bugün

2013 yapımı 109 dakikalık richard linklater imzalı, toplam 18 yıl aralıklarla çekilen before trilogy'nin son filmi. imdb notu 7.9 görsel
Oscar adaylığı ve 20 ödülü bulunan filmin senaristi ve oyuncuları, ethan hawke/julie delpy ikilisidir.

--spoiler--
Serinin en can yakan filmidir, çünkü gerçektir. Pembe romantizmin arkasına saklanmadan, aynı zamanda aşka da küstürmeyen bir işlenişe sahip. Her şeyin ötesinde, jesse ve celine çifti mükemmele yakınlar. Çünkü her şey hakkında konuşup eğlenebiliyor, dahası birbirlerini dinliyorlar. Evet sorunları var ama bu onları insanlıktan çıkarmıyor. Anlamaya çalışıyorlar, kavga etseler de hala çabalıyor olmaları, izleyiciyi umutlandırıyor. Oyunculuklar ve diyaloglar o kadar harika ki! Tek tek hepsine bayılıyorum, Jesse'in şu sözleri insanlığı özetliyor: "işte bu insanlığın doğal hali. Daima biraz tatminsiz, sürekli memnuniyetsiz. Cennet bahçesindeyiz ama kavga etmeden duramıyoruz" üzerine ne söylenebilir ki?

Her üç filmde de görüntülere/manzaraya/çekimlere ve mekanlara hayran kaldım görsel
Özellikle diyaloglar/deniz/yürüyüşler/güneşin batışı muhteşem görsel
--spoiler--
her ilişkinin geleceği noktanın sinematik anlatımıdır. eğer saf romantik olmayı bırakırsak, bir gün mutlaka bu gerçeğin farkına varacağız.

filmin anlatmak istediği şu: birini tanımak, onunla ömür boyu geçirebileceğinden emin olmak diye bir şey yok. artık yok.

konsept olarak kadınsal bir film gibi de dursa, has be has erkek filmidir.
Tamamen diyalog odaklı bir film.
ki felsefik veya psikolojik yapacağız bu diyalogları diyerekten yapmacıklığa da başvurulmamış.
Konuşmaların içerisinde önemli olmayan cümleler de yerleştirilerek gerçek hayat süsü verilebilmiş.

Filmin kadın-erkek ilişkisine dair değindiği önemli ve doğru noktalar var ancak kadın karakterin bir erkek tarafından yazılmış olduğu çok sırıtıyor. Hani kimi yazarlar kimi senaristler vardır ki kadınların bakış açılarını gerçekten anlayıp yansıtabilmekte ancak bu filmde bu unsur fazlasıyla eksik.

Onun dışında filmin Yunanistan'da geçiyor olması sevimli bir hava katmış, görsellik katmış diyebiliriz ama durgun bir görsellik, tıpkı filmde durgun bir güzellik olması gibi.

--spoiler--
Sofrada herkesin toplanıp konuştuğu vakit o nenecik sustu sustu en sonunda herkesi ağlattı ya, o sahne çok hoşuma gitti.
--spoiler--
büyük kısmı yunanistan'da çekilen serinin üçüncü filmidir. ilki kadar tat vermemiştir. çoğu insana hitap etmez bu film çünkü. sıkıcı mı evet, sonuçta adam akıllı olay yok. ancak gerek psikojik açıdan gerek sosyal açıdan adam akıllı bakılırsa doyurucudur.
aşkın evliliğe dönme süreci, bu süreçte sahip oldukları sevgi, davranışların şekillenmesi,diyaloglar vs. doyurucudur.

aslında film sektörü çok başka çeker filmleri bu yüzden izliyoruz çoğunu.
aşk filmi olduğu için onun üzerinden gidelim.
aşk filmlerinin formatı nasıldır, karakterler karşılaşırlar, severler, aşık olurlar, evlenirler ya da mutlu bir şekilde biter sonu.
sonundan sonrasını göstermezler filmlerde.
bu filmde öyle değil, sonunu da görürsünüz, julie nasıl da kilo almıştır, yaşlanmışlardır, her ne kadar aşık olsalar da aşkları ilk günkü gibi değildir.
yapılan yanlış mı bu filmde; evet yanlış çünkü böyle filmden adam akıllı para kazanamazsın, doğru mu evet gerçeği olduğu gibi dökmüşler senaryoya.
ki yönetmenin julie olması da bunun bariz örneğidir. diğer filmlerinde de böyledir, mesela pariste iki gece. olay yoktur ancak kişinin sorun ettiği en saçma şeyleri dahi yazmışlardır senaryoya.

