bugün

varlık felsefesinin yazılısına çalışırken ismini gördüğüm şahsiyet. aklıma darwin'i de getirmedi değil. (bkz: ispinoz)
bütün büyük felsefi metinler gibi spinoza'nın ethica'sını okumak da yücelik duygusunu ve kalımsızlık kaygısını beraberinde getirir. çok değerli bir ifadeyi yakalamanın hazzını yaşadığınızı zannederken bir bakarsınız onun daha derininde olan birşeyler aralardan sızıp kavrama yetinizden kaçıvermiş. kısa ve zor yaşamına, zamanımıza ve çok daha ileriki zamanlara ulaşacak uzunlukta bir eser bırakmıştır.
"Paul'ün Peter hakkında söyledikleri Paul'ün fikirlerini ortaya çıkarır" diyen büyük düşünürdür.
Hollandalı filozof (1632-1677). Dinde akılcı, siyasette hürriyetçi bir filozof.
"Sevginin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir" sözünün sahibidir.
benimle isim benzerliği olan filozoftur.
"Kalpler silahla değil, sevgi ve yüksek gönüllülükle yenilirler" sözünün sahibi.
panteist bir filozof olan ve varlık açısından descartes'tan metafiziksel bir determinizmi benimseyen filozoftur.
"insan tutkuları yenerek tanrıya yaklaşır" sözünün sahibi.
aforoza uğrayan ünlü yahudi filozof.
insanlar hem kendi içlerinde, hem de dışlarında kendi yararlarına kullanabilecekleri pek çok araç bulurlar, mesela görmek için gözler, çiğnemek için dişler, beslenmek için bitkiler ve hayvanlar, ışık için güneş, balık avlamak için deniz gibi... Bu nedenle bunları kendileri sağlamadıkları, onları buldukları için de, bu araçları hazırlayıp onların hizmetine sunan bir başka varlığa inanmak için yeterli sebepleri vardır. şeyleri araç olarak görmeye başladıktan sonra, şeylerin kendi kendilerini yarattıklarına inanamazlar; insanlar için araç olan bu şeylerin doğanın insani özgürlükle donanmış bir ya da birkaç yöneticisi tarafından hazırlanıp yaratıldığına inanırlar. bu yöneticilerin mizacına dair herhangi bir fikirleri olmadığından , kendi mizaçlarına benzeyeceğine hükmederler. böylece de tanrıların her şeyi insanlar için, insanları da kendilerine bağlamak ve insanlar tarafından hürmet görmek için yarattığına karar verirler. bu şeklde insanların her biri kendi meşrebince tanrı'ya tapınmanın farklı yollarını bulur ki tanrı onları başkalarından fazla sevsin, bütün doğa'yı onların kör arzularına ve doymaz iştahlarına uygun olarak ayarlasın. bu önyargıı böylece batıl itikada dönüşür ve insanların zihinlerine derin kökler salar...

Baruch spinoza , Ethika adlı kitabından bir kısım.
tanrı kavramını sorgulamakla ve optik cam tamir etmekle bir ömür geçirip 45 yaşında ölmüş hollandalı filozof.

