bugün

29 bunalımından ticaret burjuvazisinin ağır darbe almasını müteakip 1930'larda sanayi burjuvazisinin teşviki de dahil olmak üzere bir zorunluluk olarak şekillenmiştir. kemalist söylemin geleneksel refleksidir; efenim 1923'te izmir iktisat kongresi'nde alınan kararlar vardır zaten bunla ilgili, diye. o zaman ulus devlet olma gayesindeki pre-kapitalist bir devlet için devletçiliğin kaçınılmazlığını bugünkü cumhuriyet nostaljisine kurban etmeyeceksin; ah efenim nerde o devletçi yıllar, keşke herkes devletçi olsa! diye dövünüp durursun o zaman.

kemalizmin dogmatik bir aidiyete dönüşmesi tarihinde sahip olduğu devrimci özü yitirmesine, velhasıl statükoculuğa savrulmasına neden oldu. tarihi aşınmış reflekslerle keyfekeder okumak da sanırım mirasa ihanettir.
sadece iktisadi değil ayrıca siyasal ve kültürel boyutları da olan 6 kemalist ilkeden biri. kemalist ideoloji iktisadi, kültürel ve siyasal yönleriyle bir bütün olarak batı medeniyetini (muasır medeniyet seviyesi) devlet eliyle gerçekleştirmeye çalışmıştır. bu çerçevede devlet hem iktisadi kalkınmayı sağlayacak, hem türk halkına batı normlarına uygun bir kültür verilmesi görevini üstlenecek, hem de siyasi ve fikri yol göstericilik görevini üstlenecektir.

bu açıdan kemalist ideolojinin en önemli ve bugün bile üstünde durulması gereken ilkelerinin başında gelir.
mustafa kemal atatürk'ün ekonomik ve teknolojik alanlardaki, özel sektörün yetişemediği sektörlere devlet olarak el atmaya çalışılan modernizasyonu hedefleyen bir ilkedir. ama maalesef anlamını büyük ölçüde yitirmiştir.
yüce atatürk'ün ilkelerinden en rahat saldırılanıdır. sosyal eşitlik duyarlılığı da oldukça yüksek olan çok değerli bir ilkedir. liberalizm denen iğrenç zehrin güzelim panzehiridir.
devlet ticareti ile uğraşma durumu;

cümle içinde kullanalım: "benim amcam devletçi."

edit: olmamış. "benim amcam devletçilik yapıyor."
öss testlerinde anahtar kelimeleri 'ekonomi/ticaret' olarak verilen altı okun yalnızca bir tanesi.
Ozel sektorun yetersiz kaldigi yerde yatirimlarin bizzat devlet tarafindan yapilmasini ongoren ekonomik ilkedir. Ozel tesebbusu reddetmez.
Turkiye cumhuriyeti'nin ilanindan sonra; halkin elinde yeterli sermaye olmamasi, ozel isletmelerin ulke ihtiyacini karsilayamamasi, girisimci sinifinin yetersizligi, teknik eleman sikintisi gibi sebeplerden dolayi devletci ekonomik sistem uygulanmaya baslandi.
Bir ulusun yönetimsel ve ekonomik işlevlerinin devletçe birleşik bir yönetim altında bütünleştirilmesi siyasası ve öğretisi.
Genellikle devleti töre, kültür, hukuk vb. nin kaynak ve taşıyıcısı olarak görme eğilimi.
10 mayıs 1931 de chp parti programına ve 5 şubat 1937 de anayasaya giren altıncı ok.
*3. özel sektörün* henüz oluşmadığı bir devletin en mantıklı planı olduğu gibi günümüzde, bu durum çoktan aşıldığında, devleti geriye götürmekten ve çoktan yıkılmış, yanlış ve kör bir sistemin kalıntılarını yaşatmaktan başka bir işe yaramaz.

atatürk'ün inkılapçılık ilkesi de tam olarak bu amaca yöneliktir ve farklı şartlarda en iyi değişikliği yapmayı gerektirir.