kadını takdir ederim, olduğu gibi yazıyor. sıkılıyorsun ama bir insanın, normal bir insanını hayatını ele alsak başrolde biz olmasak zaten sıkıcı olur.

film sektörü bizi kandırıyor, olup olmadık aşkı, mutluluğu aratıyor bize. bu yüzden belki de bu kadar tutkunluğumuz sinemaya. eksik olan mutluluğu ya burada ya da kitaplarda arıyoruz.

ağzımıza sıçıyorlar haberimiz yok.
tek başına olsa pek güzel olamayacak bir filmken, üçleme içinde ait olduğu yerde tüm güzelliğiyle var olmaktadır. diğer iki filmin zarafetine yaklaşamıyor tabii, manzaradan ziyade diyaloglara ve karakterlere odaklanıyoruz. yönetmen yaşlanmış, julie delpy ve ethan hawke yaşlanmış, karakterlerin arasındaki ilişki yaşlanmış. ama kötü mü olmuş, hayır. tam aksine filmden bir şeyler götürmüş ama gerçeklik katmış. filmden bir replikle özetlemek gerekirse "it's not perfect but it's real" olmuş.

filmde gözümüze gözümüze sokulan julie delpy'nin memeleri mevzusuna girmeye gerek bile duymuyorum. ne gerek vardı? kadın gençken ve çok daha güzelken bile dahil edilmemiş çıplaklığın filmde yeri yoktu sanki. en azından bu kadar uzun süre için yoktu.

edit: belirtmeden geçemeyeceğim, filmde içine düştüğü sylvia plath sendromunda celine'e oldukça hak versem de bir süre sonra o kadar şirretleşti ki jesse'ye acımadım değil.
bana diğer ikisinden daha az hitap etmiş olan film. celine karakterinin yaşlandıkça çirkinleştiğini de görmüş olduk. filmin sonunda çalan şarkıya bayıldım. merak edeniniz varsa buyurunuz;
https://www.youtube.com/watch?v=2yHgImYkFoU
verilen uzun aranın ardından izlendiğinde, kahramanları tekrar çok yakın hissettiren, sıcak, doğal bir film olmuş. oyuncular julie delpy ve ethan hawkenin de senaryo yazarlarından olmasının ve üç filmi de sadece bu iki oyuncunun omuzlamasının (ki yan karakterler de neredeyse yok. sadece bu filmde görüyoruz) filmin gerçek gibi algılanmasında rolü yadsınmaz.
üçünden en çok beğendiğim filmdi diyebilirim.
film, benzerlerinin aksine başında sizi şaşırtıyor. senaryonun, eş zamanlı olması filme daha bi güzellik katmış.
çiftin diyalogları, örneklemeleri çok çok hoştu.
beni vuran replik ise jesse'nin filmin sonlarında kullandığı 'it's not perfect, but it's real' cümlesi oldu.
öyle sert çarpıyor ki insanın yüzüne gerçeği, ağır. çok ağır. yani filmden alıntılarsak: "mükemmel değil ama gerçek."
serinin açık ara en iyisidir.

gerçeklik, çiftlerin potansiyel sorunları konusundaki dürüstlüğü seyretmeye fazlasıyla değer kılıyor filmi. buna rağmen herkese tavsiye etmem çünkü çoğunluğa sadece yürüyüp muhabbet eden orta yaşlı bir ciftin seyir değeri taşımayacağını biliyorum.
3 film de çerezlik filmlerdi. Fakat ilk 2 filmde olan zarif kadrajlar 3. filmde yok. Daha çok uzun diyaloglu tek plan sahneler filmin geneline hakim. Ayrıca 3 film ışığında bir yönetmenin yaşlanırken kamera kullanım şeklinin de değişmesi görülebiliyor.
acikca soylemek gerekirse beni cok huzunlendirmis fakat ilk iki filmdeki tadi alamadigim film olmustur. neden mi cevabi bir sonraki entryde..

