bugün

arayıp da bulunamayan kan. eğlencesini bi* yana bırakıyorum absürd aksiyon kurgusu ve dizinin başlangıcı resmen kimyamı değiştirdi. malcolm in the middle'ın efsane babası, bryan cranstoncrystal meth üretirken görmek de varmış. hatta tv ekranında uyuşturucu imalatı izlemek kadar keyifli bişey yokmuş meğersem.
7 bölüm olan ilk sezon, e2'den izlenebilmekte. 13 bölüm olarak düşünülen ikinci sezonun ise ne zaman yayına gireceği henüz belli değilmiş.

konusu nedir diyenler için;

--spoiler--

sıradan bir aile babası ve kimya öğretmeni olan walter white, akciğer kanseri olduğunu öğrendiğinince pablo escobar'a dönüşür ve olaylar gelişir. daha ne olsun be!

--spoiler--

edit: sadece ilk bölüm ile değerlendirmek kesinlikle yanlış olur; yaşam dersi desek cuk oturur sanırım. ilk sezon itibariyle six feet under'dan sonra bu alanda izlediğim en iyi yapım.
ortalığın amına koyacak. demedi demeyin. bryan cranston müthiş oynayacak gibime geliyor. ilk bölüm itibari ile giriş sağlam. torbacı rolündeki fırlama eleman da iyi.

--spoiler--

intihar sahnesinde silahın tutukluk yapması güzeldi

--spoiler--
"dünyadaki bütün öğretmenler geçim sıkıntısındaymış lan" diyerek hayıflanmama neden olan dizidir.
ilk sezonu sadece 7 bölüm süren, amerika'da ünü çoktan yayılmış ve bizde de eminim gelecek aylarda en az niptuck kadar ünlü olacağına inandığım dizifilm. dizifilm diyorum çünkü bölüm uzunluğu normal amerikan 25 dakikalık dizi formatında değil 45 dakikadan uzundur. dizinin izlemeden önce okuduğunuz hikayesinin, yani normal bir fizik öğretmeninin uyuşturucu tüccarlığında patron olması hikayesinin ilk sezonda daha sadece 'uyuşturucuya giriş' bölümünü izledik. eğer dizi tutarsa diye bir kocamaan açık kapı bırakmışlar. ancak dizinin başrol oyuncusu olan bryan cranston, 60. emmy ödüllerinde drama dalında en iyi erkek oyuncu ödülünü bu rolle alınca artık devamının gelmesi ve hatta uzun soluklu bir dizi olması kaçınılmaz oldu. bu hem iyi hemde kötü bir haber. uzattıkça uzatılan hikayeler genelde reyting ve izleyici kaybı ile sonuçlanıyor. tek dileğimiz bu dizinin az ama öz olması. merak etmesinler. yeteri kadar iyi olunca insanlar tekrar tekrar izliyorlar.

kurgusal olarak çok yeni şeyler barındırmasada, gerek hikayenin yalın ama keyifli anlatımı, dizinin tek bir formata sıkışmayan ilerleyişi ve yine erkek dünyasında geçtiği için kim bilir, belkide unutulmazlar arasına girebilir. bekleyip görmekten başkada şansımız yok.
dizi tam hızını aldığında ilk sezon bitiveriyor. ikinci sezonun ne zaman başlayacağı ise meçhul.
efendim soundtrack olarak pink'in trouble isimli nadide eseri kullanılmıştır. hani e2'de çalan şarkı var ya,o işte.
kimya hep hayat kurtarak değil ya,bir de ters tarafından bakalım olaya..alt kültüre ait ingilizce kelimelerin öğrenimini kolaylaştırıyor.
izlenmesi gereken, ilk sezonu 7 bölüm olmasına rağmen her bölümkün 45 dakika olmasıyla bu açığı kapatan ve sanırım en iyi drama dalında bir ödülü* olan dizi.
herşeyi geçtim sırf bryan cranston un muhteşem oyunculuğu için izlenmeye değer bir dizi.

http://www.imdb.com/title/tt0903747/
2. sezonu başlamış ve hatta 2. bölümü yayınlanmış olan olağanüstü kıyak kurguya sahip olan muhteşemsi dizi.
ikinci sezonu üçüncü bölümü torrent aleminden indirilebilen ama bi türlü altyazısı bulunamayan dizidir.

