye'de erkeklerin 4 kadınla evlenmesine yasaların izin vermediğini, insanların sevgilileriyle sokakta dolaşabildiklerini ya da ne bileyim tüm kadınların çarşaf giymediğini bilen kesim ya kendisi ya da bir yakını daha önce türkiye'de bulunmuş olan insanlardan oluşur. sizin - onların deyimiyle- modern görünüşünüz, sizi türklerden ayrı kılmaktadır. aaa sen hiç türklere benzemiyorsun ki! lafı her defasında daha da fazla gıcık etmeye başlar insanı. ama sinirlenmeye de hakkın yoktur, çünkü barbar, medeniyetsiz türk olursun o zaman da.

insanların kafasındaki türk imajını da - en azından kendi çevrendekilerin - silebiliyorsun bir zaman sonra. bu sorun da ortadan kalkıyor. geriye en büyük sorun kalıyor. kültür farkı...yurtdışında yaşamak her türk bünyede farklı sonuçlar doğurabilir. gitmeden önce "ben dünya vatandaşlığına inanıyorum. çiçek,böcek." diyen bir sürü insanın turancı olup döndüğünü bilirim. diğer yandan, medeniyeti özgürce içip sıçabilmekten ibaret sayanların bir daha türkiye'ye ayak basmak istemediğini de görüyoruz. işte burada kişinin değer yargıları, kültürüne bağlılığı giriyor devreye. sorun farklı kültürlere uyum sağlayabilme, hoşgörü gösterebilme falan değil. o, ev sahibi ülkenin sorunu. ve avrupa'nın çoğu yerinde yoktur bu hoşgörü. hani avrupa birliği'nin sloganı vardır ya unity in diversity (farklılık içinde bütünlük), ona biz dahil değiliz sevgili yazarlar. diyorsanız ki ben bugüne kadar yetiştirildiğim kültürde edindiğim değer yargılarını, dostluk, aile, sevgi gibi kavramları değiştirmeye hazırım, o zaman bu ülkeler sizin için en yaşanılası ülkeler olur işte. para var huzur var olmuyor ne yazık ki her zaman...

burada kesinlikle milliyetçilik yapmaya çalışmıyorum. ama türk olmak gerçekten çok farklı hissettirir insana gurbet ellerde. kullanmayı bilirseniz çok da eğlendirir aynı zamanda. ama bir ülkeye gidip tatil yapmakla orada yaşamak arasında dağlar kadar fark var, yalnızca buna dikkat çekmek istedim.
Ossurukvanya ülkesine gitmek için çabalayacağıma, buu vatanı istediğim gibi bir yer haline getirmeye çalışırım.

Bağımsız, refah düzeyi yükselmiş, ciddi anlamda demokratik, ordu ve siyasetin farklı kulvarlar olduğunu çözebilmiş, din ve devletin farklı kulvarlar olduğunu anlayabilmiş beyinler yetiştirmeye çalışırım.

Ha, bunlar varsın olmasın. O kadar şehitin bu toprak için kan dökmesi bile benim burada yaşama sebeptir. Yok değilse zaten emperyal ülkelere yerleşmemize gerek kalmayacaktı, onların bayrağı altında çay sigara içiyor olacaktık..
(bkz: anne ben afrika ya tasiniyorum)
ajdarsız bir ülke.