hem sol hem de sağ görüşün temsilcisi olduğunu söyleyen iki lider de bunu anlayamamıştır ki, türkiye'yi 77 yıl öncesine götürmeye çalışmaktadırlar. ayrıca bir tarafın yaptığı onca propoganda milleti, olmayan tehlikeyle kandırıp, öcü diye korkutmuş ve hileli gösterilerde, rakamları atıp tutmuştur.
(bkz: biz de abattık ama çikolatasını abarttık) sonra kekini kabarttık... *
ekonomik hayatı delete devretmesine rağmen özel girişimciliğe izin veren iledir. amaç; hızlı bir sanayileşme gerçekleştirmektir. bu ilke, teşviki sanayi kanunu'nun amacına ulaşamaması neticesinde uygulamaya konmuştur. madencilik, sanayi alanındaki çalışmalar hep bu ilke doğrultusunda yapılan yeniliklerdir.
29 dünya krizinin yarattığı tahribatlara karşı önlem olarak öne sürülmüş olan ilke. batıda keynesyen modele benzemekle beraber aslında bu kadar basit değildir. daha çok devlet kapitalizmi ile burun burunadır.
atatürk'ün söylevlerinden, konuşmalarından, önerilerinden çıkarılan kesin yargılara göre, ulusun kalkınması, ülkenin bayındır duruma getirilmesi devletin işidir. özel kuruluşlar, tarih boyunca örnekleri görüldüğü gibi, birer kazanç kuruluşudur. az yatırımla çok kazanma olanakları neredeyse, özel işletme araya girer. oysa devletin amacı genel anlamda salt kazanç, salt çıkar değildir.
devletçilik, bütün vatandaşların kalkınması anlamında, toplumsal bir uygulama yöntemidir. devletçilikte bireysel değil toplumsal ilerleme söz konusudur. devletin görevi tüm yurttaşların esenliği, mutluluğudur, belli ayrıcalık taşıyan bireylerin değil...
devletçilik, ulusal yönetimin devletle birleşmesidir.
ulusal yönetim, ulusun istencine dayanan, bütün toplumsal kurumlarda ulus çıkarını, esenliğini amaçlayan, hukukun üstünlüğünden esinlenen bir uygulama biçimidir. bu uygulama biçiminin ulus adına üstendiği görevler bütününe de devletçilik denir.
zannedildiği gibi devletin kazanmasına değil, kapsamlı düşünüldüğünde kaybetmesine yol açan düşüncedir. şöyle ki;

çoğu devlet kuruluşu zarar eder. çünkü işin içinde para kaybetme riski, para kazanma hırsı ve rekabet durumu bulunmayan ticari işletmeler gelişmezler. tekel gibi yaygın bir devlet kurumu bile her yılı yüzde 30'a yakın zararla kapatır. limanlar ve şeker fabrikaları da böyledir.

işin içinde para kaybetme riski olmadığı için halka yeterli hizmet veremezler. sonsuz bir kaynağa sahip oldukları için karşısında rekabet edebilmek imkansızdır. bu yönüyle sektörün çoğulcu gelişmesinin önüne geçerler. çoğulcu gelişmenin önüne geçmesiyle de halk hizmet yönünden zarar eder. kurum devletin olduğu için şikayet etsen bile, kimi kime şikayet ediyorsun gibi bir durum ortaya çıkar.

halbuki özelleştiğinde durum böyle değildir. bi defa en başta özelleştirilirken kurum zarar ediyor olsa bile para alınır. bir süre sonra bu kurumların kar eder hale gelmesi de devletçi mantığın ne kadar zararlı olduğunun göstergesidir. bununla birlikte artık para kazanma ve kaybetme durumları geçerli olduğu için ve doğacak olan rekabet ortamında bir veya bir kaç kurum daha bu sektöre gireceği için her kurum daha iyi hizmet vermek durumunda kalacaktır. bundan da en çok halk hizmet yönünden karlı çıkar.

devlet, vergi alırken karlı çıkar.

daha çok işletme daha çok işçi demektir. işçilik azalır.

daha çok işletme daha çok sanayi ve gelişim demektir. zaten modern sosyolojinin yapı taşı sanayileşmedir. sanayi varsa; herşey vardır. yoksa hiçbirşey yoktur.

peki tüm bunlara rağmen atatürk neden devletçiydi?

bi defa atatürk yaptı diye doğrudur gibi bir durum zaten çağdaş bir insan için geçerli değildir. ancak atatürk doğru birşey yapmıştır. neden? nedeni şu, o zamanın türkiyesinde geniş sermaye sahipleri yoktu. sermaye sadece osmanlı'dan kalan altınlar ve sscb-usa ikilisinden gelen cömert yardımlardan oluşuyordu ve sadece devletin elindeydi. başka kimse de zırnık yoktu. bu yüzden ticaretin gelişmesi için atılımları sadece devlet yapabilecekti, öyle de oldu.

ki gerçek tarihi incelersiniz atatürkün böyle bir ilkesi olmadığını, yabancı sermayeye ve özelleştirmelere iyi gözle baktığını görebiliriz.

bugün devletçilik, türkiye sermayesinin yetmeyeceği teknolojileri türkiye'ye getirirken yine kullanılabilir. ama anlayış aynı olmalıdır; yap işlet devret.

sermayeden korkmak gereksizdir.
atatürk ilkelerinin bir tanesi.
ak partı'nın varoluş amacını ortadan kaldıracak ve chplıleştırecek en tehlıkelı yaklaşımlardan bırı. *
(bkz: yabancılara satılan yüzlerce kurumumuz)
sıradan bir fizikçi için su 100 derecede kaynar. peki, bu fizikçi inançlı olursa suyu 35 derecede kayanatabilir mi? tabii ki hayır! suyun 100 derecede kaynadığını kabul etmek zorundadır. su işimize gelen sıcaklıkta kaynamaz!

işte tam bu yüzden toplumu işimize geldiği gibi değiştiremeyiz. canımız öyle istiyor, biz öyle tercih ettik diye devletçilik olmaz!