---2.sezon spoiler---

walter ın burnu boktan kurtulmuyor. bu sefer de piskopat tuco nun paranoyaları yüzünden 2-3 gün evinden uzakta kalıyor. en sonunda tuco yu hank vuruyor ama o sırada walter çoktan tüymüş durumda.

---2.sezon spoiler---
aksiyonun gözüne vurmuya başlayan dizi.

--spoiler--

atm makinası ile kafa ezmeler mi dersiniz, 2-3 gün aralıksız meth pişirmeler mi yoksa taş gibi bir hatunla jesse pinkman ın sevgili olup her gün bafileşmesini mi dersiniz. hepsi var.

tuco öldükten sonra uyuşturucu için yeni bir kral aranıyordu ve bu işe walt kendi isteğiyle girdi. en başlardaki amacı; sadece uyuşturucu imal edip büyük dağıtıcılara temin etmekti. şimdi ise kendisi üretip kendisi satıyor. tek partide 600bin dolardan fazla kazanmaya falan başlayacaklar yakında. tabi işin içine jesse sıçmazsa.*
--spoiler--

son olarak s2e8 in en başında çalan parçayı bulana 100bin lira vereceğim.**
izlerken başroldeki adamın kanser olmasından dolayı her an ölecekmiş hissiyatı yaşatan film. -ki bu da oyunculuğun ve senaryonun gücünden geliyor olsa gerek- sanki 3-5 bölüm sonra bitecekmiş gibi, doğru düzgün keyifle izleyemiyoruz. tam tersi için (bkz: lost).
--spoiler--

kendi kusmuğunda boğulan taş gibi ancak keş kızın sahnesi ile bizi bizden almıştır.

--spoiler--
--spoiler--

sezon finali ile biraz olsun lost u andırdı. 2 uçağın havada çarpışması gibi bir şey oldu. tam olarak emin değilim ancak öyle bir şey oldu. havuzdaki mor renkli ayıcık ile garaj önündeki arabanın yanındaki 2 adet cesette uçaktan düşmüş. şahsen beni pek tatmin etmemiş olsa da güzel bir sezon finali bölümü izlediğimi söyleyebilirim.

keş kızın babasının hatası yüzünden uçak kazası yaşandı. o eleman da mavi methten içmiş olabilir.

uyuşturucu baronu olan siyahi adam gus ise amcaoğlu hank ile muhabbeti ilerletecek gibi. adam uyuşturucu baronu ama sosyal sorumluluklarını yerine getiriyor. uyuşturucuya karşı bir koşuya sponsor oluyor!

--spoiler--
dizi izlerken ağlanır mı lan? ağladım vallaha serde erkeklik vardı ama olmadı bu sefer. ağladım. ilk bölümünde her sahne hüzün dolu neredeyse. hem de türk filmi gibi gözüne sokmamışlar hüznü. hissettirmişler. gerçi duygusalım biraz ben ama olsun bence her insan duygulanır kanser olduğunu öğrendiği sahnede. ya da sakat olan oğluna pantolan alırken olan olaylar hüzün sebebidir. ya da öğretmeninin araba yıkmasına gülen orrospu çocuğu öğrenciler çok üzücüdür. hem de direk gözümüzün içine sokmayarak yapıyor bu dizi bunu. arkadan hüzünlü bir mzik dayatmıyor. stv ve kanal 7'deki filmler gibi iyiler çok iyi kötüler çok kötü de değil. hepsi etrafımızda görebileceğimiz tipler. hepsi hayattan. normal insanlar ama her normal insan arada piçlik yapıyorlar. insan insana niye böyle şeyler yapar diye sorguluyorsun ama sonra kendinin de böyle şeyler yaptığın aklına geliyor. işte budur gerçek hayatı anlatan dizi. ben uyuşturucuda,akıcı senaryoda değilim. ben mükemmel oyunculuktayım. zaten emmy ödülü de almış dayı bu perfonmansıyla. haketmiş.
bana göre tüm dizileri arkasında bırakacak kalitede bir senaryosu, oyunculuğu ve kurgusu vardır. diğer diziler gibi hiçbir işi oldu bittiye getirmiyor, her karakterin iç dünyasına uzun bölümlerle ışık tutuyor ve bir uyuşturucu baronunun doğuşunu anlatıyor adeta.