--spoiler--
eğer bir yerde bir taş düşüp de bir adamı öldürürse, taşın o kişiyi öldürmek için düştüğünü şu şekilde kanıtlamaya çalışırlar: eğer tanrı'nın rızasıyla bu taş bu amaçla düşmemiş olsaydı, o kadar çok tesadüf nasıl bir araya geelbilirdi(çünkü genellikle pek çok koşul bir arada gerçekleşir)? belki siz, taş düştü çünkü sert bir rüzgar esiyordu, adam da o yana yürüyordu, diye yanıtlarsınız. ama ısrar ederler: neden tam o anda sert bir rüzgar esiyordu? neden tam o anda bir adam o yöne doğru yürüyordu? rüzgar sert esti çünkü bir gün önce hava daha sakinken deniz dalgalanmaya başladı; adam da bir arkadaşı davet ettiği için yürüyordu, derseniz ısrar etmeye devam ederler - çünkü sorulacak soruları hiç bitmez: neden deniz dalgalanmıştı? neden adam tam o sırada davet edilmişti? nedelerin nedenlerini sormayı hiç bırakmazlar ta ki siz tanrı'nın iradesine sığınana, yani cehaletin sığınağına girene kadar...
--spoiler--
not: etika'dan alıntılanmıştır.
yıllarca şöyle böyle beğendiğim fakat nedense bu akşam umrumda olmayan ve vaktiyle "yuvarlanan bir taşın özgürlüğünden bahsedilemez" diyen filozof.
spinoza düşündüğü gibi yaşamış filozoflardandır. doğal olarak bunun mücadelesini vermiş, zulme maruz kalmışdır. "insanın duyguları denetleme ve kısıtlama güçsüzlüğüne kölelik diyorum; çünkü duygulara tabi olan insan, kendisinin değil, ama kaderinin hükmündedir; öylesine onun hakimiyetindedir ki, kendisi için daha iyi olana bakmasına rağmen, yine de kötü olana akmaya zorlanır." demiş, iyi miktarda düşünülmeyi hak eden bir cümle kurmuştur.
dini kafadan eleştirdiği için türkiye'de bilinmez. burada daha ziyade skolastik ilkçağ filizofları modadır.
şimdi efendim bu spinoza mühim bir adamdır. zat-ı alileri hakkında yuvarlak şeyler söylemeyi bırakıp iyisi mi anlaşılır bir şekilde ne demeye çalıştığına üstünkörü biçimde bir bakalım. şimdi spinoza metafizik dizgesinde;

öncelikle töz kavramından bahseder. nedir töz? kendi içinde kendinde varolan şeydir. ve kendisi ile ve kendi aracılığı ile kavranan şeydir. kavramın onunla biçimlendiği başka nesneye başvurmayacağım şey. başka bir şeye gönderide bulunmadan kavrayacağımız şey. zannımca töz hakkında bu kadar verilen tanım yeterli. bu töz kendinin nedenidir yani causa sui'dir. şimdi efendim doğa bir tanedir, tanrı bir tane'dir, töz bir tanedir; hali ile

deus=natura=substantia'dır ve bu da causa sui'dir. ifade ettiğimiz gibi kendinin nedenidir. diğer bütün öteki şeyler tözden zorunluluk ile türerler. zorunluluk ile tözden meydana gelme plotinos'un "hen"ini anımsatmaktadır. tözün sonsuz sayıda attribitum [anlağın(intellektus) töz hakkındaki sanki o tözün kendisinin özünü kurarmış gibi[vurgulu] anladığı tasarladığı şey. kurarmış gibi çünkü tözü kurabilmesi için tüm attribitumları bilmesi lazım. intellektus tözün özünü ne olduğunu kurmak için o"o düşünür, "o yer kaplar" diyor. tözün özünü ifade ettiğine inanıyor. bazı çevirilerde ifade edildiği gibi kurmuyor!]'ları vardır. buna[attribitum] yüklem ya da sıfat diyebilirsiniz ama ben latincesini tercih ediyorum. bu töze sonsuz sayıda sıfat atfedilebilir. yani tözün sonsuz sayıda attribitum'u vardır. Ama insanlar sadece bu iki attribitum'u bilebiliyor;

1-Cogitatio(Düşünce)
2-Extentio(Uzam)

bununla birlikte "modus" kavramını veriyor. h.z. ülken tarafından "tavır" diye çevrilmiş[bu arada maalesef fransızcadan yapılan bu çeviri oldukça zorlayıcı bir çeviri hiç tavsiye etmiyorum], ulus başer "görünüm" diyor, aziz yardımlı ise oldukça mantıklı biçimde "kip" diyor buna[dikkat ederseniz bir fiilden kip yardımı ile zamanları türetir cümlemi kurarım]. ama biz modus diyelim efendim orjinal olalım. şimdi modusların sayısı da sonsuz sayıdadır. bunların içinde rahatça yakalayabileceğimiz iki şey söz konusudur. birisi Aziz yardımlı'nın "tin" olarak, ülken'in ise "ruh" olarak ifade ettiği aslı "mens" ve diğeri ise "corpus"(beden)dur. bunlar modusların her biri parlayıp sönen anlarıdır. modusların sayesinde öteki şeyler kuruluyor. yani sonsuz intellektuslu moduslar ortaya çıkıyor. bu arada mens ve corpus düşünce ve uzam'ın bir modusudur yani sonsuz sayıda kiplerinden sadece ikisidir. bu arada mens'i kuran şey ise "idea"dır. bunlar birleşik idealardır. bütün gerçeklik idealardan kuruluyor. özellikle corpus'a ait idelalar oldukça önemli.