"biz iktidara gelince yoksulların partisi olacağımızdan devletçilik tıkır tıkır işleyecek." diyenlere işte bu yüzden "suyu inancınız tam diye 35 derecede kaynatamazsınız" denebilir. aynı sebepten "ekonomik sistemler, onu yönetenlerin ideolojisinden sandığınız kadar etkilenmez" diyorum. biraz dikkatlı bakarsanız, tüm devletçilik denemelerinin sonuçları birbirine benzer. devletçi ekonomide yolsuzluk olur, istihdam artar, büyük sanayi hamleleri olur, özel mallar kıtlaşır, ekonomi hantallaşır. aksini iddia edenler var ise örnek göstermelidir. demelidirler ki "bilmem nerde devletcilik sayesinde özel mallar bollaşmıştır... bilmem nerde devlet istihdamı düşürmüştür" gibi... bu kadar deneyimden sonra kabullenmek gerekir devletçilik kapasitesi belli bir anlayıştır.
devletçilik ; devrimcilik yani köklü deşisimler getirebilme özelligine baglı bir ilke olarak gelmiştir. ataturk liberal politikaya inanmaktadır. sosyalist ulkelere ait devletçilikle ataturk devletçiligi cok farklı şeylerdir. o zamanki dunya ekonomik krizi patlak verince krizi atlatmak ve ulkeyi kalkındırmak için geçici olarak getirilmiştir.

"Bizim güttüğümüz devletçilik bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha, ülkeyi bayındırlığa eriştirmek için, ulusun genel ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen ilgilendirmektir."

bunun daha sonra katı bir ilke haline getirilmesi inönü dikdatörlügü zamanında olmuştur. ataturk zamanında gecici olarak alınan krize yönelik tebirler ileriki zamanda bir ilke haline getirilip devletçilik adını alır. ataturk daha ılımlı bir devletcilik yandasıyken inönü totaliter rejimlerde olan devletçilikten yanaydı. ataturk ile inönü'nün arası totaliter tek partili bir devlet konusunda acılmıştir. ataturk cumhuriyet yanlısı ve serbest ekonomiden yanadır. ataturk öldükten sonra avrupa'da dikdatör rejimlerin bir benzeri turkiye'ye hakim olur. her dedigi kanun olan inönü, mussolini ve hitler vardır. 2.dunya savasından sonra dikdatörlüklerin yıkılması ve rusya'nın savastan sonra istanbul bogazı uzerinde hak iddia etmesi ile turkiye batılı ülkelerin yanına gecmeye baslar. fakat batılı ulkeler demokrasi yandası ve liberal ekonomi yanlısıdır. mecburen turkiye dikdatörlugunu bırakmak ve demokrasiye gecmek zorunda kalır.devletçilik o gunden sonra anayasa'da yazsa dahi uygulanmayan bir ilke olarak kalacaktır.

katı devletçilik deyiminin anlamı şu konuları okuduktan sonra daha iyi anlaşılacaktır

(bkz: varlık vergisi)
(bkz: Milli Korunma Kanunu)
(bkz: çiftçiyi topraklandırma kanunu)
devlet, sınırlarla çevrildiği, bağlı bulunduğu coğrafyanın içerisinde insanlar topluluğunun kendisini sistematik şekilde yönetebilmesi, ahali olmaktan çıkıp halk olabilmesi, bireyin anarşi yerine en azından bir düzenin içinde , gerekli statüsünü belirleyebilme ve sosyal yapı içerisinde, ekonomik ahlaki yaşam standardı bakımından kendi hak ve özgürlüklerini savunabilme, kendini ifade edebilme şansını ve hakkını doğuran, yönetimsel anlamda en büyük otorite ve siyasi birlik olduğu düşünüldüğünde, örnek vermek gerekirse hemen yamacımızdaki kuzey ırak'ta kürt kesimin kendilerince bir devlet kurma çabaları göz önüne alındığında, devletçilik sadece ekonomik bir kavram olmaktan çıkıp, aynı zamanda bir ideoloji ve felsefi bir kavram da olmaktadır.
SümerBank ın don üretip kara gecme hayalidir. Devlet donu ile geçirilen bir hayattır devletçi olmak.
Cumhuriyetçilik ilkesi toplumu demokratik, özgürlükçü, çoğulcu bir düzende katılan toplum haline dönüştürmek istemektedir; halkçılık ilkesi tüm işleyişte halkın gerçekten etkin olmasını önermektedir; fakat bu nasıl olacaktır? Halk aslında yoksuldur, emeğiyle geçinebilmektedir; güçlüklere karşı, yönetenlere karşı nasıl olacak da gerçekten yasaların verdiği hakkını geçerli biçmde kullanabilecek, etkinlik kazanacaktır? Kalkınmanın veriminden, ulusal gelirden, yaratılan değerlerden; devlet olanaklarının kişiler ve bölgelerarası dağılımından nasıl yararlanacaktır? Bu sorular ve amaç edinilen çağdaşlaşma devletçilik ilkesini yaratmıştır.
bu ilkenin uygulanmasında devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerinin temel kaynağını teşkil etmeyip aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarınn da sahibi olmuştur.