saka saka..

ilk iki filme bayilmistim hatta soyle bir sacmalik yapmistim. ikinci filmi izledigim de ilk filmi bilmiyodum rastgele imdb de rastlayip puanina kanip indirmistim ve direk izledim filmde viyana dan bahsediyolar 10 yil once diyolar falan ben hic uyanamadim mevzuya.. ne zaman uyandim ikinci filme sozlukte birkac entry girmek icin actigimda farkettim.
yani demek istiyorum ki birinci filmi izlemeden dahi ikinci filmi begenmistim..begendigim kismi konusmalardi karakterlerin yaptigi muhabbetler o kadar gercekci ve ici doluydu ki bayildim tabi hemen ilk filmi de izledim o da ayni gidiyodu karakterlerin bos muhabbeti yoktu sanki ya ilk iki filmde..

gel gelelim son filme karakterlerin kirkli yaslari herkesi oldugu gibi beni de uzdu ulan nasi yaslanmislar sesleri bile kartlasmis geldi bana keratalarin hatta.. cocugunu ugurlama sahnesi huzunlu, gunesin batisini izlemeleri sahnesi ve battiginda ortami kaplayan kederi yansitmalari muhtesemdi.. fakat bence eksik olan onceki filmlerdeki muhabbetlerde konu cesitliligi bu filmde yoktu burda sohbet hep cinsellik uzerinden yurudu gibi geldi bana onceki filmlerden ayri bir yere koyuyorum bu filmi oyuzden..

ya da tum bu yazdiklarimin hepsini eski dostu gorup vay bee ne gunlerdi diye hayiflanip kederlenen bir adammisim gibi dusunup ona verin dediklerimi..
Bağımsız yönetmen Richard Linklater, Fransız oyuncu Julie Delphy ve Amerikalı `Ethan Hawke üçlüsünü şimdiden sinema tarihine geçmiş olan serinin 3. filmi.

Viyana treninde 20'li yaşlarında tanışan Sorbonne öğrencisi Celine'le (Julie Delphy) sevgilisinde terk edilmiş Jesse'nin (E. Hawke) 14 saatlik beraberliklerini anlatan "Before Sunrise - Gün Doğmadan" (1994),izleyen "Before Sunset - Gün Batmadan" (2004), tanışma gecelerini anlattığı romanının basın kampanyası için Paris'e gelmiş yazar Jesse'le Celine'in imza gününde 9 yıl sonra, 30'lu yaşlarını sürerken tesadüfen yeniden karşılaşmalarını anlatıyordu.

"Before Midnight- Geceyarısından Önce" ise artık 40'lı yaşlarındaki evlenip şirin mi şirin ikiz kızları olmuş, birlikte yaşlandığımız çiftimizi, Yunanistan'ın iri Kalamata zeytinleriyle meşhur, cennet gibi bir yöresinde 6 haftalık tatillerinin bitiminde, dost masasında sohbet ederken buluyoruz.

ilk karısından olma oğlunu uğurluyor Jesse. Nicedir yayımlanmış roman ve oyunlarıyla artık tanınan ve kadın hayranlarıyla kırıştıran (aslında örtük bir maço) yazar o. Henry Miller havalarında, genelde sorumluluklarından kaçan Jesse'le hayatımız hep yazar kocaya göre şekilleniyor, fedakarlık yapmak da bana düşüyor diyen, Sylvia Plath, sendromundan mustarip Celine'in tam da 50 yıl daha birlikte geçirecek olsak muhabbetindeyken tartışmaları üstünde seyrediyor "Before Midnight".

Önce kendini tanı diyen ilkçağ felsefecilerinin çağdaş uzantıları sayacağımız Yunan dostlarınca otelde ayarlanmış son bir aşk gecesinde verip veriştiriyor birbirlerine çiftimiz. Şahane bir Akdeniz atmosferinde geçen bu son filminde, akıllıca ve akıcı diyaloglarla örülü, gerçekçi bir ilişkiyi anlatan Linklater, Celine ile Jesse'in yaklaşık 10 yıllık fasılalarla perdede tanık olduğumuz hikayesinde, yıllardır aynı yastığa baş koyulan eş'in aslında gerçekten hayatımızın insanı olup olmadığını sorgulayan , hüzünlü bir finale dümen kırıyor sonuçta.