--spoiler--
9. bölümde artık kendini heisenberg'e kaptırmıştır. artık o heisenberg'dir. "get out of my territory" sözü ile godfather efsanesinin uyuşturucu versionunu izlemeye başlıyoruz. 0'dan bir uyuşturucu baronu yaratılıyor. muazzam bir dizi, her şeyi yavaş yavaş işliyor.

--spoiler--
ülkemin güzel kimyagerlerini-kimya öğretmenlerini yada kimya mühendislerini ''acaba bende bir karavan alsam mı lan?'' diye anlık bir düşünceye sevk edebileceğini düşündüğüm, kurgusuyla, oyunculuğuyla hayranlık yaratmış, ayrıca prison break'ten doğan dizi açığımı fazlasıyla kapatmıştır kendisi...

dizi yönetmenine-yazarlarına dipnot: Prison Break gibi 2. sezondan sonra sıçmayın...
yeni sezon bölümlerinin bugün başladığını öğrendiğim dizi. bu biter bitmez bilgisayarımı hunharca kapatıp... lan başladı!!
Televizyonda oynayan en iyi senaryoya sahip dizi. Oyunculuk kaliteli. özellikle Bryan Cranston ve Aaron Paul'un oyunculukları takdire şayan. Herşeyiyle mükemmel. Ayrıca walter'ın kullandığı takma isim için

(bkz: werner heisenberg)
amerika'da 2008 yılında yayınlanmaya başlamış ve 2 sezonu geride bırakmış olan film noir yüklü bir dizi.

başrolünde bryan cranston denilen bir adam. tek başına diziyi 2 seneden beri sırtlamış, pek ünlü olamamış 50'sinde bir adam. zamanında malcom in the middle'da oynamış, onun dışında da pek bir bilinmişliği yok. breaking bad ile birlikte resmen patlama yaptı adam. emmy ödüllerinde de en iyi erkek oyuncu ödülünü verdiler zaten adama.

diziye gelecek olursak; akciğer kanseri olduğunu ve çok az zamanı kaldığını öğrenen sıradan bir kimya öğretmeninin , hayvani boyutlarda çıldırıp ailesine para bırakmak için , eski bir serseri öğrencisiyle birlikte uyuşturucu yapıp (crystal meth) dağıtmaya karar vermesininin ve uyuşturucu baronu olmasının trajik hikayesi.

ilk sezon 7 bölüm sürmüştü amerika'daki senaristlerin grevi nedeniyle, ikinci sezon 13 bölümdü. 3.sezon için 2010 şubat- mart deniliyor.

e2 ise ikinci sezonunu vermeye bu sonbahar itibariyle başladı.

dizinin anlattığı belki bugüne kadar çok işlenmiş , daha doğrusu çok sorulmuş bir konu. 2 ayınız kaldı napardınız?

dünyayı gezmek, hayvanlar gibi para harcamak, depresyona girmek, aşık olmak vs...

cevabın farklı oluşu, yani uyuşturucu işine girip aileye para bırakmak, diziyi özelleştiren en büyük neden. gayet başarılı. *
üçüncü sezonu mart 2010'da başlayacak olan sarsıcı bir dizi bu ya. sarsan bir dram. *
walt'un büyük değişimi, rapci elamanın silik hayatı, ailesi tarafından bataklığa bırakılışı falan...
bryan cranston ve aaron paul un karşılıklı döktürdüğü,süper kurgulu dizi.ilk iki bölümü izler izlemez en sevdiğim ikinci dizi haline gelmiştir.birincisi için tabiki;
(bkz: lost)
nasıl diyor siz.. heh spoiler (dizi hakkında bilgi) içerir. sonra, "spoiler ibaresi koymadın" diye suçlanmak istemem.