şimdi "modus" kavramını daha fazla genişletelim. onun hakkındaki "eidos"larımızı daha açık ifade edelim; efendim modus tözün "affectio"sudur[bu kavram konusunda çevirmenlerimiz hem fikir gibi-duygulanım].. bir de affectus durumu sözkonusudur. affectus ise daha çok bir tortullanma halidir. yani olumsuz etkilenim/duygulanımların bizi pasif hale getirmesidir. şimdi bunu şu şekilde anlayalım mesela trafikte çok sinirlendik bir olay yaşadık. bu olay ya da bu duygulanım bizi sürekli etkiliyor. yaşadığımız diğer olaylara da yansıyor. yani mesela trafikteki senin çok sinirlenmenin tüm varlığını alıp seni edilgin hale getirmesi bir başka ifade ile "köleleştirmesi" de diyebiliriz. çünkü akabinde gelecek durum ile ilgili bu öncesinin etkisinden kurtulabilmiş değilizdir ve diğer yaşadığımız duruma yansımıştır vs..

lakin bu pasif durumdan sıyrılma olanağı hep mevcut. spinoza bunun reçetesini veriyor. şimdi bu halden sıyrılabilmek için üç bilgi aşamasını veriyor sevgili spinoza. bunları kaba şekilde ifade edersek;

1-Vaga imago[bulanık imge]
2-Ratio
3-Scientia inituetiva

şimdi efendim bir adama böyle içten içe uyuz oluyorum. hatta şöyle diyelim ben bir adamdan nefret ediyorum. ondan nefret etmeme neden olan ise o adamın idesi. yani beni rahatsız eden bu ide. fakat bu ideden sıyrılma olanağım var. belki de o adam aslında nefret edilecek bir adam değil. ilk aşamada bu adama dair belirsiz bir imgesi var. beni de rahatsız eden bu adamın "idesi". buna izin verdiğimde bu adama duyduğum nefretin beni sarmasına izin veriyorum. bu adama dair ideyi benim işlemem gerekir. bu noktada bir aklın süzgecinden geçirdiğimde olayın nedenlerine indiğimde[ratio] ve en sonunda da bütün varolanların tanrıdan zorunlulukla meydana geldiği bilgisi benim bu nefret durumundan kurtulmamı sağlıyor. bu [scientia inutietiva]. yani bu noktada ben duygularımın kölesi olmuyorum. bu beni passio durumuna getirmiyor. aktif bir duruma getiriyor. aslında burada antik yunan'ın theoria etkinliğini de bulmak mümkün.

bu noktada varlığımı geliştirmeme engel olan her şey kötü, varlığımı geliştiren her şey iyi durumuna geliyor. spinoza'nın ethica'sı işte bundan dolayı bir ethica'dır[iyi ve kötü nedir?]..

şimdi efendim iş bu kadar ile bitmedi tabi ki daha laetitia ve tristitia var ki bu başka bir entry'nin konusu.
çok ağır bir dille çok basit mevzular anlatan felsefeci. anlatımında ki bu kompleksliğinden dolayı halk arasında söylenegelir ki;
(bkz: kafam olmuş spinoza).

ayrıca insanın özgür olabileceğini ama bunun yine insanın mevcudiyetindeki bazı sınırlarla engellendiğini ve mutlak özgürlüğün olanaksızlığını savunur.