Yapılan göndermeleri kaçırmamak için pür dikkat seyredilmesi gereken, yıllanmış ilişkilerin sorunlu yanlarına da kamera tutan, linklater,Delpy, Hawke üçlüsünün senaryosunu yazdığı ve ilk 2 filmin romantizminden uzak duran bir gerçekçiliğe sahip bu film gerçekten de usta işi.

Kameraman Chris Voudouris'in görüntülediği, besteci Graham Reynolds'un müziklediği, çok konuşmalı, roman gibi ve meraklısına salık verilecek türden iyi bir film "Geceyarısından Önce" ve kaçırılmamalı.

(Sungu Çapan, Cumhuriyet, 19.07.2013)
yine serisindeki diğer filmler gibi orijinalliğini koruyan, eşsiz duygular yaşatan 2013 yapımı yeni çıkmış film. ilk iki serisini yıllar öncesinden izlemişseniz, zamanın nasıl çabuk geçtiğini size hatırlatıyor. ayrıca şahsi görüşümce 4. filme göz kırpan bir yapıt olmuştur.
Bugun vizyonda olan film. Dokuz sene ne kadar da cabuk gecti...

Dokuz sene derken;

Serinin ilk filmi before sunrise, 1995 yilinda vizyona girmistir.
Serinin ikinci filmi before sunset, 2004 yilinda (9 sene sonra) vizyona girmistir.
Serinin ucuncu filmi before midnight, 2013 yilinda (9 sene sonra) vizyona girmistir...
trailer'ı çıkmıştır efem. türkiye'de sinemalarda uzun süre kalacağını sanmıyorum. sevgiliniz varsa kaçırmayın,
yoksa torrent'ten indirin.
http://movies.yahoo.com/m...ht-trailer-153023558.html
before sunrise , before sunset filmlerinin devam filmi olacak film. başrol oyuncularımız artık yaşlanmışlar. güzel bir mutlu son hazırlamışlar gibi geliyor bana, ki bir 9 sene sonra ne olacağını şimdiden bilemiyoruz.
24 mayısta amerikada gösterime giriyor. 5 nisanda istanbul film festivalinden gösterilecekmiş ama sinemalara ne zaman gelecek, onu bilmiyorum.

güzel bir üçleme olacak.

http://www.imdb.com/title/tt2209418/
TRAiLERi YAyinlanmis serinin 3. filmi. mutlu son bizleri bekliyor sanirim. http://www.youtube.com/watch?v=NxLRT3IVasc
Before Sunrise * , Before Sunset * gibi 9'ar yıl arayla çekilmiş iki muhteşem filmin yine 9 yıl arayla çekilen 3. filmidir.

sundance film festivalinde gösterilmiş olumlu tepkiler almıştır, tahminimce dialoglarıyla yardıracaktır yine.

Julie Delpy ve Ethan Hawke 'ın sadece karakterlere can vermekle kalmayıp senaryo başına da geçmesiyle de devamlılık sorunu yaşanmayacak, 9'ar yıl arayla olsa bile bir üçleme nasıl olur göstereceklerdir.

hevesle bekliyoruz efendim.

not: harbi çok mutlu olmuştum ama 3. filmin çekileceğini duyduğumda.
http://www.bakiniz.com/be...66665085"%3A41332506
Çekimlerinin tamamlandığının haberini duyunca sevinçten odadan odaya koşturan tarih verseler şimdiden gün saymaya başlayacağım serinin üçüncü filmi.
before sunrise ve before sunset filmlerinin devam filmi olaraktan çekimleri tamamlanmış bulunup 2013 yılı başlarında vizyona girmesi bekleniyor. bir 9 yıl sonra yine hikayenin nasıl gelişeceği düşündürmüyor değil. artık daha bi olgunluğun onlarda nasıl vucüt bulduğunu bekleyip görecez.
güncel Önemli Başlıklar