herkesin farklı olabilir ancak benim bir diziyi sevme konusunda iki sebebim var; ya da
şöyle söylemek lazım: bir dizinin sevilmesi için o dizide iki şart ararım. bunlardan bir tanesi olsa da yeterlidir; ki zaten ikisi birden olursa saçma durur. neyse;

birinci sebep dizinin gerçeküstü bir konuya sahip olması. buna çokça örnek verilebilir özellikle yakın dönem dizilerinden. lost, carnivale. bu iki diziden ilki olan lost gerçeküstü bir konuyu bilimsellikle de harmanlayarak ortaya müthiş bir konu ve seyrine doyum olmaz bir dizi çıkartmıştır. carnivale ise (ki şahsım için tüm diziler içinde bambaşka bir yere sahiptir) tüm gnostik incillerden harmanlanan konusunu 20. yüzyıl amerikası'ndaki büyük buhran dönemine taşıyıp bizi prophetlere, sophialara boğarak, üstüne de gayet güzel özel efektler kondurarak kısa bir dinler tarihi turuna çıkartmış, ardından da kendisi sadece 2 sezonla hayatımızdan çıkmıştır. bu ilk kriterin en güzel örnekleri olan iki dizide ortak nokta konudaki gerçeküstücülük, bilimsellik/din ve özel efektlerdir. bunlar etkileyicidir.

ikinci sebpse; bir dizinin konusunun tamamen hayatın ta kendisinden, ta içinden gelmesidir. buna verilecek en güzel örnekse six feet under'dır. hele hele ölüm gibi en aymaz konuyu alıp, evirip çevirip öyle bir şekilde düşünmenizi sağlar ki izlerken hem zırıl zırıl ağlar hem de tepine tepine gülersiniz.

işte breaking bad de bu ikinci kategoriden, yani hayatın ta içinden gelen konusuyla ve bu konuyu ota boka sardırmadan, karakterlerin hakkını çalmadan işlemesiyle sevilen, daha doğrusu kendini sevdiren bir dizi.

konu kimi zaman aksar gibi olmuyor mu, elbette oluyor ama bu oluşlar es geçilebilecek kadar küçük ve rahatsız edici değiller esasen. bir kimya öğretmeninin kanser olduğunu öğrenmesiyle birlikte ölümünün ardından ailesine para bırakma çabası hem gerçeküstü hem de duygusal bir ortam yaratmada (hele hele bizim gibi aşırı duygusal olduğunu iddia eden bir toplumda oldukça ilgi çekici zaten) oldukça başarılı. konu buradan çıkıp inanılmaz yerlere uzanıyor. ve dizinin senaristleri de özellikle ikinci sezon için kocaman bir övgüyü, alkışı hak ediyorlar kanımca.

ikinci sezonun açılış sahnesinden itibaren gösterilen havuzdaki bir gözü çıkmış oyuncak ayının ne olduğunu sezon sonundaki on üçüncü bölüme kadar anlamıyoruz. bu oyuncak ayıyı hep waltla ya da ailesiyle bağdaştırıyoruz ama esasen durumun böyle olmadığını sezon finalinin final sahnesinde kavrayabiliyoruz. ve bu durum da biz diziyi izleyenlere ya da diziden "aman efenim uyuşturucu kullanımını özendiriyor bu" diye bahsedenlere olayın öyle olmadığını anlatacak kadar şok edici bir biçimde gösteriliyor. bir kişinin sırf kanser olduğu için uyuşturucu üretmeye başlaması gibi basite indirgenebilecek bir olayın kelebek etkisi gibi bir etkiyle nelere sebebiyet verebileceğinin en büyük göstergesidir ikinci sezonun kapanış sahnesi. üstelik koca bir sezon boyunca o kelebek etkisi gözümüze gözümüze sokulurken biz onun farkına bile varamıyoruz.

neyse; 2010 mart ayında 3. sezonu başlayacak, sabırsızlıkla bekliyoruz.
logosunda periyodik tablo bulundurarak içeriğini az çok belli eden güzide amerikan dizisi. başroldeki olağanüstü oyuncunun diğer bir dizisi içini sizi şöle alalım
(bkz: malcolm in the middle)