"ağaç sulu ve ışık gören bir yerde ise dilediği gibi meyve verebilir. ama hiç bir zaman elma ağacı armut vermez."
çelişkiler yumağı, ama okursunuz, okursunuz, okursunuz..
doğum günlerimizin aynı olduğu filozoftur.
panteist bir filozoftur. çıkış noktası tanrı kavramıdır. ona göre evren ve tanrı bir ve aynıdır. tanrı özgürdür. kendisi tarafından belirlenmiştir. onu hiçbir şey etkilemez.
hallacı mansur ile ilk okul sırasında beraber okumuş olmalarını istediğim filozof.
''birinin sevdiğini ya da nefret ettiğini herkese onaylatma çabası gerçek anlamıyla hırstır. bu bize her insanın doğası gereği başkalarının da kendi düşünce tarzına göre yaşamasını istediğini gösterir. ama herkes aynı şeyi arzularsa, herkes birbirine engel olur ve herkes herkes tarafından övülmek ve sevilmek isterse herkes birbirinden nefret eder.''

rte, dostoyevski okuyormuş acep spinoza okudu mu hiç? mesele okumak değil ki. ya anlamak, uygulamak?!
descartes'ın yaptığı dualist töz ayrımına karşı çıkar spinoza. ona göre zihin ve beden iki ayrı töz değildir. bunlar, tanrıda da bulunan iki niteleyendir. yani biz nesneyi zihinsel ve uzamsal olmak üzere iki biçimde kavrarız. ve bu iki niteleyen arasında nedensellik yoktur, birbirlerine paraleldirler. yani, beyaz bir kağıdın iki yüzü gibidirler. bir taşı fiziksel olarak, yani onu bir "dış beden" olarak algıladığımızda uzamsal niteleyeni kullanmış oluruz; fakat, taş ideasına sahip olmamız önümüzdeki şu taşı algılamamızın bir sonucu değildir. ikisi de aynı şeyi anlatır, fakat ne biri diğerinin sonucudur, ne de öteki diğerinden üstündür.
spinoza'ya göre tek töz vardır. bu da tanrıdır. tabii bu tanrı özgür iradeli, istediğini yaratan, istediğini cezalandıran bir tanrı değildir. doğadır. ibn-i sina'nın tanrısı gibi mutlak eylemdir, yani düşünüp taşınıp sonrasında eyleyen değil, eylemesi zorunlu olandır.
gelelim iyi-kötü ayrımına. spinoza'ya göre iyi ve kötü yoktur. varlıktaki (dikkat: sadece canlılarda değil) conatus'u, yani var kalma direncini düşüren şeyler kötü, direnci ve eylem gücünü arttıran şeyler ise iyi olarak değerlendirilebilir. Tanrı nasıl mutlak eylemse, insan için iyi olan da eylemektir. Çünkü insan kendisini dış bedenlerin etkisine bıraktığında, duygulanımları da edilgen olur. Yani sevinç ya da hüzün duymamız olayların insafına kalır. Spinoza’ya göre etken olmak için olayların arasındaki nedenselliği, yani zorunluluğu kavramaya çalışmalıyız, ki bu zorunluluk da tanrının ta kendisidir. Tanrıyı anlamalıyız.

Peki insan ilişkilerinde nasıl bir rol oynar spinoza’nın etiği? Bu açıdan spinoza için bireyci diyebiliriz. insanlara merhamet etmek ya da hep başkalarını düşünmek değildir önemli olan. Önemli olan, diğer insanların conatus’umuz için fayda sağlayabileceğini ve dolayısıyla hayat karşısında etkin bir rol oynamamızda bize köstek değil de, destek olabileceklerini anlamaktır.
adamın tee 1600lerde söylediği "zihin, bilinç, akıl aynı şeylerdir" öngörüsü bugün bilimsel olarak kanıtlanmıştır. ileri görüşlü olduğu kadar, adı da karizmatiktir. düşünürlerimizin en büyüklerindendir.
(to be continued)
spinoza nın çoğu kitabı...

10 fikirden1 i ancak mantıklı. geri kalanları saçmalık.

bir allah'ın kulu da çıkıp dememiş mi: "kalemini, parşömenini, mürekkebini sikeyim spinoza, çapağını yiyeyim, gözünü seveyim yazma artık, saçmalama, kafa siktin spinoza" dememiş midir acep.